Ad/Soyad: Lola Delphine de Renouive
Cinsiyet: Kız
Rp:
Büyük giyinme odası, sarayın görkemini yansıtacak şekilde dekore edilmiş ve ışıklarla aydınlatılmıştı. Şimdi her bir köşesi ipekten elbiselerle, kuş tüyü maskelerle, genç leydilerle ve onların baştan çıkarıcı kahkahalarıyla dolmuştu. Hepsi en güzel kıyafetlerini giymiş, saçlarını ve makyajlarını tamamlamış heyecanla bekliyorlardı. Her sene birden fazla kez düzenleniyor olsa da, bu maskeli tiyatro tüm genç kızların mutluluk kaynakları oluyordu. Hepsi beğendikleri lordlarla, kontlarla, şövalyelerle ve bunun gibi niceleriyle dans etmek için hazırlanıyorlardı.
Kral Henry'nin nerden geldiği anlaşılmaz neşesi ile sabahtan beri gösteriler devam ediyor ve hiç durmadan kostüm değiştiriyorlardı. Yarışlar, avlar, danslar, şölenler... Daha dün sarayın başvekilinin idam edilmiş olması ve önceki günlerde onun gibi pek çok kişinin sonunun idam sehpasında bitmiş olmasının kimse için önemi yoktu. Herkes utanmazca kutlama yapıyordu. Kralın iki senedir süren felaket fırtınası nihayet sona ermiş, herkes huzura kavuşmuştu. Bir sonraki fırtınaya kadar eğlenmek gerekti. Ve bir sonrakinde kimin idam sehpasıyla tanışacağı, kimin yas tutacağı bilinmiyordu. Sadece o günü umursamandan eğleniyorlardı.
Catherine, gürültülü odada tek başına bir aynanın karşısına geçmiş; umutsuzca, sıkıntılı suratına bakıyordu. Gösterilerin çoğundan heyecan alamadığı için kendini ucube gibi hissediyordu. Buna alışması gerekirdi. Hiç şansı yoktu. Kral onun sarayın biricik meleği olduğunu söyler, onu överken kelimelere sığdıramazdı. Ama Catherine kendisinde bu güzelliği hiçbir zaman görememişti. Beyaz tenini çevreleyen kızıl, kıvırcık saçları onu dikkat çekici yapıyor, parlak mavi gözleri ise herkesi büyülüyordu. Taliplerinin sayısı hiç de az değildi. Catherine bunların farkındaydı ancak sevdiği adamın ona bir kez bile dönüp bakmamış olması bütün mutluluğunu siliyordu.
Catherine, arkasında hareket eden rengaren elbiselerin ipek eteklerini, oradan oraya koşuşturan genç kızları görüyordu. Başını çevirip onlara baktı. Her biri dans edercesine hareket ediyor, konuşurken ellerini zarifçe oynatıyor, işveli bakışlarını sergiliyor ve etkileyici kahkahalar atıyorlardı. Birazdan onca erkekle karşılaşacak olmalarının bilinciyle birer Fransız leydisine dönmüş ve en etkileyici hareketlerine çalışmaya başlamışlardı. Catherine tekrar aynaya döndü. Kendisinde herhangi bir değişiklik yoktu. Sadece suratı endişeden kusucakmış gibi bir ifadeyle buruşmuştu. Hiç şansım yok. Catherine daha iki sene önce küçük bir leydiyken bu danslardan aşırı etkilenir ve kendisi de büyüyüp katılmak için can atardı. Ancak artık bazı şeyler değişmişti. Büyümüştü, şimdi o gıpta ettiği nedimelerin arasında danslara katılıyordu. Ancak mutlu değildi. Onun için heyecan verici bir iş olmaktan çıkmış, bir an önce atlatılması gereken bir hadiseye dönmüştü gösteriler. Neyse ki birazdan bütün herşey bitecekti.
O sırada, kapıda leydi Jane belirdi.
"Zaman geldi kızlar. Şımarmayı bırakın. Hepiniz salona." Onun bu sözünün ardından hepsi maskelerini taktı ve odadan topluluk halinde çıktılar. Geniş koridordan geçtikten sonra sarayın küçük balo salonundan birine ulaştılar. Bu tür ufak gösteriler genelde burada yapılırdı. İçerisi tek kelimeyle muhteşemdi. Yerler ayna gibi parlatılmış, tavanda bir cennet resmedilmişti. Salonun farklı yerlerindeki oturaklar aileleri ve daha yaşlı leydiler tarafından doldurulmuştu. Bir zamanlar o da orada oturur ve gelen nedimeleri izlerdi. Şimdi ise yavaşça salona girerken oturan annesine bakıyordu. Mary ona doğru eğilip,
"Tanrım, heyecandan neredeyse kalbim yerinden çıkacak." dedi. Catherine gülümsedi.
"Heyecanlanmana gerek yok. Sadece dans edeceğiz. Buna alış çünkü yıl içinde aynı dansı onlarca kez yapıyoruz." Mary onun bu sözüne gülüp başıyla onayladı.
Hepsi kalçalarını hafifçe kıvırarak yerlerini aldılar ve şefin bir hareketiyle müzik başladı. Hareketler basitti. Önemli olan ruhunu dansa katabilmekti. Catherine dans konusunda kendine güvenirdi. Aslında dans etmeyi seviyordu ama o an bunu düşünemeyecek kadar gergindi. Müzik pat diye durduğunda, çingeneleri oynayan küçük çocuklar salona doluştu. Eteklerine saldırıyor, boyunlarındaki incileri koparıyor, yelpazelerini çalıyor ve onları hırpalıyorlardı. Bu Catherine'i fazlasıyla rahatsız etti. Boynu yanıyor ve panik içinde olduğunu hissediyordu. Küçük çocuklardan kurtulmak mümkün değildi. Her taraflarını sarmışlardı. Genç kızlar çığlık atıyor ve umutsuzca çırpınıyorlardı. İşte tam Catherine'nin çileden çıktığı anda rahatsız edici müzik durdu ve ardından hafif kahramanlık melodilerini andıran bir müzik başladı. Çingeneler yavaşça geri çekilip leydilerle içeri yeni giren şövalyelerin arasındaki yerlerini aldılar. Maskeli şövalyelerin her biri inanılmaz etkileyici görünüyordu ama onlar tanımak mümkün değildi. Bir tek kızıl saçları, uzun boyu ve koca göbeğiyle Kral Henry tanınıyordu. Hepsi sahte kılıçlarını çıkarıp çingenelere salladılar. Onca koca adamın küçücük çocuklarla mücadele ettiği bu görüntü Catherine'i güldürdü. Lordlar çingeneleri kovunca birkez daha müzik değişti ve her bir lord, bir leydiyi dans için şeçti.
Catherine James'in kiminle eşleştiğini görmek için çırpınıyordu ama görmesi imkansızdı. Özellikle bunu kendi eşine çaktırmadan yapması gerekiyordu yoksa ayıp olurdu. Genç adam mavi gözlerini Catherine'e dikmiş, işi daha da zorlaştırıyordu. Catherine onunda kim olduğunu çıkaramadı. Abisi George olmadığını biliyordu çünkü George'un saçları siyah değil, sarıydı. Catherine onun Lord Luis olduğunu farketti. Kendisini pek yakından tanımıyordu ama hoş biriydi. Ancak onun aklında tek bir kişi vardı: James. Onun kimi seçtiğini görmeliydi, kimi kıskanması gerektiğini bilmeliydi. Bu nedenle her dönüşünde gözleri onu aradı.
Uzun bir dansın ardından kral aniden durdu ve elini kaldırdı. Müzik onun bu hareketiyle durdu. O da herkesin durmasını bekledikten sonra maskesini çıkarıp eşi Katherine Howard'a çapkın bir gülümseme attı. Kız, gayet güzel bir rolle şaşırmış ve heyecanlanmış gibi yaptı. Diğerleri ise onun gibi çok şaşırmış ve kendileriyle dans etmediği için üzülmüş gibi yaptıktan sonra kendi eşlerine döndüler. Catherine aslında James'i görmek istiyordu ama maskesini çıkarırken Lord Luis'e bakmalıydı. Nasıl olsa James'in kimle eşletiğini öğrenirdi. Her kimse, giyinme odasına gittikleri gibi böbürlene böbürlene anlatmaya başlardı. Daha önce yaşamıştı neticede.
Lord Luis olduğundan emin olduğu genç adam maskesini çıkarınca Catherine, donup kaldı. Karşısında simsiyah saçları, açık teni, safir renkli gözleri ve yakışıklı yüz hatlarıyla James duruyordu. James eğilip nazikçe Catherine'in elini öptü.
"Leydim." Catherine onun kadife gibi sesini duyunca ayak bağlarının çözüldüğünü hissetti ama kendini ayakta durmaya zorladı. Ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordu. Sadece James'e bakıyor ve durduğu yerden kızarıyordu. James maskesine rağmen suratındaki şoku farketmiş olacak ki,
"Bu kadar heyecanlanmanız anlamsız leydim. Bu sarayda dans etmek isteyeceğim tek güzel sizsiniz." dedi. Catherine içinden, "Yalancı." diye geçirdi. "Kim bilir kaç kıza aynısını söyledin." Ancak bu cümleleri dile getiremeyecek kadar heyecanlıydı. Etrafındaki kızların onları izlediğini farkettiğinde bundan güç aldı. Eğer bir saraylıysanız, diğerlerinden üstün olma duygusu size güç verir. Catherine sonunda James'e gülümsedi.
"Onur duydum şövalyem."