Dolce Mia DeFierra
Kız
Şöhret
- Bastardo...
- Teşekkür ederim.
İtalyanca sarfettiğim kelimeyi anlayacağını düşünmemiştim. Bu tipik Amerikan çocuğunun sadece kısa bir süreliğine İtalya'ya yanında tercumanıyla tatile geldiğini düşünüyordum. Ama anlaşılan tercumana ihtiyacı yokmuş. Beyaz eteğimdeki viskyi temizlemeye çalışırken gözlerim de dolmaya başlamıştı. Sessizce İtalya’ya geri dönmüştü zihnim. Sanki daha bir dakika önce ayrılmıştım ağlayan annemin kollarından ve bana nefretle bakan babamdan. Tabii bir de zorunlu aynı zamanda sorunlu sevgilim Alex’ten. Annem gitmemem için neredeyse ayaklarıma kapanıp yalvarmıştı. Ama bu benim yem olmaktan kurtulmak için son fırsatımdı. Babam tam bir işkolikti. Zamanında hisselerini satmak zorunda kalmış ve hisselerin çoğunu Alex’in babası almıştı. Bu yüzden küçüklüğünden beri beni seven Alex ile ilişki kurmamı babam da desteklemişti. İlk zamanlarımı hatırlarım da ne kadar da çok ağlamıştım Alex ile sevgili olmamak için. O hep paranoyaktı. Nereye baktığıma ve kimlerle konuştuğuma, nasıl konuştuğuma hep dikkat ederdi. Bu da beni çileden çıkarır sürekli kavga etmemize neden olurdu. Buraya gelirken bir de ona hesap vermiştim. Bir daha asla dönmeyeceğime emin olduğum ülkemde ki işlerini bitirir bitirmez yanıma geleceğini söylemişti. Bense aileme çektiğim rest yetmezmiş gibi bir de ona rest çekmiştim. Hayır, gelme istemiyorum artık seni demiştim. Gerçekten de istemiyordum artık onu. Yeni bir hayattı benim Amerika da başlayacağım, yeni bir aşkta istiyordum. Farkında olmadan gözlerim çocuğun çakır gözlerine takılmıştı. Derinlerden gelen tatlı bir ses beni uçağa döndürmüştü.
- Her ne kadar kaba olsan bile, özür dilerim.
- Her ne kadar sakar olsanız bile özür dilerim.
Ah, küstah ! Hem bana kaba diyor hem de kendisi kaba saba konuşuyor. Tipik Amerikan çocuğu derken kastettiğim buydu. Hatta eksik söylemişim, tipik zengin züppesi olan bir Amerikan çocuğu. Özür dilemiş olması laflarındaki iğneleyici uslubu engelleyememiş ve beni sinir etmeyi tekrardan başarmıştı.Hafifçe sırtımı ona yüzümü de cama doğru dönmüştüm. Amerika ayaklarımın altındaydı artık. Kulağıma kulaklarımı yerleştirip müziğe odaklanmaya çalışıyordum. Kulaklıktan yayılan şarkı en sevdiğim şarkıydı. Moralim düzelmeye başlıyordu. Yeni bir hayat bekliyordu beni, ama yeni hayatım daha ilk dakikasından bir gol yemişti bile. Tanrım, bu kadar ufak bir şeyi bile sorun ediyordum artık bozuk olan sinirlerim yüzünden. Kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Şöyle bir göz atınca aslında çocuk oldukça tatlı ve sempatikti her ne kadar üstüme viskisini dökmüş olsa da. Yavaşça gözlerim çocuğa doğru kayıyordu. Kendimi durdurmaya yeltenmiyordum bile çünkü çoktan göz göze gelmiştik. Çocuk yüzünde mahçup ve şirin bir ifadeyle gülümsemişti. Ben de bu gülümseme üzerine kulaklığımı çıkarmıştım. Bir şeyler söyleyeceği çok belliydi. Kirli sakalları arasında görünen minik gamzesi onu daha da sevimli gösteriyordu. Üzerinde gri bir gömlek ve altında açık renk bir kot vardı. Kolundaki saatten de ne kadar zengin olduğu yeterince anlaşılabiliyordu. O saate bir servet yatırmış olmalıydı. İki sene önceki doğum gününde babama da çok benzerini aldığımı hatırlıyordum. Gözlerimin dolmasına neden olan saatten gözlerimi alarak tekrar çocuğun gülümseyen gözleriyle karşılaştım. Ne hoş bir çocuktu.
- Ihm, biliyorum bana çok kızgınsın ama bak gerçekten isteyerek yapmadım. Hem senin eteğin gittiği gibi benim de viskim gitti. Evlat acısı gibi.
Hala gülüyordu. Gerçekten akıllanmayacak gibiydi. Evlat acısı gibiymiş, altı üstü yarım bardak dolusu bile olmayan bir viski. Ona isterse bir viski fabrikası bile alırdım. Bu kadar basit bir şeyle benim eteğimi karşılaştırıyordu. Kaldı ki şuan üstmü değiştirebileceğim bir yer bile yoktu. Gözlerimi kısarak ona baktığımı görünce gülmesi durmuştu. Suratına bir tane patlatmamak için kendimii zor tutuyordum. En azından uçaktan indikten sonra bir daha bu çocukla karşılaşmayacaktım değil mi ve Amerikadaki herkeste böyle değildi herhalde ?
- Tanrı aşkına, basit bir viski !
- O da basit bir etek, indiğimiz zaman on tane alabilirim.
- Seni daha fazla görmek isteyeceğimi sanmıyorum, bay ego.
Bir de indiğimiz yerde onunla zaman mı kaybedecektim. Haydi ama şaka gibi bir şeydi bu çocuk. Elimde olmadan gülerek kulaklığı tekrardan kulağıma taktım. Bu sırada yapılan anonsla lanet olası kulaklığı tekrardan çıkarıp kemerimi bağlamak zorunda kalmıştım. Son bir saattir çektiğim işkence de neydi böyle ? Bir türlü rahat bir şekilde dinleyememiştim şu müziği. Kemerimi bağlarken yine çocuğun bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Yüzümü ekşiterek ona doğru anlık bir bakış attım. Şu koskoca uçakta başka bir yer bulamamışlar mıydı bu arızaya verecek, merak ediyordum doğrusu. Bilsem baştan söylerdim hostese bunu yanımdan almaları için. Böyle bir tipi görmek en son isteğimdi şuan. Sıkıcı ve oldukça uyuz biriydi. Sinirlerim daha da alt üst olmuştu bana takındığı tavır yüzünden. Uçak inişe geçerken kulağına tıpalar tıkadığını görmüştüm. Ah, tabii bir de hanım evladı olmalıydı değil mi ? Narin kulakları zarar görmesin. Oflayarak kafamı arkaya doğru koydum ve gözlerimi kapadım. Uçak indikten sonra gözlerimi açmıştım. Çocuğa doğru bir bakış attığımda yerinin boş olduğunu görmüştüm. Ah, ne zaman gitmişti böyle. Uçak durduğu ve kapılar açıldığı zaman kemerimi çözmeye yeltenmiştim. Kucağımda duran küçük karta bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Üzerinde Aaric Egan Warchester yazıyordu. Gözlerim kocaman açılmıştı. Tanrım, bay ego gerçekten kendini aşmıştı. Kartı elimde kırıştırarak ayağımın altına bıraktığım çantamı elime aldım. Bagajları almak için ilerlediğim yerde tekrardan görmüştüm onu. Yine gülümsüyordu pişkin pişkin. Elimde kırıştırmış olduğum kartı yüzüne fırlatarak kahkaha attım ve bagajımı almak için oradan uzaklaştım. Bugün yaşadıklarım gerçekten de şaka gibiydi. Yansımasını gördüğüm camdan ona anlık bir bakış attım. Suratındaki gülümseme gitmiş ve oldukça şaşırmış duruyordu. Tarif edilemez bir galibiyet duygusu kaplamıştı içimi. Bagajımı kaptığım gibi beni bekleyen dayımı bulmaya gittim. İşte hayat benim için şimdi güzeldi.