Ad Soyad: Issa Philippe
Cinsiyet: Kız
Seçiminiz: ( Kariyer, Şöhret) Şöhret
Örnek Rp:
t.v. football. sex and killing
without love, life's not worth living
ahha
we play our games with knowing smiles
unattached we can choose
we choose to lose it everytime
''Bunların hiçbirisi gerçek değil. Hem gerçek olsa da bir şey olmaz. Göreceksin sonu iyi bitecek."
Bir…
İki…
Üç…
Çizim masasına oturmuş kolundaki saatten çıkan ‘tık tık’ları dinliyordu. Ne zaman bu saatin çıkardığı sesleri duysa, anlıyordu. O zamanlar yalnızdı. Küçücük bir evde kendi beyninin içinde sıkışıp kalmıştı. Her gün bir diğeri ile aynı geçiyordu. Üniversiteye başlarken ne büyük umutları vardı halbuki. Şimdi hayattan hiçbir beklentisi olmayan, boş gözlerle bakan haline geri dönmüştü. Etrafındaki kimse, hiç kimse onunla gerçek bir iletişim içinde değillerdi. İnsanları anlamıyordu, aslında anlamak da istemiyordu. Zaten kimsede onları anlamak istemiyordu. Herkes dışarıdan bakarak ahkam kesebiliyorlardı. Nasıl oluyordu da bir maddeye bu kadar bağlanıyorlardı? Stefan bu soruyu soran herkese bağırmak istiyordu, gerçeği suratlarına haykırmak, bir tokat gibi indirmek. Herkes mükemmel değil görün gerçeği. Mükemmel evlerinizden son model arabalarınızdan kafanızı biraz da sokağa çıkarın. Bu şaşalı hayatı yaşamanızı sağlayan, size hizmet eden insanların yaşamlarını görün. Yarım kalmış çizimlerinin başından kalktı, annesi bu kadar hevesli olmasa şunlarla uğraşmazdı bile. Ama onun iyileşmesi için çok çaba harcamıştı, düzgün bir yaşam kurabilmesi için oğlunun. Uğraşmıştı ama biraz geç olmamış mıydı? Stefan ile asla ilgilenmemişti gençlik yıllarında o da batabileceği kadar batmıştı. Küçük bağımlılıklarla başlayan serüveni junkie’liğine kadar gitmişti. Ve Marianna durumun kötülüğünü ne yazık ki Stefan o duruma geldiğinde fark edebilmişti.
Stefan hastaneden çıkalı bir yıl olmak üzereydi. Temiz olduğunu düşünenlerin aksine değildi. En azından beyni temiz değildi işte. Bu öyle bir şeydi ki bir kere başladığınızda istediğiniz kadar bıraktımlarla kendinizi kandırabilirdiniz. Bırakamıyordunuz işte. Ne kadar süre geçerse geçsin üzerinden o yine en umutsuz en yalnız olduğunuz anda gelip yakışıyordu yakanıza. Onu kullanırken neler yaşadığınızı, bırakmak için verdiğiniz savaşı ve nicelerini unutuyordunuz. Yine kendinizi o beyaz yalanın içine atıveriyordunuz. Beyaz yalan. Kullandığınız anda bütün dünyanın hakimi gibi hissediyorsunuz kendini. Her şey çok kolaymış ve her şeyin merkezi sizmişsiniz gibi… En iyi malla bile uzun sürmez bu kafa, sızar kalırsınız. Uyandığınızda ise gördüğünüz bıraktığınız o dünya ile aynıdır. Dertler hala orada duruyordur. Hiçbir sorun çözülememiştir. Kahraman falanda değilsinizdir. Ama vücudunuz alışmıştır bir kere ne kadar çabalarsanız çabalayın ister o maddeyi. Ve siz her krize girdiğinizde size yardım edecek, doktorunuza götürecek birini bulamazsanız bu krizlere teslim olursunuz. Sonu da mutlak ölüm değildir. İyi bir kullanıcı ne kadar alması gerektiğini bilir o maddeyi. İğne derisini delip geçerken bilir; ölmeyecektir. Ama neden ölmeyecektir ki? Bu lanet dünyada yaşamaktansa ölmeyi seçmesi gerekmez mi pes etmişlerin? Eroine sarılmak, ondan umut beklemek yerine ölüm daha kolay ve acısız değil midir? Korkuyorlardır belki. Belki de Stefan gibi bir şeyleri düzeltmenin peşindelerdir. Olmayacağını, düzelmeyeceğini bile boş bir umutla savaşmaktadırlar. Umut işte boşu da dolusu da yaşamak için gereklidir.
Gömleğinin cebinden sigarasını çıkarıp masanın üzerine koydu. Tutar mıydı yerini? Elbette hayır! Belki diğerlerinin verdiği hazzı hiç almamışlar için sığınacak bir liman olabilir. Ama Stefan gibiler için asla! İstedikleri kadar paket tüketsinler günde eroin ile çıktıkları zirveye asla çıkamazlar. Bunu bile bile belki isteğini biraz durdurur diye sarıldı sigarasına. Terlemesi başlamıştı. Muhtemel bir kriz kapıdaydı. Doktorun dediklerini hatırlamaya çalıştı. İki senedir tedavi görüyordu ve artık bu krizleri atlatabilecek direnci kazanmıştı vücudu. Belki de sadece placebo etkisi yaratmak için söylenmiş sözlerdi bilemiyordu ama atlatacaktı işte. Elleri titreyerek ağzına götürdü sigarasını bir nefes çekti. Arkasındaki duvara yaslanarak oturdu. Hayır kriz değildi. Sadece bu gün düşünmemesi gerektiği kadar çok düşünmüştü eroini. Bu olanda vücudunun verdiği bir tepkiden başka bir şey değildi.
Paketinde sigara kalmayınca çöküp kaldığı yerden kalktı Stefan. Kaç saattir orada öylece hareketsiz oturduğunu bilmiyordu ama şu anda ihtiyacı olan tek şey dışarıya çıkıp biraz hava almaktı. Aslında bir vurumluk eroin olsa hiç fena olmazdı ama yapamazdı, kurtuluyordu, kurtulmak üzereydi. Bunu kendine şimdi yapamazdı. Yalnızca evin anahtarlarını aldı ve kendini evden dışarıya attı. İlk defa sokaklar ona bu kadar yabancı geliyordu. İlk defa bu kadar kalabalık. Sanki herkes onun kim olduğunu biliyormuşçasına kendine baktığını hissediyordu. Cıvıltılı ana caddelerden kurtulup kendini şehrin arka sokaklarına attığında ait olduğu yere geldiğini hissetti birden. Köşe başında öpüşen iki sevgili vardı. Onların hemen ilerisinde kafaları çektiği belli olan bir grup, arkasından birisi koşarak adını söyledi. Yürümeyi kesti ve seslenene doğru döndü. Mikey; Stefan’ın eski en iyi arkadaşlarından ve satıcı. Şu an görmesi gereken birisi miydi Mikey? Emin değildi ama gülümseyerek yanına gelmesini bekledi.
“Stefan! Çok oldu. Hala bıraktım ayaklarında mısın? Elimde iyi mal var sana indirim yaparım dostum.” Bir an almayı düşündü. Aynı dakika da bütün yaşadıkları gözünün önünden geçti. Hastane, okul, annesi…
“ Esrar var mı?” “Yapma Stefan. Neyse ne kadar istiyorsun.” "Ver işte biraz.” Mikey satışını yaptıktan sonra gitmesi gereken bir yer olduğunu söyleyerek Stefan’ın yanından ayrıldı. Stefan’da ne yaptığını bilmeden, şehrin göbeğinde olup da salak ergenler tarafından keşfedilmemiş Imsomnia’nın yolunu tuttu.
Bara girdiği anda kendini tamamen huzurlu hissetti. O buraya aitti. O lanet olasıca zengin çocukların yanına değil. İçlerinde Stefan gibisi hiç mi yoktu? Elbette vardı ama Stefan’ın da onlar ile yıldızı bir türlü barışamamıştı. Bara doğru ilerleyeceği sıradan yanına gelen kıza baktı. Angelica! Onunla hastanede tanışmıştı. Yanlış hatırlamıyorsa kendi yatalı bir sene falan olmuştu Angelica oraya geldiğinde, ondan sonra hastaneden çıkana kadar da son derece iyi geçinmişlerdi. Herkesin iyileşmek adı altında onları kandırdığı dünyada onlarda birbirlerini kandırmışlardı. Hastaneden çıkınca Angelica ile pek görüşmemişti Stefan hatta pek değil hiç görüşmemişti. O günlerden kalma birileriyle olunca sanki geri dönecekmiş gibi hissediyordu kendini. Ama bu gün her şey değişmişti zaten. Eroine bir şekilde hayır dediyse de esrarı almıştı ve onu kullanmak için sabırsızlanıyordu. Eski bir eroinmanın eline esrar alması eroine de az kaldığını gösterirdi zaten.
“Angelica! Tanrı aşkına neden hatırlamayayım ki.” Ona hafifçe sarıldı ve bara doğru yürümeye başladılar. Angelica’nın yürümesinden sarhoş olduğu ya da olmasına ramak kaldığı anlaşılıyordu. Beraber bara gittiler. Stefan Angelica’yı özlediğini fark etti. Stefan eroini de özlemişti. Stefan lanet olasıca eski hayatını özlemişti aslında.
“ İki tane Carlsberg.” Angelica’nın elindeki içkiye baktı nasıl olsa dakikalar sonra dibini bulacaktı kız.
“ Sarhoş olmana yardım etmek isterim.” Barmenin önüne koyduğu şişeyi bir kerede kafasına dikerek bir tane daha istedi.
“Çok oldu Angelica. Neler yapıyorsun?” onun zorlukla konuşmasını gülümseyerek izledi. Eski günlerdeki gibi sarhoş ol, dünyayı takma düşüncesi beynine çok iyi şekilde yerleşmişti Stefan’ın. Hele de Angelica’yı bulmuşken. Arkadaşsız kaldığı zamanlarda kız hiç aklına gelmemiş olsa da şimdi onu bırakmaya hiç niyeti yoktu.
“Yaşıyoruz işte Stefan.” Bir kahkaha attı ve Stefan’a doğru yanaştı.
“ Gerçek hayat sende anlat bakalım?” Angelica tabiri caizse Stefan’a iyice sokulmuştu. Dudakları ince bir çizgi halinde yana doğru kaydı ve alaycı bir gülümseme takındı Stefan.
“ Bebelerin yanındaki hayatımı pek gerçek bulmuyorum açıkçası.” Angelica’nın kahkahası bir kez daha doldurdu kulaklarını. Tamamen sarhoş olduğunu görebiliyordu kızın. Ona nasıl dayandığını da. Fırsatı olsa onunla orada birlikte olurdu Stefan. Evet, bu oldukça iğrençti ama onun bu sarhoşluğundan neden faydalanmayacaktı ki? Angelica’nın vereceği tepkiyi de biliyordu. Önemsemeyecekti. Neyi önemsiyordu ki zaten.
En son birisiyle birlikte olduğu zamanı hatırlamaya çalıştı. Bir ayı geçmişti. Hem zaten çevresinde bulabildiği kızlar sertten hoşlanmıyorlardı. Çoğu zevk vermeyen sexlerdi. Sadece zaman geçirmek için yapılan şeylere benziyorlardı aynı.
“Angelica benim en kısa sürede sarmam lazım. Tenha bir yere geçelim ister misin?” bara hızlıca göz gezdirdi. Kalabalıktı.
“Aslında hadi bana gidelim.” Bir şey demesin fırsat bırakmadan masanın üzerine içtiklerinin parasını bıraktı ve Angelica’yı oturduğu yerden kaldırdı.
“Yürüyebilecek gibi durmuyorsun.” Söylediği anlamsız şeyleri dinlemedi bile onu kucağına alarak bardan dışarı çıkardı. Bulduğu ilk taksiye bindi ve Angelica’ya doğru bir hamle yaptı. Dudakları onun dudakları ile birleşirken elleri de şortundan içeriye girmeye çalışıyordu. Taksinin durması ile yaptığı şeyi yarıda keserek indi taksiden. Eve girdiğinde Angelica’yı ikinci plana atmıştı şimdi istediği tek şey; esrardı. Ve bu gece uzun olacağa benziyordu…