Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Bir tutam zaaf. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Bir tutam zaaf. Ptsi Eyl. 13, 2010 4:08 pm | |
| Cep telefonunun yan tarafına takılı şarj aletini alelacele çıkardı. Tuş kilidini kaldırmasıyla aydınlanan ekranda, yazın güneşinde açılmış saçları ve rengarenk bikinisiyle eski April göründü. Eski anıları yad edercesine, görüntüyü adeta piksellerine inerek taradı. Zihninin karmaşası içinde, kurulu alarmı öten bir saat tarafından dürtüldüğünde dalgınlığın on dakikasını aldığında ayrımsadı. Seri şekilde telefonu yerde atılı el çantasına tıktı. Hemen ardından buğday saçlarını, salaş topuzun kafeslediği özgürlüğüne kavuşturarak açık bıraktı. Devasa bir buz dağının en hassas noktasındaki dingin maviye çalan gözlerinin etrafını, siyah renkteki kalemle belirginleşti. Göşterişten başarıyla yakasını kurtarmış koyu pembe bir ruj dolgun dudaklarında ,gerisinde mat rengini bırakarak gezindi. Hala yerle iletişim halinde oluşan mor çantayı tuvalet aynasının önüne bırakarak, dün herhangi bir buluşma için dolapta hazır bıraktığı mor ipek elbiseyi yokladı. Belindeki kurdeleyi çözdüğü an şuh bir dalgalanmayla biçimli bacaklarından aşağı kayan pijamasını ve derhal üstünden çıkardığı askılı tişörtü yatağa fırlatarak elbisesinin içine süzüldü. Orantılı hatlarını üstü kapalı bir dille çevreye tanıtan kıyafetine her zaman için hayran olmuştu. Sade ve her duruma uygun giden giysisi, göz zevki açısından lezzetli bir rengi yansıttığından favorileri arasındaydı. Klasik bir gündekinden daha az süslü olmaya özen göstermiş suretine bakınmak için boy aynasının karşısına dikildi. Kendinden yeterince memnun olduğundan fazlaca ilgilenmesine gerek yoktu yansımasıyla. Ayakkabılarını ayağına geçirdi. Çantasını da uzun ince parmaklarıyla kavradıktan sonra kapıya doğru ilerledi. Birkaç dakika içinde Chevrolet Camaro'sunu altına almış, hızla pastanenin yolunu tutmuştu. Sınırlı sayıdaki boş park yerinden birine rastlamak için bir süre daha çabaladı ve estetik adımlarının onu pastaneden içeri, her zaman oturduğu masaya yöneltmesine izin verdi. - Spoiler:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir tutam zaaf. Ptsi Eyl. 13, 2010 7:01 pm | |
| Robert telefonuna gelen son mesajı görünce dudaklarından ufak bir tebessüm belirdi. Aceleyle kıyatafetini değiştirdikten sonra, kapıda kendisini bekleyen Jaguar'ına bindi. Gerçekten şoförünü bu seferlik yanında istemiyordu. Arabayı kendisinin kullanması daha iyi bir fikir gibi gözükmüştü. On beş dakika sonra Forte,kesinlikle yanıldığını anladı.kaybolduğunu anlamıştı.Kendi kendine öfkesini belirten kahkaha attı.Neyseki GPS ensonunda yolu göstermeye başlamıştı.Robert mutlulukla içini çekerek arabasını pastanenin otoparkına park etti. Aracından çıkmadan önce son kez her zaman yaptığı gibi aynaya baktı. Saçları sıkıntıdan dağılmış, yeşil gözleri sıkıntıdan yarıya kadar kapanmıştı. Tamam, en azından milli bir sapık gibi gözükmüyordu. Kapıyı kapatıp, anahtarları aracı uygun yere koyması için otopark güvenliğine verdi. İçerisinde ufak da olsa heyecan barındırması, onu şaşırtmıştı. Aslında...buna şaşırmaması gerekirdi. 23 yaşında bir erkek olarak, eve bir kere bile geç kaldığını hatırlamıyordu. Hep düzgün, mütavazi birisi olmuştu. Babasının ölümünden itibaren yavaş yavaş açılmaya başlasa bile, Amerika onun için tamamen farklıydı. Evet, evet tanrım. Buradaki insanlar kesinlikle çıldırmış olmalıydı. Yine de burada hala 10 yaşındaki haliyle bıraktığı birileri vardı; Bathory'ler. Pastaneden içeri girerken, sekiz yaşındaki April'ı hatırlamaya çalıştı. Saçları onu hemen ele vermişti. Robert'a arkası dönük olduğundan dolayı, suratını göremiyordu ama bu saçlar olsa olsa ona ait olmalıydı. Adımları sert zeminde yavaş yavaş yerini bulurken, April'ın oturduğu masanın hemen önüne geldi.
"Bayan Bathory?"
Yere dikilmiş gözler, hızla kendisine çevrildi. Robert'ın gülümsemesi hatırladığı o ufak anıyla daha da belirginleşti. Bathory Malikanesindeydiler. Robert henüz 10 yaşındaydı, ve atalarının savaş zırhlarıyla olan portlerini gördükten sonra olması gerektiği gibi içinde her an patlamaya hazır bir ruh bulunduruyordu. Bathory'ler onlara çok iyi davranmıştı, ama April başkaydı. O pazar sabahı malikanenin arkasındaki sazlıkta oynarken "Thomas" adlı çocuğun April'a papatya uzattığını hatırlıyordu. Robert kaşlarını çatmış ve çocuğu durdurmuştu. "Ne yapıvyosun sen, çocuk?" Kibirle takındığı bu ifade April'i gülümsettiği gibi endişelendirmiş olmalıydıki aralarına girip genç bir kızın olgunluğuyla gözlerine bakmış ve "Brian" demişti. "Lütfen" Robert tam onu dinleyip geri çekilecekken Thomas kafasına bir taş atıp kaşını patlatmıştı. Bu sefer onu April bile durduramamış, Robert çocuğun üzerine gidip ufak tekmelerini savurmuştu. Öfkesi durulup, Thomas'ın elinden çiçeği aldığında hiçbir şey olmamaış gibi April'in yanına gitmişti. Dizlerinin üzerinde çöküp, bir şövalye gibi çiçeği April'e uzatmıştı. "Bu şenin...senin içiğn, April." Ayağa kalkıp, yetişkin gibi alnından öperken gözlerini ondan hiç ayırmamıştı. 13 yıl geçmişti ama Robert hiç bir şeyin değişmediğini görüyordu. Yine gözlerini ondan ayırmıyor konuşurken bile bakışlarını çekmiyordu. Beni kırmayıp da geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Elini uzattı. Robert Brian Forte. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir tutam zaaf. Salı Eyl. 14, 2010 1:27 pm | |
| Birbiriyle çatışan bir sepet dolusu fikriyat vardı içinde. Öncelikle Robert denen adamı tam anlamıyla çıkaramadığı gerçeği ve aslında aşina bir ezgiye, ılıklığa sahip isme yabancı olmadığıydı. Kendine düşünme fırsatı tanıdı. Aynı anda pastanenin içinde, çok uzaklardan geliyormuş hissi vererek dalga dalga yayılan hafif bir koku peyda oldu. Akşamsefasının bir anda hava zerreciklerini ele geçiren yoğun ıtriyatı ya da sümbülün, yüreğin karanlık köşelerindeki gizli sırları sarhoş eden tatlı-ağır esansına yakın değildi burnuna gelen. Daha çok, gizemli bir ormanda rastlanmış yarı nergis, yarı hanımeli ve araya sıkışmış bir tutam yasemin halindeki cazibeli çiçeğin, bulunduğu yerden çok uzaklara saldığı kokuya benziyordu. Araya giren mesafe pek fazlaymış gibi, zaten hafif olan doğal parfüm karışımı etkisini enikonu yitirerek ulaşıyordu kendisine. Atmosferde damlalar halinde asılı kokudan iç gıdıklayıcı bir soluk aldı ve burun kanatlarının pır pır etmesinden memnun bir mırıltı koyuverdi. Kafenin arka kısmını kaplayan görkemli kitaplık dahi onu böylesi yetiyle büyüleyemezdi. Kapalı kapılarının ardında çırpınan göz bebekleri, aniden yakalarına yapışan dalgınlığın hücumuna hiç itirazsız izin verince, çok gerilerde perdelenmiş kimi anılar bellek kafesinden özgürleşti. Ortaya çıkmasına göz yummadığı hatıralarının kilidi ne kadar da kolay kırılmıştı. Ne yazık ki kafasının içinde egemenlik kuran güç, kendinden çok başkaymış gibi, hükmedemiyordu ona. Maziden yadigarlar sel olup görüş perdesine yansıyor, içinde bulunduğu esriklikten dolayı karşı koymak imkansız hale geliyordu. Zihninin karanlık kenarlarından kıvrılarak gelen aydınlığı sessizce izlemeye koyuldu böylece. Işık parlıyor sonra bükülüyor, biraz daha genişleyerek baktığı her yeri kaplıyordu. Sahnedeki ışıma yavaş yavaş uzunlu kısalı yeşillere, aralara serpilmiş sarı-beyaz şeritlere dönüştü. Çimenler belirginleşirken aradaki papatyalar uzuyor, olgunlaşıyordu. Son aşamada kocaman bir ev geldi, orta yere kondu. Küçümen vücuduyla April, yaşı kendine yakın küçük kardeşler ve sevgili babası. Hepsi evin içinde bir yerlere yerleşti ve buğulu şekiller halinde görüşünden kayboldu. Şimdi kendisi yukarı katta, hala aynı kısa bedene sıkışmış olarak eski odasındaydı. Açık pencereden gelen ferah rüzgarın okşayışları perdeyi, gerisinde dev bir kuş sürüsü çırpınıyormuşçasına uçuşturuyordu. Küçük April'ın gözlerinden eski yuvasının izdüşümünü inceledikten sonra içinde kıvılcımları çakan mutluluktan yorgun düşebileceğinden korktu. Tüm duygular, ancak bir çocukken olabilecek surette yoğun yaşanıyordu bu bedende. Yüzündeki hatlar boylu boyunca mütebessim bir ifadeyle gevşedi. Aniden çalınan kapıya doğru çevrilen bakışları yıllarca hizmetlerinde çalışmış Bertilda dadıya odaklandı. Henüz çehresine yıldızsız bir gece gibi çöken kalıcı çıban izlerine yakanlanmamış Genç Bertilda parlak dişleriyle gülümsedi. Ağzından dökülen sözler üzerine kontrolü elden bırakan küçük Aph yatağa atlayarak olanca gücüyle zıplamaya başladı. Kulaklarında bir ses şakıyordu, 'geliyor, geliyor!'. Yataktan titrek bir şekilde indi, düşündü. Kadim aile dostları ziyaretlerine geliyordu. Bunun anlamı yanlarında çocuklarını da getirecek oluşlarıydı. Tanımlanamaz bir sevgiyle içi dolarken pencereye doğru seğirtti ve araba kapının önüne gelene dek heyecan içinde bekledi. Yalnızca birkaç dakika sürdü vınlayan motorun sesinin odaya dolması. Işıldayan gözleri şoförün açmaya atıldığı kapıyı taradı. Yavaş çekime alınan bir film izlemeye benziyordu bu. Oturan silüet doğrularak dışarı süzüldü, o kadar efendi bir görünüşle gün ışığına çıkmaytaydı ki, April bu oğlana karşı tam bir hissizlikle dolu olsa dahi şu anda bir duygu kıpırtısına yakalanmış bulurdu kendini. Şekli oturmuş saçlar, ılıklığı adeta havaya işlemiş ten ve gülümseyle gerilmiş dudaklar. Etrafında belli bir şeyi arayan gözleri sonunda yukarı, Aph'in olduğu yere kavuştu. Bakışları buluşan çocuklar gülerek birbirlerine el salladı. Buğulu camın verdiği belirsizlik efekti hatıratın içine usulca ilişti, çocuğun yüzü kaybolmaya yüz tuttu. Ve anılarla şimdiki zaman arasındaki zincirin zayıfladığını hisseden April nereye tutunduysa, hareketinin tek dönütü kayan elleri oldu. Gerçek dünyadan işittiği adım sesleri onu irkiltince açılmaya mecbur kaldı gözleri; başta yere eğilen, sonra yukarı kalkmaya yetecek cesareti toplamış... O anda hatıraları arasında boğulmuş olabileceği düşüncesiyle korktu. Karşısında dikilen bu Brian, geçmişteki nazaran köklü değişime uğramış bir mahluktu, evet. Fakat doğrudan, çok geride kalmış olduğunu düşündüğü o yeşil tona baktığında her şey karmaşıklaştı. Çocukluğundan kalma bariz hatırladığı bu rengi gördüğü yerde tanıyacağını biliyordu. İşte, şimdi de karşısındakinin bakışlarında asılıydı o esrarlı renk. Algılayış hızının doğal ritmine oturması fazla uzun sürmedi. Robert, Bay Forte. Hepsi aynı kapıya çıkıyordu değil mi? April'ın hafızasına işli en bildik ve sevilen simanın sahibi, sevgili Brian! Kalp atışlarının yükselmesiyle, yüzüne doğru akan kanın fazladan pompalandığı hissine kapıldı. Kızarmamak adına duygularını soğutmaya çalıştıysa da boşunaydı. Başta umursamaz bir eda ile, zaten pek çıkaramamış olduğu adamı hatırlamak için çabalamamıştı. Az önce gördüğü anılardan Brian'ı çekip çıkarmasına vakit verilse, muhtemelen kendisiyle iletişime geçen genç erkekle onun aynı kişi olduğu sonucuna çabucak varırdı. Oysa hayallerin verdiği tatlı sarhoşluk mantıklı düşünme yetisini kopkoyu bir örtüyle kaplamıştı. Çocukluktan kopup yetişkinliğe geçilirken sesin uğradığı evrimin kulaklarını gıdıklaması, tam manasıyla ayıkmasına yetti. 'Bayan Bathory'. Genç adamın sesi bu kadar olgunlaşmış olsa dahi, derinlerde bir yerde varlığını sezdiği saklı tını, birlikte geçirdikleri çocukluk günlerinin lezzetiyle doluydu. Bu nedenle, onun dudaklarından çıkan saygı ünvanı fazlasıyla ağır geldi kulağına. Kendini -bir kez daha saygı yüklü bir sesle- tanıttığı zaman, yalnızca Brian olarak seslenmemek için zor tuttu kendini Aph. Uzanan ele, kısa bir tereddüt ardından zarifçe karşılık verdi. Teşekkürü yanıtsız bırakmamak içinse -mümkünse titremeyen bir sesle- konuşması gerekecekti. Gözlerini önce erkeğin saçlarına dokundurdu, hatırladığının belki de bir ton koyusu saçların kokusu gelip burnuna doluyordu sanki. Eşsiz koku, bakışları Brian'ın yüzünde gezindikçe boğazını tırmalamaya başlamıştı. Kendi uydurmasından ibaret olduğunu düşündüğü duyumsama, konuşmaya başladığında da taarruza devam etti.
"Merhaba Bay Forte. Mesaj sizi anımsamama yetmemişti fakat şimdi hatırlıyorum." April'ın samimi gülüşüyle, beyaz dişleri parıltılar eşliğinde açığa çıktı. "Ayrıca rica ederim. Memnuniyetle yerine getirilecek bir görev benim için." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir tutam zaaf. Perş. Eyl. 16, 2010 3:59 pm | |
| Anımsayamadınız mı? Kolay kolay unutulacak bir yüze sahip olmadığımı sanıyordum oysaki. Robert hoşça gülümsedi.Sandalyeyi çekip oturdu. Frambuazlı pasta istedi. O sırada bir şeyi unutmuşçasına April'e dönüp, nazik bir tutumla sordu.
Siz de bir şeyler ister misiniz? Ah, yoksa siz de kilo almamak için tek gram tatlı bile yiyemeyenlerden misiniz?
Robert kısık sesle güldü. Garson yanlarından ayrıldığında nihayet gülümsemesini bastırıp April'e bir bakış attı. Birisiyle konuşmasa bile gözlerini mutlaka onun üzerinde gezdirirdi. Bu aslında iş hayatının birinci kuralıydı. Gerçek dünyada ise ne yapıcağı konusunda fazla bir şey bildiği söylenemezdi. Bir dakika. Kim bunun sadece bir iş konuşmasından ileri gittiğini söylemiştiki? Derin bir nefes alıp, iş çantasındaki üzerinde "la Forte" yazan dosyayı çıkardı.
Uzun yıllar Brüksel'de yaşadığımızı anlatmama izin verin. Sizin de bildiğiniz gibi, biz Forte'ler çalışmaya son yıllar hariç pek ihtiyaç duymamıştık. Fakat şu an üzülerek belirtiyorumki babamın ölümünden sonra -Tanrı onu kutsasın- gerçekten ipleri elime alma zamanının geldiğini anladım. On yıl On üç yıl önce burada kurduğumuz Jokey Klübünün tapularını elime almak için uğraşıyorum. Miras bana kaldığına göre, bu işi olmuş sayabiliriz. Şimdi tüm bu olanların benimle ne ilgisi var diyor olabilirsiniz.
Robert içkisinden bir yudum alıp gülümsedi.
Buraya gümüş zırhımla gelebilirdim, Bayan Bathory. O kadar stilden habersizim! Ve Amerika'ya gelince... gençlere bakıyorum, kıyafetler saçlar... Her şey çok farklı. Her şey değişmiş. Bana kalsa her şeyi 18. yyda olduğu gibi bırakmak isterdim ama bunun imkansız olduğunu biliyorum. Sizden yardım istediğim konuysa şu. Elimde 1900'lü modasıyla inşa edilmiş bir Jokey Klübü var. Onu adam etmenizi istiyorum, Bayan Bathory. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bir tutam zaaf. Paz Ekim 10, 2010 7:06 am | |
| Bir top düşünce kumaşıyla çepeçevre kafası, içerisine dolan yüzlerce havai anının çekici tadına kapılıyor ve sürekli dalıp giden zihnini uzaklardan toplayıp yeniden pastaneye getirmesi gerekiyordu. Şimdi belleği, eskilerden kalmış kıvrak melodili bir plağa durmaksızın oynayan bir dansçı gibiydi. Bacakları ve kollarının her deviniminde hatırladıkları alt üst oluyor, birbirine karışan düşler gözlerini boyuyor, zaten uçmaya hazır bir kuş olan kalbine özgürlük çağrısı veriliyordu. Fakat büyümüş Brian'ın koyu erkek sesi, hatıratında debelenip kendini göstermeye çalışan çocuk halinin konuşmalarını bastırdı. İkisinin küçüklüğüne ait tatlı görüntülerin yarattığı ebruli perdeler son sürat rüzgarın emriyle havalanmış ve dünyayı yeniden görmesini sağlamıştı sanki. İncelikle kırpıştırdığı gözlerinin ilerisinde, seçkin yüz hatlarının insanın içine işlediği genç adam durmaktaydı. Yarı açık, pembe dudaklarını, çehresindeki şaşkın ifadeyi örtmek için kapadı fakat çakmak çakmak gözlerindeki alevler bile soru soran bakışlarını yutup saklayamıyordu. Derinindeki huzuru, elindeki çirkin sopayla dürtükleyen bir afacanın varlığını hissediyor, duygularındaki karışıklığı eski bir dostu görmüş olmaya veriyordu. Tanrı'ya şükür havaya dağılan espri, dikkatini gence vermesini bir hayli kolaylaştırdı. Öyle ki egemenliğini elinden kaçırdığından korktuğu dudaklarının bir kez daha kendi kontrolü altında olduğunu ayrımsadı. Böylece sözlerin toplandıkları yerden dışarı savrulmasına vesile oldu.
"Emin olun akıllarını tartıda bırakan kızlardan değilim." Samimi tebessümü dudaklarını canlandırdı. "Kafayı yedirten diyetlerden birinde olsam dahi, buradaki pastaların baştan çıkaramayacağı kimse yoktur." Sözcükler etrafında yumuşak başlı bir girdap halinde döndü. Ardından yanlarından geçmekteki garsondan bir kızarmış pasta istedi. Leziz kremanın ağzında tutkuyla dağılacağı vakte kadar dakikaları sayacağını düşünerek kendiyle eğlendi. Ancak Brian'ın daha farklı planları olduğunu, o soyadlarını taşıyan bir dosyayı çantasından çekip çıkartınca anladı. Ani surette ve doğrudan konuya girişi April'ı her ne kadar şaşırtsa da, ona katılmaktan geri kalmadı genç kız. Her bir cümleyi dikkatle dinleyerek önemli sayılabilecek kısımları yutuyor, zihnine işliyordu. Babasının ölümüne değinen kısımda çenesi ve alnı acıyla kırıştı. Fakat karşısındakinin konuya olan hakimiyeti, April'ın üzgünlüğünü belirtmesinin abes kaçmasına yol açacak kadar kuvvetliydi. Bu nedenle konuşma sona erene değin kulakları en iyi frekansa ayarlanmış olarak bekledi. Tabii insanı kendinden geçiren pastasından aldığı çatallar konuya tamamıyla odaklanmasına yardımcı olmuyordu ya neyse. Jokey külübünün bahsi geçtikten ve top ortaya bırakıldıktan sonra sıranın kimde olduğunu tahmin etmek zor değildi. Pastanın damağında büyük bir özenle bırakılmış lezzetini düşünmemeye çalışarak fikirlerini belirtti.
"Böyle bir yenilenmeye yardım etmek gerçekten heyecan verici olacak. Bana kalırsa bahsettiğiniz dönemlerin apayrı bir albenisi var. Fakat günümüze uyarlanmadıkça fazla müdavimi olmayacağı da bir gerçek. Bu nedenle biraz araştırma yapar, çok tutulan mekanlara göz atarım. Zaten zihnimde bir şeyler şekillenmeye başladı, İkisini birleştirdiğimde gayet orijinal, modern ve size özgü materyaller çıkacaktır ortaya. Aradaki koca yüzyılın kapanması düşündüğünüzden kısa sürecek."
Genç adamın bakışlarını yakaladı. Kendinden emin gülüşü çehresinde tutam tutam güzellik yeşertiyor ve gözlerinin içine de bir tutam zaaf bıraktıktan sonra sakince geri çekiliyordu. |
| | | | Bir tutam zaaf. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |