Effect of the brush before bed night.

Anny evde Laela nin partisi için hazırlanıyordu. Üzerindeki siyah seksi elbisesi göz kamaştırıyordu. Esasında bu partiye Tyler ile gidecekti ama bir haber alamadığı için kendisi gitmeye karar verdi. Bu sefer kendi arabasıyla değil, söförü ile gitmeye karar verdi. Limuzin kapının önende durduğunda Partinin giriş kapısında elinde viski ile duran Laela yi gördü. El salladı ve Laela ye gülümsedikten sonra, ''Hey L, geç kalmadım değilmi? '' dedi kibirli gülümsemesiyle. '' Ah! Hayır tatlım geç keyfine bak. Bu arada seninki içerde'' dedi kışkırdıcı gülümsemesiyle. Anny ona bir cimcik attıktan sonra, içeri gülerek girdi. Salon muhteşem döşenmişti. Salondaki herkes içki içiyordu. Bazılarının kendisine baktığını gördü. Saçlarını arkaya attı, ve Gözleri Tyleri buldu. Elinde içki vardı. Ve yanında birkaç garson kız... Buda ne demekti şimdi? Beraber gidemediklerini es geçmişti ama bu garson kızlarla muhabbeti anlayamamıştı. Hani Anny farklıydı? Masaya doğru ilerledi ve donul bir sesle ''Selam!?'' dedi..

Spoiler:

Bedeninin sadece alt ve üst kısmını -oda çok azıcık- saran kıyafet seçimi oldukça iyi olmuştu Jamié için.Kapalı giysilerden oldum olası nefret etmişti çünkü.Gerçi onunkiyle normal insanların kapalı giysi anlayışı baya farklıydı.Ne olursa olsun esen sıcak meltemi bile vücudunda hissedebilmek iyi hissettiriyordu kendini genç kıza.Yanındaki şık delikanlıyla beraber gelmişlerdi partiye ve kendileri için hazırlanmış çift kişilik deri koltuklardan birine geçmişlerdi.Herşey çok konforluydu,oturdukları yer ise mekanın her köşesini görüyordu.Etrafına bakınırken tüm koltukların ve bar taburelerinin her yeri görmek için konumlandırıldığına şahit olmuştu.Bu çok dahice diye geçirdi içinden.Araları pek iyi olmasada Laela güzel bir parti hazırlamıştı.Herşey en ufak ayrıntısına kadar düşünülmüştü.Tüm görevliler misafirleri memnun etmek için uğraşıyorlardı.Tabii Laela'da.İçeri girerlerken çifti kapıda karşılamıştı.Ve görüldüğü üzere hala içeri girmemişti.Gecenin ilerleyen saatlarine doğru dans platformunda yerini alıcağı kesindi.Önlerindeki alçak masadaki bardaklarının boşaldığını ancak etrafını incelemekten vazgeçtiğinde görmüştü.Hiçbir parti alkolsüz çekilmezdi.Hem bu sefer yanında sevgilisi vardı.İstediği kadar sarhoş olabilirdi.Önlerinden geçen garsonlardan birine işaret edip,elindeki tepsideki dolu bardaklardan ikisini masaya bırakmasını istedi.Garson en iyi şekilde görevini yaparak kaybolurken kadın garsonların ne kadar açık giyindiğindeydi düşünceleri.Bu bir partiydi, kendiside açık giyinmişti.Yinede kapalı gibi gözüksede bazı garsonların mahrem yerleri kaba bir tabirle ortadaydı resmen.İçkisinden bir yudum alırken kalabalığı izleyen sevgilisine döndü."Bazı garsonlar sencede biraz fazla açık giyinmemiş mi?" Bunu söylerken erkek garsonlarıda kastetmiş gibi olmuştu.Tam cümlesini düzeltmek üzereyken önlerinden geçen erkek garsonu görüp aslında doğru söylediğini anladı.

Spoiler:

Arkadaşımın, biricik dostumun yüzündeki saf ve sevgi dolu mutluluğu görünce yüzümdeki maskem bir anlığına kaydı.O anda sanki GaGa benim yüz ifademdeki sahteliği biliyormuş gibi Poker Face şarkısına başladı. Zorla kendimi bara attım ve büyük bir yükle çöktüm sandalyelerden birine. Gözlerim hiçbir şeyin farkında değildi. Kör olmuş gibi hiçbir güzelliği göremez haldeydim. Bazılarının aşağılayıcı bakışlarını, hayranlıkları, insanları, sürtükleri, garsonları, GaGa' yı, mutluluğu göremiyordum. Kafamda başka bir melodi çalıyordu. Ölüm marşıyla karışık hüzün ve acı dolu notalar... Notalar anında Lykke Li – Possibility' e döndü. İşte hayatım böyleydi. Mutsuz ve acı içinde. Ben sahtelikler dünyasında yaşayan kusursuz porselen bebektim. Ailemde öyleydi. Her zaman ne istediysem yapmışlardı. Onlar da sahte bebeklerdi. Eskiden güzelliğin iyi bir şey olduğunu düşünürdüm. Annem hep güzelliğin en büyük silahındır derdi. Benim cephanem, savaş alanım en önemlisi bir tarafım yoktu ki silaha ihtiyaç duyayım. O anda garsonun bana bir şeyler dediğini farkedip kafamı ona çevirdim. Yüzümdeki soru işaretini görünce gülümsedi ve " Bir şey ister misiniz ? " Kafamı hayır anlamında salladım. Zaten beynimi bulamıyordum. Ne yapacaktım ben ? Chels' e her şeyi anlatmalı mı yoksa sadece benim bileceğim bir veda sahnesiyle çekip gitmek mi ? Acı içinde boğulmama izin verdim. Yanıyordum. Ruhumun yarısını, kardeşim dediğim biricik dostumu nasıl bırakabilirdim ki ! Yürürken Chels' in sorusuna robotumsu hareketlerle cevap vermiştim. " Bilirsin işte her zamanki ben ! Her şeyi yüzüme bulaştırım. " Yanımda oturan Chels' in bir şeyleri anladığını farz ederek ürperdim. Garsonu duymamam büyük hataydı. Chels ve ben birbirimizin duygularını ve düşüncelerini okurduk. Anlamıştı bir şeyin olduğunu ama ısrar etmiyordu. Gözlerinin içine baktım ve maskem yırtıldı. Artık Chels benim acı deryasında boğulduğumu ve bunun acı bir veda olacağını anlayacaktı. Beni bırakmamasını ümit ediyordum.

Acı! Mag acı çekiyordu. " Bilirsin işte her zamanki ben ! Her şeyi yüzüme bulaştırım. " Normal tutmaya çalıştığı sesinde acı vardı. Çöktüğü taburede ölü gibiydi. Garsonu fark bile etmemişti. Gözleri boşluğa bakıyordu. Kararsızdı. Aklı karışıktı. Chelsea korkmaya ve endişelenmeye başlamıştı. 6. hissi onu uyarıyordu. İyi haberler almayacağını biliyordu. Ama haber ne olursa olsun sadece gerçeği istiyordu. Karşısındaki bu porselen bebek yüzlü kızın göründüğü gibi olmadığını, ruhunun cayır cayır yandığını, kendi ruhuymuş gibi hissediyordu. Gözlerinin içine baktım ve maskesi yırtıldı. Artık Chels onun acı
deryasında boğulduğunu ve bunun acı bir veda olacağını anlamıştı. Veda! Hayır. Bu kelime sanki havada asılı kalmıştı. Veda! Veda! Veda!
Hayır! Hayır! Hayıııır! Haykırmak geliyordu Chelsea'nin içinden. Onlar bir elmanın iki yarısı gibilerdi, toprak ve su, et ve tırnak, beden ve ruh gibi. Bırakamazdı Meg, bırakamazdı değil mi? En yakın dostunu, diğer yarısını? Bedenini bırakabilir miydi? Beden ve ruh ayrılırsa yok olurdu. Cansız bir beden kalırdı yanlızca geriye. Ruh ise sonsuzluğa uçar, başka bir alemde hapsolurdu. Dünyadaki hapsi gibi. Meg gidemezdi. Chelsea tek 'gerçek dostu'nu kaybetmeyecekti! Ruhu olmadan beden bir kabuktan ibaretti. Meg Chelsea'nin ruhuydu. Gözlerinden bir damla yaş süzülürken Meg'in gözlerine baktı. Dostluklarının bağı sayesinde Meg anlamıştı. Chelsea'de acı çekiyordu şimdi. Meg'in acısını çekiyordu oda. Korkunun ağır gücü altında eziliyordu. Umutsuzluğun, üzüntünün, kırgınlığın.

Her şey mükemmel görünüyordu partide. Laela'dan da bu beklenirdi zaten. Müzik harikaydı, içkiler ve servis de öyle. Jamié de harikaydı. Üzerindeki kıyafet aşırı seksiydi, bu her ne kadar Fernando'yu küçük bir kıskançlık krizine soksa da laf etmedi, kızın moralini bozmak istemiyordu. Etraftaki bayanların çoğu açık, aşırı dekolteli kıyafetler giymişlerdi. Uyum sağlamak isteyen Jamié'yi suçlayamazdı. Kendisi bile yarı transparan, düğmeleri yarısına kadar açık, beyaz bir gömlek giymişti.


Tek sorun kalabalıktı. Yani asıl istediği Jamié'yle biraz başbaşa kalmaktı genç adamın fakat pek de mümkün değilmiş gibi görünüyordu. Yani çok ortalıkta hissediyordu kendini, rahat davranamıyordu. Yine de eğlencenin tadını çıkarmak istiyordu elinden geldiğince. Jamié'nin çevirdiği garsondan aldığı içkiden birkaç yudum aldı ve masraftan kaçınılmadığını anladı. Oldukça kaliteli bir içkiydi. Gözlerini kalabalığa dikmişken Jamié'nin sesini zor da olsa duyabildi

"Bazı garsonlar sencede biraz fazla açık giyinmemiş mi?"

Fernando gülümsedi. Bu konuda haklıydı. Kızlar sorun değildi fakat kaslı erkekleri sliple görmek midesini bulandırıyordu açıkçası. Homofobik olduğundan bu tür şeyleri pek kaldıramıyordu.

''Sorma, şu slipli erkekler midemi bulandırıyor...''

diye yanıtladı. Daha sonra dudaklarını Jamié'ninkine doğru yaklaştırarak,

''Neyse ki yanımda gözlerimi ayıramayacağım bir güzellik oturuyor..''

diye ekledi.

Tyler L’ye veda ettikten sonra sarışın bir garson ile içeriye girdi . Anny içeride değildi , Anny ile gelememişti , gözü onu arıyordu fakat içeride bir tek Chels vardı . Masaya oturup garson kızdan bir içki istedi kendini sarhoş edemeyecek kadar güçsüz bir içki . İçeriye Sırayla misafirler girmeye başladı . İçeri arkadaşı Lucas girmişti , Tyler’ı mutlu etmişti bu tek erkek olmayacaktı artık .

''Selam Kızlar ! Ve Tyler ! ''

“ Selam Lucas . “

İçeriye davetliler girmeye devam ediyordu , Anny hâlâ içeri gelmemişti e ona doğru içki getiren seksi garson gözüne çarptı .

- Buyrun bayım ..

- Teşekkür ederim .



Garson ondan uzaklaşırken ona seslendi .

- Hey bi’ bakar mısın ?

- Evet bayım ?

- İsmin neydi senin ?

-…

Aralarındaki sohbet uzayıp gidiyordu ve bu anda Tyler cep telefonuna bi’ mesaj geldiğini fark etti . Anny içeri girdiğini ve kendisinin orada olup olmadığını soruyordu . Evet mesajını gönderip garsonu tam göndericekken Anny’nin sesi duydu .

“ Selam ! “

Garson yavaşca ondan uzaklaşırken Tyler Anny’e döndü . Ayağa kalkarak onun oturması için sandalyesini çekti . Üzerine giydiği siyah elbiseye bağlı olan kısa bir şort vardı aralarında gösteriş olarak koyulmuş bir kemer ve göğüslerinin arasını gösteren bir boşluk vardı . Çok seksi görünüyordu .

“Anny , hadi otursana canım . “

"Aramıza hoşgeldin tatlım"

Ne yapacağımı bilmiyordum şimdi. Korktuğumdan mı öyle söylemiştim, istediğimden mi bilmiyordum. Laela gitmişti. Eff de şaşırmış görünüyordu ve şu bir gerçekti ve Laela'dan eskisi kadar iğreniyordum. Tekrar oturdum ve bir içki daha istedim. Bu diğerinden daha sertti, adını bilmediğim bir şeydi çünkü garsona: " En sert ne varsa onu verin. " demiştim. Eff'in beni izlediğinin farkındaydım çünkü şu an resmi olarak - Lanet olsun- o gruba katılmıştım. Yine de herkesle iyi geçinebilirdim, değil mi? Yani... Of, neye bulaşmıştım ben? Laela bu. Sürtük, gerizekalı üstelik. Ama artık geri dönüş yoktu. Laela'nın yanında olduğumu herkes bilecekti, belki GG bile bunu yazardı. Ve benim de adım sürtüğe çıkacaktı. Şu andan itibaren Eff'le arkadaş olmam için hiçbir engel yoktu. Ama annemi arayıp artık Newyork'a gelmesine gerek olmadığını söylemeliydim. Ne de olsa beni sürtük diye tanınan biri olarak görürse dünyası başına yıkılırdı. O İtalya'da rahattı. Ne kadar zaman geçti bilmiyordum, başım dönmeye başlamıştı. Ancak o zaman konuşabildim işte. Aslında Eff'in yanımda olup olmadığını bilmiyordum. Yanımda kim var onu bile bilmiyordum. Çoğu kişi çılgınca eğleniyordu. Belki Laela da benden bunu yapmamı beklerdi. Umrumda değildi artık, sürtük olmasam da öyle davranacaklardı bana. Ama iyi yanları da vardı aslında. Yine de düşünmek istediğimi hiç sanmıyordum.

" Ben de şaşkınım. "

Çok geçti. Chels' e bunu yaşatmamalıydım. O bundan daha iyi bir vedayı hak ediyordu. Gözlerimden süzülen zayıflığı sildim. Maskelerimi aradım derinliklerimde... Ama neredeydiler ? Chels' in yüzüne uzandı beyaz, ince elim ve gözündeki yaşı silerken diğer yarım olan gerçek dostuma dokundum. Bedenime, benim bedenim Chels idi. Bende onun ruhu. Şimdi o bir kabuk ben ise bir hayalet olarak hayatın zalim mapushanesine tıkılacaktık. Ayrı hapishaneler, ayrı koğuşlar... Hayat zalim zincirlerini vurmuştu kırılgan bileklerime. Dönüş yoktu. Bundan kurtulmak için ne gücüm ne de bir dayanağım vardı. Yalnızdım. Acımasız hayat hayatımın her anını medcezir dalgaları gibi vurmuştu. Düşmüştüm, hızla, acıyla.... Ve bedenimden ayrılacaktım. Bu neyin cezasıydı ! Chels' in sarı saçlarına usulca dokundum. Isırdığım dudaklarımın içi kanamıştı. His duygum acı içinde kaybolmuştu. Chels' in yumuşak elini tuttum. Arkadaşım, her şeyim olan bu kızı nasıl bırakacaktım ? Acımı ona akıtamazdım. Onu da ben gibi tutsak edemezdim. Chels iyiydi. Her şeyin başında o iyiydi. Gözlerimi kapadım ve duygusuz maskemi takındım. " Chels üzgünüm her şey için. Geçen ki baloda pislik gibi davrandım seni boşladım ama inan bana en iyi ders bu oldu Chels. Kardeşim, dostum, diğer yarım... Fakat ben sana layık değilim. Sen benden daha iyi arkadaşlara layıksın. Ben ucubenin tekiyim. Duygusuz taştan bir bebek... " sesim iyice kısılmıştı. Zaten beyaz olan tenim daha da beyazlamıştı. Kan vücudumdan çekilmişti ve ben üşüyordum. Eğer şimdi buradan çıkıp arabamı bir uçurumdan aşağı sürsem ne olurdu ? Bundan daha az acı çekeceğim kesindi. Kafamı yana çevirdim. Garsonun ne olur olmaz diye koyduğu bir bardak elmalı liköre baktım. Bardağı kavradım ama 2 saniye sonra bardak ellerimde parçalara ayrıldı. Elimi açtığımda cam parçalarının elimin içini parçaladığını gördüm. Chels kendini tutamadı ve bir çığlık attı. Eli ayağı birbirine dolaştı. Garsona tiz sesiyle bağırdı ve bir havlu istedi. " Tamam bir şey yok Meg. Bana bak ne oluyor ? Beni bırakamazsın. Bunu göze bile alamazsın değil mi ? Hani ben senin bedenin, ruh ikizin, en yakın arkadaşın ve en önemlisi gerçek dostundum. " Chels şimdi bağırıyor ve çığlık atıyordu. Havluyu elime sardım. Arkamda bedenimi bırakıyordum. Mezardan çıkan ölülere benzer bir sesle " Elveda. " Arkamı döndüm ve hayalet misali yürümeye başladım. " HAYIRRR!!!!! " Chels' in acı dolu sesi beni dondurdu. Arkamı döndüğümde kızın dizlerinin üstüne çökmüş ağladığını gördüm. Koşarak yanına gittim ve yere çöktüm. Chels' e sarıldım. " Seni bırakamam. Asla ! Şimdi benimle gel! " Ona her şeyi anlatacaktım.

Odanın renklerinde siyah ve beyaz, birbiriyle zıtlık oluşturmaktan çıkmış, birbirlerini tamamlıyorlardı. Beyaz, fildişi aynanın karşısında bir çift mavi göz şaşkınlıkla, sahip oldukları bedeni inceliyordu. Bir kot şort ve ekoseli bir sütyen, bembeyaz teninin küçük bir kısmını kapatıyordu. Bu ince ve hoş bedene bir garezi varmışçasına hafifçe çıkan göbek, mavi gözlerdeki nefreti üzerine çekiyordu.

Siyah boyalı kapıya yaslanmış, kollarını bağlamış duran genç kadın, turuncu kaşlarından birini kaldırmış Lola'ya bakıyordu. Kadının kızıl ve dümdüz saçları beline kadar uzanıyordu. Lola, öfkeli gözlerini ona çevirdi.
"Kilo almışım. Şuna bak!" Genç kadın, ağır adımlarla Lola'nın yanına gitti. Yeşil gözlerindeki alaycı ifadeyle,
"Bu kadar yersen olacağı bu(!)" dedi. Lola iç geçirdi.
"Kapa çeneni Jasmine. Az yiyorsam bu benim suçum değil. Ben oldum olası çok az yerim."
"Evet. Bir gün bu yüzden öleceksin." Jasmine, halalıktan anneliğe terfi etmeye çalışır gibiydi. Lola'nın, yani yeni Lola'nın içindeki boşluğu az da olsa doldurmak istiyordu. Ancak bunun ne kadar imkansız olduğu açıktı.

Yavaşça elini lola'nın karnına götürdü ve bastırdı.
"Ah!"
"Ne?" Lola bir an durdu. Garip bir ifadeyle Jasmine'e baktı.
"Bu... Bu çok rahatsız edici tamam mı?" Aynaya döndü ve karnını inceledi. Yüzünü buruşturup şortunu çıkardı ve gece giyeceği kıyafeti almak için dolabına gitti. Bu yeni bir kıyafet değildi ama hiç giyilmemişti. Bu akşam için özel olacaktı.

**

Kıyafet cidden rahatsız ediciydi. Üstelik korsenin karnına yaptığı baskı katlanılmazdı. Peki, topuklulardan dolayı ayağının şişeceğinden emin olmasına ne demeli? Herşeye rağman Lola kendini iyi hissediyordu. Victoria Secret'ın 2008 Show'unu izlerken göz koymuştu bu kıyafete. Vay be, sonunda üzerindeydi. Baştan çıkarıcı ve dikkat çekici. "Keşke bronz tenli olsaydım." diye düşündü Lola. İlk kez bu düşünce aklından geçiyordu. Sarı saçlarını biraz daha dağıttı. Bu, saçlarını devamlı düzeltme huyundan nefret ediyordu ama vazgeçememişti işte. "Kötü görünmüyorsun." dedi kendi kendine. Bu hali fazlasıyla iyiydi. Hem orada podyuma çıkacakmış gibi görünmesine gerek yoktu.

Kapıdan girdiğinde müzik, kendisine bir tokat gibi çarptı. Rüzgarın sessiz uğultusunun ardından bu büyük gürültü, tüylerini diken diken etmişti. Dalgın bakışlarını etrafta gezdirdi. Gelenler, dekor, homoseksüel gibi görünen garsonlar... İyi bir parti olacak gibiydi. Kafasını çevirdiğinde, Laela'yı tebrik etmek için fazla aramasına gerek olmadığını farketti. Onun da gözleri kendisininkiyle karşılaşınca,
"Hey" diye seslendi. "Güzel parti."
Bir kaç yavaş adımla yanına gitti ve gülümsedi.
"Hayatımda nadiren başka insanlarla ortak düşüncelere sahip olurum. Bu da onlardan biri olsa gerek. Herkesin partiyi sevdiğine eminim." Başını sola doğru yatırdı ve sanki gizli bir sırrı paylaşıyormuşçasına,
"Senden daha aşağısı beklenemezdi tatlım." dedi.

Spoiler:

Laela burada beklemekten gerçekten sıkılmıştı artık. Eğlence başlamalıydı bir an önce ve insanların çılgınca eğlendiğini gördüğü an o da delirmeliydi manyaklar gibi. Elbisesinin hakkını vermeliydi. Bu sırada dikkatini Lola çekti o da Victoria Secret'in bir modelini seçmişti. Üstünde gayet hoş duruyordu. Ama o giydiği kostümden pek hoşnut gibi durmuyordu. Laela'nın ona baktığını gördü ve yanına yaklaşarak bir şeyler söylemeye başladı. "Hey, Güzel parti. Hayatımda nadiren başka insanlarla ortak düşüncelere sahip olurum. Bu da onlardan biri olsa gerek. Herkesin partiyi sevdiğine eminim." Laela sözlerine gülümseyerek karşılık veriyordu şimdilik çünkü söyleyecekleri bitmişe benzemiyordu. Sonra bir sır paylaşırmışcasına yüzünü Laela'nın kulağına yaklaştırarak "Senden daha aşağısı beklenemezdi tatlım." dedi. Laela'nın hoşuna gitmişti. Lola'a sarılarak. "Teşekkürler Lola'cım, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum herkesin eğlenmeye hakkı var. Umarım dediğin gibi herkes eğlenebilir." Laela'nın umrunda mıydı diğerlerinin eğlenmesi?, Tabi ki hayır kendisi deli gibi eğlenecekti. Onun için bu yeterliydi. Hem Manhattan da ünlü olmak için biraz gösterişli şeyler yapman ve kesenin ağzını biraz açman gerekiyordu. Laela da geleceği için ve sürtüklüğüne laf gelmesin diye bir şeyler yapıyordu işte, ama ona göre bu gece herkes gerçekten eğlenecekti. Eğlenmeliydi de yoksa ne anlamı kalırdı partinin, hele de Laela Cryptic'in yaptığı bir parti, tabi çok para harcanacak ve mükemmel olacaktı. Yoksa Laela o kadar zamandır kazandığı şöhreti ve parayı -tabi parayı babası sayesinde- ne yapacaktı. 

Kapının önünde beklemekten ağaç olmuştu Laela, biraz eğlenmek istiyordu. Biraz heyecan, biraz çılgınlık. Bu sırada arabasına eziyet ettiği arabanın sesinden belli olan Jake parti alanına gelmişti. Sarhoşluğu gözlerinden ve yürüyüşünden okunuyordu. Bu çocuk ne kadar çabuk ve güzel sarhoş oluyordu. Laela içeri girmesine yardımcı olmuştu. İçeride oturmuş bir şeyler içiyor ve garson kızlarla uğraşıyordu. Bu çocuk gerçekten çılgındı ve Laela çocuğun hareketlerine bayılıyordu. Kafasını dağıtmıştı Jake, Laela yüzünü kapının oraya çevirerek gülümsedi kendi kendine, görükürlerde gelen yoktu. Bundan sonrakiler daha geç geleceklerdi. Ama Laela bir an önce kapıları kilitletmek ve partiye başlamak istiyordu. İçeri giren bir daha çıkamazdı ve ne olursa olsun herkes eğlenecekti. Laela birden bire poposuna vurulan şaplatla çığlık attı. Kostümü kalçalarını tamamen açıkta bırakmıştı, bu ileri saatlerde beklediği bir şeydi. Ama arkasını içerideki sarhoş bir erkeğe çevirdiğini unutmuştu. Jake'in sevgilisi neredeydi ve neden ilgilenmiyordu şu çocukla. Aslında sürtük kızmızın hoşuna gitmişti ve kahkaha atarak Jake'e doğru döndü.

" Beni böyle bekleyeceğini söylesen daha erken gelirdim. "

dedi Jake, oldukça eğlenmişe benziyordu. Tabiki Laela bu kıyafet ile çoğu erkeği çılgına çevirebilecek kapasiteye sahipti. Laela sürtüklüğünü kullanacaktı, yüzünü çocuğun boynuna doğru yaklaştırdı. Biraz daha yakınlaşsalar dudakları birbirine yapışacaktı. Laela gülümseyerek.

"Canın eğlence istiyor galiba Jake, -bir kahkaha atarak- doğru adrestesin."

Bunları dedikten sonra çocuğun penisine elinin sert hareketi ile avuçladı. Bu gerçekten canını yakmış olacaktı. Ama Laela'nın elini çekmeye niyeti yoktu. Bu gerçekten eğlendiriyordu onu, Jake biraz acı çeksede kendi kaşınmıştı, bir sürtüğe bulaşmamalıydı.

Büyük koltuğa uzanmış, Jake'in teklifini düşünürken boş boş kanalları geziyordu Claire. Yapacak hiç bir şey yoktu ve sevgilisi şu an arkadaşlarıyla eğleniyor olmalıydı. Telefonunun tuhaf titreşimiyle kumandayı bıraktı. Siyah telefonun ekranında beliren mesajı okuduğunda anladı Claire Jake'in nerede olduğunu. Partiyi tamamen unutmuştu, ama anlaşılan Bay Hall'ın aklının bir köşesinde yazılı duruyordu. Kucağındaki çilek dolu kabı elinden bıraktığı gibi asansöre yöneldi kız. Çıkmadan önce küçük sehpanın üzerinde duran anahtarı da kaptı. Bir kaç dakika sonra gümüş rengi Porche'ye binmiş, Harrison Street Club'a yola koyulmuştu. Claire'in sakin sürüşünden çok O'nun deli sürüşüne benziyordu arabayı kullanması. Uzakta bir kaç araba, iki limuzin ve parlak ışıkların olduğu mekanı gördü. Arabayı biraz yavaşlattı ve köşeye çektiğinde dibinde bekleyen adama aldırış etmeden makyajına bakmaya başladı. Koyu kahve gözlerini çeviren makyajı hiç bozulmamıştı. Yanaklarının üstündeki pembeliğin durduğundan da emin oldu. Sadece rujunu tazelemesi gerekiyordu. Kırmızı ruju çantasında biraz aradı. Dudaklarına ustalıkla sürdü. Neyseki yemekten sonra üstünü değiştirmeye hamle etmemişti. Vücuduna yapışan mini elbisesi burası için de uygundu ne de olsa. Ellerini düz, koyu kumral saçlarının arasından geçirdi ve çantasını kapıp dışarı çıktı. Valeye anahtarı verdiği gibi kapıdan içeri adımını attı. Laela... Sürtüklüğünden gurur duyan kız modelini en güzel şekilde çiziyordu bu kız. Onun kıyafetine şöyle bir baktı. Ah, Tanrım... Hani her gece başka bir erkek Claire tarafından bile kabul edilirdi, özellikle bu partilerin ardarda olduğu günler. Ama bu kıyafetle Beşinizle braber sevişirim! demek istiyordu herhalde. En azından genç kız öyle anlıyordu. Siyah, on santim topuklularla kızın yanına gelirken tuhaf gülümsemesini takındı.
"Selam Laela." kaşlarını çatıp bir adım geri attı ve kızı süzdü. "Wow. Seksi kıyafet. Yakışmış." Kızın dirseğine doğru dokundu ve Laela'da ona aynı şekilde cevap verdi. Düşmanlığı yoktu onunla. Ama can dsotu da değildi. Anlaşmayı denememişti onunla. Sürtükçe davranışları deli ediyordu çünkü Claire'i. Önüne gelen her erkekle yatmak mesela. Neden? YDY'nin prensiplerindendi tabii ya... Kızın sarı saçlarının ardından içeriyi şöyle bir süzdü ve tekrar gözlerine geldiğinde gülümsesi. "Buralarda bir yerde sevgilim olacaktı. Gördün mü acaba?" Sesindeki belli belirsiz tını Jake'in Leala'ya yasak olduğunu bildiriyordu. İşin kötüsü kızın beyninde bunu algılayabilecek sistemler olduğundan emin değildi.

Jake sevgilisi olduğunu söyleyip kaçmıştı. Erkekleri anlamak oldukça zordu, ilk önce gelir bulaşırlar sonra sevgilim var diyip kaçarlardı. Ama yanlış kişiye bulaştığını bilmiyordu. Laela çocuğun penisinden elini çekerek ileri doğru ittirdi. Zaten sarhoştu bir de başına dert almak istemiyordu. Zaten o ilerdeki garson kızlara asılmaya başlamıştı. Asla Jake ile oynaşmak gibi bir durum olamazdı. Garsonlara sarkan bir erkek asla Laela ile uğraşamazdı. Bu sırada Jake'in sevgili partneri acele hazırlanmış bir hali ile arabasından indi. Laela tekrar gülümsemeye başladı. Hızlı hazırlanmasına rağmen oldukça hoş görünüyordu. Laela'a doğru gelerek.

"Selam Laela. Wow. Seksi kıyafet. Yakışmış."

Kızın kelimeleri Laela için çıkıyordu ama gözleri her tarafı dikizliyordu. Birini aradığı kesindi ve Laela aradığı kişinin sarhoş Jake olduğundan emindi. Laela sözlerine gülümseyerek cevap veriyordu. Bugün birçok kez duyduğu sözlerdi. Claire sonunda dayanamayarak merak ettiği soruyu haykırdı.

"Buralarda bir yerde sevgilim olacaktı. Gördün mü acaba?"

Yanlış kişiye sorduğunu düşünüyordu. Çünkü Jake ile Laela'nın görüşmesi yasaktı hatta sevgilisi olan bütün erkeklerin Laela ile görüşmesi yasaktı. Çünkü Laela için kabul edilmiş bir gerçek vardı. Seksi, güzel ve baştan çıkarmayı iyi biliyordu. Bu yüzden erkeklere yasaklanmıştı Laela, onun için sorun değildi. Düşüncelerine göre bütün erkekler bir günlük bile olsa onun olabileceklerdi. Laela arkasına döndü ve çıplak garsonun içine girecek kadar yakın duran ve neredeyse kızı içine çekecekmiş gibi hareketler eden Jake'e doğru baktı ve kafasını Claire çevirerek bir kahkaha attı.

"Garson kızlarıma tek tek sarkan sarhoş şey senin sevgilin galiba, bence onun yanına gitmelisin."

Diyerek bir kahkaha daha attı Laela, Claire cevap bile vermeden oraya doğru koşturdu. Laela devamını izlemek istemiyordu. Belki eğğlenceli olabilirdi ama gene de misafirlerinin geldiği tarafa yüzünü döndü ve kahkasını atarak beklemeye devam etti.

Partide Andrea'yı heyecanlandıracak meraklandıracak hiç bir şey yoktu. Lady gaga bile ilgisini çekmiyordu. Üçüncü votka bardağınıda bitirdiğinde garsondan bir daha istemedi. Nedense gitmek istiyordu. Ama Laela'nın bundan hoşlanacağını düşünmüyordu. Laela'ya baktı. Hala sohbet içerisindeydi. Şimdiye kadar kafayı bulmamaış olması bile ilgincinde ötesindeydi. Şimdiye kadar kafayı bulup striptiz yapmış olması gerekirdi. Her zaman bi' arıza çıkarmaya meyilliydi Laela. Ama Andrea onu seviyordu. Bazen cidden iyi bir arkadaş olabiliyordu. En sonunda buradan gitmeye karar verdi, burada kalmak için en ufak bir sebebi yoktu. Laela'nın yanına doğru zarif adımlarla ilerledi. Yanına geldiğinde yanında bir kaç kere gördüğü Mike diye bir çocuk duruyordu ama o kesin Andrea'yı tanımıyordu. Çocuğa elini uzattı.

"Merhaba ben Andrea."

Çocukda kendinin Mike olduğunu söyleyip Andrea'nın elini sıktı. Andrea aslında zaten biliyordum gibisinden şeyler söylerdi ama azıcık votka bile başının ağrımasına yetmişti. Diğer çocuğu ise tanımıyordu. Okulda herkes hakkında ufak da olsa bilgisi olurdu ama bu çocuğu ilk defa görüyordu. Diğer çocuğa da elini uzatıp kendini tanıştırdı. Adı Kevin idi. Yakışıklı sayılırdı. Andrea'nın tek istediği eve gidip uyumak gibi duruyordu. Partide Laela dışında ilginç bir şey olmayacağına göre gitmek en doğru şey gibi duruyordu. Laela kendini kaybetse bile Ach onu götürebilirdi. Diğerleri zevk alsa bile Ach bu durumlarda rahatsız oluyordu. Laela'ya dönüp gülümsedi. Laela için onun eve gitmesi kesinlikle sorun olmazdı herhalde.

"Tatlım benim eve gitmem sorun olmaz umarım. Biraz sıkıcı da. "

Laela'nın aa tabi gidebilirsin diyeceğini biliyordu ama nezaketen onun cevabını beklemesi gerektiğini düşündü.

Olanlara inanamamıştı ve mutluydu aslında. Achille'in öpücüğüne karşılık verirken ilaçlarını unuttuğunu hatırlamıştı. Yine de kaçarcasına gitmemek için önce öpücüğün bitmesini beklemiş ve nefes nefeseyken 'Ach, gitmem gerek. Unutkanlığımı bilirsin ve ilaçlarımı evde unuttum ama yine görüşeceğiz. Çok üzgünüm, çok üzgünüm.' demişti ve dudağından bir kez daha öperek kapılar kitlenmeden koşa koşa gitmişti oradan.

Her yanından damlalar halinde akan suyun soğukluğunu en çok ensesinde hissediyordu. Altın sarısından yapılma gür bir ağacı andıran saçları, şampuanın ilk hamlesiyle birlikte daha yumuşak olmuştu. Uysallıkla köpürttüğü saçlarından dökülen baloncuklar porselen karo zemine yavaşça konuyor, küçük bir kuşun sivri gagasına değmişçesine ansızın patlıyordu. Kibar kahkahaları orta halli bir ev büyüklüğündeki banyo boyunca yankılandı, hızlı olması gerektiğinin işaretleri yeniden yüzüne çarpıp durmaya başlamıştı işte. Küvetteki rahat eğlenceye ayıracak zerrece vakti yoktu. Keyif çatamayacak kadar meşgul küçük hanım bedenini daha hızlı hareketlerle ovuşturmaya ve ter kokusunun yayılacağı olası bölgeleri kolaçan etmeye başladı. Saçlarından bir tutam köpük çaldı ve narin deriyle kaplı, kalp atışlarının hissedildiği boynunu bunla okşamaya başladı. Biraz daha altlara inmeye başladığında keyfinin öncekine oranla çıtayı yükselttiğini fark etti. İki eliyle göğüslerini avuçladı ve küçük nazlı bir iniltiyle ovalamaya başladı, dünyanın iki parçasını parçasını. Uçlarına gelip onların hassaslaşmasına neden oluncaya dek ten kokusunun şampuanla özdeşleşmesine uğraştı. Göbeğini tek hamlede sildi süpürdü, kasıklarında biraz oyalandıktan sonra ancak bacaklarını araladı. Eline doldurduğu bir avuç köpük hazırda bekliyordu. Ve banyonun kapısı alelacele tıklamalarla hırpalandı.

"Apple, aile üyeleri içeride bayıldığından şüphe etmeye başladı. Çık artık, ha?"

Eli kasıklarına kadar gerileyen April, kendine böyle hitap eden ve daha ona karşı kullacağı kelimeleri akıllıca seçmeyi öğrenememiş kuzenine yüksek raddeli bir hakaret savurdu. Birkaç dakika içinde de her yerini olağanca zerafetle temizleyerek bornozuna sarındı. Gösterişli bir hamam olarak geride bıraktığı banyoya bakmaya tenezzül etmedi. Daha fazla kırmızı meyve şampuanı kokusu almak burun deliklerinin kusmasına neden olabilirdi. Çarçabuk odasına atılan genç kız neredeyse tekrar terlemeye başlayacaktı. Heyecandan! Bu gece için aldığı gösterişli kıyafetinin izine rastlayamadığı odasında dört dönüyordu. Kokusunu almaya odaklanmış gibi burun kanatları da küçük burnu izin verdiğince açılmış durumdaydı. Klasik sinir krizinin ateşli arifesi. Yakında çıkabilecek gürültüyü tahmin etmişe benzeyen hizmetçi Alexa kapıya sakince vurdu. April'ın ağzından mırıltılara karışmış boğuk bir 'Girin' çıktı mı çıkmadı mı bilinmez, hizmetçi kız odanın en ucundan telaşla öbür uca doğru arşınlayıverdi odayı. Neye kızacağını bilemediğinden buna pek ses çıkarmamıştı April. Yalnızca zaman kazanmasını sağlama amacı güden birine bağırıp çağırarak yeniden ter dökmek anlamsız kaçardı.

"Miss elbiseniz dikkatle ütülenmekten yeni çıktı. Gecikme için özür-"

Karşılaşabileceği yaygaranın korkunçluğundan canını kurtaramayacağını bilen bir eziklikle çıktı sözler, hizmetçinin dudaklarından. Ve başarılı itaat haliyle tünelin sonundaki ışığı göreceğim diyen kız, April'ın sözünü kesmesiyle şaşaladı. Sinir krizi planladığından erken mi gelip üşüşmüştü başına?

"Alexa, Alexa. Ütü bunu daha şık hale getirmiş ama hala bir eksik var." Tebessümle duraladı. "İçine girecek çok sıkı bir hatuna gereksinimi var."

Sakit bir el hareketi sonrasında hizmetçi kız, şaşkınlık adı verilen cadının büyüsüyle bir kurbağa dönmüş halde mutfağa nefes nefese koşturmaya başlamıştı bile. April adeta cenneten lütfedilmiş elbisesine ateşli pırıltılarla göz attı. Parmakları havayı yaran bir şıklama gönderdi odaya. Onlarca insan odanın içine gelişigüzdel dağıldı. Kuaförler, makyözler, terziler. Her şey o anın içine sıkışmış olarak olup biterken, rahatlık sözü veren sandalyesine kuruldu ve gözlerini, açıldıklarında tatmin edici bir gösteriye tanık olacaklarına adeta yemin ederek kapattı. Şimdi iş, kendi kusursuzluğunu tam anlamıyla mükemmel sıfatına taşıyacak ustaların işçiliğine bırakılıyordu.

∞

İki olaylı saatin sonuna doğru April'ın iştahı feci kabarmıştı. Güzelliğinin dehşetiyle doyacaktı minik midesi. 'Hazır' işaretinin verilmesiyle birlikte gözlerini en tatlı bir gecenin rüyasına açan bu kız, kendinden yayılan buram buram etkileyiciğe kapılmış halde ayaklandı. Aynada, göz kamaştıran parlaklık arasında görebildiği çehre kendisininkinin porselen eşi olmalıydı. O derecede ışıl ışıl cildi, açık renkli gözlerini en saf anlamda ortaya koyan göz kalemleri ve cıvıldayarak omuzlarından beline dökülen sarı saçları. Araya serpilmiş kahverenci parlak şeritler de gözüne çarpıyor, ustaca yutturulmuş bir boya oyunu olduğunu yeni yeni anlıyordu. Saçı hafif kabarık, etkileme konusunda işini bilir ve gizemli duruyordu. Kuaför, bu tabloya göz gezdirdikçe susuzluğunun arttığını ve midesinde kol gezen bir takım gergedanlar yüzünden acı çektiğini belirtiyordu; çünkü bu güzelliğin sahibi olmak arzusu yakıyordu onu. İltifatlarla, zaten allığın bezeli olduğu mükemmel çehresi iyiden iyiye pembeleşti. Hatta bir ara, kızgın ateş üzerine konmuş bir tavadaymışçasına her yanına yayıldı tatlı bir kırmızı. Düzgün, beyaz dişlerini göstererek içten bir gülüşle aşağı indi. Gömleğinin önü açık bırakılmış, altına salaş bir kot geçirmiş şoför, her zamanki hoppa reveransından sonra Chevrolet Camaros'un kapısını araladı. On dakikaya yakın, hız limitlerine yeni bir bakış açısı getiren süratle birlikte vardılar partinin olacağı görkemli saraya. Hınzır gülümşeyişi eşliğinde arabadan indirildi. Işıklar muazzam derecede parlak ve her an her yanındaydı. Laela'nın tartışılmaz şaşadaki kıyafetini görünce, genç kızın onu gördüğünü bilerek bir göz kırpışı gönderdi kendinden önce. Ardından kendisi ulaştı zığır afetin yanına. Ne de ateşliydi bu gece böyle. Tek eliyle genç kızın siyah kanatlar fışkıran sırtını sardı ve kulağının dibinde bir yerlere sessiz bir öpücük kondurdu. Geriye çekilerek Laela'nın gözleriyle kendisininkileri buluşturunca gayri ihtiyari sırıttı.

"Hey çatlak bebek. Kıyafetin dört dörtlük olmuş. Yine." İçten, kısa bir gülüş. "Çapkın bakışların oğlanlardan geriye bir şey bırakmıyor, biz ne yiyeceğiz?" Ve tatlı küçük bir kahkaha.

Kendine hakim olma duyusunu kaybettiğini hissediyordu yavaş yavaş. Kızın kokusu ciğerlerine dolarken hem kendini durdurmak istiyor hem istemiyordu. Onu seviyor olması ve bunun karşılıklı olduğunu öğrenmesi mükemmel bir şeydi, ama bazı şeyleri değiştirmiyordu. Söylenmeyen şeyler vardı hala, zararlar. Kendini kızın yumuşak öpüşlerine kaptırmadan da edemiyordu. Bedeninde daha fazla oksijen kalmadığını hissettiğinde ayrıldı dudakları.

'Ach, gitmem gerek. Unutkanlığımı bilirsin ve ilaçlarımı evde unuttum ama yine görüşeceğiz. Çok üzgünüm, çok üzgünüm.'

Minik bir öpücük kondurarak hızla uzaklaştı. Ah, harika! Bu kadar kolay teslim olabildiği için lanet okudu kendisine. Alnı yeşil duvara dayalı halde bir süre nefes alışverişlerinin normal hızına dönmesini bekledi. Altı üstü bir eğlence olarak kalmalıydı. Seni seviyorum nereden çıkmıştı? Sığmadı işte, girdi kanına. Aklını hapsetti bedenine. Yalanlara inanmak istemiyordu, her ne kadar kendisi iyi bir yalancı olsa da. Sevdiklerine yapmıyordu bunu en azından. Kızın biraz önce fısıldadığı sözlerine sıkı sıkı sarılmak istedi ama yapamadı. Parçalanıp yok olmaya çok müsaittiler. Net bir fikri yok. Kafasında net olan hiçbir şey yok. Başını kaldırarak sırtını dikleştirdi. Şapkasını düzelterek kendinden emin adımlarla parti ortamına adım attı tekrar. Yüzünde her zamanki gülümsemesiyle insanlara göz gezdirdi. Yeteri kadar kalabalıklaşmıştı. Ona göz kırparak yanından geçen kızıl uzun saçlı garsonun elindeki tepsiden bir içki kaptı gülümsemesi genişleyerek. Yalnız bıraktığı arkadaşının yanına doğru ilerledi brikaç kişiyle merhabalaşarak.

Büyüleyici siyah bir kuş pencerenin önünden huşuyla geçiyordu. Onun havada süzülüşünü izlemek insanın üzerine inanılmaz bir mutluluk salıyordu. Uçmak, özgür olmak. Bu duyguyu hissetmeyeli epey olmuştu. İçindeki isyankâr ruh çığlıklarla hemen dışarıya çıkmak istiyordum. Bu mutluluğu teninde tekrar hissetmek bedenini kapladığını görmek istiyordum. Mutsuzlukla dışarıdaki havaya baktım. Kendini hapsedilmiş gibi hissediyordum. Özgürlüğü kısıtlanmıştı. Bunları düşünürken zaman gittikçe ilerliyordu. Maskeli Partinin başlayacağının farkında bile değildim. Nefes almak ve vücudumu dinlendirmek için birkaç saniyeliğine durakladım. İstemsizce sol elini kaldırıp kıyafetinin kapattığı saati gün ışığına çıkardı. Gözlerim dehşetle açıldı. Toprağı ezerken gittikçe hızlanıyordu.İnsanlar telaş içinde parti için koşuşturuyordu. Birçoğu kıyafetlerini giymişti bile. Corey onların yanından geçerken büyük bir tezat oluşturuyordu. Diğerleri kostümlerini üzerine geçirmişken o terli eşofmanlarıylaydı. Telaşla evine gitti, eve vardığımda kendimi direk banyoya attım partiye sayılı zaman aklmıştı onun için birazdaha hızlı olmam lazımdı. Herşeyim bittikten sonra kendimi adımlarım kendinden emin bir şekilde partinin yolunu tuttum.Elbisem nerdeyse her erkeğin olduğu gibi takım elbiseydii böyle giyinmeyi seviyordum böle giyinmek benim kişiliğimi anlatıyordu. Partiye gittiğim gibi içki içmek içimden geliyordu ama ilk önce bir tanıdık bulmak daha iyi olurdu. Kapının önüne geldiğimde gözüme direk partiyi düzenleyen yani Laela çarpmıştı, çarpmasının sebebi güzelliğinden olsa gerek. Tabi birazda içime huzur gelmişti kimseyi tanımıyordum ama parti sahibini tanımam iyi olmuştu belki burdan yeni arkadaşlar edinebilme ihtimalimde vardı, emin adımlarla kapıya doğru yöneldim "Merhaba Laela herzamanki gibi çok güzelsin."