Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Tanınmış İnsan Alımları | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Laela Cryptic Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 903 Kayıt tarihi : 30/06/10 Lakap : Queen L.
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Tanınmış İnsan Alımları Cuma Tem. 29, 2011 11:16 pm | |
| Ad Soyad: Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri: İstediğiniz rütbe:(müzisyen, ressam, yazar, şair vs.) Karakter kurgusu: Örnek RP:
Not: Öğrenciler şöhret puanı 100 olduğunda buraya başvurabiliyorlar.
~ Direkt yetişkin olarak başlamak isteyenler 1. seviyeden mesleklerini seçebiliyorlar.
~ Öğrencilerin örnek rp koymasına gerek yoktur.
En son Laela Cryptic tarafından Paz Tem. 31, 2011 9:18 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Paz Tem. 31, 2011 6:43 pm | |
| Ad Soyad: Jocasta O. Seatlait İstediğiniz rütbe:(müzisyen, ressam, yazar, şair vs.) Model. Karakter kurgusu: Henüz belirlemedim. Örnek Rp: Okundu.
|
| | | Laela Cryptic Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 903 Kayıt tarihi : 30/06/10 Lakap : Queen L.
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Paz Tem. 31, 2011 8:13 pm | |
| - Kabul edildiniz. Rütbeniz veriliyor. Rp Seviyeniz 100 puan tebrikler.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları C.tesi Ağus. 06, 2011 10:36 am | |
| Ad Soyad: Cecilia Amy Boudlaire Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri: - Seçiminiz (Şöhret, Kariyer): Şöhret İstediğiniz rütbe:(müzisyen, ressam, yazar, şair vs.): Oyuncu Karakter kurgusu: Henüz oluşturulmadı. Örnek RP:- Spoiler:
Gerçekten ama gerçekten yorucu bir gün olmuştu. Hayatında hiç bu kadar çok çalıştığını hatırlamıyordu. Basit ve ilgi çekmeyen görüntüsüyle Londra'nın merkezindeki Bakanlık girişinden sıcak ve büyük, onu bir ev gibi karşılayacağını umduğu ofisine geldiğinde gördüğü ahşap renkli kâğıttan tepecikler bütün hevesini kaçırmış, yapılacak onca iş gözünü korkutmuştu. Önce bir bardak kahveyle başlamıştı. Sonra solmaya yüz tutmuş eski mi eski parşömen tomarlarını ülkelere ve önem sırasına göre ayırmış, incelemiş, rapor ve tutanaklar tutmuş sonra da bütün belgeleri klasörleyip gerekli mercilere yollamıştı. Bütün bunlar bir yana durum zaten yeterince karışıktı. Sihir toplumu iki yöne doğru dağılmaya başlamıştı. Kaybolmalar ve ölümler gittikçe artıyor, insanlar dengesiz davranıyorlardı. Ve ölüm etkisini herkesten, her şeyden çok daha fazla baskın hissettiriyordu. Öyle ki sanki her an göğsünüzün tam ortasına yeşil bir ışın saplanabilir, yere düşüp ebedi hayata gözlerinizi açabilirdiniz. Öyle ki her an düşüncelerinizi kaybedip, kötü niyetli iğrenç kişilerin kuklası haline düşebilir, sevdiklerinizi büyük bir tehlikeye sokabilirdiniz. Bakanlık ise ayrı bir dertti zaten. Sihir Bakanı delirmiş gibiydi. Ama Cecilia ona da hak veriyordu. Bütün bu karmaşa insanı kendi gölgesinden bile korkutmaya yetiyordu. Önlemler o kadar sıkıydı ki, nasıl oluyor da insanlara kötü bir şeyler oluyor, hiç kimse açıklayamıyordu. Değil bir büyücü, bir baykuş bile elini kolunu sallaya sallaya dolaşamıyordu artık. Bütün postalar ve gönderilecek eşyalar ikişer, üçer kez gözden geçiriliyor, acaba gizli bir şifreye mi sahip diye defalarca kontrol ediliyordu. Hiç kimse rahat değildi. Diken üstündelerdi ve kime güveneceklerini bilmiyorlardı.
Böyle bir sancılı gün daha geçirmiş olmanın verdiği zayıflatıcı ve güç kaybettirici manevi sisten sonra dünyanın en güçlü insanı bile bir an önce işten çıkıp kendisini kaldığı küçük küflü odadaki rahatsız yatağın üstüne atmayı iple çekerdi. Cecilia'nın da en çok istediği buydu. Cisimlenirken bile büyük bir enerji sarf etmesi gerekti. Muggle'lara görünemeyen bu küçük bar zaten hiç dikkat çekmiyordu. *Muggle olsam bile bu köhne yere bakmaya tenezzül etmem * diye düşündü Cecilia. Sonra topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok ve yere bastığı duygusunu tatmin edici şekilde ileten seslerle küçük meyhanenin kapısını araladı. Barmene bir selam verip hemen üst kata çıktı. Durum o kadar feciydi ki, korkuluklar bile düşecek gibiydiler. Ama neyse ki artık gelmişti. Yanında taşımaktan hoşlanmadığı çantasından anahtarlarını çıkarıp metalik sesler eşliğinde kapıyı açtı. Anahtarı alıp kapıyı kilitledi ve çantasını pörsümü, bej rengi koltuğun üzerine atıp üstünü değiştirmek için dolaba doğru yöneldi. Ve onu gördü. Yüzü ölümden farksızdı. Muzip bir gülümsemeyle aydınlanıyordu. Bazılarına bu çekici gelebilirdi ama Cecilia biliyordu ki bu sadece iğrenç bir kamuflajdı.
”Lanet olsun!”
Birkaç dakika önce bu oda için sıcak ve kucaklayıcı denebilirdi. Hatta son birkaç günde burası Cecilia'ya izbe bir handan çok bir evi anımsatıyordu. Hiç sahip olamadığı evini... Oysa şimdi oda o kadar küçük ve soğuk görünüyordu ki! Nasıl da anlayamamıştı? Nasıl da yenik düşmüştü? Kim bilir ne zamandan beri takip ediliyor, attığı her adım izleniyordu. Çok şey bildiğini sanmıştı fakat artık bunların hiçbir önemi yoktu. Bu sondu artık. Kaçınılmaz olan, istediğini almak için gelmişti. Ne bir kaçış, ne de bir savunma faydaederdi. Sadece bir kurtuluş yolu vardı. İhanet. Fakat bu ölümden de kötüydü. Boudlaire’ların hepsi Yoldaşlık uğruna canlarını vermişlerdi. Annesi bir savaşta ölmüştü, babası ise bir çatışmada. İşte bu yüzden Yoldaşlık'a geçerek onların kendisiyle gurur duymasını sağlamak istemişti. Hıncı, öfkesi, nefreti ve intikam arzusu onu buraya kadar getirmişti. Ama Cecilia bitmemişti, yol bitmişti. Sanki uzun bir koşu gibiydi ama henüz bitiş çizgisi gelmeden yol bitmişti. Gidecek, kaçacak hiçbir yer yoktu. Böyle ölmek ne kadar da onurluydu. Kutsal değerleri korurken kendini feda etmek ne kadar da zarif... Herkesin isteyeceği bir ölümdü bu. Ölümdü, çünkü sağ çıkamayacağını biliyordu. Ona istediğini verse bile kurtulamayacaktı. Zaten buna kurtulmak denemezdi. Olsa olsa ruhsuz bir hayat sürmek denirdi. Ruh Emici öpücüğü gibi...
”Merhaba”
O deniz mavisi gözlerdeki bütün duyguları sayabilirdi. Heyecan, başarıya ulaşma yolundaki özlem, mutluluk ve biraz da merak. Dudakları ise ince birer çizgi halini almadan önce yukarı doğru büküldü. Sonra da ölümcül bir doğru halinde eski haline döndü. Bunları sayabildiğine göre hala yaşıyordu. Bu da bir şeydi.
”Yerinde olsam kaçmayı denemezdim.”
Kaçmak mı? Kaçamayacağını elbette biliyordu. Ayakları tek bir milim bile oynasa anında yeşil bir ışık huzmesi ona doğru fışkıracak ve göreceği son şey büyük ihtimalle bu olacaktı. Ama cevap vermedi. Korktuğunu belli edip ona bu zaferi tattırmak istemiyordu. Sonuna kadar direnecekti. Basit ve savaşmadan ölmek iğrenç olurdu. Kanının son damlasına kadar mücadele edecekti. Kaçış ve kurtuluş yoktu ama gururu ve onuru hala sapasağlamdı.
”İhtiyar Patrick'in nerede olduğunu biliyorsun.”
Bu bir soru değildi. Apaçık bir beyandı. Cecilia elbette Patrick'in nerede olduğunu biliyordu. Ama o keskin mavi gözler, gözlerinin hemen içindeymiş gibi baktığı için bunu aklından geçirmedi. Bütün gücünü topladı. Ağırlığını sağ ayağına verdi. Başını iyice kaldırıp o tiksinti verici yüz ifadesine bakmaya zorladı kendini. Göreceği son yüzün bu olmamasını diledi sadece. Onu kurtarsınlar istedi. Fakat hayatında olmadığı kadar yalnızdı şimdi. Önünde duran, ince uzun kömür karası cüppesinden başka bir şey giymeyen beyaz tenli adam bunun kanıtıydı.
”Sana söylemektense ölmeyi tercih ederim. İki türlü de kurtuluşum olmayacak nasıl olsa.”
Şiddet. Büyük bir öfke ve şiddet ruhunun bütün çakralarının etrafında nöbet tutarcasına gidip geliyordu. Aklı birçok duyguyu aynı anda yaşarken bedeni olduğu yerde sabitlenmişti adeta. Yıkık dökük ahşap renkli duvarın önünde dikiliyor, birkaç dakika sonra gelecek sonunu düşünüyordu. Konuşmadan sonra bu kadar huzurlu bir şekilde veda edemeyeceğini anlamıştı hayata. Bedeni bu karanlık gözlere büyük acılar görecek, zarar verilecek ve kirletilecek bir kukla misali bir dikili taş gibi görünüyordu elbette. O acımasız lordun karşısında duran Cecilia kırılgan ve hassas bir papatya gibiydi. Ömrü de bir çiçek kadar kısa, bir çiçek kadar hasara karşı dayanıksızdı. O zalim dudakların arasından dökülecek bir kaç pes sözcük onu sonsuz acıya mahkûm da edebilir, azad da edebilirdi. Fakat merhamete ihtiyacı yoktu artık. Sanki annesi ve babası hala yaşıyorlardı. Fakat onların sıcaklıklarını kalbinde hissediyordu. Bu da ona dayanma ve saksıyı çalıştırma gücünü veren, tutunulacak en güçlü daldı. Şimdi anlıyordu artık. Hiçbir şey boşuna değildi. Boşuna ölmeyecekti o. Sadece Yoldaşlık'ı korurken değil aynı zamanda kendi saygısını da korurken ölecekti. Bazı geri kafalılar ölümün her durumda ölüm olduğunu söyleyebilirdi. Ama aradaki farkı görüyordu o. Sanki gözlerinin önünde bir kibrit çakılmıştı. Öylesine güzel bir duyguydu ki bu. Yıllardır önem verdiği ve övündüğü tek şey olan zekâsı bu durumda bile, böyle bir durumda bile hala onunlaydı. Belki çekeceği acılar onu kaybetmesini sağlayacaklardı ya da artık kullanılamaz hale getireceklerdi onu. Fakat ruhu el değmemiş ve ilk günkü gibi saf, temiz ve boyun eğmez bir incelikle nihayet bulup huzura kavuşacaktı.
İnsanın ellerinin titremesine neden olacak şekilde yaratılmış o mavi gözler Cecilia'nın yosun yeşili gözleriyle buluştu. Onlardan yayılan soğukluk şiddet vericiydi fakat asla korkutucu olamazdı. Artık korkmuyordu zaten. Kabullenmişti. Ölüm er ya da geç gelecekti. Şimdiki sorun şu andı. Yapması gereken her şeyi yapmalı gelmiş geçmiş en karanlık büyücüyü kandırmanın bir yolunu bulmalıydı. Ama kendisini bile inandıramadı. Evet, bir kez daha aynı noktaya ulaşmıştı. Hiçbir kaçış yoktu. Ama her zaman bir savunma vardı.
Kara Lord uzun birkaç adım attı. Yatağın kenarına oturdu. Alnında derin düşüncelere daldığını gösteren birkaç küçük çizgi vardı. Onlar da bir iki saniye sonra kayboldu. Sonra yatağa yatıp ellerini kenetledi ve başının altına koydu. Siyah saçlarına vuran ışık dans etmekteydi. Kederli bir çekiciliği vardı fakat sadece kendi pis Ölüm yiyenleri için. Cecilia böyle bir güzelliğin başkasına verilmemesine isyan ediyordu. Böyle bir güzellik böyle bir kötülükle birleşmişti. Ne yazık... Ne büyük bir ziyan...
”Biliyor musun, burada sandığından daha uzun süre kalabilirim...”
Ses o kadar tanıdık ve normaldi ki. Dışarıdan duyan biri sanki Cecilia onu davet etmiş fakat o biraz patavatsızlık yapan bir misafir konumuna düşmüş sanabilirlerdi. Ama o anlıyordu. Cümleyi oluşturan her bir sözcükteki ölümün yansıması çok net ve kesindi. Tehlikeliydi ve bu ses tonu tehlikenin arttığını, sabırsızlanmaya başlayacağını gösteriyordu. Sonra o aşinası olunan ölümcül ses devam etti.
”...sen düşüncelerini kontrol edemeyecek hale gelinceye kadar.”
Cecilia kendini tutamadı ve küçük bir tebessüm güzel yanaklarının diplerinde belirdi. Gerçekten komikti. Aklından geçenler tam da bunlardı. Ölümün sesi onları kelimlere dökmüştü sadece. Ve o sinirlenmeye başlıyordu.
”Ne. Pahasına. Olursa. Olsun...”
Birkaç adım attı ve döşemesi yırtılmaya başlamış neredeyse iskeleti belli olan küçük koltuğa oturdu. Burada rahat olan tek kişi o değildi. Madem bunu bir sohbet şeklinde yapmak istiyordu, Cecilia da öyle yapardı o zaman. Belki de onu daha çok kızdırırsa başını eğmeden ve rezil olmadan, her şeyin daha çabuk bitebileceğini umuyordu.
”İstediğini alamayacaksın. Ne yapmayı düşünüyorsun?”
Zalim yüz birden donuklaştı. Ceci'nin verdiği tepki onu şaşırttı. Böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordu. Ceci'nin kararlılığı ve dik başlılığı onun kabullendiği bir gerçekti ama sanki onun bir dostuymuş gibi konuşmaya cüret etmesi, sesinin bu kadar sakin çıkması henüz tahmin etmediği bir şeydi.
Derin düşüncelere daldığı için farkında olmadan döşemenin hücrelerini incelemeye başlamıştı. Nasıl da ağaç kabuğu renginde olduğunun, ya da aralarında birbiri ardına dolaşan grup grup tahtakurularının... Mutlak sona yaklaştıkça içini bir heyecan kaplıyordu. Heyecan ve merak öyle güçlüydü ki sanki bedeni bu duygular için zayıftı. O kadar fazlaydılar ki sanki bedeni bu duygular için küçüktü. İlk defa ölümle yüzleşecekti. Kolay değildi hani. Karşınızdaki insan birçok masum kadın ve çocuğu hiç acımadan katletmiş, Muggleları öldürüp sırf zevk için, hiçbir şekilde ihtiyacı olmadığı halde katletmişti. Cecilia da onlardan biri olacaktı. Tek farkı onun ardından üzülecek kimsenin olmamasıydı. Yalnızdı. Buna alışıktı. Bunu seviyordu da zaten. Her akşam bu köhne hana gelmeyi değil, yalnız olmayı seviyordu. Kimsenin ona karışmamasını, programlarını birine göre ayarlamamayı seviyordu. İzin günlerinde istediğini yapabiliyordu. Anında Cisimlenip Yorkshire'da memleketinin yatıştırıcı havasında baykuşlar arasında ailesinden kalan tek mülkte birkaç gün kalabiliyordu. Bakması gereken bir çocuğu veya izin alması gereken bir eşi olmaksızın istediği zaman istediği şeyi yapabilirdi. Bu özgürlük o kadar güzeldi ki, ölmeden önce onu yaşayabildiği için kendisini çok şanslı hissediyordu. Zarif tırnaklarını yavaşça koltuğun kolundaki döşemeye sürttü. Çıkan küçük ses kaşıma sesi gibiydi. Bir tik gibiydi bu. İstem dışı bir hareket... Eli ne zaman boşta kalsa hep aynısını yapardı. Avuçlarının boş olmadığını, parmaklarının bir şeyle uğraştığını bilmek insana ister istemez ben-çok-gereksiz-bir-insanım hissinden uzaklaşma fırsatı veriyordu. Çıkan ses Karanlık Lord'un da dikkatini çekmiş gibiydi. Yüzünde çarpık ve etkileyici bir gülümsemeyle başını ona çevirdi. Gözleri yeniden buluştu. Karanlıklarla donatılmış zalim beden yerinden kalkıp aralarındaki mesafeyi mide bulandırıcı bir kibarlık gösterisiyle kapatıp Ceci'nin tam önünde durdu. Dudakları yine muzip bir gülümsemeyle aralanıp yukarı doğru kıvrıldı. Ceci'nin omuzlarından aşağı doğru kayarcasına inen koyu renkli saçlarından bir tutam alıp zayıf ve ölmüş parmaklarının arasında gezdirdi.
”Ne yapmayı düşünüyorum? İnan bana bu konuda senden fazlasını bilmiyorum. Belki de sadece bekleyip görmeliyiz, ne dersin?”
Cecilia başını kaldırmaya fırsat bulamadan müthiş bir sarsıntıyla koltuktan yere fırladı. Başı öylesine dönüyordu ki oda bulanıklaşmıştı. Midesi bulanmaya yanağı karıncalanmaya başlamıştı. Dolgun kırmızı dudağında ise bu beklenmedik tokadın bir gölgesini hissediyordu. Koyu kırmızı, şarap rengi kıvamlı bir sıvı çenesine yaklaşmak üzereydi. Ağırlığını sol eline verip doğruldu ve sağ elinin tersiyle çenesindeki kanı sildi. Elleriyle ayağa kalkıp yavaşça birkaç adım geriledi. Karanlık Lord'un ona sadece zihinsel değil, fiziksel bir acı vereceğini tahmin etmiyordu. Gülmeye başladı. İsterik bir sinir krizi geçiriyordu besbelli.
”Bekliyorum. İstediğini almandansa burada, bu köhne han odasında senin tarafından öldürülmeyi tercih ederim. Bu senin ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha kanıtlar. Umarım sonsuza dek yanarsın!”
Birkaç kahkahanın ardından tekrar çömeldi. Bu beklenmedik hareket gururunu incitmişti. Küçük düşürülmüşlük ve onurunun kırılması gözlerinin yanmasına neden oldu fakat güçlü durmalıydı. Hiçbir zayıflık belirtisi göstermemek için utandığı sıcak gözyaşlarını geriye itti. Şimdi ölmek ne kadar da huzur verici olurdu...
Acı artık düşman değil de her zerresini doruğuna varılamayan bir zevkle saran ve iliklerine kadar kavuran bir dosttu. O kadar büyüktü ki ağlamak asla bu zararı hafifletemezdi. Kendisini öyle yok hissediyordu ki sanki git gide saydamlaşıyordu. Bu acı onun her bir parçasının içine sızıp onu an be an yok olmaya daha da çok yaklaştırıyordu. Varlıkla yokluk arasındaki o ince çizgide yaptığı istem dışı yolculukta gözleri bulanıklaşıyor, nesne algısı zayıflıyordu. Bu acıyı, tarif edilemez bu acıyı biliyordu. Daha önce tatmıştı onu. Yasak ağacın meyvesi gibiydi. Bir yanı zevkliydi. Kendi varlığının hala hayatta olduğunu, hala canlı ve sağlam olduğunu hissettiriyordu. Madalyonun diğer yüzünde ise ölümü iple çeken, onu eskiden en yakın olduğu en candan arkadaşı gibi isteyen biri vardı. Göz bebeğine bile vuruyordu bu acınası zayıflık belirtisi olan duygu. O kadar yanlışlar yapmıştı ki. O kadar tedbirsizdi ki. Ve elbette onu seçme nedeni... Yoldaşlık'ın hizmetinde o kadar büyük büyücüler varken neden onu seçmişti? Neden Cecilia? Aslında bu cevabı biliyordu. İçlerinde en göze batan kendisiydi. Genç yaşındaki bu başarısı herkesin ilgisini çekmişti. İş söz konusu olunca hiçbir sevgi bağını önemsememişti. Makam ve mevki sahibi olma hırsı gözlerini kör etmişti. Azmiyle gelmek istediği noktaya gelmişti. Ancak artık ne hırs ne de azim ona yardım edebilirdi. Bunca kör noktanın arasında bile o kötülüğün evrende şekil bulmuş hali olan, beyaz hatları yoğun sisi andıran vahşi bir cazibeyle süslenmiş olan yüz hatlarını seçebiliyordu. Daha Cecilia'yla işi bitmemişti. Kendi iç savaşını kazanma mücadelesi verirken o kemik ve üzerine bir dirhem et tutturulmuş beyaz siluet merakla ona bakıyordu. Onları geri itme çabalarına itaatsizlik edercesine direnen gözyaşı seline galip gelmesi onu şaşırtmıştı anlaşılan. Rakibinin bu kadar uzun bir direniş göstereceğini ummuyordu besbelli. Onu da hemen iradesi kırılabilen güçsüz ve sadakatsiz bir böcek gibi ezebileceğini düşünüyordu. Ama yanılmıştı. Ceci de bunu göstermek istercesine yataktan destek alıp doğruldu. Tam olarak ayağa kalkma gibi bir pozisyon değildi bu. Fakat birkaç dakika öncesindeki gibi onursuz bir şekilde yere de yatmamıştı. Çığlıklarını pes inlemelere çevirdi. Böylesi daha iyiydi. Her şeyi yapardı. Her şeyi yapabilirdi... Yeter ki şu acı bir bitse, yeter ki aydınlığa kavuşsa...
Yapılması gereken o kadar çok şey vardı ki daha. Görmediği yerler, gördüğü fakat tadına doyamadığı yerler... İşi gereği birçok yere gitmiş, dünyanın en bilinmedik ülkelerine dahi yolculuk yapmıştı. Bu yolculuklar ona dünyanın ne mucizevî bir yer olduğunu göstermişti. Özellikle tek bir yeri özlüyordu. Doğduğu yerin kokusu ve havası bütün benliğini sarmıştı sanki. Ayaklarının altında bir zamanlar dolaştığı çimenleri hissedebiliyordu. Bu muhtemelen bir daha mümkün olamayacaktı. Mümkün olsa bile o bunun idrakinde olamayacaktı. Tek bir gözyaşı damlasının akmasına izin verdi. Acısını, kederini, özlemini, umutsuzluğunu... Bütün karamsarlığını paylaştı o minicik damlayla. Pürüzsüz teninden aşağı aktı damla. Dudağının kenarındaki kana karıştı, tuzuyla orayı tekrar yaktı. Adamın kurtuluş yolunu tekrar etmesi kafasında yeni belirsizlikler oluşturmadı. Kararını vermişti. Hiç kimsenin onun için bu fedakârlığı yapacağını sanmıyordu. Hiç kimse onu sevmemişti. Onunla kaynaşmamışlardı. Fakat o bunu onların hepsi için yapacaktı. Beş para etmez Patrick'in kellesini kurtarmak için yapıyordu bunu. Sessiz bir iç kahkaha attı. Bu sırada hayalet el yerde duran asil asasını kaldırıyor ve ona nedenini anlayamadığı bir saygıyla bakıyordu
”Ona DOKUNMA! Buna son vermeni istemiyorum. Tekrar söylüyorum asla ve asla pes etmeyeceğim. Zaman çok değerli. Bunu biliyorsun. Onu boşuna harcama. Sana istediğini vermektense beni testereyle ikiye ayırmanı tercih ederim!”
Sesi istediği gibi çıkmıştı. Tok ve güçlü... Yapması gerekeni yapmıştı. Ama bu gücünün son damlasına kadar tükenmesine neden olmuştu. Yatağın dibinde kaydı ve yere oturdu. Gözlerini kapatıp dudaklarını kıpırdatmadan eski bir ninniyi mırıldanmaya başladı.
|
| | | Vladimir Chivas Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 87 Kayıt tarihi : 01/08/11 Nerden : Russian Boy
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları C.tesi Ağus. 06, 2011 11:18 am | |
| Puanınız 94, rütbeniz veriliyor. Keyifli roleplayler. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Çarş. Ağus. 10, 2011 9:10 pm | |
| Ad Soyad:Jarrell Fletcher Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri:Desiree Schult/Eleadora Judd/Meave Schweitzer-Constance billard ikisi, biri de Runway dergisi editör yardımcısı. İstediğiniz rütbe:(müzisyen, ressam, yazar, şair vs.)Baterist Karakter kurgusu:Jarrell okulu henüz bitireli bir sene olmuş, ama zaten okulla alakası yoktu, yıllardır devam ettirdikleri grubuna babası aracılığı ile albüm yaptırdı ve albüm beklenenden çok kabul gördü. Grubun kurcusu ve bateristi olarak çok göz önünde olsa da, normal bir hayat sürüyor. Babası albüm yapımcısı ve reklamcı. Annesi de kadın doğum uzmanı. Bir kız kardeşi var, bir de erkek kardeşi. Ama onlarla çok sık görüşemiyor işleri nedeniyle. Örnek RP:Gerek yok sanırım. |
| | | February Reed Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 48 Kayıt tarihi : 22/07/11 Yaş : 32
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Çarş. Ağus. 10, 2011 9:31 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Cuma Ağus. 12, 2011 3:40 pm | |
| Ad Soyad: Camille S. Aegis (değişime başvuruldu) İstediğiniz rütbe: Müzisyen|Oyuncu Karakter kurgusu: Aegis ailesinin en büyük üyelerinden biri, ailenin üvey kızı tabii. Şu anda 23 yaşında ve Hukuk okumuş. Herhangi bir amacı yok yalnızca sevdiği şeyleri yaptığı için müzik ağırlıklı bir meslek seçmiş... Tercih yapsa kariyer olurdu gerçi. Şöhret pek umrunda değil. Okuldan mezun olunca bir cast ajansına yazılıp keşfedilmiş. Bir de müzik kariyeri var, onun başlangıç sebebi ise müziğe aşık olması. Örnek RP: - Spoiler:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Cuma Ağus. 12, 2011 5:27 pm | |
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Paz Ağus. 14, 2011 12:21 pm | |
| Ad Soyad: Esther F. Sandore
Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri: Yok
İstediğiniz rütbe:(müzisyen, ressam, yazar, şair vs.) Oyuncu
Karakter kurgusu: Karanlık bir dönemde dünyaya gelmişti Esther. Babası yoktu. Aslında vardı ama annesini bir paçavra gibi kullandıktan sonra onlar için ortadan kaybolmuştu. Onlar için çünkü babasını tanımayan yoktu. Sadece onların hayatlarından çıkıp gitmişti. Annesi Macardı, Esther'i büyütmek için çok çaba sarfetmişti. Esther'de Macaristan'da doğmuştu. Ama annesi babası onu bırakıp gitmiş olsa da onun bir New York'lu olduğunu söylüyordu. Esther doğmadığı, kendisini istemeyen bir babanın yaşadığı NY'u kabul etmedi. Esther zamanla bambaşka bir hayale tuttundu. Kameralara, ışıklara, kayıtlara, oyunculara. Onlar gibi olmak istedi her geçen saniye. Annesi bunu asla kabul etmedi. Ama annesi kısa süre sonra hayatını kaybetti. Esther daha on dokuz yaşındaydı o sıralar ve şimdi NY'e gidiyordu. Artık yirmi bir yaşındaydı ve yeminini bozmuştu. New York'a ayak basacaktı. Bir oyuncu olacaktı ve babasının onu görmesini sağlayacaktı.
Örnek RP:- Spoiler:
Esther, önünde yavaş adımlar atarak yürüyen adama baktı. Bavullarını taşımakta zorlanıyor gibiydi. Oysa Macaristan’dan fazla bir şey getirmemişti. Kaç numaralı odayı vermişlerdi. 263. Esther odaların kapısında büyük rakamlar ile yazılmış sayılara bakmaya başladı. 261. 262. 263. Odayı fark ettiğinde adam çoktan kapıya yönelmişti. Anahtarı küçük deliğe soktu ve küçük bir klik sesinin ardından odanın kapısı açıldı. Orta yaşlı adam ona döndü. Otelde çalışacak biri için fazla hoş bir adam olduğunu düşündü. Ama bunlara kafa yormaya gelmemişti. Adamın ona doğru uzattığı anahtarı aldı ve yüzünde küçük bir gülümseme ile adama baktıktan sonra küçük bavullarını ellerine aldı. İçeriye adım attı anda kapıyı ayağı ile tekmeleyip kapının kapanmasını sağladı. Ardından bavulları kapının yanında ki askılığın yanına koydu. Omuzlarından ağır bir yük kalkmıştı. Bu bavullarını bırakması ile gelen bir his değildi. Sonunda New York’a adım atmıştı. Hayallerine daha da yakınlaşmıştı. Hiç tanımadığı babasının da bu şehirde yaşadığını düşündü bir an. Acaba Esther’i ünlü bir oyuncu olduğunu görünce ne düşünecekti? Macaristan’da zorla birlikte olduğu kadının kızı. Aslında baba demek bile gelmiyordu içinden ama ne ismini biliyordu ne de cismini. Odanın içinde dolanmaya başladı. Bu otel odası için yüklerce para ödemişti, o parayı asla kendi veremezdi.
Annesinin en yakın dostu ve kardeşi olan Cernel dayısı sayesinde şuan New York’taydı ve bu otel odasında kalabiliyordu. Cernel, Macaristan’da ticaret ile uğraşan bir adamdı. Kız kardeşine ve Esther’e her ay yüklece para gönderirdi. Eğer o olmasaydı çoktan borç batağında ölmüş olurlardı. Ölmek. Annesini kaybedeli iki yıl olmuştu. On dokuz yaşındaydı ve arkadaşları ile buluştuktan sonra eve dönüyordu. Annesini yerde boylu boyunca yatarken bulmuştu. O an neler hissettiğini çok iyi anımsıyordu. Zaman durmuştu. Sonrası annesi için özel bir cenaze töreni. Ancak iki yıl sonra Macaristan’dan ayrılma fırsatı bulmuştu. Pencereye doğru yaklaştı ve New York’un gecesine doğru baktı. Her taraf parıl parıl parlıyordu. Sokakta koşar adım ilerleyen insanları, bir taksinin önünde ki arabaya küfürler ettiğini, lüks bir limuzinin otelin önünde duruşunu görebiliyordu. New York farklıydı. Sanki bambaşka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Ellerini sarı saçlarına uzattı ve hafifçe karıştırdı. Buraya ayak uydurabilecek miydi? Evet yapabilirdi. New York sonunda onun ayaklarına kapacaktı. Hayranları ondan imzalar isteyecekti. En tanınan oyuncu olacaktı. Nasıl oyunculuğa heves kapmıştı. Evet hatırladı. Cernel onu küçük harabe bir tiyatroya götürmüştü. Tiyatro üç gün içinde yıkılacaktı ve yerine neredeyse gökdelen yüksekliğinde bir alışveriş merkezi dikilecekti. Tiyatro son gösterisini sunuyordu. Loş ve karanlık ortamda parlak ve göz alıcı bir ışık alan sahneye âşık olmuştu.
Fazla kalabalık değildi. Unutulmaya yüz tutmuş bir tiyatroydu ve bu yüzden de yıkılacaktı. Yerlerini bulduktan sonra sahneye kocam kocaman açtığı gözler ile bakmaya başlamıştı Esther. Sahnede ki kadın büyüdüğünde olmak istediği kadına dönüşmüştü aniden. İçinden defalarda sayıklamıştı. ‘Bende onun gibi olacağım. Bende onun gibi olacağım. Parlayacağım.’ Kadının sarı saçları beline kadar uzundu ve dalgalı bir denizi andırıyordu. Üstünde omuzlarını açık bırakan bembeyaz bir elbise vardı. Belinden itibaren adını bile bilmediği renklerden tüller ile kaplanıyordu. Kadının önünde dizlerinin üstüne çökmüş kir pas içinde, ayaklarına kapanan bir adam vardı. Zengin Kadın, Fakir Adam... Tanınmayan bir adamın yazdığı bir hikâyeydi. Hayran kaldığı kadın zengin ve muhteşem bir kadın, adam ise fakir, pisliklerin içinde yaşayan bir adamdı. Ama birbirlerine âşıklardı. Esther’i hikâye etkilememişti. Daha yedi yaşındaydı ve aşkın ne olduğunu bile iyi bilmiyordu. Çocuktu işte. Onu kadının o görkemli görünüşü ve vurguladığı cümleler vurmuştu. Kendisi de sahneye çıkmak istemişti aniden. Seyircilerin ona dönmesini, alkışlamasını istemişti. O tiyatroyu asla unutmamıştı. Ama annesini her defasında unutmasını istemişti. Oyuncu olmasını istememişti. Kameraların karşısına geçmesini, ışıkların altında parıldamasını, insanların ona hayran olmasını.
Onu korumak için söylemişti biliyordu Esther ama hayalinden asla vazgeçmemişti. Lisede bile notlarından önce oyunlara, tiyatrolara hazırlanıyordu. Dersleri iyi değildi ama sonunda geçmeyi mezun olmayı başarmıştı ya o yeterdi. Peki, New York’a neden gitmek istemişti? Televizyonda görmüştü şehri. Orada ki gösterileri, filmleri görmüştü. Babasının orda olmasını umursamamıştı. Yıllar önce verdiği yemininden cayacaktı. Gidecekti New York’a. Bir New York’lu olacaktı annesinin istediği gibi. O bu hayalleri ile yaşarken annesi gün geçtikçe ölüme yaklaşıyordu. Kanserdi ve artık zamanı kalmamıştı. Tedavi olmak için zamanı çok geçmişti. O yıllarda Esther’ine bakıyordu. Onu büyütüyordu, koca kız ediyordu. Esther ise hayallerinin peşinden giderken arkadaşları ile zaman geçiriyordu. Akşamları annesine zaman ayırıyordu. Anı yeniden zihnine doldu Esther’in. Annesinin ölü bedenini bulduğu akşamı hatırladı. Keşke demişti. Keşke onun hasta olduğunu fark etseydim. Gözlerini yeniden New York’a dikti. Değişiyordu. Hissediyordu bunu. Onlara benzemeye başlıyordu. Geçmişi unutmaya sadece geleceğe bakmaya ve hedefine ulaşmaya.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Paz Ağus. 14, 2011 1:52 pm | |
| - Achille S. D'Artagnan demiş ki:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Perş. Ağus. 18, 2011 12:49 pm | |
| Ad Soyad: Sly Gypsy İstediğiniz rütbe: Yazar Karakter kurgusu: Tam olarak belli değil. - Örnek Rp:
Silinmiştir.
Not: bilgisayarım rpyi kodlamaya kalktığımda kafayı yediği için renksiz oldu. Okunduktan sonra rp silinirse memnun olurum. |
| | | Vladimir Chivas Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 87 Kayıt tarihi : 01/08/11 Nerden : Russian Boy
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Perş. Ağus. 18, 2011 1:02 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Perş. Eyl. 08, 2011 1:10 am | |
| Ad Soyad:Raphael Sebor Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri:Lucas Shaw Gonzalo(öğrenci) İstediğiniz rütbe:(müzisyen) Karakter kurgusu:Raphael kardeşi Michael le birlikte Sebor alkol zincirinin tek mirasçılarıdırlar. Çocukluklarını iyi okullarda ve bolluk içinde geçirmişlerdir fakat bir gün içinde sahip oldukları herşeyi kaybettiler.Genç yaşta babalarını kaybetmelerinden sonra şirketin başına amcaları geçmiştir. Bu olaydan sadece bir sene sonra annellerinide bi kaza sonucu kaybettiklerinden sonra amcaları onların işlere bulaşmamalarını sağlamak için Michael'i ispanya da bir yatılı okula , Raphael'i ise fransadaki bir yatılı okula göndermiştir. Raphael okulunun yanı sıra gitar eğitimi almış ve bu konudada uzmanlaşmıştı. 24 yaşında ise amcalarının ölümü üzerine şirketin başına geçmek için new york'a dönmüşlerdir
(bu kurguyu Michael e sormadan yazdığım için değişme riski var) Örnek RP:Yok |
| | | February Reed Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 48 Kayıt tarihi : 22/07/11 Yaş : 32
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları Perş. Eyl. 08, 2011 1:19 am | |
| - Vladimir Chivas demiş ki:
- Rütbeniz veriliyor. ^^
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları C.tesi Eyl. 10, 2011 5:56 am | |
| Ad Soyad: Michael Sebor Ek karakteriniz varsa isimleri ve meslekleri: Leonardo Xavi Gonzalo(öğrenci) İstediğiniz rütbe:Model & Oyuncu Karakter kurgusu: Michael kardeşi Raphael ile birlikte Sebor alkol zincirinin tek mirasçılarıdırlar. Çocukluklarını iyi okullarda ve bolluk içinde geçirmişlerdir fakat bir gün içinde sahip oldukları herşeyi kaybettiler. Genç yaşta babalarını kaybetmelerinden sonra şirketin başına amcaları geçmiştir. Bu olaydan sadece bir sene sonra annellerinide bi kaza sonucu kaybettiklerinden sonra amcaları onların işlere bulaşmamalarını sağlamak için Michael'i ispanya da bir yatılı okula, Raphael'i ise fransadaki bir yatılı okula göndermiştir. Michael okulunun yanı sıra oyunculuk eğitimi almış ve bu konudada uzmanlaşmıştı. 24 yaşında ise amcalarının ölümü üzerine şirketin başına geçmek için new york'a dönmüş-ler-dir. Bu arada Raphael ve Michael çift yumurta ikizidirler. Raphael babasına Michael de annesine benzer daha çok.
En son Michael Sebor tarafından Paz Eyl. 11, 2011 9:41 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Pamela Schweitzer İş Kadını
Mesaj Sayısı : 280 Kayıt tarihi : 30/06/10 Nerden : Manhattan
| Konu: Geri: Tanınmış İnsan Alımları C.tesi Eyl. 10, 2011 9:31 am | |
| Ophelia'ya yeni kanka geldi Rütben verildi | |
| | | | Tanınmış İnsan Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |