Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Inscrutable | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Inscrutable Perş. Eyl. 02, 2010 7:42 pm | |
| Crystal Prévela & Achille S. D'Artagnan Serbest Şahıs 18.00
Onu neden aramıştım, bilmiyordum. Belki de biliyordum da kendime anlatmak istemiyordum. Aynanın karşısında oturuyordum; ama aynaya değil ellerime bakıyordum. Yatağın üstünde bağdaş kurmuştum, sıkılarak kalktım. Saate bile bakmıyordum yine de kendimi gelmeyeceğine inandırmıştım. Bu oda içimdeki ruhla baş etmek için harcadığım zamanı simgeliyordu sadece. Krem rengi şifonyere ilerledim. Ayna çekmecelere oranla büyüktü, gayet sade duruyordu. Şifonyerin üzerinde bir şişe yeni açılmış beyaz şarap vardı, birkaç tane de bardak. Bardaklardan birini aldım, biraz şarap doldurdum ve küçük balkona doğru ilerledim. Perdeler açıklı, tüller yere kadar uzanıyordu. Aynada dikkat etmediğim yansımama camdan baktım. Işıklar yüzümün hayali görüntüsünde parlıyordu. Mavi gözlerimi çevreleyen lacivert bir far, siyah kirpikler... Bunu camdan görmem imkansız olsa da görüntümü ezberlemiştim sanki. Saçlarım düzdü, kısa bir kot etek giymiştim, üzerine de siyah bir bluz. Elbiseleri sevmemeye başlıyordum, belki de sadece sıkmışlardı beni. Yansımama bakmaktan vazgeçip düşündüm, bir yandan da bardağımı yudumluyordum. O kadar gün kendimle ne derdim vardı benim? Belki de Achille'i daha önce aramayı denemeliydim. Belki o zaman kolumda kapatmakta zorlandığım bir morluk olmazdı ya da iyice yoldan çıkmış olmazdım. Yoldan çıkmış? Herkes düzeliyordu ve ben kendim için böyle düşünüyordum. Sanırım insanlara ters düşmek gibi bir hobim var, diye vurguladım kendime. En azından ben hala Crystal'dim.
Sonra kapının açıldığını duydum. Arkama dönmedim, Tanrım! Dönmek istiyor muydum ki? Onu ne zamandır görmemiştim. Kapı kapandı sonra. Öylece duracak değildim ya. Döndüm, biraz ilerleyip bardağımı tekrar şifonyerin üzerine bıraktım. Sonra baktım. Onu görmek bir şekilde kötü gelir bana diye düşünmüştüm, belki de korkmuştum. Sorun şu ki, geleceğini hiç düşünmemiştim bile; ama mutlu olmuştum işte, garip bir şekilde. Ne söyleyeceğimi bilemedim birden. Masmavi gözleri, tanıdık gelen heykelimsi yüzü, ona bakarken beni de heykele çevirmişti belki de. Herkesin kalbi aşık olunca ya da heyecanlanınca durmaksızın atarmış ya, diye geçirdim aklımdan, bende kesinlikle bir sorun var, kalbimin attığını hissedemiyorum artık. Sanki aradan yıllar geçmiş gibiydi, o küçük şoku üzerimden atınca Achille'e doğru ilerledim. Ona aşık olmak istiyor muydum? Pek sayılmaz. Bu kesinlikle benim kaybedeceğim bir şey olurdu, değil mi? Aslında bunu daha önce de fark etmiştim, fark etmek işe yarasa... O an nasıl göründüğümü merak ettim. Gözlerim aptal aptal ışıldıyor muydu ya da içine düşecek gibi miydim? Tek emin olduğum gülmediğimdi, eh, bu da bir başlangıç. Kötü bir başlangıç olduğunu aklıma getirmek bile istemiyordum. Sonunda aramızda bir adım boşluk kalmıştı. Dilimin benle saklambaç falan oynamadığını da sonradan farketmiştim herhalde. Bir an, kısa bir an gülümsedim.
" Geldin. "
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Inscrutable C.tesi Eyl. 04, 2010 9:37 pm | |
| O sabah uyandığında, en sevdiği mevsim vardı pencerede. Severdi sonbaharı. Çoğu insan gibi, güneşli duyguların insanı değildi genç adam. Ayakları ince ince üşürken, sıcak boynuna soğumuş parmak uçlarıyla dokunarak, hırkalara sarılıp uyuklamayı severdi. Yağmur yağarken, aralık kalmış pencereden mevsimin kokusuyla dolu esen rüzgar yüzünü okşarken, sonbaharken; uyumayı severdi. Ama rüyasına gelip, onunla görüşmek istemeye hakkı yoktu genç kadının. Yani aklına düşürmesini kendisini. Hesapta yoktu bu. Böyle anlaşmamışlardı. Aslında anlaşmamışlardı da. Genç adam kimseye bir söz vermemişti. Zor olmamıştı, olmayacaktı hiçbir şey onun için. Yani, kendisi için zor değildi. Kadına da gitgide kolay olacaktı işte. Uyanmadan önce rüyasında görmesinden belliydi. Rüyasında bile hâlâ iyiydi Cyrs. İyiydi işte. Mutlu, umursamaz. Genç adam “ Aşık oldum, aşığım ben.” diyordu. Bahçesi vardı genç adamın ve genç kadın salıncakta sallanıyordu. O sallanırken “ Aşık oldum.” diyordu ona. Genç kadın da Achille için seviniyor gibi görünüyordu. Gülüyordu, aptal. Mutluydu, güya. İçindense "Aptal!" diyordu genç adama. "Hiç hakkın var mı sanıyorsun buna? İçinde sevgi kırıntıları olmayan bir insanın, rüyalarda bile mutlu olmaya hakkı yok. Ya senin? Hiç yok!" Salıncağı daha hızlı sallıyordu genç adam. "Ama yazık sana." diye içinden geçiriyordu tekrar genç kadın. "Mutlu ol tabi, benim ileride olacağım gibi mutlu ol.Sonra o kahrolası hayatını başkasının hayatına sok ve kahret! Ben gibi." ve bu sefer içinden konuşmuyordu genç kadın, salıncağı hafifçe durdurup genç adamın yanağını okşuyordu. “ Bir gün.” diyordu “ Bir gün, benim de çok daha güzel bir hayatım olacak. Ben, bir başkasının hayatı olacağım.”. Daha sonra da uyanmıştı. Ve genç adam şimdi otel odasının kapısı önünde dikilir ve buraya kadar gelmesine rağmen içeri girip girmeme konusunda tereddütlüydü, fazlasıyla. Neresinden tutarsa tutsun, ayakta duramayacak bir şeyin iskeleti bu içimdeki. İkisinin arasındaki. Ve neresinden dönerse dönsün, ki dönmeyecekti, kâr olmayacak bir zararın başrolündeydi. Yanlış yapmamıştı ama. Yavaşça kapıyı ittirdi. Pencerenin önünde ona arkası dönük duran bedeni hemen tanıdı, yüzünü dönmesine gerek yoktu. Kapıyı kapattı arkasından yavaşça. Gittiği görüşmelerden sonra üstünü değiştirmeye vakti olmamıştı. Kolları dirseklerine kadar sıyrılmış koyu mavi bir gömlek, lacivert bir pantolon ve üzerine gümüş bir iğne tutturulmuş lacivert bir kravar vardı üstünde. Mavinin bu kadar tonu aynı anda kullanılmasıyla gözlerini nebulalar gibi belirginleştirmiş ve mistikleştirmişti, yüz hatlarında başka hiçbir şeyin önemi kalmıyordu. Ne dudakları, ne burnu ne de elmacık kemikleri. Kıza doğru tereddütlü birkaç adım atmışken genç kadın arkasını döndü. Önce elindeki şarap kadehini bıraktı daha sonra da genç adama doğru ilerledi. Yüzü ifadesizdi, ancak konuşmaya başlamadan önce yüzünden belli belirsiz bi gülümseme geçti.
" Geldin."
" Elbette."
Genç adam kızın sesindeki zorlama tonu fark etti. Aslında çok zamandır bunun bilincinde olduğunu da fark etti görüşmeden önce dahi. Cyrs çok büyük ihtimalle inanmak istememiş olup bitene. Olana, bitene. Korkmuş, incinmişti. Sustu. Her şeyi berbat edebilirdi şimdi genç adam. Tüm çıplaklığıyla duruyordu karşısında şimdi ikisinin arasında pek de fazla olmayan şeyler. Bu kadar gerçeklik fazla. Bir gün bunun ağır geleceğini biliyordu. Konuşmanın iyi olacağını söyleyerek kendini kandırdığını biliyordu. Ağlarken aynaya bakmaları gibi bir kızın, birer oyundu yaşadıkları. Aklına gelmemesi gereken şeyler, şu an her yerini sarıyordu. Ve buna engel olamıyordu. Hayır, böyle değil. Hiçbir şey göründüğü gibi değildi ki. O Cyrs'e hiçbir söz vermemişti. Gelecek planları vaat etmemiş, birlikte olacaklarına dair ayrılmayacaklarına dair yeminler etmemiş, bağlılık sözü bile değil; o geceden sonra başka bir gece için bile söz vermemişti. Şimdi ise, çarpabileceği çok gerçek vardı.
" Nasılsın Crys? "
Sesi şefkat dolu ve sevgiyle çıkmıştı, ama bu sorunun ne kadar aptalca olduğunu ancak dilinin ucundan kayınca fark etmişti. Tanrım, ne kadar iğrenç bir başlangıçtı. Yavaş adımlarla kahverengi saten örtülerin kapladığı yatağa yürüdü. Şifonyerin yanından geçerken Genç kadının elini hafifçe kavradı ve onu da kendisiyle beraber çekti. Genç kadına doğru dönmüştü genç adam, yatağa oturdular. Gözlerini karşısındakininkilere lehimledi. Genç kadının gözlerindeki kararsızlığı seçebiliyordu, içindeki savaşın dışar vurulmasını başarıyla engelleyen duvarlar. Cyrs'in ellerini ince kemikli parmaklarıyla kavradı genç adam.
" Bir gün, senin çok daha güzel bir hayatın olacak. O da bir şey mi, bir gün bir hayatın olacak ve ben, o hayatın hiçbir zaman diliminde olamayacağım. Çünkü senin bir hayatın olacak. Sen, bir başkasının hayatı olacaksın. Bir gün, kirpiklerine başkasının tapmasına izin vereceksin. Bir başkası sevecek saçlarında avuçlarını gezdirmeyi. Başkası sana yemek yapacak, başkasıyla televizyon izleyeceksin, başkasıyla filmler seyredeceksin battaniyenin altında. Burnun, onun boynuna sığınacak nefes almak için. Dudakların… Öpecek onu. Elleriniz birbirine kenetlenmiş yürüyeceksiniz. Sarılarak uyuyacaksınız, sen terleyeceksin yine. Gördüğün rüyayı o’na anlatacaksın kahvaltı ederken. Sinemalara gideceksiniz, konserlerine gelecek, o kıskanacak seni diğerlerinden."
Kızın dudakları belli belirsiz titriyordu. Ensesinden tutup kendine doğru çekti genç adam onu. Genç kadının başını göğsüne yasladı.
"Arkadaşlarınla tanışacak, arkadaşların sevecek onu, birlikte içkiler içeceksiniz, doğum günleri kutlayacaksınız. Tatile gideceksiniz, son gece deniz kenarında şarap içeceksiniz belki, sevişeceksiniz hergün. Sevişeceksin başkasıyla. Bütün gün wii oynayacaksınız bazen, sonra sıkılıp yürüyüşe çıkacaksınız sahilde belki. Yurtdışı planlarıyla dolu yıllarınız olacak önünüzde. Kedileri seveceksiniz, kediler alacaksınız evinize. Bir eviniz olacak. Başkasıyla. Çok seveceksin onu. Çok aşık olacaksın. Çok seveceksin.Ellerini, yüzünü, vücudunu, saçlarını, gülüşünü, düşüncelerini, esprilerini, herşeyini. Çok seveceksin. Bir gün başkasıyla bir yangın musluğunun altında ıslanacaksın."
Son cümlesini söylerken sesi istemese de diğerlerinden boğuk çıkmıştı.
" Bana çok aşık değilsin. Beni çok sevmiyorsun bile."
Kızın ipeksi saçlarınla gezdirdi parmaklarını yavaşça. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Inscrutable Paz Eyl. 05, 2010 7:40 am | |
| " Nasılsın Crys? "
Nasılım? Benim cevaplayabileceğim bir soru muydu ki bu? İyi olmaya çalışıyorum belki de tam bu soruya uygun bir cevaptı; ama hayır, ben iyi olmaya çalışmıyorum ki. Ben hiç çabalamıyorum. Birden fark etmiştim bunu. Ben üzülebileceğim kadar üzülmek istiyordum, kaçıp saklanmak değil. Savaşmak değil, yenildiğimi bile bile geri çekilmemek istiyordum. Savaşın bittiğini bile bile yenilmemek istiyordum ya da. Kendime dürüst olmamıştım hiç. Ne hissettiğimi kendimden bile saklamıştım, hata üstüne hata... Yatağa doğru ilerleyip beni de beraberinde çekti. Bakışları... Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki, çaresizlik bende ufak bir telaş oluşturuyordu. Onun mavi gözlerinde boğuluyordum. Yine kolaylıkla çekiyordu beni içine gözler. Nefes almamı zorlaştıran bir duyguydu, karkamarışık. O gözlerin bana acıyarak baktığını bilmek, başkasına ışıltıyla... Evet belki gerçekten acınası biri olmuştum. Geldiğim gibi kurtulmak istedim birden Manhattan'dan. Her şeyi silip atabilmek... Ailemle küçük, sade bir hayatım olurdu. Tabi sadece arkadaşlarım. Her gün bilirdim, ne kadar saf, aptal ve aşağılık biri olduğumu. Güçsüzlüğümü bilirdim, Achille hala aklımda olurdu. O ise madalyonun aydınlık tarafını bana göstermekte ısrarcıydı.
" Bir gün, senin çok daha güzel bir hayatın olacak. O da bir şey mi, bir gün bir hayatın olacak ve ben, o hayatın hiçbir zaman diliminde olamayacağım. Çünkü senin bir hayatın olacak. Sen, bir başkasının hayatı olacaksın. Bir gün, kirpiklerine başkasının tapmasına izin vereceksin. Bir başkası sevecek saçlarında avuçlarını gezdirmeyi. Başkası sana yemek yapacak, başkasıyla televizyon izleyeceksin, başkasıyla filmler seyredeceksin battaniyenin altında. Burnun, onun boynuna sığınacak nefes almak için. Dudakların… Öpecek onu. Elleriniz birbirine kenetlenmiş yürüyeceksiniz. Sarılarak uyuyacaksınız, sen terleyeceksin yine. Gördüğün rüyayı o’na anlatacaksın kahvaltı ederken. Sinemalara gideceksiniz, konserlerine gelecek, o kıskanacak seni diğerlerinden."
Her sözcük bir hançer! Daha fazla güçsüz görünmemek için zorluyordum kendimi. Burada ağlamaya başlarsam ne olur? Çekip gider belki. Ben de sabaha kadar uyumam, hayatımın sefil olmayan taraflarını görmeye çalışırım. Aklıma gelen bir düşünce ürpertti beni. Hayır, intihar bana göre değil. Bu geri dönüşü olmayan bir şey. Yenilsem de, güç kazanıp tekrar savaşabilirim belki? Ne yazık ki, beynim bunun yalnızca bir hayal olduğunu haykırıp duruyordu. Çaresizlik ruhumu alev alev sarıyor, söylediklerinin etkisiyle haykırmak istiyordum. Hayır, Achille! Ben kimseyi istemiyorum... Korkuyordum. Korkuyorum! Gözlerimden yaşlar süzülmek üzereyken beni kendine çekti, başımı göğsüne yasladım. Destek almak istediğim kişi o muydu? Bana bir arkadaşı gibi davranıyor... Birazdan hayatımdan çıkıp gidecek, değil mi? Hayır, yapmasın...
"Arkadaşlarınla tanışacak, arkadaşların sevecek onu, birlikte içkiler içeceksiniz, doğum günleri kutlayacaksınız. Tatile gideceksiniz, son gece deniz kenarında şarap içeceksiniz belki, sevişeceksiniz hergün. Sevişeceksin başkasıyla. Bütün gün wii oynayacaksınız bazen, sonra sıkılıp yürüyüşe çıkacaksınız sahilde belki. Yurtdışı planlarıyla dolu yıllarınız olacak önünüzde. Kedileri seveceksiniz, kediler alacaksınız evinize. Bir eviniz olacak. Başkasıyla. Çok seveceksin onu. Çok aşık olacaksın. Çok seveceksin.Ellerini, yüzünü, vücudunu, saçlarını, gülüşünü, düşüncelerini, esprilerini, herşeyini. Çok seveceksin. Bir gün başkasıyla bir yangın musluğunun altında ıslanacaksın."
Olamaz, bunu söylememeliydi. Dayanmak çok zordu. Başkasını sevmek istemiyorum ben! Onun böyle çekip gitmesine izin mi verecektim? Yüzüm bembeyaz olmuştu, gözlerim soluk... Başımı çevirmek istedim, yapamadım. Bu fırsatı bir daha bulabilir miydim, Achille'e bir daha bu kadar yakın olabilir miydim? Çok zayıftım, direnemiyordum. Kendimi küçük bir kız gibi hissetmeme yol açıyordu zayıflığım. Onun kokusunu içime çekerken hep orada kalsın istiyordum. Onun çekip gittiğini düşünmek, bir son olmaz mıydı benim için? Gözlerimin parıltısı geri gelmezdi bir daha. Herkesten uzak dururdum. Belki de bir yere taşınır, ömrümün sonuna kadar orada kalırdım.
" Bana çok aşık değilsin. Beni çok sevmiyorsun bile."
Herhangi bir sözü bu kadar acıtmış mıydı canımı? Ben ona inanmaya gerçekten çalışmıştım. Ama o zaman niye üzülüyorum! Gözlerimden akan yaşlar neden yanaklarıma dökülüyor yavaş yavaş? Neden hep yanımda kalsın istiyorum, kokusunu içime çekip bir daha bırakmamak? Bir eliyle elimi tutuyordu, öbürüyle de saçlarımı okşuyor... Nesi olarak görüyordu peki beni? Küçük kız kardeşi miydim, yoksa hayatına çıkan önemsiz sorunlardan biri mi? Bunu da bırakacaktı bir köşede, devam edecekti yaşantısına. Çaresizliğime, korkuma biraz da panik eklendi. Tabi ki gidecekti, burada kalmasını bekleyemezdim; o zaman ben ne yapacaktım? Neden anlamıyordu, söyledikleri o kadar kolay değil? Sessizce ağlamaktan vazgeçti gözlerim. Hıçkırıklar eklendi gözyaşlarıma. Durdurmak zorundaydım kendimi, bir şekilde. Belki de bu sadece başlangıçtı. Ömrümün sonuna kadar üzülecektim. O zaman alışmam gerekirdi. Ne yapıp ne edip alışmam... Verdiği peçeteyle yüzümü sildim. Tüm gücümle durdurmaya çalıştım kendimi. Bedenim ve ruhum kadar yorgundu sesim. Saklamıyordum, gizlemeye çalışmıyordum duygularımı. Şimdi çekip gidecekse, ne manası vardı ki susmanın? İzin vermesem de gidecekti belli ki. Benim hayatımın güzel olmasını dileyip gidecekti, değil mi? Arkasına bile bakmadan. Ben çaresizliği ve korkuyu son damlasına kadar hissederken. Kimsenin yanımda olmasını istemeyecektim bundan sonra. Sözleri bende sadece sinir ve üzgünlük yaratacak, yatıştırmayacak ve sadece ağlatacaktı.
" Gitme. Sana aşık olmadığıma inanman çekip gideceğin anlamına mı geliyor? Beni bir daha görsen de tanımıyormuş gibi yapacaksın. Biliyorum, bu benim zayıflığım. Yine de gitmeni istemiyorum Achille. Belki sadece lüzumsuz biri olarak görüyorsun beni; ama... "
Gerisi gelmedi cümlenin. Yine içimde bir şey kıpırdanıyor, acıyor, ağlamaya teşfik ediyordu beni. Yapamıyordum. Hey, yapamam! Gerçekleri bu şekilde söyleyemem. Kendime zorlukla itiraf etmeye başlamışken başka birine anlatamam. Ama Achille başka biri değil ki. O çok yakın bana, benim bir parçam gibi. Benim parçam olmak istemeyen parça. Ne rezil... Yine de, benim bildiklerimi bilmeye hakkı vardı. Boğuktu sesim bu sefer, bir duvarın arkasına saklanmış gibi...
" Dediklerinin hiçbirini yapamam. Bir yerden sonra sönse de duygularım, yapamam. Çünkü ben artık kendimi tanıyorum Achille. Ne kadar dayanıksız, çaresiz ve korkak biri olduğumu biliyorum. Bir daha deneyemem. Hep kalırsın kalbimde... Sen beni arkanda bıraksan da ben yapamam. Kendimden bile nefret ediyorum ben artık. Bıraktığın yerde kalırım, beni kendini sevmemeye zorlayamazsın ki... "
Cümlelerin ne kadar doğru olduğunu, söyledikten sonra fark edebilmiştim. Peki onu sevmemek, benim elimde miydi? Bambaşka biri olabileceğime inanmıyordum, kendimi bildim bileli böyleydim belki de. Sadece güç bir olayla karşılaşmamıştım. Ne kadar sarsılabileceğimi görmemiş, hep mutlu olmuştum. Eski sevgililerimin hiçbirinde incinmemiştim. Biteceğini bildiğim şeylerdi. Aslında bunun biteceğini de biliyordum. O sadece, farklıydı işte, diğerlerinden... |
| | | | Inscrutable | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |