Joseph’in yönelttiği soru beynimde anlam kazanır kazınmaz hummalı bir telaş sardı düşüncelerimi. Gidebileceğimiz tüm yerleri gözümün önüne getirerek hepsini teker teker inceliyordum. Barlar, restoranlar, cafeler, açık hava mekanları… Normalde olsa iğrenç bir uçak yolculuğunun ardından hele ki midem birbirine girmişken hava alanından direk eve gitmeyi seçerdim. Ama bu gün saatlerimi bir başıma geçirmek istediğimi söylemek yanlış olurdu. Joseph diğer erkekler gibi değildi. Sıkıcı sohbetlerime ve çocuksu saçmalıklarıma her zaman katlanırdı. Gözlerini kısar ve dudaklarını açmadan beni dikkatle dinlerdi. Belki de uzun zaman hiç kimseyi tanımayarak geçirdiğim Paris tatilinin ardından karşılıklı sohbet edebileceğim birine ihtiyaç duyuyordum. Evet, durum tam olarak bundan ibaretti. Joseph benim için bir dosttan farklıydı. Fakat bir erkek kardeşe hissedilen duyguları da barındırmıyordum ona karşı. Birbirimizi dinliyorduk, birbirimizi anlıyorduk. Hatta ruhlarımızın farklı cinsiyet ve farklı bedenlerde can bulduğunu ve buna rağmen ikiz olduklarını bile söyleyebilirdim. O benim psikolojik danışmanımdı. Düşüncelerime sesli bir kahkaha attım. Joseph’in meraklı bakışlarına ise sadece başımı iki yana sallayarak karşılık verdim. Mideme bastırdığım ayaklarımı yavaşça yere indirdim. Her yerim uyuşmuştu. Huzursuzca kıpırdandım. Ellerimle saçlarımı düzeltirken Joseph’e döndüm. Cevaplamam gereken bir soru vardı. “Biraz bir şeyler yersem midemin daha iyi olacağını düşünüyorum. Butter? Tabi, şey, eğer istersen…” Meraklı bakışlarla ısrarcı olmamaya çalışarak gözlerine bakıyordum.