Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Masa 1~ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Masa 1~ Cuma Ağus. 20, 2010 6:07 pm | |
| April Roxane Bathory & Giselle De Loussier (davetli) |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ C.tesi Ağus. 21, 2010 5:11 pm | |
| Nefesindeki tarçını yudum yudum yakalamak, kıskaçları keşlerce keşkinleştirilmiş büyük bir suç gibiydi. Üstüne özene bezene yerleştirilmiş bir örtü yongası altında ancak bakabiliyordu ona -yani gizli saklı surette. Bal rengi paletin en açık tondan uzvundan fırlamış renkte gözleri yalnız kendi ellerinde oyalanıyor, kaçamak attığı bakışları yakalayabilmek için insanın gözlerinden attığı kelepçeyi doğrudan onun çehresine tutturması lazım geliyordu. Garson nazik iltifatlarıyla tarçın çayını bir kez daha sunduğunda, başını hafifçe sallayarak aldı kupayı. Sımsıcak tazelikten büyük bir dalga midesine doğru savrulduktan sonra uzun ince parmaklarını, zaman zaman insanın içinden geçen tatmin edici ve çekici nefret duygusunu renklendirebilecek siyahlıktaki saçlarının arasından yumuşakça geçirdi. Kafenin koyu gölgeleri yok eden parlak ışığında şehvetle ışıldadı siyah kıvırcıklar. Bir düşten, yanlış kapıyı aralayarak düşmüş yakışıklı ve konuşkan heykelleri andırıyordu. Hiçbir snobizm kokusu alamazdı bu manzarayı izlemekteki bakışlar. April kendinden geçercesine takılmış bulunduğu dalgınlığın pençesinde, siyah saçlı adamı süzüyordu. Delişmen akıntılarında sakitlik yatmaktaki aşık şelalelerin köpüklerince beyaz, parıl parıl bir teni vardı. Sonsuz galaksilerin en gizil yerlerinde bir ömür saklı kalmış da tadı şevki vurmuş şarap kırmızısından aşağı kalmıyordu yanaklarındaki sevimlilik kızartıları. Kadınların hali düşünülünce yemeğini ocakta unuttuğuna yorulacak bir süratle ansızın yerinden fırladı evrensel cazibe. Bu epey ani olmakla birlikte April'ın yürek tellerindeki salınımların on katı hızlanmasına da sebep vermişti. Düşüncelerinden bağımsızca kendi bedeni de ayaklanıverdi ve yalnız ikisinin kulaklarında uğuldayan şerbetli bir gürültüyle çakıştı iki gencin yolları. Göğüs göğüse geldiler. Genç kızın kalp atışları yüzlerce alışılmadık ritmde birden atıverdi, oğlansa ağzı ve gözleri şaşkın bir açıyla açık kaldı. Derken alışılmadık bir gücün etkisini sırtlarında hissediverdiler. April istemsizce oğlana yapıştı, oğlan da yeni bir şaşkınlık nidasının alevine kendini veremeden kızın beline dolaığı elleri, yüzüne yeni bir uzuv eklercesine ileri uzattığı çehresi ve temas halindeki belden aşağı kesimiyle oldukça cüretkar bir havanın içine çekildi kıskıvrak. Her yerinde feci bir karıncalanmayla bacaklarına değin bir kızarıklık furyasına kapıldığından emin oldu küçük hanımefendi. Tam ikisinin dolgun dudakları birbiriyle buluşmaya yaklaşmıştı ki arka fondaki müziğin zınk diye kesildiği işitildi. April alnına okkalı bir şaplak atarak okuduğu laneti kısa kesmeye baktı ve yeniden aynı ambiyansı yakalama arzusunda içinde ateşlenerek oğlana sarıldı. Fakat bir el tarafından itilince kırılmış gururu onun gerisingeri masaya dönmesine neden olmanın sınırına geldi. Adam tiz bir sesle söylendi. Senle olmam mümkün değil, ayol. O an kızın şapşallıktan büyümüş gözlerinden kaçmayan bir parlaklığa tutuldu kendini iten elin tırnakları. Ardından siyah saçlar sarımtırak tellerle bir çiçekmişçesine filizlenip açmaya, uzamaya gönül verdi. Kalçalar belirginleşti de göbek içeri kaçtı. Göğüsler dimdik, dipdiri dışarıya doğru koşuşturdu adeta. Popo bin dereden su getiren bir ağırbaşlılıkla meydana çıktı, vücut adamakıllı şekillenmişken üzerindeki erkek kıyafetleri şaşalı bir pembe taverna kızı elbisesine dönüverdi. İki elinin arasına kafasını sıkıştırmış, keder ve şaşkınlık arasında mekik dokuyordu. İşte karşısında, gençliğinin saçmalık travmasını yaratan genç kızın ta kendisi süzüm süzüm süzülüyordu. Çirkef ve kavgacı ağzıyla yırtınırcasına bağırıp gülmeye başladı: "Kandırdıım!"
Filmlerdekinden daha mütevazi bir çığlıkla uyandı. Etrafı yoklayarak Giselle adlı bayağı hediye paketinin bir yerlerden fırlayıp fırlayamacağı ihtimalini hesapladı. Ah aşağılık kabuslar tam da özel günlerde mi fırlarlardı seyircilerin önlerine? Mezuniyet, karabasanlarına, bu gece büyük salonda patlayacak partiye misafir olacağı zamandan çok daha erken gelmiş ve tüm sinirlerini uyarmıştı. Saate bakarken algısı hala bir tomar bulanık zihin başarı belgesi depolamış durumdaydı. Bir, iki ve sıfır, sonra bir tane daha. Midesinin çekmeyen bir kanala doğru yol aldığını duyuran cızırtıları programının bir sonraki adımına bırakınca, saatin on ikiyi vurduğunu zorlukla seçebildi. Hemen ardından uzun tırnaklı elleriyle karnını yoklayarak ayağa fırladı. Tehlikeyi bildiren haykırışı boğazında düğüm düğümdü. Geç kalmayı göze alamayacağını bildirircesine bir kere daha dütledi midesi. Yatağın yan tarafındaki iplerden üçüncüsüne asılarak kahvaltı çağrısının mutfağa bir an önce ulaşacağını umdu. Saat akşamın beşini -yani Arpil'ın sabahki uyku mağrurluğuna ithafen açıklarsak; bir, yedi, iki tane de sıfır- çalana değin evde eciş bücüş bir koşuşturmaca cereyan etti. Ordan oraya ara sıra sakarlıkla koşuşturan hizmetliler. Çayı ya da kahveyi döküveren aklı karışmış küçük hanımefendi ve onun iyiliği adına çoğunlukla heyecandan söylenmiş saçmalıktan sözler sarf eden Bayan Anne. Bir saat içinde tüm hazırlıklar bitmişti. Saçlarının aralarına az çok koyu renkler tıkıştırılmış dalgalı saçları yine beline değin iniyordu devingen edasıyla. Uzun dalgalarla zemine ulaşan pembe ışıltılı elbisesi içinde bir kez daha bir meleğe yönelmekteki dönüşümünü tamamlamıştı. Birkaç dakika içinde gösterişli yürüşüyüşü ve havalı tavırları eşliğinde aşağıya indi, Chevrolet Camaros'una atladı. Şoför tam gaz gidilecek adrese doğru yollandı. Oraya vardıktan yalnız birkaç dakika sonra, enfes eğlencenin patlak vereceği mekanda buldu kendi. Salona şöyle bir göz attıktan sonra, erken gelmenin dejavantajlarını kafasına durmaksızın vuran yalnızlığın dingin notalarıyla birlikte davet edildiği masaya kuruldu.
- Spoiler:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Paz Ağus. 22, 2010 11:10 am | |
| ''... O zaman Helene, kendisine Henry gibi yabancı kalan bu ilgisiz şehri, son defa olarak, bir bakışla kucakladı. Onu,bıraktığı gibi, üç seneden beri her gün gördüğü gibi, kar ortasında, sakin ve ölümsüz gibi, tekrar karşısında buluyordu. Paris, onun için, geçmişi ile dolu idi. Kendisi orada sevmişti, Jeanne orada ölmüştü. Fakat bütün günlerinin arkadaşı olan bu şehir hiçbir acıma, hiçbir yufka yüreklilik göstermeksizin, Seine ırmağının, bir sel halinde sürükler gibi göründüğü kahkaların ve gözyaşlarının bu şahidi, dev çehresindeki sakinliği koruyordu. Helene, onu, sırasına göre, bazen bir canavar gibi yırtıcı, bazen bir dev gibi iyi yürekli sanmıştı. Bugün bu tasasız ve geniş şehri, sonsuza kadar tanıyamayacağını hissediyordu. Irmak akıp gidiyordu. O sırada Mösyö Rambaud, Helene'i oradan ayırmak için, hafifçe koluna dokundu, iyi yüzü endişeleiyordu. Yavaş sesle : - Kendini üzme,dedi. Her şeyi biliyor, bundan başka söyleyecek söz bulamıyordu. Madam Rambaud ona baktı, sakinleşti. Yüzü soğuktan kızarmış, gözleri parlaktı. Hayallerinden çoktan uzaklaşmış bile. Hayat takrar başlıyordu. - Büyük sandığı iyice kapattın mı, farkında değilim, dedi. Mösyö Rambaud muayene edeceğine söz verdi. Tren öğleyin hareket ediyordu, daha zamanları vardı. Sokaklara kum dönküyorlardı, araba, bir saate varamaz, onları trene yetiştirdi. Fakat birdenbire sesini yükseltti. - Olta kamışlarını unutmuşsundur, eminim! Helene, unutkanlığına canı sıkılarak,şaşkınlık içinde: - Aaa! Tamamen aklımdan çıktı! diye haykırdı... Dün almalıydık. Bunlar, Marsilya'da satılmayan cinsten, pek kullanışlı kamışlardı. Rambaudlar'ın denize yakın, küçük bir kır evleri vardı ki, yazı orada geçireceklerdi. Mösyö Rambaud, saatine baktı. Gara giderken, kamışları satın alacak kadar zamanları vardı. Onları, şemsiyelerle bir araya bağlarlardı. Bunun üzerine, mezarların ortasından kestirme giderek, karlara bata çıka, Helene'i götürdü. Mezarlık boştu, karların üstünde ayak izlerinden başka bir şey kalmamıştı. Ölü Jeanne, Paris'in karşısında sonsuza kadar yalnız kalıyordu.''İlk defa bir kitabı sonuna kadar okumuştum. Boş zamanım olmadığında kitap okuduğuma kimse inanmazdı galiba, benim bile inanmam zor olurken. Sanırım yapacak hiçbir şey olmaması insana başka alışkanlıklar katıyormuş. Son cümleyi okuduktan sonra kitabı direk kapadım ve masanın üzerine fırlattım. Kendimi kaptırmışım sanırım, zaman baya ilerlemişti. Heyecanlı da sayılırdım, malum Mezuniyet Balosu. Tuhaf olan da April'ın davetlisi olarak katılmam. Ölesiye düşman olmamıza rağmen başkalarının yanında çok yakın gibi davranmaktan ne zaman vazgeçecektik acaba? Birkaç saniye tavanı izledikten sonra hızla yataktan kalktım. Mezuniyet Balosu'na herkesten sonra gitmek istemiyordum. Ilık ir suyla duş aldıktan sonra beyaz bornozumu giydim ve saçımı beyaz bir havluyla sardım. Balo için daha önceden kıyafet almıştı, onu giyecektim. Yine sadelikten yanaydı. Beyaz taşlı bir elbise beni meleklerden daha güzel gösterebilirdi. Öncelikle saçımı kuruttum ve dalgalı bir şekil verdim. Elbisem için en uygun saç modeli bu olacaktı. Belimden de aşağıya uzanan sarı dalgalı saçlarım Tanrı'yı bile kıskandıracak güzellikteydi. Daha sonra makyaj malzemelerimi toparlayarak aynaya geri döndüm. Diğer kızlar gibi makyaja ihtiyacım olmamasına rağmen bir kaç detay beni daha güzel gösterebilirdi. Mavi donuk renkteki göz kalemini çektikten sonra rumelle kirpiklerimi daha düzenli bir hale getirdim. İkinci çekmeceyi açarak bu balo için özel hazırlattığım tacımı taktım. Elbiseme uygun olarak aldığım -aynı taşlardan oluşan- küçük el çantamı da görünüre çıkardım. Masanın altına koyduğum kutudaki beyaz topuklu ayakkabılarımı da eğilerek aldım ve giydim. Önünde taşları olan ayakkabım, elbisem, tacım ile harika bir uyum sağlamıştı. Boy aynasının önüne geldim ve 360 derece döndüm. Kusursuz görünüyordum. Bir eksik kalmamıştı. Parfümü saymazsak. Bebek kokulu parfümden de dört beş fıs sıktıktan sonra gitmem gerektiğini düşündüm. Şoförü beklerken son kez göz attım kendime. Sonunda gelebilmişti. O bile gözlerini benden alamamıştı. Hızla adrese doğru ilerledik. Zamanın nasıl geçtiğini hiç fark etmedim.Ve gelmiştik. Hayranlığını saklayamadı, eğlenceli bir gece onları bekliyordu. Ama tahmin ettiği gibi erken gelmişti. Salona göz attıktan sonra April'ı görür gibi oldu ve yanına doğru ilerlemeye başladı. Kendinden emin şekilde adımları kimsenin gözünden kaçmıyordu. Topuklu ayakkabıların sesi ise şuanlık boş olan salonda yankı yapıyordu. ''Merhaba April.''- Spoiler:
- Spoiler:
- April Roxane Bathory ' Davetlisiyim.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Paz Ağus. 22, 2010 1:13 pm | |
| Minik pembe çantasına, uzunca sayılabilecek masanın öbür ucuna giderek yetişti. Kafasındaki allak bullak zihin odalarında kendisini öylesine kaybetmiş durumdaydı ki ne tür faaliyetlerde bulunmuş olduğunu kestiremiyor, şaşalıyordu. Aynı şekilde çantasına uzandığı anda da ne yapacağını bilemeyerek geri yerine bıraktı aksesuarını. Büyük bir boşluğun çevrelediği masasının etrafından toplansa iki kere geçmiş sakiyi, ambiyansı destekleyen çınlayan sesiyle çağırdı. Zarif bardaklara gelişigüzel birkaç damla salınmış kokteyller tek tepside önüne serilmişti. Seçmekte yaşadığı sıkıntıyı gereksiz yere uzatmamak adına rastgele bir bardağı kestirdi gözüne. Genç oğlan, müsakbel mezun seçimini yapana kadar kızarmış yüzünü feci bir utangaçlık içinde yere çevirmiş, heyecanla dudaklarını kemiriyordu. April daimi ince edasıyla bardağı masaya yerleştirdi. Hareketi, parkta onu dövecek çocukların salıncağında mahsur kalmış tatlı bir yavruyu andıran çocuğun gözlerini çekinerek kaldırmasına yetmişti. Genç kız çekici şuaya tutulu bembeyaz dişleriyle gülümsedi ve belli belirsiz göz kırptı. Öyle ki saki, hayatının düşlerine bir kapı aralandığını görmüşçesine alıklaştı, gözleri ışıl ışıl olmuş surette başka masalara doğru sakar bir yürüyüş tutturdu. Etkileyiciliğinin sıradan bir aynadan dahi olsa yansımasına şahitlik, gururunun cüretkar pençelerce okşanmasını sağlamıştı April'ın. Kendi kendine ithafen attığı şımarık kahkahasıyla birlikte burnuna götürdüğü rastgele seçim kokteylin kokusunu ciğerlerine doldurdu. İnsanın, vücudunun neresinde olduğunu belirleyemediği hafif bir sızı kadarlık koku vardı ancak bardağın içinde. Mutlaka ağzına götürmeden ne olduğuna karar vermek isterken zihnine konan bir hayale gülümseyiverdi. Geçen hafta NY'nun pek çok semtinde çalkantılar yaratmış partide eline kazara tutuşturulmuş olan içkinin aynıydı bu. Grog. Partinin anısını yad etmekten mi yoksa birkaç yudum içer içmez etki altına girmesinden mi bilinmez, midesinde büyüyüp olgunlaşan bir sıcaklık bedenine iyiden iyiden sızmaya başlamıştı. Oysa geçen içişinde bu tür bir hissin etki alanında kaldığını pek de hatırlayamıyordu. Sıcaklık modellerinkini andıran göbeğinin bir avuç aşağısına ulaşıp oradan da bacaklarının yoluna düştüğü vakit yersiz bir sesin kulaklarında çizikler açtığını sandı. Görkemli bir kapıdan çıkmış olabilecek açılış sesi ve ardından çıkmaktaki kimsenin topuklarının zeminle birleştikçe özgürlüğe salıverdiği boğuk çınlamalar. Neredeyse katı hale gelmiş, masanın üzerine yaylanmış yoğunlukta bir tereddüt çevresine üşüştü. Yavaşça ve inanılmaz bir ihtiyatla çevirdi kafasını girişe. İçinde feryat eden onca umut baloncuğu çirkef tırnaklarca tahribata uğradı. Vücudun ötesinde, ruhunun kadim sığınaklarında sevinçle dans eden birtakım mutlulukların o eller arasında hunharca ezildiğini duyumsadı, yüzü mükemmelliğini çok küçük bir bozguna uğratarak buruştu. Ancak tek kalp atışı vaktinde yerini rahatsız bir tebessüm aldı. Kendine doğru gelen yeniyetme sersemlik ikonu, yanlış yere çirkin bir giriş yapmaktaydı. Sahte sarı olduğu her halinden belli süpürge saçlar 'artık beni azat edin' arzusuyla bitkin köleler olarak saçma sapan yerlere savruluyordu -yoksa kıskançlık mı denirdi olayları böyle görmeye. Kafasını inanmaz yaklaşımla belirsizce salladı. Bu, güzellik peşinde koşmaktan rüsvalaşmış pis kokulu ayaklar, popüler hatunlar önünde sürünmekten kanamış dizler, başkalarını -ve tabii April'ı- kıskançlıktan yerinden uğrayarak pörtlemiş gözlerle süzen rezillik abidesinden başka bir şey değildi. Fakat, aslında oldukça güzel giyimli ve aksesuarları tam yerine oturtulmuş genç kız, sadelikten yana kullanılmış modern kıyafetiyle yanına gelince kendini toplamak zorunda kaldı. Rahatsız gülümsemesinin ve az sonra kullanacağı iltifat dozajı düşük cümlelerinin üstüne serpiştirilmiş hafif iyilik hali yalnızca içeri birinin girip onları görebileceği, duyabileceği korkusundan kaynaklanıyordu. Kulaklarına feci şekilde frekansı bozuk gelen cızırtılı bir sesin kendine merhaba dediğini işitti. Sessizliğe yakın bir yerlerden derince soluklanarak dudaklarını büzdü.
"Aha. Ben de partinin en şirin yüzü ne zaman gelir diyordum." Canayakınmış rolüne yatan bir gülümseme daha. "Voho şu elbiseye bir bak. Yurtdışından gelmiş olmalı. Hani şurası ya da burası yırtılmış fazlalıklarının satıldığı ucuzcular var ya. Gerçi benden iyi bilirsin çünkü benim oralara yalnızca internetten bakınmışlığım var."
Parıltılarla süslü bembeyaz dişlerini sıkarak gülümsedi, gözleri kısıldı. Eğer Erin ile birlikte küçük sınıflara davetiye atıyor olmasalardı, "Peki ya Giss ne olacak sissy? Hatunla aranız mı bozuk?" laflarına maruz kalmış olmasaydı! Ahh. Hayatta çağırır mıydı bu demode marka boya fıçısına düşmüş züppeyi. Sırf aralarında geçmiş olaydan kimsenin haberi olmasın ve araları iyi gözüksün ki popülaritesinden tek zerre kaybetmesin diye katlanıyordu işte, o kadar. Twitter'dan kendisini erkek kılığında ayartıp, buluşmaya gelince de kendini şamatalı şekilde rezile döndüren bu kızı mümkünatı yok affedemezdi. Ama tek bir artısını da görmezden gelemiyordu. O günden beri ağırbaşlı bir kız olma yolunda geliştirmişti kendini ve bütün erkekler bu numaraya bayılmıştı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Paz Ağus. 22, 2010 1:53 pm | |
| Yanına yaklaştıkça yüzündeki aptallığı daha da fark edebiliyordum. Yaptığım numaralara kanacak kadar saf biri benimle nasıl konuşmalı acaba ? Elbiseme laf söyleyen April kendi elbisesiyle salonu ışıldatmaya yetiyordu, ayaklı ışık panosu. '' Aha. Ben de partinin en şirin yüzü ne zaman gelir diyordum.'' Partinin rezil yüzü olmaktansa şirin yüzü olmayı tercih ederim. Daha şimdiden beni kızdırmaya çalışmasına anlam verememiştim. Onu bugün rezil edebilirdim bile. Ayağını denk almalıydı. Canayakınmış rolüne yatan bir gülümsemeye bürümeye çalışsa bile yüzünü bunu başaramamıştı. Suratındaki ifade hiçbir zaman kaybolmuyordu. '' Voho şu elbiseye bir bak. Yurtdışından gelmiş olmalı. Hani şurası ya da burası yırtılmış fazlalıkların satıldığı ucuzcular var ya. Gerçi benden iyi bilirsin çünkü benim oralara yalnızca internetten bakınmışlığım var. '' Bu güzel gecede burda olmamı ona borçlu değildim,asla. Onun salaklığına borçluydum. Herkese bu kadar çabuk kanmış olmasaydı keşke. Onun bu hatası herkesin gözündekini değerini sıfıra indirebilirdi. Bunları aklıma getirmesi, iyi de olmuş denilebilirdi. Hı,tabi bunu tehdit için kullanmayacaktım. İnsanları tehdit edecek kadar aciz değilim. Sadece uyarırım, sonucuna katlanmak zorunda kalırlar yalnızca. Yanıt vermem gerektiğini düşündüm ve ona yöneldim. '' Bana bak April. Kendi aptallığın yüzünden ben şuan burdayım. Senin davetlin olmasam başkasının davetlisi olucaktım. Burada senden çok istendiğim ortada.'' '' Elbise konusuna gelirsek. Daha şimdiden beni güldürmeyi başardın.'' dedim ve sürtük bir kahkaha attım. '' Sanırım odana ayna alamacak kadar zavallısın. Elbiseme laf söylemen için kendine bakman lazım. Ayaklı ışık panosundan bir farkın var mı acaba ? '' Biraz uzun konuştuğumu düşünüyordum ama söylediği her söze yanıt vermiştim. Hala bu inatçı havalarına anlam vermiş de değilim. Daha şimdiki hayal kırıklığı ise elbisesiydi. Fakir annelerin çocuklarını utandırmamak için ordan burdan ödünç aldıkları elbiselerden farkı var mıydı acaba ? Güzelliğimi bir kez daha anlamama yardımcı olmuştu gerçekten. Bu sırada elimdeki çantamı masanın üzerine koydum. April gözlerini çantama yöneltti. Bir şey diyemedim tabiki, acıdığımdan. Beğenisi gözlerinden de belli oluyordu zaten. Arada April'la göz göze geldiğimizde saçlarımı savuruyordum. Sarı ipek gibi saçlarımın onda da olmasını istediğini bu kadar da belli etmemeliydi. Tekrar April'a yöneldim,biraz daha ısrarcı olursa bu baloda onu rezil edicektim. Daha ne kadar şansını zorlayacağını merak ediyordum doğrusu.
Aklım Janson'a takıldı. Görmüş gibiydim onu. Görmüş de olabilirdim, o da erken gelmeyi severdi. Gerçi April'ın yüzünü göreceğimi bilsem erken gelir miydim ! Janson'ı düşünmeye başladım. Acaba o davetli olarak kimi seçecekti ? Ne giymişti ? Beni dansa kaldıracak mıydı ? Yanıma gelecek miydi ? Jamie bu baloda olabilecek mi ? Daha güzelliğimi çekemeyen kaç kişi olucak ? April susmayı ne zaman öğrenecek? İnsanlar bu kadar saf olmak zorunda mı ? Balonun rezillik konusu April'a yaptığım oyun mu olmalı ? Ayaklı ışık panosunu kaç kişi fark edecek ? Kaç kişiden iltifat alıcam ? Diğer katılanlar ne giyebilir ? Olmasını istediğim kişiler burada olacak mı ? Diğerleri tarafından davet edilenler kimler olacak ? Yoksa onları davet edenler April kadar saf mı ? Kendilerine yapılan bir oyunu saklamak için mi davet ettiler ? Beyaz elbise giyen sadece ben olur muyum ? Yanıma kimler gelebilir ? Janson Alessandra ile dans eder mi ? Alexis baloya katılabilir mi ? Beynimde o kadar soru vardı ki. Fakat hepsini bir köşeye savurarak April'a yöneldim. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Ptsi Ağus. 23, 2010 11:38 am | |
| Her hususun iktidarını elinde bulundurmakta ehil bilirdi kendini. Böylesi aşağı tabakalardan, ayaklarını yere yapıştırmada bir numara olan balçıkla zar zor savaşarak gün yüzüne çıkmış, iffetsizliğin çok sıradan bir modeliydi karşısında dikilen. Hayatının amaçsızlık ülküsüne, her gün düşüp kalktığı kepaze erkeklerin göğsüne sarılırcasına yapışıp kalmıştı. İşte zamanın parsellerinden birinde geçip yitmiş o ahlaksız şakayı, bunla birlikte de adi şakanın yapılışı için zaruri kurnazlığı üstlenmiş Giss denen kızı bağışlayamamasının tek sebebi buydu. Hayatının mükellef sofrasının kurulduğu vakitti bu; ömür boyu, arada sırada kusurları su yüzüne ulaşanların da arasında bulunduğu milyonlarca kökten asaletle fırlayan çiçeklerin bedeni sardığı biricik mevsimdi. Yeniyetme çağının birbirini aratmayan, eşşiz devranlarının tozunu ayağa kaldırana dek sevinçle dans edilecek belki de tek dönemdi. Ve ne yazık ki değeri hiçbir noktadan anlaşılamamıştı bu kız için. Eh başlarda kendi de, az çok nutku tutulması gerekirken es geçtiği atmosferlerle karşılaşmış, yol üstünde rastladığı birtakım mucizevi güzellik birikimlerini hiçe sayarcasına güzergahına devam etmişti, gözleri inatla sımsıkı. İç hesabının kargaşası içinde debelenmekteki zihni çok sınırlı bir vade içinde hazmetme fikrinin dolaylarında geziniverdi. Birkaç yıl öncesinde sahip olduğu fikriyat da anbean macera peşinde sürünmek ister, April'ı doğruyla alakasız ortamlarla buluşturmaya can atardı. O halde yanında, kendini pisliğe batırma planlarıyla uğraşmakla yetinmeyip, tsunami olgunluğuna eşdeğer nefret dalgalarıyla yalayan Giselle de bazı yanılgıların sahasında at koşturmaktan gerçeği göremez hale gelmiş olamaz mıydı? Söylendiği gibi ancak kısıtlı bir süre içinde geçerli oldu yersiz duygusallık. Bir kez daha derinindeki yudum yudum bilinmezlikle ağzına kadar dolu sahne karanlığa çevrildi. Yanındaki kızdan, onun kendine gönderdiği düşmanlıktan on kat büyük bir husumetle bahsedebilirdi sadece. Nerden çıkmıştı iyi anlaşma arifesine kadar kendine eşlik edecek affetme fikri? Bilgelik dolu fikirlerinden tek celsede ayrılmaya uğraştığı şu dakika belki de yerinde bir bağışlama ile barışma ile son bulacaktı meğer ki cik cik ötme meraklısı Giselle terbiyesiz üslubuyla ortalığı ansızın karıştırmaya mahal vermesin! Sıkıcı ve basit düzeyde laf yapma sanatlarıyla dolu birkaç yüz sayfalık bir kitabın en pespaye kılıklı paragrafını okuyordu küçük hanımefendi, resmen. April'ın içinde katıksız bir 'kahkahalarla sarsılma' aşkı doğuverdi. Yüzü ciddi anlamda, bu gecenin ilk gülücüğüne gebeydi ve anlaşılmaz bir baskıyla gerilmiş dudaklarından tebessüm, gayriihtiyari salınıverdi. İçten bir çizgi yay halinde yüzünü yukarı çekmiş, gülücüğün verdiği hazzı doya doya tadan çehresindeki hatlar gevşemeye başlamıştı, yapmacıksız bir eylem haliyle elini çenesine attı. Yarım yamalak dinlediği, pazardan gelişigüzel seçilmiş, kalitesiz boyayla kaplı adi plastik süsleri andıran konuşma sonlanınca doğruldu yavaşça. Asillik her daim olduğu gibi tüm uzuvlarında, sözcükleri sakit diliyle harmanlamış kendinden bir tabaka gibi, onu her adımında özene bezene yaratılmış bir doğallıkla izliyordu. Rakibesinin kokulu ayakları altından çıkarılmış üç beş sahifelik basitliknameye hiç karşılık vermemeliydi aslında. Yapacağı izahatın pek lüzumsuz kaçacağı belli değil miydi, ya? Gerçekler her zamanki gibi şimdinin zarfında da, günün her kiri çözüp aydınlatan parıltılı ışıkları altında meydandaydı. Susmak bilgeliğe vakıf ruhunun bir iltifatı olurdu ancak bu kıza, sözlerini ciddiye alıp da pabuç bırakmamak adına zihninde kelime bulamamış durumuna düşmüş görünmesi için alçak, cahil gözler gerekirdi. Fakat insanın beşer şaşar hallerinin cazip kokusuna kapılmış, çizgi filmlerdekine benzer biçimde havalanmış bedeni kokunun peşi sıra uçar olmuştu.
"Şuradan başlayalım Giselle. Dahilerden bir çekirdek aşağı kalmayıp ömrünü laboratuvarlarda geçirmemeyi seçen, halka karışmış birinin zekasını yorumlamak değil eleştirmenlere, sana hiç düşmez. Bu arada gerçekten benden daha çok isteniyorsan bunun sebebi belli değil mi gerçekten?"
Çenesini, 'işte sebep' dercesine kıza doğru kaldırdı. Gözleri bir an aşağı baktı ve yeniden Giss'in yüzüne çevrildi. Kızın kendisine has zekayla, bas bas bağıran şu göz atışı doğru nitelendirmesini umuyordu. Sonuçta sürtük damgasına kendisini yakıştıran, diğer basit kızların peşinden gitmeyi seçen Giselle'di. Erkeklerin de ağırbaşlı bir kızdansa, basitlik abidelerinin peşine takılma huyunu her insan bilirdi herhalde, o tür kızlarla yatağa düşmek ağırbaşlılara duydukları hayranlığa rağmen onları elde edememekten daha az gurur kırıcıydı. Eh April'ı fethetmek de hiç kolay değildi ve çoğu oğlan ondan ölesiye çekiniyordu, reddedilme korkusu ile. Oysa Giselle'in malumunuz, daha çok aranır olmasının tek bir sebebi vardı. April bunu ortaya açıkça vurmayı terbiyesizlik bellediğinden işaret diline başvurmayı yeterli buldu. Fakat zihnini kısa bir anlığına bertaraf eden düşüncenin pençesinden kaçmayı kolaylaştıran söz söyleme uğraşı bile o dakika yeterli meşguliyet sağlayamamıştı. Belleğinden çıkan birkaç cafcaflı resim önüne sürüldü, kafenin tekinde rezil duruma düşüşü, utançtan domateslere taş çıkartacak kadar kızıllaşan yüzü... Patlıcanın morunu kıskandırmadan önce ortamı terk ettiği için bir nebze rahatlık hissinin fiilizlenmesi... Aslında tam bir rezillik olduğu söylenemezdi. Bu eşek şakasıyla, kim ergenlik yaşlarının derin izler bırakan pençelerinde kıvranırken tanışsa, kurban oldu demekti. Kandırmacayı yutmaması olanağı hangi yüzyılda mümkündü sanki? Zaten görgü tanıklarının varlığından emin değildi. Tek taraflı şekilde gizli gerçeği meydanda sallandırma planı işe yaramazdı. Twitter mesajları çoktan hiçliğe kaymış, depolanmış olsa dahi öyle saçma bir isim ve profil bilgileriyle hesabı April'ın açtığına kimse inanmazdı. Kökü yağa saplı bir korkuya bu kadar körü körüne tutunuşu gerçekten de zavallılık olmalıydı ya, yine de kurtulamıyordu boğazına sarılı tehdidin varlığından. Oysa bir gram fazla cesaret, yalnız bir gıdım daha özgüven... İşte korkuların kökü yağdan 'şlap' sesi eşliğinde saniyenin binde biri vaktinde ayrılıverirdi. Zaten delillerin varlığı kesin olsa ve gerçek açığa çıksa dahi ona güvenen ve sevgileriyle kuşatan arkadaşları arasında ancak minicik bir zaman aralığı için dedikodu konusu olabilirdi. Birkaç gün, bir hafta, fazlası değil. Ama yine de bu kızın hunhar vahşiliğinde hazzetmediği, bu tarafına karşın suskunlaşmasına yol açan menem bir şeyler olduğunu yadırgayamıyordu. Belki günün birinde o günün ufarak travmasını atlatacak, küçümen Giselle cadısının gururunu cesaretiyle köreltmiş olacaktı kimbilir.
"Güzelliğimi aynalara sormaktansa, gerçek zevke vakıf beyefendilerin gözlerinden okurum. Ve bugün tüm bakışlarda mükemmelliğin erdemle birleştiği cüretkar güzelliğin izlerini buldum. Bu beni yalnızca hoşnut etti. Herkes bana bayılsın diye k*çını yırtan egolarım yoktur benim. Ayaklı ışık panosu dedin de. Oradaki reklamlar her zaman, sade bir derginin unufak edilesi sayfalarına konulmuş küçücük bir ilandan daha görkemlidir. Ve değerlidir." İlan deyişi ile kimi kast ettiği açıktı. Son sözcükteki müthiş derece vurguysa muzafferliğin çağrısından birkaç porsiyon yemişe çalıyordu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Ptsi Ağus. 23, 2010 1:29 pm | |
| '' Şuradan başlayalım Giselle. Dahilerden bir çekirdek aşağı kalmayıp ömrünü laboratuvarlarda geçirmemeyi seçen, halka karışmış birinin zekasını yorumlamak değil eleştirmenlere, sana hiç düşmez. Bu arada benden daha çok isteniyorsan bunun sebebi belli değil mi gerçekten ? '' Bu olay aynı geçenlerde okuduğum bir kitabın konusunu hatırlatıyordu. Benim için ne düşündüğü de hiçbir anlam ifade etmiyordu. Şimdi April'n fazla arkadaşı olmamasını daha iyi anlıyordum. Beynimdeki düşünceleri ondan soyutlamaya çalışarak başka şeylere yöneliyordum. Söylediği sözler ona göre çok yerinde, benim için anlamsız mırıldanmış bir iki kelime. Ayrıca konuşurken kendisini bu kadar kasmasına da bir anlam veremiyordum. Kişiliğime laf söyleyen birinin kişiliği. Defalarca kahkaha attırabilecek bir şey. Her ne kadar rahat gibi görünsem de utangaç olduğumu herkes bilir. Sadece tartışırken söyleyecek bir şey bulamayanlar o an unutmuş gibi yaparlar. Onlarında akıllarında tutmaları zor olabilir. April her ne kadar düzgün bir kız gibi görünse de öyle olduğunu hiç zannetmiyorum. Heleki aklının başında olduğuna, yoksa benimle bu şekilde konuşamaz ! Yaptığı davranışlardan da beni neden baloya çağırdığı gayet açık. Fakat bu güzel geceyi onun mahvetmesine izin vermeyecektim.Fakat onunla da daha fazla tartışmayacaktım. Susmanın bir cevap olduğunu anlayabilecekse tabiki. Söylediklerine kulak verirken etrafı izlemeye başlamıştım. Janson'ı gördüm. O da gelmişti. Biriyle konuşuyordu,Lea olmalıydı. Aless'i yanında göremedim. Biraz içimin rahatlamıştı. Belli etmeden derin bir nefes aldım. Belki de sonradan gelecekti, şuan için pek de fazla rahat olmamalıydım, erkendi. Hayatta April gibiler hep ezilmeye mahkum. Ondan güzelleriyle de kavga etmeye mecbur. Bana neden bu kadar taktığına bir anlam verememekle birlikte onu dinlemediğim halde neden konuşmaya devam ettiğini de anlamamıştım. Birkaç kişiden de bana cadı dediğini duymuştum. Her zamanki gibi sadece gülüp geçtim. Kendi, kendi ne acaba ? ''Güzelliğimi aynalara sormaktansa, gerçek zevke vakıf beyefendilerin gözlerinden okurum. Ve bugün tüm bakışlarda mükemmelliğin erdemle birşetiği cüretkar güzelliğin izlerini buldum. Bu beni yalnızca hoşnut etti. Herkes bana bayılsın diye k*çını yırtan egolarım yoktur benim. Ayaklı ışık panosu dedin de. Oradaki reklamlar her zaman, sade bir derginin unufak edilesi sayfalarına konulmuş küçücük ilandan daha görkemkidir. Ve değerlidir. '' Konuşmayı yeni öğrenmişti sanırım, hevesli bir şekilde konuşuyordu, durmadan ve uzun cümleler kurarak. Gözlerim onda değildi, aklımda. Dinlemiyordum, dinlemiyordum, dinlemiyordum. Biraz daha dikkatimi topladım fakat sadece son sözlerini duyabildim. İlk konuşmasından dinlediğim yerlere cevap verecektim. '' Bana cevap vermek de sana düşmez güzelim. Tabiki, belli. Senin gibi donuk biriyle arkadaş olmaktansa benim gibi eğlenceli biriyle arkadaş olmak sence de daha mantıklı değil mi ? Ama haklısın. Sende bunu düşünecek akıl nerde ?'' Biraz bekledikten sonra bakışlarımı April'a yönelttim. Verecek cevabı var mıydı acaba. Her zaman ezbere konuşan April şimdi ne yapmayı deneyecekti ? Yada şimdilik şansı bu kadar mıydı ? Neden benle bu kadar uğraşıyordu ? Tam konuşmaya başlarken sözünü kestim. Söyleyeceklerim bitmemişti. '' Bunları ezberlemek için çok uğraştın mı April ? Sanırım o küçük beynini çok zorladın ? '' Verdiğimiz cevapları karşılaştıracak olursak onun beni ne kadar taktığı, benim ise aklıma bile gelmediği gayet ortada. Onu dinlemeyen birine laf anlatmaya çalışmayı seviyordu sanırım. Bu gece ona son sözlerimi söylemek için derin bir nefes aldım. '' April, mükemelliyet için kendini bu kadar zorlama, başaramayacaksın. Uzun uzun cümleler kurmaktan da vazgeçmeyi öğrenmelisin. Ayrıca şu senin eşek şakası olarak gördüğün, salaklık gösterine gelirsek, senin gibi bir zavallıyı korkutmak istemem. Rahat olabilirsin.'' Alaycı bir gülümsemeyle göz kırptım. Çantamı aldım ve diğer masaya geçtim. April'ın buna çok bozulacağını tahmin etmiştim. Uzun uzun cümleler kurmayı seven kız tek başına kalmıştı. Balo boyunca da yanına kimlerin gideceğini tahmin etmek çok zordu. Sanırım orda kalıp, eğlenceyi izleyecekti.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Ptsi Ağus. 23, 2010 4:15 pm | |
| Başta, buraya doğru çevrilen ilk adımlarını gördüğü zaman feci şekilde delirmişti. Erin üzerinden davet edilmiş çarpık ağızlı şu kızla muhattap olmak, hayatının en zorlayıcı kış günlerini değişebilecekleri listesine girmeye layık olamazdı. Küçük kalmış boyuna, oturduğu kadarıyla hesaplanabilecek tutarsızlıkları da aklından geçirerek bakındı. Yaşına göre çok kötü sayılmazdı. Onu süzerken fark etmişti ki, o gerçekten de yaşamın tuhaf yörelerinden adice zevk almaya alışmış bir gençti. Tıpkı tüm o gündeme oturma meraklısı klişe bebekleri çağrıştırıyor. Giselle için ancak ve ancak alelade deyişine katlanabiliyordu. Kendine sosyal, güzel, zavallıları ezen gibi ne tür deyimler yakıştırıyor olursa olsun, kendini geliştirmeyi öğrenememiş sığ karakteri gözlerinin ayarıyla oynuyordu. Belki de onu fazlasıyla takıyordu. Kim bilir egosu bundan renksiz bir çeşni tadı alıyor olabilirdi. Kavgalı olduğun biriyle zaman zaman laf yarıştırmak herkesin hoşuna gider, açığa sürülmemiş birtakım gizil yerlerden. Ne yazık ki bu tartışmanın varacağı yerin derinleşmeyi başaramamış, gösterişten fersah fersah uzaklardaki bir sözcükler göleti olacağının ayrımına varıyordu yavaş yavaş. Yüzündeki ifade gayet açıktı. Şımarık, kendini bilmez, geleceğini büyük ihtimalle büyük karakollardan birinde rüsva edilmiş şekilde tamamlayacak görünüyordu. Ona kurduğu edebi cümlelerin ise hiç farkında olmadığına yemin edebilirdi. Elbette ya, ailesinin milyonlarca dolar saçarak evlerine doldurduğu kitapların milyarlık sayısı hakkında pek fikri yoktu. Yalnızca devasa kütüphaneleri ve diskolarının -çağırdığı arkadaşları sağolsun- ciddi anlamda, popüler ya da arkadaştan fakir tüm dillere pelesenk olduğunu biliyordu. Dedikoduyu oltasına kestirdiği an size yetiştiren onlarca hafiyenin olması bazen işe yarıyordu, tabii April'a yaranmak için bir yerlerini yırtan okuldaki onca yüzü ölçüp biçmeye