"Bilemiyorum Jamie, doğrusunu istersen başım patlayacak gibi. Görüşürüz sonra tamam mı?"
"Lys! Nereye?"
Baş parmağı, telefonunun gönder tuşuna bastı ve sevgilisi için yazılmış kısa mesaj yola çıktı. Jamie'yle kurulduğu yataktan kalkıp, dosyaları yıkmamaya özen göstererek arakdaşının yanağına ufak bir öpücük kondurdu ve çantasını kaptı. Kapıyı kapatmadan önce, dostunu merakta bırakmamak namına seslendi:
"Nick'le buluşmaya!"
Merdivenlerden inerken sarışın kızın söylendiğini duyabiliyordu ama bu şimdi umrunda değildi. Kulüp işleri, alınacaklar, dosyalar... Tanrım her şey lisede bitti zannediyordu. Üniversiteye başlamamışlardı bile hem, Jamie'nin bu bitmek bilmeyen telaşını anlayamasa da, bir yandan ona hak veriyordu. Düşünceleri başından savıp, yoldan geçen ilk taksiyi durdurdu.
"Manhattan, Starbucks'a lütfen."
Bir saatten biraz daha kısa süren yolculuğun sonunda şoföre ücreti verdi ve, Manhattan'ın beton binaları arasında dolanan nemin onu sarmasına izin vererek dışarı çıktı. Koyu renk saçları, nefes almayı bir nebze kolaylaştıran hafif meltemde dalgalanırken, sevglisinin lacivert arabasının yanından geçti. Starbucks'ın klimasına kavuştuğundaysa onu bulması bir saniyesini aldı sadece. Platform topuklularının hafif tıkırtısı eşliğinde arkasından sokuldu. Kollarını boynuna doladı ve saçlarının yüzünü gıdıklayacağından emin tepeden ona baktı. Burnuna bıraktığı ufak öpücükle kırmızı ruju tenini lekelerken bir eliyle hemen onu temizledi.
"Merhaba sevgilim."
Parlak gülümsemesine göz önüne seren dudakları bir saniye sonra onunkiyle buluştu.