Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Bir şapşalın şefkati. | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir şapşalın şefkati. Çarş. Eyl. 15, 2010 4:21 pm | |
| "Anlamıyorum, Rosalié. Nasıl... Nasıl olur daböyle konuşursun. İki avuca sığan bir bebeğin anıları, yetişkinliğinekadar saklandıktan sonra hatırlanabilir mi? Kaşla göz arasında hipnozyapılmadıysa sana, bunun mümkün olabileceğini sanmıyorum." Tereddüt en sonunda alnını kırıştırmıştı. "Fakatbundan eminden, elbette inanırım sana novér. Onun seni sevdiğinisöylüyorsan... Öyledir değil mi. Anne ve çocuk arasındaki bağ, kaçıpgiden hangisi olursa olsun, asla kopmaz. Belki de hissedebiliyorsun bunedenle. Ah... Bunca şey söyledikten sonra, onun yakında geridöneceğini de umuyor musun peki?" Gözlerimi devirdim. Nasıl olduğunu anlayamıyor muydu? "Göremiyorsun öyle değil mi?" dedim gözlerimi gözlerine dikerek. "Evet, Anlamıyorsun." yeniden gözlerim Juliet'e döndü. Boynumda asılı olan haçı elbisemden çıkardım. "Bu Tanrı'dan. Bu anı. Her Pazar kilisede 'annemi görmeyi, onu duymayı' dilediğimi bilmiyorsun. Her gece yatmadan bunun için dua ettiğimi. Tanrı Juliet'le ilgili sahip olduğum tek anıyı verdi bana. Bebek hafızamda bile olsa.. Her açıdan gördüm onu. Babamın ve annemin gözünden. Bana her ikisinin anılarını da verdi. Tanrı'nın yüceliği altında her şey mümkündür." Bütün kalbimle inanıyordum bu söylediklerime. April inanmasa bile.. Yada çılgınca bulacak olsada. "Ve o bağ. Doğru. Anne ve kız arasındaki bağ ne olursa olsun kalır. Kutsal bir bağdır bu. Kul ve Tanrı arasındaki bağdan sonra dünyanın en güçlü bağı. Ve gelmek. Onun geleceğini düşünmüyorum. Hayır, gelmeyecek. Gitmesine neden olan şey onu olduğu yerde alıkoyuyor. Biliyorum. Hissediyorum April, tam kalbimde. Biliyorum sana göre bu delice. Ama Tanrı'nın kutsamış olduğu bir bağ her zaman gücünü korur. Ve Tanrı bizi kutsadı. Juliet'i ve beni. Ana&kızı. Onun yüceliğine, gücüne nasıl inanmaz ki insan?" Gerçek bir Katolik olarak Tanrı ile aramda tartışılmaz bir bağ vardı. Anne ve kız arasındaki bağ en saf bağdır. Özellikle bir anne ve bebeği arasında olan bağ. Yıllar o bağı yıpratır. Ve bazen güçlendirir. Ama bizim özlemimiz 'biz'i ayakta tutan bir şeydi. Sevgimiz de öyle. Tanrı'nın bana zaten sahip olduğum bir anıyı hatırlatması kesinlikle imkansız değildi. Ya da anne ve babamın anılarını bahşetmesi. Bu her zaman hatırlamak isteyeceğim bir anıydı. O ses. O ses her zaman duymak isteyeceğim bir sesti. O anıyı unutmak istememiştim. Minik bir bebek olarak ne yapabilirdim ki hatırlamak için? Ve henüz 1 haftalık bile olmayan bir bebeğin anılarını hipnozla açığa çıkaramazdı kimse. Sadece sıradan insanlardı hipnoz ustaları. Yapabilecekleri kısıtlıydı. Belli bir yaştan öncesine bile inemezlerdi, hatırlamadıklarını hatırlatamazdılar sana. Her ne yolla olursa olsun gördüklerimin gerçek olduğunu biliyordum. Annemin gerçek sesini duyduğumu. Gerçek yüzünü gördüğümü. Resimdeki kadının aynısıydı. Ve o kesinlikle beni seviyordu! Bunu biliyor ve bundan güç alıyordum. Bedeni yanımda olmasa da ruhu yanımdaydı. Aklı ve sevgisi bendeydi. Her zaman da öyle olacaktı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir şapşalın şefkati. Çarş. Eyl. 15, 2010 9:15 pm | |