değmezdi bile. Ama kızın teki kalkmış ona neler söylüyor, edebiyat fikriyatını hiçe sayarak 'agu gugu' benzeri kelimelere başvuruyordu adeta. Tüm bunlar tonluk bilgilerle bezeli zihninin orta yerinde, gitgide geçmiş hatırlarla büyüyüp şekillenen bir girdap oluştururken Giselle denen sürüngenin sesiyle irkildi. Çoktan verisi yerlerde gezinen zihninden saçmalıklar aktarımına başlamıştı. Ama April hard diskini bu kadar sıkıcı safsatalara heba edecek ileri görüşlülükten de mahrumdu maalesef(!) Neyse ki kendini rencide etmeye giden yolu yarılamadan sustu Giss. April kendini bir nebze daha iyi hissetmişti, yeniden karşısındakinin anlamaya yetmediği zekasına sokacak birkaç laf söylemek adına dolgun ve pembe parıltılar yüklü dudaklarını yormak istemiyordu. Kız kendi çabaları içinde adeta boğulurcasına konuşuyordu ki ancak bir dinleyen farkına varabilirdi bunun, genç hanım ne kadar sıradan ve amaçsız göründüğünü kesinlikle anlamaz duruyordu. April içten içe bu kızın tıynetinde yatanları gördükçe gülüyor, renk vermeksizin, gerçekten onu masasına alıp da bir güzel kelam dayağı çektiği için utanıyordu. Anlayacak biriyle konuşulurdu yüksek tabaka dili. Sonradan görme zengin pespaye züppelerle değil şekerim. Beynine küçük tabiri yakıştırıldı, ardından da kişiliğine donukluk yaftası yaraştırılmaya uğraşıldı. Kelimeler kulaklarının etrafında bir bir dönüyor, ara sıra içeri girip duyularını yoklayıp geri çıkıyordu. Dediklerinin hepsinin kıskançlıktan söylenmiş palavralar olduğu su götürmezdi. O yüzden zerrece sinirlenmedi bile ama alaya eden gülüşlerini, bu kızla yan yana dururkenki her seferde takındığı maskesinin altından idare etti. Aksi takdirde sinirden çatladığına dair bir önyargı oluştururdu bu kız. Gidip de herkese anlatmaksa eğlenceyi harlardı. Umursamadığını göstermeye gerek yoktu, bayan 'ben sarışın aptalım, adım da neydi' ne düşünürse düşünsün kimin umurunda bundan böyle. Geçmişten gelen kızışmış alevlerin şu dakikadan itibaren yaşamındaki kirli izleri de beraberinde çekerek gerilediğini hayal etti. Muhtemelen aradaki husumet, kendi bakış açısı çerçevelerinde git gide küçülecekti artık. Zaten sürekli rakibeyi, onun anlamadığı ağır lafların altında bırakmaktan yorulmuştu. Derken an'ın en mükellef kıyağını çekti Giselle. Pılını pırtını toplayıp ayaklandı. Tanrım bu iyilik için fazla bekletmiştin beni. Kız poposu havada salına salına masayı terk ettiğinde April'ın içinde güllük gülistanlık bir neşe havası esiyordu. Çınlayan bir kahkaha atmamak için kokteylinin, esintileri ve ısıyı bir arada harmanlayarak vücuduna enjekte eden tadından yudumladı. Cadı, süpürge saçlarına da beraberinde kırıtma emri vererek çekip gitmişti. |
| | | Laela Cryptic Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 903 Kayıt tarihi : 30/06/10 Lakap : Queen L.
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Geri: Masa 1~ Salı Ağus. 24, 2010 12:32 pm | |
| April Roxane Bathory 20 Şöhret Puanı 4 Dolar Giselle De Loussier 15 Şöhret Puanı 3 Dolar
Puanlanan kişilerden biri bir başkasıyla rpye devam edecektir. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Çarş. Ağus. 25, 2010 11:26 am | |
| Gitmek için hazırlandığım balo IV. sınıfların mezuniyet balosuydu. Bu balo için giyeceğim kıyafetse, daha önce aldığım fakat bir türlü giymek için bir parti veya balo benzeri bir etkinlik bulamamış olmamdı. Ama şimdi görüyorumda iyi ki giymemişim. Çünkü gerçekten güzel bir kıyafeti harcamış olurdum. Banyodan gelen sıcaklığın tenimi okşayışı ile, banyoya girmek için hazırlandığımı hatırladım. Elimde duran siyah balo elbisemi, yatağıma serdim. Banyonun kapısını kapatarak üzerimde duran kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Tenimin suyla temas edişinde vücudumun ne kadar hafiflemiş olduğunu hissediyordum. Su sanki vücudumun yorgunluğunu emip, delikten akıp gidiyordu. Rahatlayan vücudunu bornozuna sardı ve kurulanmak için bir havlu daha aldı. Kuruladığı vücuduna siyah elbisesini geçirdi. Gerçekten üzerine tam oturmuştu bu elbise. Vücudumun bi' kısmını kaplayan siyah elbisenin kenarında duran kurdele en çok hoşuma giden kısmı olmuştu. Hemen aynanın karşısına geçtim ve saçımı yapmaya başladım. Her seferinde dalgalı olarak açık bıraktığım saçımı bu sefer düzleştirecektim. İlk önce kuruttum ve ardından düzleştirmeye başladım. Saate baktığımda daha iki saatimin kaldığını öğrenmek beni rahatlatmıştı. Sonunda düzleşmiş olan saçıma, kıyafetime uygun olan siyah ve küçük şapkayı yerleştirdim. Düzleşmiş saçlarımın üzerinde bu küçük şapka çok tatlı duruyordu doğrusu. Saçım bittiğine göre sıra makyajımdaydı. Pek gösterişli olmayı sevmediğim için hafif bir far ve allığın yanında dudağıma -aralarında tek belirgin olan şey- kırmızı rujumu sürdüm. Ayakkabı dolabımda duran ayakkabılardan, bugüne özel kıyafetime uygun olarak aldığım, siyah -kesinlikle kalın topuklu- ayakkabımı giydim. Çantama her zaman ki gibi birkaç makyaj malzemesi attım ve telefonumu içine atacakken bir mesaj geldiğini gördüm. Tam kapıdayken gelen bu mesaj Aph'tendi. -1 Yeni Mesaj!-Kim : Apple -Mesajınız : Ovn salonun ortasında adını haykırmamak için kendimi zor tutuyorum. Mezuniyetin çılgın bir kız tarafından bölünmemesi senin ellerinde. Çabuuk ol. April öper. Ona hemen cevap yazarken, komidinin üzerinde duran az daha unutacağım anahtarı elime aldım ve çıktım. Siyah beyaz desenlerle süslenmiş çantamı elimde tutarken diğer elimde ise turuncu Volvo'mun anahtarı duruyordu. Arabama bindim ve okula doğru ilerlemeye başladım. Normalde araba kullanırken pek hızlı gitmeyen bir insan olan ben, balo salonuna geldiğimde karşımda çıldırmış bir arkadaş bulmamak için bu sefer arabayı hızlı sürüyordum. Nihayet okula geldiğimde arabamı park yerine yerleştirdim ve anahtarı da çantamın içine attım. Son bir kez dikiz aynasından makyajıma baktım. Büyük balo beni bekliyordu. Süsüme bakarak fazla oyalanmamalıydım. Arabadan indim ve balo salonuna doğru yürümeye başladım. Pek fazla giymediğim topuklu ayakkabımın yere vurması ile çıkan sesten nefret ederek, bir an önce gürültülü fakat klasik müzik eşliğinde sohbet seslerinin olduğu salona gitmek istiyordum. Nihayet salona vardığımda ilk masada oturan Aph'ın sinirden deliye dönecek hâlini görebiliyordum şimdiden. Yüzüme bir gülüş taktım ve doğru yanına ilerledim. "Ahh, tatlım! Ne kadar güzel olmuşsun böyle."Kırmızımsı bir pembe renkteki kıyafeti ile gerçekten çok şık olmuş arkadaşımı kucakladım. O da beni kucakladı fakat yüzündeki öfkeyi hâlâ görüyordum. Ona sarılırken etrafı bi' yokladım kimlerin gelip gelmediğine baktım. Bu gecenin olaylı geçeceği belliydi ama bakalım, kimler bu olaylarda olacaktı? - Spoiler:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Çarş. Ağus. 25, 2010 1:13 pm | |
| Son derece yoğun kızgınlığının ancak minik bir kısmı, inci suretindeki dişlerinin hışımla dudaklarını ezmesiyle özgür kalıyordu. Geri kalan kütle ise heyecanın düğüm düğüm olduğu boğazıyla hızla çarpmaktaki kalbi arasında sıkışmış patlamaya hazır volkanı dürtüyordu. Giselle yeniyetmesi masasını terk ettiğinden beri çirkin korkular kafasının kapılarına abanmış, dört yanı yumrukluyorlardı. Birtakım istenmeyen kişilerin daha konuk adayı olmaya gururlu adımlarla gelişleri gözünün önünde canlandı. Ya, korku tam anlamıyla içeri sızmayı başarmıştı demek. Dördüncü sınıftan gizemli erkek yüzleri, gölgelenmiş bakışlarla belleğinden çıkıp karşısına dikiliyordu sanki. Çok hoşlanmasına rağmen tıyneti bir hiçten ibaret olan o oğlanların hepsini reddetmek engin bir irade -ve belki de diğer kızlar gibi erkeklerle gününü gün etmediği için biraz aptallık- gerektirirdi. Diğer türlü hayat daha eğlenceli ama kirli olurdu. Kaç saattir bitirme konusunda zerrece çaba harcamadığı kokteylini tek yudumda akıttı boğazından. Güçlü bir yanma önce ensesiyle oynaştı, sırtının üzerinden beline değin erişebildiği her yerle biraz fingirdedi ve son hızla midesinde patlak verdi. Ani sıcaklık hissinin yolladığı karınca ordusuyla mide asitlerinin bir süre kapışacağını sezerek yüzünü buruşturdu. Gerçi hiçbir zaman fondüpte bir numara olduğunu iddia edemezdi. Onun kafaya dikişten anladığı şey daha çok yumuşak içeceklerdi, kola yada gazoz gibi. Kendiyle alay eden düşüncelerine gülümsedi. Bazen kendine çevirdiği mükemmel bakış açısında yakaladığı pürüzlerle dalga geçmek, kişiliğini alaşağı etmek baştan aşağı yeniliyordu April'ı. Ağzında ferah bir tat bırakıyordu. Ne yazık ki onu hazırlıksız yakalayan, az önceki 'konuk' düşüncesi, ferahlık hissini karşısına almış, eline birkaç bozukluk tutuşturup ortadan kaybolmasını buyurmuştu adeta. Sırtına ve göğüslerine inen bir karaltıyla mücadeleye girmişçesine geriye büktü belini, bilgisayar başında çok kalmak sırtını ağrıtmış ergenleri andırıyordu. Oysa tamamıyla farklı fikriyatlarda sürünüyordu ve tek sorununun bozuk bir bilgisayar oyunu olmasını tercih ederdi. Kendini yanılgıya düşürebilecek topu topu üç-beş erkek vardı. Masasında bir başına bırakıldığından beri aklına üşüşen çılgın düşüncelerin kaynağı onlardı. Bu ortam onlarla karşılaşmayı zorlaştıracak kadar sakin bir ambiyanstaydı. Derken o oğlanlarla ilgili tüm hesaplaşmalarının sürüncemeye girdiği bir an geldi. Böylece Ovnérta'nın niçin hala yanında olmadığına kayabilmişti aklı. Üstünde bir yerlerde yanan bir ampülle birlikte bir ilhamın ona doğru uçtuğunu hayal etti. Fakat esprili görüntüye gülemeyecek raddede sıkıntı basmıştı hanımefendiyi. Süratle çantasına kapandı parmakları. Telefonunu diğer eşyaları karman çorman ederek çıkardı dışarı ve yeni mesaj butonuna, bir panterin gözüne kestirdiği avına atlarcasına, hızla bastı. Tırnakları dokunmatik ekranla saniyeler içinde kıvanç dolu bir dansı yaptı ve kavalyesinden ayrıldı, telefon gerisingeri çantanın içine yollandı. Ovn'a ulaşması yalnızca an meselesiydi mesajın. Cevap beklediğinden çabuk çınlayınca bir yerlerde, hazine kutusunun kapağını kaldırıyormuşçasına çarpıntıyla yeniden eline aldı aksesuarını. Mesaj genç kızın beş dakikaya yanında olcağını bildirir nitelikteydi. Sonsuzluktan akan rahatlık hissi bulutlar halinde çöküverdi benliğine. Sakiden bir bowl alarak masada ritm tutan parmaklarını arada sırada kokteylinden birkaç yudum çekmekte kullandı. Ritüel, en yakın arkadaşlarından biri her zamanki suskun, gösterişten uzak göz alıcığıyla yanına varana dek devam etti. Uzaktaki gölgeler arasında yalnızca bir silüetten ibaretti başta. Giydiği parıltılı siyah gece elbisesi karanlığa uyumunu sağlıyor, göze çarpmasını geciktiriyordu. Fakat beceriyle ışıklandırılmış salonun etrafından dolanıp da masasına doğru yaklaşırken, zarif bedenini şuh bir edayla kuşatan kıyafetinin inceliği içten bir hayranlık uyandırdı April'da ama arkadaşı yanına vardığında az önceki asabiyetin bir kısmı hala depo halindeydi. Bunun erimesi çok uzun sürmezdi. Bir an öfkeli bakışlarla süzdü karşısındakini. Ne var ki kucaklaşma anı, erime noktasının on ikiden vurulduğu zaman olmuştu. Ovn'un sarılan elleri sırtından çekildikten sonra kendi yüzündeki sevinç ve 'bir kardeşle' karşılaşma ifadesini görünce, ne kadar çabuk yumuşadığına bir kez daha tanık olmuş sayılacaktı. Elinde olmadan gülümseyen April aldığı iltifata teşekkür etmekle yetinmedi, ağırlığınca karşılığını da verdi. Bu kızın şamatasız güzelliği bile yeterince ışıltılıydı. Yüzüne işlemiş samimi gülüşüyle şakıdı,
"Gökyüzünden taze düşmüş bir yıldız daha, ha?" Büyük oranda Ovn'u, az buçuk da kendini övmüş sayılırdı -ki işin o kısmı yalnızca şakadan ibaretti. Gözleri kamaşmış gibi bir hareket yaparak ilk kez görüyormuşçasına yakın arkadaşına baktı ve tekrar güldü. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ C.tesi Ağus. 28, 2010 10:23 am | |
| Arkadaşının iltifatı üzerinde gülümseme ve bir teşekkür ile karşılık verdi Ovn. Biliyordu ki bir yeni iltifatın üstüne yükünün sınırını aşan bir iltifat alacaktı. Aph böyle biriydi. Sevdiği insanlara çok yakın davranırdı. Ovn ve Aph birbirlerini sevdiklerine göre... Olduğu yerden masaya geçmeden önce etrafı yokladı Ovn. Bir yerden bir kadeh kokteyl alarak masasına geçti Ovn. Aph'in karşısına. Birlikte oldukları zamanlarda hep, onların oldukları masadan kahkaha eksik olmazdı fakat nedense bugün farklıydı. Başlıngıcın iyi olmasına rağmen anlatacak birşey bulamıyordu. Elinde duran kadehi bi dikişte bitirdi ve karşısındaki arkadaşına gülümsedi. İçkinin midesini izleyişini hissedebiliyordu. Neden eskisi gibi olmadıklarını bilmiyordu. Birşeyler anlatma sırası ondaydı. Eskiden de böyle olurdu değil mi? Ama anlatacak birşey bulamıyordu. Diline gelen şeyler dönüp geri giderken boğazında düğüm oluyordu sanki. Evet, eskisi gibi değildi. Olaylar artık hiçbir zaman eskisi kadar komik ve eğlenceli değildi. Bağımlıydı ve etrafında insandan eser yoktu. Bu gerçeği hiç bir zaman kendine itiraf edememişti. Ve şimdi bunu anladığında midesinde duyduğu yanma hissi nedeni ile elini midesine götürmüştü. Eli masanın altında olduğu için karşısındaki arkadaşı bunu fark etmemişti. İyiki de farketmemişti. Yüzünün asılmaya başladığını hissettiğinde, morali bozukken annesini kandırmak için yüzüne takındığı gülüşü takınmıştı. Bu gülüşün ardındaki gerçekleri anlayan bir arkadaşı vardı. O da Jamié. Ve şuanda burada olmamasına -üzülsede- seviniyordu. Birşeylerin olduğunu bilmesi onu mutlaka lafa tutmak olurdu. Düşüncelerinde uzaklaşmak istercesine salonu süzdü. Ardından suratı yeniden arkadaşına döndüğünde gerçeği kavramamak ister gibi ve de hiç yapmadığı birşeyi yaptı. Birden ağızından çıkan sözlerin gerçek olmadığı anlaşılırsa hayatında kendini affedemez ve Aph'e karşı mahçup olurdu.
"Geçen gün ki parti süperdi Bir eğlendim sorma gitsin. Sen neredeydin. Pek tanıdık yüz görememiştim zaten."
Partide olanların üzerine bu sözler çok saçma olurdu doğrusu. Hiç eğlenmemiş üstüne üstün kıyafetinin üzerine içki dökmüş ve sarhoş olmuştu. Yanlarından geçen garsonun elinde duran içkiyi aldı ve fondip yaptı. Bunu neden yaptığını kendine söyleyemese de midesinde oluşan yanma hissi azalmıştı. Yüzünden gülüşünü eksik etmeden onun nasıl olduğunu, hayatında değişikler olup olmadığını sordu ve kendi yalanının kapanması için muhabbet değişimine neden oldu. Tanrı'm ben ne yapmıştım böyle?! |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Masa 1~ Salı Ağus. 31, 2010 7:23 pm | |
| İki kızın her buluşmalarında kendilerine eşlik eden mutluluk ışıltıları, bir kez daha çaktı April'ın etrafında. Yüzlerce havai fişeğin "arkadaşlık" diye bağıran patlayışları her göz kırpışında karşılaştığı karanlığı aydınlatıyordu. O bilindik müşfik cilveler el kol hareketlerine, zaman zaman tatlı bir alayla kısılıp, heyecanla irileşen gözlerine, sık sık masada gayriihtiyari bir ritm tutan parmaklarına işlemeye başlamıştı çoktan. Tuhaf sevgi gösterileri, vücudunun her yanında farklı bir lezzette yankılanıyordu. Fakat Aph, şirin sevecenliğini bir kalp çarpıntısı süresince dumura uğratan o anı yaşamasaydı, bütün gece ve belki önünde uzanan geleceğin büyük bir kısmında kör yaşayacaktı. Çok çok kısa bir anda, feci yoğunlaşmış dikkatinden o harelerin kaçışına göz yumsaydı. Keşke. Keşke ilgisinin büyüklüğü o an karşısındaki genç kızın bakışlarında saklı menem bir engele takılacağına, deminden beri övüp durduğu güzelliğindeki bilimum zerafete odaklansaydı. Ama elbette olmadı. Ovn'un kendini ve etrafı süzüşündeki istikrarlı canlılığın ardına gizlenmiş yalanlar, örtülmeden kıl payıyla çarptı gözlerine. Tam da her şeyin düzene bindiğini düşünüp mutlandığı şu vakit... Aph'in çehresini çok keskin bir durgunluk yaladı fakat geldiği gibi geçip yok oldu. Tekrar gülümserken kendi yüzünde de eksik kalan bir şeylerin olduğunu biliyor, görünmeyeceğini umuyordu. Bir saniye öncesine kadar belirsiz olan o donuk ve zoraki neşe şimdi gün gibi ortadaydı sanki. Ama böylesi bir keyifsizliği yaratan gücün ne olduğu önemliydi. Belki bir erkek? Laf almaya çalışsa yakalanır, Ovn'un ince zekasına kendi şaşkın kurnazlığını yediremezdi. Doğrudan sorsa belki canı sıkılacak ya da iki yakın arkdaş dahi olsalar ağlama krizine girmemek adına susmak isteyecekti Ovn, kimbilir! Fakat kardeşinin sebebiyet verdiği bir durum da olabilirdi, değil mi? Üvey kardeşlerin ününün ulaştığı pek çok kulak, gelip dedikoduları olduğu gibi yetiştişmişti kendisine. Bu mümkündü fakat yine sormaktan bir çekince duyar oldu genç kız. Dolgun dudaklarının etlerinden ezile büzüle çıkmış birtakım şapşal laflarla ortama dandik bir koku bombası atmış gibi olmak istemezdi. Mutlu bir sohbet şelalesinde şırıl şırıl akan sözlerle banyo yapmalıydı bu masa. Konularda bir tatlılık, hoşluk bulunmalıydı. Her buluşmada, içtenlikle kurulan eski konuşmalar gibi. Ne vardı bağımlılığı o pislik çuvalında arayacak, diye söylendi içinden. Ovn'a, birlikte geçen hayatlarının şu kesitinde, yalnız kullandığı şeyler nedeniyle kızmış, küskünlükler çıkarmıştı meydana. Vücuduna giren hesapsız uyuşturucunun her ziyareti, Ovn'u birse, Aph'i on kat yaralıyor olmalıydı. Krizleri kendi kendine geçiriyor, Rosé'la neredeyse bir tuttuğu şu eşsiz arkadaşının kendine verdiği hasarı aklı almıyordu. Ne var ki tüm bu olaylar kendi düşünceleriyle olan dil yarışında saklıydı. Dışarıya bir şey çaktırmamak peşindeydi bir süredir. Konu açıldıkça hem Ovn değişim moduna alıyordu kendini hem de kendisi çıldırıyordu. Mantıklı konuşmak için uzman olunacak bir konu. Hah! Belleğinden zihninin görüntü perdesine bir tutam anı düştü. Sel gibi içinde boğulmaktan fena halde korkan April fazla dayanamadı. Bir kardeşi azarlarcasına saatlerce nutuk çektiği Ovn, bozulan ilişkilerinin girdiği iki-üç gün ve hatta birkaç haftalık küslükler ve çok faha fazlası şeytani bir el tarafından boca edildi sanki beynine. Kızaran yüzünün aksine ellerindeki kan çekilir gibi oldu. Gözleri, kızın bir dikişte midesine indirdiği içkiye çevrildi. İzledi, izledi. Çevreyi, Ovn'u, onun sönük parıltılar oynaşan gözlerini, gülümsemek için gerilmiş dudaklarını. İşte o zaman anladı. Bunların nedenini. Neden bir şeylerin yittiği hissine kapıldığını sormuş, cevap bir dilin işgüzarca şaklamasına benzer bir yankıyla önüne serilmişti. Kardeşi bildiği, değerli kişiliğine çoğu zaman hayran kaldığı Bayan Jocasta Ovnérta! Bu aptal ilaçlar yüzündendi. Hepsi, hepsi. Sıkıntıyla bileklerini ovuşturdu, gözlerini yere indirdi. Bu duruma el atması, her şeyi şifalandıracak çözümü bulması gerekirdi. Ancak bunun bir gecede bitmeyeceğini bildiğinden ve mezuniyeti zehreylemek istemediğinden sustu. Halledilecek meseleler listenin başına kokoş bir kraliçe gibi kuruldu olay. Ardından April samimiyetine yeniden kavuşuverdi, gülücüklerini dört bir yana saçarak elini, en kırılgan ve değerli bir taş bebeği severcesine Ovn'un eline kapadı, sıktı, gevşetti. Parti hakkında söyledikleri sevincinin kat sayısını üçe dörde katladı belki. Eh, anladı ki ortamı iyileştirmek için tek taraflı çalışması gerekmiyor, bol keseden mutluluk uydurarak konuşmaya başladı. Dediklerinin önemi gerçekten kulağına ulaştığında çok geç olacaktı oysa.
"Ah, parti. Biri bunun 'eğlence bebe'lerinin işi olduğu söylemişti. Biliyorsun saf güzelliğin yanında saf bir kafam var. Hemen yedim. Senin olduğnu bilseydim hemen damlardım, biliyorsun." Işıltılı gözlerinde bile şeker bir gülümseme yatıyordu. Kendisiyle dalga geçmesine rağmen gülüp söylüyordu işte. Belki de bilmem kaçıncı ağır kokteyl yavaş yavaş belleğini uyuşturuyordu. Bir an düşündü. Partiye gitmeyişinin gerçek sebebini hatırlamaya çalıştı. Muhtemelen Giselle denen kurnazın da partiye katılacağını duyunca hemen caymış, davetiyeyi aldığı gibi geri vermişti. Bölece Aph kendini kaptırarak sallamasyona son hız devam etti. "O sıralarda eski bir erkek arkadaşımla buluştum, belki mesaj bile atmışımdır sana. Beni unutamadığı zırvalarıyla geldi. Elbette reddedecektim. Ama kendi kendime, geri dönülen kızların nesli tehlikede, dedim. Bir bara oturduk ve gecenin sonunda oğlan benim için barmenle kapıştı. İnanabiliyor musun?" Kısık bir kahkaha çınladı dudaklarında. Gerçekte bambaşka bir kız için olmuştu anlattıkları ve yürek tellerinin her birini incecik hale getirmişti, gururunu kırmıştı. Bahsi geçen oğlan, tüm harika armağanları hak etmeyen bir kızın kucağına doldurmuştu aslında. Fakat ne gerek vardı gerçeklere? Aph neredeyse uydurduklarına inanarak biraz daha neşe doldu. |
| | | Laela Cryptic Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 903 Kayıt tarihi : 30/06/10 Lakap : Queen L.
Bilgiler Puan: 20
| Konu: Geri: Masa 1~ Ptsi Eyl. 13, 2010 12:54 am | |
| April Roxane Bathory 10 Şöhret Puanı 2 Dolar Jocasta O. Seatlait 2 Şöhret Puanı 10 Dolar | |
| | | | Masa 1~ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |