Misafir Misafir
| Konu: Edward C.tesi Tem. 24, 2010 10:12 am | |
| Edward Mystery Erkek Şöhret Örnek Rp : - Spoiler:
Havayı kaplayan zifiri karanlığın altında ışıklarca aydınlatılan bir şehrin ışıkları arasında hızla hareket eden siluetlerin gölgeleri görünüyordu. Karanlık gökyüzünde dolunay merhamet ışığını aşağıdaki şehre vuruyordu. Gecenin zifiri karanlığında bazılarına yol gösterici oluyordu. Güzel görünümü şehre yayılsa da bugün bambaşka bir şekilde tarihe geçecekti. Karanlık bir sokakta toplanan gruptan gelen homurdanmalar etraftaki sessizliği bozuyordu. Puslu hava bu bölgede özenle yayılmış gibiydi. Herkesin yüzünde öfke belirtileri ve yüz hatlarındaki öfke kırışıkları belli oluyordu. Persophene’nin yaptığı kurnazlık bir hayli onları kızdırmıştı. Bu karanlık gecede toplanmalarının nedeni de buydu. Persophene’nin yaptığı kurnazlık.. Mühürlenmiş Julius’un mührünü açıp tam bir savaşın ortasında zaman 50 yıl geriye gitmişti. Gelecekten gelen bu siyah siluetler eski zamanlarına dönmek istiyordu. Homurtular ve fısıltılar gecenin esintinin arasına karışıp gidiyordu. Sokaktaki insanların sabırsızlık seviyeleri artıyor gibiydi. Ama sokağın başında beliren bir gölge ve arkasından gelen ayak sesi bütün dikkatlerin oraya verilmesine sebep olmuştu. Yavaş bir şekilde yaklaşan gölgeye bakıyorlardı. Birinin sesi o sessizlikte bir yankı gibi yayılmıştı.Ama kimse orayla ilgilenmedi. Şu anda tek dikkat ettikleri yankılan ayak sesi ve sokağın bitimde yaklaşan gölgedeydi. Gölge tamamen kaybolduğunda sokağın başında beliren siyah siluetin mavi gözleri bir anlık cılız yapay ışığın yansıması ile tüyler ürpertici bir görüntü oluşmuştu. Uzun boylu ve normal vücut yapısının üstünde bol bir tişörtün üstünde siyah bir cübbe vardı. Altında ise düşük belli bir kot vardı. Bacaklarına kadar cübbenin uzantısı hafif esintide havalanıyordu. Yüzü ise cübbenin kukuletası içindeydi. Elleri iki yanda sarkan bir şekilde sokağın ortasındaki kalabalığa yaklaşıyordu. Ayak sesleri sessiz sokakta yankılanıyor ve sessizliği bir hançer gibi deşiyordu. Etrafa yayılan karışık duyguların hakimiyeti altında duran puslu bulut daha fazla da genişlemiş gibiydi. Gelenin kim olduğu ise burada merak konusu olmuştu. Siyah siluet yapay ışıklarla aydınlatılmış,grubun tam ortasında durduğu alana geldiğinde beyaz tenine çarpan ışıklar onu tam anlamıyla aydınlanmıştı. Mavi gözler ve hafif çukur bir surat görünmüştü. Beklenen kişi onların karşısında durdu. Gecenin serinliği ve sessizliği etrafa kasveti yaymaya başlarken siyah cübbenin kukuletasını yavaşça çıkardı. Şimdi yüzü tam anlamıyla görünüyordu. Kahverengi ve siyah renkleri karışımı bir saç rengi ve mavi gözlerin tüm ayrıntıları ortaya çıkmıştı. İşte bu sırada yine fısıldanmalar başlamıştı. Kalabalığın arasından uzun boylu sarı saçları omuzlarına dökülen üstünde gri bir cübbe bulunan ve kalıcı yara izleri olan Romano o kalın ve gür sesi ile sokaktaki sessizliği bir kılıç gibi yarmıştı.
‘Fëanor.. Buraya bizi sen mi çağırdın?’ ‘Öncelikle seni sapa sağlam gördüğüme sevindim Romano.. O savaşta öldüğünü sanmıştım. Ama hala yaşıyorsun. Soruna gelirsek buraya son gelen kişi ben olduğuma göre sizi elbette ben çağırdım.’ Genç çocuğun sesi hızlı ve soğukkanlı bir şekilde çıkmıştı. Öyle ki herkes bu durumdan hoşlanmamış gibi görünüyordu. Kendilerini buraya çağıran bir genç olması onların pek hoşuna gitmemişti. Hepsinin suratında şaşkınlık ve kin dolu olmuştu. Genç adama hepsi aynı bakış açısından bakıyordu. Etraftaki fısıltıların kesilmesini sağlayan gür olan başka bir sesti. ‘O bir gençse ne olmuş? Bizim yapamadığımız o yapmış durumda.Bizi buraya topladığı için ona bir teşekkür bile borçluyuz.’ Herkes konuşana bakıyordu. Uzun boylu,kısa saç kesimli,kusursuz yüzünde yeşil gözleri arasında kendisine bakanlara bakıyordu. Söylenenler kalabalığı kararsızlığa sokarken O adam gencin yanına yavaş ve seri adımlarla gitti. Karanlık gökyüzündeki dolunay merhamet ışığını yapay ışıklara destek olurcasına üstlerinde duruyor ve parlıyordu. Esinti ise üstüne rüzgarı giymişti. Sert ve soğuk rüzgar kalabalığa eserken saçları havalandırıyor ve üstlerdeki giysilerin içinden geçerken onları da kabartıyordu. Kalabalığın içindeki hava farklılaşmıştı. Bazılarında şaşkınlık,kararsızlık varken,bazılarında hala somurtkan ve kin dolu bir ifade vardı. Ama hepsi karşılarındaki konuşan bedenlere bakıyordu. Gence ve biraz önce onun yanına giden uzun boylu adamı izliyorlardı. Öyle ki herkes bu konuşmadan ilgileniyor gibiydi. Fısıldama ya da en küçük bir ses yoktu. Bütün dikkatler ve gözler karşılarındaki iki bedendeydi. ‘Benim adım Rudolf evlat. Telekinezi yeteneğine sahibim. Ve senin yanında daima yer alacağım. Ama burada konuşmak istediğiniz şey nedir?’ ‘Seni tanıdığım için sevindim Rudolf. İşte gelme sebebimin ne olduğunu soran biri. Başından beri bana bunu sorsaydınız bütün bu homurdanmalarınız sebebi ortadan kalkacaktı.’ Yavaş ama hızlı bir şekilde kalabalığın içinde yürümeye başladı. Sesi ise yüksek bir şekilde çıkıyordu. Sokakta yankılanan bir ses tonu ile konuşuyordu. ‘Şu anda soluduğumuz havanın hangi yıla ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu zaman dilimine de nasıl ve ne bir şekilde düştüğümüzü biliyoruz. Persophene’nin kurnazlığı yüzünden buradayız.’ Birden kalabalığın ortasında durdu. Ve önündeki herkesin gözünün içine baktı. Mavi gözleri bütün gözlerin içinden geçti. Sonra konuşmasına devam etti. ‘ Buraya çağırılmanızın sebebi bu arkadaşlar. Persophene’nin kurnazlığı.. Ben size bir teklifte bulunmak için sizi çağırdım. Teklifim şu! Persophene’yi dünyanın dört köşesinde bile olsa arayıp onu bulup geldiğimiz zamana geri döndürmesi için yakalamamız gerekiyor. İşte teklifimi kabul ederseniz nasıl bir ödül alacağınızı da söyledim. Kendi zaman dilimize geri döneceğiz. Julius’un yaptığı mührü Persophene’nin bozacağına inanıyorum. Yanılıyor sayılmam da..’ Topukları üzerinde arkasını döndü ve Rudolf’un yanına doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Elleri birbirine kenetlemişti. Yüzünde ise soğukkanlılık vardı. İfadesizlik arasından sızan sakinliği fark etmek zor oluyordu. Bütün gözler ve yüzler onu takip ediyordu. Hepsi hür dikkat genci izliyordu. Yüzlerinde ise ifadesizlik olsa bile bazıları içindeki durumu fark etmiş ve kabullenmiş gibi görünüyordu. Gencin sesi bir kez daha karanlık sokağın arasında yankılamıştı. ‘Şimdi size bu arayışta ihtiyacım var. Geldiğimiz zamana dönmek için Persophone ve Julius’u arama çalışmamıza katılmanızı istiyorum. Katılmanız için sizi zorlamayacağım. Ama kendi zamanımıza geri gitmemiz gerektiğini herkes biliyor… Kim benimle bu arayış içinde olacak?’ dedi ve Rudolf’un yanında tekrar topuğun üzerinde arkasına döndü. Ve kararsız gözlere ve yüzlere baktı. Sadece birkaç saniye sonra kalabalığın arasından birkaç kişi karanlığa doğru yürümeye başladı. Arayışa katılmamaya kara vermişti. Arkalarından bakan gözler ise hala karasızlık içindeydi. Karanlığın kasveti yavaş bir şekilde yayılmaya başladığında Rudolf’un o gür sesi sokaktaki sessizliği bir kez daha dağıtmıştı. ‘Biz bu zamana ait değiliz kardeşlerim. Bizim kendi zamanımız var ve o zamana gitmemiz gerekiyor.Bunun için bu arayışa girmemiz gerekiyor. En azından bu arayışta olacağım.’ Gence bakan Rudolf ona içten bir şekilde gülümsedi ve tekrar kalabalığa döndü. Kalabalıktan birkaç kişi oradan ayrılıp Gencin ve Rudolf’un yanına ilerlemeye başladı. Arayışa katıldıklarını ifade ediyorlardı. Birkaç kişi bir gruba döndü ve ardından karanlık sokağın yapay ışığın altında duran bütün bedenler arayışa katıldıklarını ifade etmişlerdi. Persophene’yi aramayı kabul eden bu grup kendilerine ait olmadıkları bu zaman dilimde bütün dünyayı arayıp bulup kendi zamanlara gidecek kişiye bulmuş olacaklardı. Julius’u.. Kalabalık dolunayın karanlık gökyüzünden onların üzerine doğrulttu merhamet ışığı arayışın başlangıcını belirlemişti. Kalabalığın tek bir amacı vardı. Persophene ve Julius’u yakalamak. İçindeki karanlığın hizmetkarları ve ışığın savaşçıları belki de ilk defa yan yana savaşacaklardı. Aralarında barış süreci başlamıştı. Ama bu zaman diliminden sonra kendi zaman dilimlerinde yeniden düşman olup olacaklarını bilmezdik. Zamanın engin kavramı bu sürecin ne kadar geçici olacağını gösterecekti. Ama önce Persophene’yi ve Julius’un yakalanmasını izleyecekti. Gelecekte olan savaştan bıkan Persophene düşmansız hayatına büyük bir düşman kazanmıştı. Üstüne doğru gelen bu arayış grubunu durdurması gerekiyordu. Bu durumda zamana bırakılan bir kuramdı. Zamanın ne getirip ne götüreceği gizlilik arasında kalmıştı.Puslu dumanın altında ise arayış ise çoktan başlamıştı.
|
|
Misafir Misafir
| Konu: Geri: Edward C.tesi Tem. 24, 2010 11:49 am | |
| |
|