Hava karanlıktı. Sadece yürüyordu Cassidy ama nereye gittiğini bilmiyordu. Yürürken kahverengi düz saçları gözlerinin önüne geliyor, küçük hacimli dudaklarına yapışıyordu; ama o bunu aldırmıyordu. Babasıyla annesinin kavgasını hatırlayıp uzaklaşıyordu evden. Kavganın sonu ne olacak? diye düşündü. Babam anneme bir şey yapar mı? Ya da annem babama. Yalnız kalmaktan korkuyordu. Bu düşüncelerden kafasını temizlediğinde kendini bir ormanda buldu. Karanlık bir orman. Korku filmlerinde gördüğü gibi her yerden garip sesler geliyordu. Normaldi. Akşam bir sürü hayvan dolaşırdı ormanda. Bu düşünce gayet normal gelmişti Cassidy'e. Birden durdu Bir sürü hayvan, hem de yırtıcı! diye düşündü. Korkmaya başlamıştı, elini cebine attı telefonunu aradı en azından bir ışık kaynağı olurdu. O da ne? Evden o kadar hızlı çıkmıştı ki telefonunu evde unutmuştu Harika! diye düşündü Cassidy. Şimdi ne yapacaktı? Kapkaranlık bir ormanda, pasaklı bir eşofmanla dar kısa kollu bir bluz ve iletişim için değil ışık için bile bir telefonu yoktu Cassidy'nin. Artık kesinlikle korkuyordu. Geri dönüp yürümeyi düşündü ama arkasını döndüğünde sadece boşluk görüyordu, karanlık.. Bu kadar yolu nasıl gelebilmişti. Bir türlü anlam veremiyordu. Kafası iyice karışmıştı. Ne yapacağını düşünmeliydi. Sabah kadar burada durursam sabah olunca etrafı daha iyi görürüm ve eve dönüş yolunu bulabilirim. diye düşündü. Ama umutsuzdu. Belki dedi içinden. Zar zor görebildiği bir ağacın dibine oturdu. Kocaman bir çınar ağacıydı ve yaşlıydı. Üşüyordu. Ormandaki sesler geriyordu Cassidy'i. Biraz gözlerini kapadı ve evini düşündü. Neden çıkmıştı ki evinden? Neden odasına kapanmamıştı? Pişmandı.
Kafasında bu düşünceler dolaşırken bir ses duydu. Çatt! bir dal kırılmış gibi değildi. Kocaman bir ağacı sanki biri eliyle kırmıştı. "Kim var orda?" Cevap alabileceğini düşündü. Hiçbir hayvan böyle güçlü bir şey yapamazdı. Aslında insanda yapamazdı.
Korktu Cassidy, ses yavaşça yaklaşıyordu. Garip bir şekilde bu karanlıkta gelen cismi görebiliyordu. Bu Cassidy'i meraklandırdı. O da cisme doğru yürüdü. Gördüğü şey karşısında ne yapabilirdi ki? Bu bir insan mıydı? Karşısındaki bu varlık bir insan olamayacak kadar güzeldi. Gözleri sarıya yakın kahve tonlarındaydı, dudakları kırmızı, elmacık kemikleri yüzünün güzelliğini ortaya çıkarıyordu. Bu adam Cassidy'nin hayatında gördüğü her şeyden üstündü. Kaslı ve sağlam görünen vücuduyla Cassidy'e yaklaştı.
"Adım Lestat bayan, sizin adınızı öğrenebilecek kadar iyi bir izlenim bırakabildim mi acaba ?" dedi isminin Lestat olduğunu iddia eden adam. Sesi Cassidy'i büyülemişti ve o bu sesin sorduğu her şeye cevap verebilirdi.
"Cassidy." dedi kısık bir sesle adamın gözlerine bakarak.
"Memnun oldum Cassidy." adamın sesi hırçınlaşmıştı.
Adamın gözleri karardı, dudakları garip bir şekilde yukarı büzüldü ve ağzı Cassidy'nin boynuna gitti. Cassidy boynundaki ateşli acıyı hissetmişti. Hiçbir zaman böyle bir acı duymamıştı ne fiziksel ne de duygusal bu her şeyden üstündü. Adamı tekmeliyordu karnına yumruklar atıyordu ama işe yaramıyordu. Kanı içinden çekiliyor ve boynuna takılmış ağza yol alıyordu. Adam birden durdu. Ne olmuştu? Neden Cassidy 'nin daha çok acı çekmesini istiyordu? Lestat birden ayaklandı ve yok oldu. Hızlıydı, güçlüydü, güzeldi, o bir vampirdi. Cassidy içinde yanan ateşe rağmen bunları düşünebiliyordu. Şimdi ise o vampir Cassidy 'i ısırıp kaçmıştı. Ne olacak? diye düşündü Cassidy.
Uzun süre içinde yanan ateşle yattığı yerde kimse onu görmemişti. Artık yağmur yağıyordu. Cassidy gözlerini açtı. Uyudum mu? diye düşündü. Bunların hepsi rüya mıydı yani. Yattığı yerden sevinçle kalktı ama sevinci kısa sürdü hala ormandaydı ve üşümüyordu. Acıkmıştı ama canı yemek istemiyordu. Yakınından geçen bir sürü kan kokusu -artık onları bir canlı olarak görmüyordu sadece kanın kaynağıydı onca hayvan Cassidy için- onu cezp ediyordu. Anlamıştı Cassidy artık vampirdi. Eve geri dönemezdi. Annesiyle babasının birbirlerine zarar vermelerini istemiyorken, onlara kendisi zarar veremezdi. Ağlayabilse ağlardı ama artık o farklıydı. Bunları düşünürken yanından geçen kan kokusun sahibi geyiğe saldırdı. Geyiğin boynuna geçirdiği dişleri o kadar kolay delmişti ki deriyi ıslak ve hırçın ses bile önemsiz kalırdı bunun yanında. Geyiğin boynundaki dişlerini daha da sıktı ve kanın ağzına dolmasına izin verdi.
Hala doymadığını fark etti. Etrafına bakındı. Hissedebilmişti. Bu sefer ki koku çok daha farklıydı. Aşırı derecede güzel kokuyordu. Hızlı ve çevik bir hareketle kokuya doğru koşmaya başladı. Kokunun kaynağını bulduğunda şok içinde bakakaldı. Bir insan! diye düşündü ama kendini fazla tutamadı. Hemen yanına gitti ve genç çocuğa yaklaştı. Çocuk ona hayran bir şekilde bakıyordu.
“Hey.” diyebildi sadece genç. Cassidy onu aldırmadı.