Adı soyadı: Manuéla Ria Osané
Cinsiyet: Kadın
Örnek Rp:
Bu mağaraya ilk kez gelmiyorduk ama yinede tehlikeliydi. Korkuyordum işte. Mağaranın dışı Cadılar Bayramı süsleriyle donatılmıştı. Bir kaç süslü kabak, kurukafalar ve bir kaç OggieBoggie resmi. Bir süre mağaranın girişinde oyalandıktan sonra Dan'in yoğun isteği üzerine girdik mağaraya. Dan tavşan gibi seke seke ilerliyordu mağaranın taşlı yollarında. "Dan! Eline bir taş falan al n'olur n'olmaz." dedim. Ama Dan'in umrunda değildi. "Yapma Jack. Bir tane taş mı kurtaracak beni?" dedi en alaycı sesiyle. Ben yine de bir sopa aldım elime. O önde ben arkada ilerledik bir süre. Geçen senelerden farklı olarak kurumuş ceset koymuşlardı bu sene mağaraya. Ürpetici göstermeye çalışmışlardı ama beş yaşındaki çocuk bile korkmazdı bunlardan. Duvara bir kaç örümcek ağı motifi kondurmuşlardı. Onları beğenmiştim. Solumdaki duvarda küçük harflerle bir şeyler yazıyordu. Yazıyı okumak için duvara yaklaştım. Yaklaşınca yazı netleşti. Kan rengi bir kalem ile yazmış olmalılar. Yine ürpertmeye çalışmış ama becerememişlerdi. "Sağ her zaman iyidir. Sol ise kötü" yazıyordu duvarda. Keskin bir kahkaha attım. Kahkaham mağarada yankı yaptı ve Dan'in yanıma gelmesini sağladı. "Neye gülüyorsun sen öyle?" diye sordu. Ona çatlamış duvardaki yazıyı gösterdim. Bir kahkaha da o attı. "Öyleyse n'apalım biliyor musun? Hani ileride yol ikiye ayrılıyor ya. Sola gidelim bu sefer. Bakalım bizi ne tür "kötülükler" bekliyormuş?" İkinci kahkahasını attı. Bu daha güçlüydü. Dan bunu söyledikten sonra bir anda yüzümdeki gülümseme dondu. Neden, bilmiyorum ama yazıdan korktum birden. Ama bunu Dan'a belli edemezdim, yoksa 2 yıl dalga geçerdi benimle. Bu yüzden geç de olsa eşlik ettim kahkahasına. "Ona, oraya vardığımızda karar vermeye ne dersin dostum?" dedim biraz yapmacık bir ses tonu takınarak.
Duvardaki motiflere ve süslemelere bakarak devam ettik. Tozlu yollarda bir süre yürüdükten sonra yol ayrımına gelmiştik. Dan direk sola saptı. "Hey! Nereye gidiyorsun? Yanlış yöndesin. Yazıyı hatırlamıyor musun? Sol kötüdür diyordu." Bir anda telaşlanmıştım. Sözcükler ağzımdan hızlıca dökülüvermişti. Dan bana şaşkın ve biraz da alaycı gözlerle bakıyordu. "Şaka yaptığını varsayarak devam ediyorum ben yoluma." dedi Dan. Ona cevabım gecikmedi: Hayır, Dan! Şaka yapmıyorum! Tamam, başlarda güldüm; ama sonradan...Sonradan korktum Dan. Gözlerimi Dan'in gözlerine dikmiş, ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum. "Senin saçmalıklarını dinlemeyeceğim Jack! Gidiyorum ben." Kısa bir süre düşündüm. Dan oraya gitmekte kararlıydı. Ne yaparsam yapayım kararını değiştirmeyecekti. Öyleyse bende onunla birlikte gidecektim. Eğer sol taraf gerçekten kötüyse, belki ona yardım edebilirim diye düşündüm. "Hey! Tamam bekle. Bende seninle birlikte geleceğim." Bunun üstüne Dan yine o bilmiş yüz ifadesini takındı. Aldırmadım, arkasından devam ettim yola. Motiflerde ve süslemelerde değişiklik yoktu. Yada korkutucu bir şey. Bu beni bir nebze olsun rahatlatmıştı.
Bir süre sonra acıktığımı hissettim. "Dan! Benim karnım acıktı. Biraz mola verip kurabiyelerimizi yemeye ne dersin dostum?" diye seslendim. Siyah saçlarını sallayarak arkasını döndü ve beni başıyla onayladı. Bir tavşan gibi sekerek yanıma geldi. Ben çantamdan kurabiyeleri çıkarırken o da kendi çantasından meyve sularını ve pipetleri çıkardı. Kurabiyelerimzi yiyip, meyve sularımızı içtikten sonra, eşyalarımızı topladık ve yola devam etmek üzere ayaklandık. Yine Dan önden ilerledi, bende onu takip ettim.
Bayağı ilerlemiştik. İçimdeki korku biraz daha alevlendi. Ya garip sesler duyuyordum, yada bana öyle geliyordu. Ne olursa olsun endişelenmiştim işte. "Dan! Artık geri dönsek diyorum ha, ne dersin? Bu kadar macera yetmez mi?" Dan yine arkasını döndü. Bu sefer geri geri gidiyordu. Tıpkı beş yaşındaki çocuk gibi davranıyordu. İlerlerken ayakkabı bağcığımın çözülmüş olduğunu farkettim. Çantamı yere koydum ve eğilip ayyakabımın bağcığını bağlamaya başladım. Bağladıktan sonra çantamı da alıp yerden doğruldum. Kafamı kaldırdığımda Dan'in orada olmadığını gördüm.
Etrafı kolaçan ettikten sonra avazım çıktığı kadar bağırdım: Daaannn! Dan, ses ver! Eğer oyun oynuyorsan, inan bana hiç komik değil! Daannnn! En ufak bir ses dahi yoktu. Biraz daha ilerledim. Sağıma soluma bakarak ilerliyordum. Bir kaç adım daha attıktam sonra, yol sağa dönüyordu. Sağa doğru ilerledim. İşte! Dan'in çantası oradaydı. Kendisi de buralarda bir yerlerde olmalıydı. bir daha seslendim: Daann! Beni duyuyor musun? N'olur ses ver! Daaann! Sonuç aynıydı. Hiç bir ses, hiç bir kıpırtı yoktu. Öyle pişmandım ki bu yola girdiğimize. Keşke uymasaydım ona. Keşke hemen razı olmasaydım. Ben yanında geldim de ne oldu sanki? Çok mu farketti? Dan kayboldu işte. Çantasının bulunduğu yere doğru ilerledim ve yere çöküp , sırtımı duvara yasladım. Çantası da kucağımdaydı. Bir kaç kez daha seslendim. Ama yine kimse cevap vermedi...
Uyandığımda etrafta kan lekeleri vardı. Saatime baktım. Dan tam olarak 2.30 saattir kayıptı. Ama geri dönmeyecektim. Burada kalıp onu bekleyecektim. Eğer birisi ona zarar verdiyse eğer banada vermeliydi. İki çantayı da alıp yola devam ettim. Ben hızlı adımlarla ilerlerken bir anda bir el ayak bileğime tutundu. Delicesine sıkıyordu ayak bileğimi. Kafamı çevirip baktığımda, siyah pelerinli iğrenç bir yaratık gördüm. Ondan kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Çareyi bağırmakta buldum. "Heeeyy! Yardım edin bana! Kimse var mııı?" Ama pek bir faydası olduğunu söyleyemem. Yaratığa karşı olan direnmelerimin hiç bir haydası olmadı. Diğer bileğimide kavradı ve beni aşağıya çekti. Çantayı kafasına geçirmemle pelerininin şapkasının düşmesi bir oldu. Yüzünü gördüğümde ağzımdan çıkan son cümle: "Dan, bu sen misin?" oldu.