| Duyma almaçlarınca kapılan her nota, tüm bedende sarsıcı etki yapmasıyla ünlü bir müzikalden alıntıydı sanki. İşittiklerini, inanmayla arasında açılmış dev uçurumlardan dolayı olarak anlamamazlık etmiyordu ki o! İnancı -annesi dışındaki tüm konularda- tam sayılabilecek bir insan olarak yaşıyordu, ömrünün bu heyecan verici kesitini. Derin bir sersemlik halinin üzerine çöken baskısından henüz kurtulmuş lise çağında bir kız, hele de kötü senaryolarla yakın çalışan zihne sahipse, anlaşılmaz şeyler söylediğinde inanası gelmiyordu karşıdakinin. Muhtemel uyanamamışlık belirtileri olarak yorumlardı çoğu insan ortaya dökülen lafları. Oysa kardeşine bilinç dışı bir bağımlılıkla kelepçelenmişe benzeyen April, bu sefer de mantığın hileli tümseklerindeki mücadelesinden vazgeçerek duygusallığa bıraktı kendini. Rosé düşünüyorsa, her şeyin içinde gizemlerle beraber saklanmış Tanrı'dan kocaman bir armağan aldığını itirafa kalkışıyorsa, önünde duran tüm düşünce varlığının gerçekliğinden emin olabilirdi. Ve artık emindi. Kilise zemininde eskitilmemiş ayakları ile inancına kalbini ortaya koyarak bağlanan bir umut sığınağının girişini aramaya elbette hakkı olamazdı. Yine de kardeşinin dudakları arsında kalan ince boşluk, ne kadar sızıntı yapmış, oradan ne kadar sözcük tanelerle dökülmüşse güvenmekteydi her birine. Çılgın sayılacaksa yüce güce itimatı olmadığından değil, bunun mümkün olabileceğini bildiği halde, karşısına oturtulmuş mucizeye "Gözlerim kör." dediği için çılgın tabirine yakışırdı benliği. Fakat içinde, bakışının aydınlığı irice açılmış bir ruh vardı şimdi. İman, iştah veren bir lezzetle kanında gezinirken suratında huşu sinmiş bir dinginlik özgür kılındı. "O halde ben de Tanrı'ma şükran dolu bir tınıyla sesleniyorum. Teşekkür ederim. Biricik Rosé'uma aradığını bulmasını sağlayan yardımı yaptığın için, çok teşekkürler." Kendini göstermekten çekindiği minikliğinden belli bir damla yaş sağ yanağını yalayıp geçti. "Senin bu armağanı sevgiyle kucakladığını görmek bile bir harika. Keşke her insan bu kadar şanslı olup inkar etmeyi bütünüyle unutsa. Keşke ben unutabilsem, hediyelere açık olmayı öğrenebilsem, kardeşim. Senin duru inancından tek yudum kapabilsem." Annesine kavuşabilmek için eline geçmiş fırsatlar bir bir zihnine akın etti, her seferinde, sonunda hayal kırıkları içinde paramparça olacak bir April'dan korktuğu için vazgeçmişti şansından. Ne kadar yazık olmuştu aslında. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir şapşalın şefkati. Perş. Eyl. 16, 2010 12:50 am | |
| "Senin bu armağanısevgiyle kucakladığını görmek bile bir harika. Keşke her insan bu kadarşanslı olup inkar etmeyi bütünüyle unutsa. Keşke ben unutabilsem,hediyelere açık olmayı öğrenebilsem, kardeşim. Senin duru inancındantek yudum kapabilsem." Ablamı üzgün görmek son istediğimdi. Sıkı sıkı sarıldım ona. Ben üzülürdüm, çoğu kez. Kızardım, çoktan da fazla. Xanax alırdım, her zaman. Ama o her zaman doğru olanı yapardı. Xanax kullanmazdı. Ya da başka bir hap. Onun annesiyle arasında olanları asla bilemedim. Annesini hiç tanımadım ve bu konuyu açmanın onu hep üzeceğini düşündüm. Tanrım ne kadar bencilim! Titreyen telefonumu umursamadım. Ablama biraz daha sarıldım ve çekildim. Gözünden gelen 1 damla yaşı ağlamaktan saymıyordum. Sadece 1 damlaydı. Ardından sırf merak yüzünden telefonumu alıp ekranına baktım. 1 sesli mesaj! Telefonumu kulağıma götürdüm ve dinlemeye koyuldum. Crys'tendi. " Tatlım ne zamandır konuşamıyoruz, nasıl gidiyor? " Hiç de gülümsüyora benzemeyen yüz mimiklerimi kontrol ettim. Ve bir mesaj yazmaya karar verdim. "İyi şeyler değil. Bir ara seni görmeye ihtiyacım var.." Coins'deki konuşmamız gelmişti aklıma. Çoğu şeyin farkına varmamı sağlamıştı. Yeniden konuşmak iyi olabilirdi. Telefonu çantama koyup yeniden ablama döndüm. "Yapabilirsin. April. Hediyelere açabilirsin kendini." buna gerçekten de kalpten inanıyordum. İstediği her şeyi yapabilirdi. Bütün Bathory'ler yapabilirdi. Ama April. Onun soyadı başka bir şey bile olsaydı, iyi ki değildi tabii, yine de istediği her şeyi yapabilirdi. Güçlü ve bilgeydi. Asla duygularına yada başkalarının düşüncelerine göre hareket etmezdi. En doğru bildiğini yapardı ve her zaman en doğrusu olurdu onun doğru bildikleri. Bu yüzden her zaman ona danışırdım. Onun görüşleri benim için çok değerliydi. Ve üzülmesi isteyeceğim son şeydi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir şapşalın şefkati. C.tesi Ekim 02, 2010 3:51 pm | |
| Kız kardeşler arasında daima mevcut olan akışkan sevgiden litrelercesi, midesine yığılmış duruyordu. Kendini teskinde özgün bir yeteneğe sahip Rosé'un yanında bulunup da duygularını şefkat muşambası altında toplayışı, rahatlamasını sağlamıştı yeniden. Yapabileceklerinin sınırlanmasından uzak durması defalarca öğütlenmişti April'a, fakat kimseyi takmayarak son sürat kıpırdanan egosu bir kez daha ona çirkin şeyleri telkin etmişti. Şükürler olsun ki yanındaki şeker novér zihninin berraklaşmasında yüce bir etkendi. Kuruyan dudaklarına bir nebze canlılık sürmek içgüdüsüyle önündeki bardaktan birkaç yudum içti. Aynı anda titreyen telefonun aksi kulaklarında çınladı. Gayriihtiyarı meraklanarak kardeşine çevirdiği gözlerin gerisinde bir umut vardı sanki. O kadar konuşmanın üzerine, rüyalarda görülen nadide beyaz ışığın bir timsalinden geliyordu belki de bu mesaj. Kimbilir ya, uzun zamandan beri tatlı dilini işitmeye hasret kalınan birinden olabilirdi. Annesinden mesela? Ferah gönlünü kavurup geçen ani sıcaklıktan yüzü buruşarak yeniden önüne dikti görüşünün pürüzsüz algısını. Elbette içini kaplayan taze helecan yalnız etkisinde kaldığı sohbetten ileri geliyordu. Öncelikle annesinin kaçıp gittiği, kervan ve kuşlarla iletişim halinde olmayan o yerden telefon çekiyor muydu ki? Çekse dahi mesaj atacağı kişilerin ağırlığı altında kendi kızı nasıl olur da dayanırdı? Hem zaten numaraları yoktu birbirlerinde. Unutmadan, ne idüğü belirsiz bir silüetten ibaret değil miydi April onun için? Diğer problemlerin çıkarılmasına gerek yoktu aslında. Gündeme düşmeden patlayan bomba diyordu ki; kızı nasıl olsa umrunda değil, çoktan unutmuştur! Kafasında gümbürdeyen ahenksiz sesler bandosuna resti çekerek dikkatini, telefonu çıkarmaya niyetlenmiş Rosalié'ye verdi. Satırlarda ihtiyatla dolaşan göz bebeklerinin hareketi şirin bir yumuşaklık süzgecinden geçerek damlıyordu hayat perdesine. İçindeki enkaz yığınından kurtulma umuduyla tam söze başlayacaktı ki karşısındaki teselliye yönelen bir cümle attı ortaya. Yapabilirsin. Elbette yapabilirim. Hulk'un rengini maviye döndürmek kadar kolay! Sinirle cisimlenen düşüncesine gülerek konuşmaya karar verdi. Meraktan değil, sadece laflama ihtiyacından.
"Tamam tamam yaparım. Söyle bakalım mesaj hangi gizli hayranından? Yoksa buluşmak mı istiyorlamış kendileri?"
Gözünü her zamanki manidar edasıyla kırptı. Bir erkeği ima eder tavırları, kanka konumundaki iki kız arasında geçen gündelik muhabbetlerden bir kesiti andırıyordu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir şapşalın şefkati. Ptsi Ekim 04, 2010 2:07 pm | |
| "Tamam tamam yaparım. Söyle bakalım mesaj hangi gizli hayranından? Yoksa buluşmak mı istiyorlamış kendileri?" Gülümsedim. Hayranlarım için özel bir numara kullanmak zorundaydım. Her saat yüzlerce mesaj gelirdi ama aramalara kapalıydı. İnternet showunda yada televizyon programlarında rasgele bir mesajı seçip okur ve o kişiyi arardım. Onları aradağımda çığlık atmaları her zaman hoşuma giderdi. Alexis başka numara almadığı için 3 kez numarasını değiştirmek zorunda kalmıştı. Defalarca adam gibi bir menajere ihtiyacı olduğunu söyledim ama o son 4 seferdir hep sadece seksi olanları seçiyor. "Mesaj Cristall'den. Anlaşılan beni özlemiş." dedim gülümseyerek. "Hayranlar için ayrı bir numara kullanıyorum. Ellen showu izlemiştin, orada kullandığım Blackberry sadece hayranlarım için." dedim şirin gülümsemle. Mütevazi karakterimi hep sevmişti April. Muhtemelen yanaklarım kızarmıştı. Crysin mesaj atmasına sevinmiştim tabii. Ama bu mesajın Juliette yada David'den gelmesini daha mı çok isterdim diye düşünürken buluverdim işte kendimi. Annemin sesini duymayı. David'in beni hâlâ hatırladığını bilmeyi. Çok mu ağır gelirdi? Tanrım, sanırım Crysten geldiği için şükretmeliydim. Telefona şüpheyle bakıyordum. Neden çalmıyorsun! Neden aramıyorlar! dedim içimden. Tanrım, telefonla konuşuyordum! Telefon karşılık olarak yeni vizyona giren İnnocence filminde söylediğim Love me, kill me şarkısının melodisi yüksek sesle çalmaya başladığında yerimden sıçradım. Arayan numaraya ne kadar umutla baksam da hayal kırıklığına uğradım. Filmin yapımcısıydı. Yani, sanırım. "Bay Burton! Bu ne süpriz. Aramanızı neye borçluyum?" April'a bakıp gözlerimi devirdim. Sesim aşırı neşeli mi çıkmıştı? "Filmin tanıtım konserlerinin haftaya başlayacağını hatırlatmak istedim hayatım." Gözlerimi abartıyla devirdim. Zaten ajandama zorla yazdırmamış mıydı? "Unutmadım Tim." Bu kez de fazla bıkkın çıkmıştı sanki. Ama Tim - elbette - duymazdan geldi. "İşte bu yüzden favorimsin." Ve telefon kapandı.. "Tabii ya." diye sızlandım kapama düğmesine basarken. Yapmam gereken ne çok şey vardı! Bu akşam babam Moskovadan dönüyordu ve aile yemeğinde Lizz'le birlikte Manhattan'da bir daire tuttuğumuzu bildirecektim. Artık tam bir yetişkin olmak için ayrı yaşamam gerektiğini düşünüyordum ve babamın buna onay vereceğine de emindim. Ertesi 2 gün içinde taşınacak ve ardından daha evimde 5 gün geçiremeden turne otobüsüne taşınacaktım! Gözlerimi devirip sızlandım. Tüm bu düşündüklerimi ablama anlattım. Bu beni rahatlatmıştı. Kendi kendine konuşmak her zaman bir başkasıyla konuşmaktan kötüdür. Ve April her zaman beni anlar. Her zaman.. |
| | | | Bir şapşalın şefkati. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |