Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Sıcak Çikolata | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Sıcak Çikolata Çarş. Tem. 21, 2010 1:00 pm | |
| & Perdita Pierson, Achille S. D'Artagnan & III. Tekil Şahıs
Gözleri aniden açılırken, ne gördüğünü hatırlamamasına rağmen içinde mutlu olduğu rüyasıyla bütün bağlarının aniden koptuğunu hissetti genç kız. Hayal kırıklığıyla yarım saniye kadar tekrar yumduğu zeytin yeşili, aydınlık gözlerini açtıktan sonra durum saptamasında bulunmaya çalıştı. Odasındaydı, yatağındaydı ama oturuyordu; perdesi tam çekilmemiş pencereden görülen parlak, kırmızı güneşten anladığına göre çoktan öğlen olmuştu. Geç kalkmaktan nefret ederdi halbuki o. Toparlanmış çarşafın içinde bir kısmı görünmeyen kitap gözüne çarptığında gecenin bir saatinde zaten defalarca okuduğu kitabı bir kez daha okumaya başladığını hatırladı ama kitabı bıraktığını hatırlayamıyordu. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar’ı… Küçüklüğünde, muhtemelen edebiyat profesörü annesinin tavsiyesiyle okuduğu ve her nedense çok sevdiği bir kitaptı o. Arada bir, moralini düzeltmek istediğinde tekrar okurdu onu. Adını Shakespeare’in bir kitap kahramanından alan bir kız için çok da şaşırtıcı bir şey sayılmazdı bu ama gündeminin büyük çoğunluğunu çılgın partilerin, skandalların ve dedikoduların oluşturduğu Yukarı Doğu Yakası’nda gayet sıra dışıydı. Annesi de sıra dışıydı burası için, ancak uzun süre bir parçası olmamıştı zaten kadın. O öldüğünde, daha sekiz yaşındaydı Perdita. Şimdi, birkaç ay önceyse zaten yüzünü pek sık görmediği babası ölmüştü ancak bundan etkilendiğini söyleyemezdi pek. Yaşadıkları eve, aile şirketini devralmış halasının taşınması hariç, pek bir değişiklik yaratmamıştı bu, hayatında.
Odasına gittikçe yaklaşmış, şimdiyse hemen hemen tam kapısının önünde vuku bulan tartışmanın seslerini fark ederek kendine daha sonra acımaya karar verdi Perdita. Eski sayılabilecek Dickens’ı, zorla uzandığı komodinin üstüne koyduktan sonra yorganı üzerinden atarak odasının kapısına doğru ilerledi. Kapıyı açtığında karşılaştığı, yüzül yeşil bir maskeyle kaplı, saçları bigudili orta yaşlıdan biraz daha yaşlı kadını görünce çığlık atma isteğini bastırdı, belli belirsiz bir selam mırıldanarak. Halasının, eve gelen Asyalı manikürcüyle yaptığı tartışmaya katılmamanın en iyisi olduğuna karar vererek kapıyı kapattı tekrar. Sesler uzaklaşmaya başlarken dolabını açınca eline ilk geçen birkaç şeyi giydi çabucak. Hafta sonunun hiç olmazsa birkaç saatini evde geçirmemeye karar vermişti. Halasının kontrolünde olan dolabının içinde her şeyin ya bir tasarımcıya ya da çok ünlü bir markaya ait olduğunu biliyordu ama umurunda değildi açıkçası. Bir sürü başka ıvır zıvırın arasından gözüne çarpan çantayı aldı odasından çıkarken. Halasından ya da manikürcüden görünürde bir iz yoktu. Görmediği birisine konuşmak tuhaf hissettirse de “Ben çıkıyorum.” diye seslendi işini sağlama alarak. Çantasından çabucak bulduğu anahtarla açtığı Nissan Qashqai’ye atladı.
Kısa bir yolculuğun ardından her zaman gittiği yerlerden birine, adını bile huzur verici bulduğu Olive Branch’a varıp rahat bir deri koltuğa yerleştiğinde, basit tutmaya karar verdi siparişini. “Wall Street Journal, New York Times ve sıcak çikolata. Teşekkürler.” Birkaç dakika içinde gelen çikolatadan yudumladıktan sonra Olive Branch’a bir göz attı. Buraya fazla takılmaya başladığını hissediyordu, içerideki herkes tanıdık görünüyordu ona. Bir dakika, diye düşündü kaşlarını hafifçe çatarak. Orada olduğunu fark ettiği D’Artagnan’ı da tanıyordu ama tanışıklıkları, kesinlikle Olive Branch’tan değildi. Hayır, burası kesinlikle ‘altın çocuk’lara hitap edecek bir yer değildi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Sıcak Çikolata Çarş. Tem. 21, 2010 2:04 pm | |
| Evde kimse yok. Poppy'nin nerede olduğunu merak ediyor. Mose'un yanında olabileceğini düşünüyor. Tek istediği uyumak. İki gün için yeteri kadar sorun ve yük kaldırmış durumdaydı. Tek istediği şu an içinde bulunduğu dünyadan soyutlanmak ve gözlerini kapamaktı. Işıkları açmadan odasına doğru süzüldü. Güneş yeni doğmaya başlıyordu. Pantolununu ve t-shirt'ünü çıkararak yatağın ucundaki pufa bıraktı. Kaybolmak istercesine nevresimlerin arasına uzanırken komodinin üst çekmecesini açtı. Körlemesine eline gelen ilk ilaç kutusunu çekip aldı. Unisom. Evet işe yarardı kesinlikle. Plakadan iki tane hap çıkarıp attı ağzına. Kaşmir yumuşaklığından yapılmış bir kayıkta sallanıyordu o an. Midesi bulanıyor gibi oluyor birazcık. Beyni bir süngerle kaplanmaa başladı bile. Sonunda. Yukardan başlayıp burnuna kadar indi sünger. Boğazına indi sonra. Kafası süngerle kaplandı. Uyumaya başladı herhalde. Bir nevi baygınlık gibi bir uyku geldi, onu kaptığı gibi en karanlık dehlizlere götürdü. Yaşadıklarından sonra normaldi herhalde. Ne kadar zamandır uyuyor bilmiyordu. Uyumuyor da aslında. Öyle kafasına balyoz yemiş gibi sallanıyor. Bayıldı Achille. Uyumuyor; bayıldı aslında. Uyku onu karga tulumba kapıp kuyularından içeri fırlatıyor. Balyoz Uykusu. Neyse artık, ondan uyuyor.
Uyandığında saatine baktı. Öğleden sonra üçü gösteriyor saati. Karşısında banyo kapısı duruyordu. Knedini yataktan kazıması, gidip bir duş alarak kendisine gelmesi gerektiğini biliyordu. Gerinemeyecek kadar uyuşmuştu bütün bedeni. Bir süre kemik rengi saten nevresimlerin üzerinde oturdu. Bir an önce duşa girmezse sol tarafının üstüne bir et kalıbı gibi düşüp uykuya dalacağını biliyordu. Kaslı kollarını iki yana açarak gerindi. Yatağından kalktığı gibi banyoya fırladı. Kendine gelmeliydi. Duş başlığından bedenine çarpan soğuk su damlaları algı hücrelerini açıyordu. Duştan çıkıp yavaş yavaş giyinirken midesi bulanıyor hatırı sayılır ölçüde. Başı ağrıyor. Sadece jagermeister üzerine içilen iki uyku ilacı, aç karna filan, çoktu herhalde. Koyu lacivert kotunun üzerine me&city'nin beyaz mükemmel kesimli bir gömleğini, onun üstüne de yine m&c'nin bol dökümlü siyah düğmeli bir hırkasını geçirdi. Aynadaki görüntüsüne bakarken kıvrımlı dudakları yukarı doğru kıvrıldı daha da fazla. Mavi gözleri her zamanki gibi ışıl ışıldı. Alnına dökülen kumral saçları onu boğmaktaydı. Küçük sehpanın üzerindeki kutuyu aldı be saçlarını alnının önünden geriye çekerek hafif bir şekil verdi. Memnuniyetle gülümsedi. Daha fazlasına gerek yoktu zaten. Koltuğun üzerindeki pantolounun cebinden blackberry'sini ve anahtarlarını alarak çıktı. Bugün kafa dinlemek istiyordu.
Şimdiyse önünde gazetelere göz gezdirirken ve filtre kahvesini yudumlarken kendini huzurlu hissediyordu. Olive Brach tanıdığı insanları görme ihtimalinin %0'a yakın olduğu bir yerdi. Çoğu YDY genci buraya gelmezdi. Yaşlı mekanı. O burayı seviyordu, yıpranan ruhuna bir şekilde iyi gelen bir mekandı burası. İnsanların çoğuna gözü alışmıştı. Yeni bir kahve istemek için başını kaldırdığında gözüne gerçekten tanıdığı birisi çarptı. İhtimal %0'a yakın mı demiştik? Yakın demiştik unutmayın. Yuvarlak ahşap masaların birinde oturan kızla göz göze geldiler. Pierson? Tek kaşı havaya kalktı. Kızı daha önce burada görmemişti, ama burada görmesinin Harrison veya başka bir yerde görmesinden daha mantıklı olduğunu fark etti. YDY hayatına uyum sağlamayan yaşıtlarından biriydi. Göz göze gelip de bir merhaba dememenin onu ne kadar kaba göstereceğini biliyordu. Yavaşça sandalyesini ittirerek yerinden kalktı ve kızın masasına doğru ilerledi. Ellerini pantolonunun ceplerine soktu.
"Merhaba. Burada yaşıtım bir YDY'li ile karşılaşmak ilginç. Sevindirici."
Hafifçe gülümsedi.Düzgün beyaz dişleri ortaya çıktı.
"YDY hayatından bunalan birisi olarak yalnız değilim demek ki." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Sıcak Çikolata Çarş. Tem. 21, 2010 3:09 pm | |
|
Garsondan bir şeyler istemek üzere olan çocuğun onu fark ettiği anda, huzurlu, sakin ve nezih geçmesini umduğu gününün artık telafisi olmaz bir şekilde mahvolduğuna emin sayılırdı Perdita. Pekala, şöyle uzaktan bir el falan sallasa ya da başıyla selam verse kurtulabilir miydi acaba? Kendi yaşadığı ikilemi çocuğun mavi gözlerinde de gördü ancak o, Perdita’dan daha çabuk karar vermiş görünüyordu. Rahat bir tavırla ellerini cebine sokmuş çocuk, kendi masasına doğru yaklaşırken, Olive Branch’ın yaşlı çoğunluğundan herhangi birinin ayıplayacağı birkaç sözcük geçirdi kız, aklından. Neden bu çocuk kulüplerinden birine, bir bara ya da öyle bir yere gitmemişti ki sanki? Neden bu altın çocuk da uyuşturucunun, alkolün veya her ikisinin batağına saklanıp kalamıyordu da onun, bir şeylerden kaçmak istediğinde geldiği bu emekli dolu kulübe geliyordu? Gelecekse bile onunla aynı anda gelmek zorunda mıydı sanki? Ya da neden uzaktan selamlaşamıyorlardı? Çocuk, en sonunda tam masasının önünde durduğunda, ona duyduğu nedensiz kızgınlığa rağmen kaba davranamayacağını biliyordu yine de Perdita. Pekala, en azından çok kaba davranıp kovamayacağını. Sonuçta aynı yaştaydılar, okulda karşılaşma olasılıkları son derece yüksekti ya da belki ileride aileler arasında iş anlaşmaları falan olabilirdi.
“Merhaba, burada yaşıtım bir YDY’li ile karşılaşmak ilginç. Sevindirici.” Ya gerçeğe çok yakın ya da gerçek bir gülümsemeyle bekleyen çocuğa, kendi yarım gülümsemesini gerçek göstermek için pek çaba göstermeden baktı Perdita. Eh, en azından cümlenin ilginç kısmına katılıyordu ama, değil mi? Muhtemelen egomanyağın teki olan bu çocuğun kendisiyle ya da başarılarıyla ilgili anılarını dinlemeye, gereksiz bir sürü flört girişimiyle uğraşmaya ve daha nice, hiç de Perdita’ya göre olmayan şeye davet çıkartacak şeyi söylemeye dili varmadığından, konuşma çabasını daha gerçek gülümsüyormuş gibi görünüp eliyle kibarca sandalyeyi işaret etmeye yöneltti. “YDY hayatından bunalan birisi olarak yalnız değilim demek ki.” Bu sefer gerçekten gülümsemeyi hatta biraz da sırıtmayı başarmıştı işte, tek sorunu gereğinden belki biraz daha fazla alay içeriyor olmasıydı bunun. Pekala, Perdita kendisini önyargılı birisi olarak görmez ve önyargıyı da sevmezdi ama bu çocuk; klasik, züppe hovarda profiline o kadar uyuyordu ki! Onun ‘YDY hayatından bunalması’, dünyanın uzaylılar tarafından işgal edilmesinden daha olanaksız gözüküyordu gözüne. “Ne kadar inandırıcı geldiğinin farkındasın, değil mi?” diye sordu, kalkmış iki kaşından sadece birisi eski yerini alırken. Uçan, kocaman, tırstırıcı savaş gemileriyle gelmiş birkaç yeşil uzaylının biz dostuz beyanatı kadardı ona göre. En fazla. -Neden sürekli uzaylılı örnekler verdiğini düşündü bir an. Okuduğu, bilinç altına yerleşmiş bir şeyden olmalıydı herhalde.- Çocuğun ironiyi anlayamama olasılığını bir an için gerçekten tarttığını fark edince içinden kızdı kendisine. Ne zamandan beri bu kadar kesin kategorilemeye başlamıştı insanları? Hoş, ‘altın’ çocuk o kategoriyi gerçekten hakkediyordu Perdita’ya göre ama bu, kendi yaptığının yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Sıcak Çikolata Çarş. Tem. 21, 2010 6:22 pm | |
| İki kaşı da havada olan kız eliyle isteksizce yanındaki sandalyeyi işaret etti. Yüzünde her halinden alaycı olduğu belli olan bir sırıtış belirirken havada olan kaşlarının sayıdı bire indi.
“Ne kadar inandırıcı geldiğinin farkındasın, değil mi?”
Ah, tabi. Golden Boy adı asosyale çıkmış bir kızın masasına oturursa ne tepki verilmesi beklenebilirdi ki? Sandalyeyi insanları rahatsız etmemek için sessizce çekip oturdu. Kızın tamı tamına ona ne gözle baktığını biliyordu. Aklından geçenleri okur gibi. Bir sürü yere giden, geceleri drinks- drugs olayının dibine vuran, YDY'nin uzay üssü mekanlarında takılan, narsist popüler çocuk onun gözünde. Araba yarıştıran, play station, wii, xbox ve bunun gibi bitmez tükenmez oyunlar oynayan züppe. Sonsuz bir Çocuk Yuvası hayatında donmuş kalmış birisi. En fazla elli sözcükle idare ediyor ona benzeyen arkadaşlarıyla birlikte. İsimleri birbirinin aynısı olan erkekler, kızlar. Hepsi acayip birbirlerine benziyorlar. Aynı kılık kıyafet, aynı ses tonu, aynı ifadesiz ifade- böyle düşündüğüne her şeyi üzerine bahse girebilirdi Achille. Yüzünde içten bir gülümseme belirdi tekrar. Bu kadar ön yargılı olmasaydı insanlar. Kız onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Adını biliyordu, bir şeyler duyuyor veya okuyordu GG'den, ve bazen karşılaşıyorlardı. Bu kadar.
"Beni tanımadığının farkındasın değil mi?"
Dudaklarının kenarları vurguyu cümleye değil de kendine çekercesine hafif alaycı bunun yanında içten bir şekilde yukarı doğru kıvrıldı. Yanlarından geçen garsondan bir filtre kahve isteyerek tekrar kıza döndü.
"YDY gençleri mide bulantısı, bir de saçma bir gülme hissi yaratıyor sende değil mi?"
Hafifçe gülerek gri hırkasının kolları tarafından kapatılmış ellerinin ince kemikli parmaklarını masanın üstüne koydu.
"Şu anda da 'narsist golden boy' masana oturmuş durumda ve birazdan kendisini, başarılarını övmeye, flört etmeye başlayacak."
Garson sıcak fincanı masaya koyarken parıldayan mavi gözleri kızınkilere kenetlendi.
"Aslında çok yanılıyorsun. Amacım sadece sana merhaba demekti. İstersen şu dakika bile masadan kalkabilirim."
Parmakları sıcak fincanı sardı. Hala kızın gözlerine bakıyordu. Kızın onun da bu hayattan bunalabileceğini düşünmediğini biliyordu. Ria'yı yolcu ederken aklından geçen düşüneler tekrar hücum etti beynine. Onların hastalıklı gençler olduğunu düşünüyordu ise çok haklıydı. Bir hayat süresi içerisinde hastalığın ne anlamı vardı? Lanetlenme mi? Şanssızlık mı? Yoksa beklenmedik bir fırsat, aslında herkesin içten içe beklediği göklerin bize sunduğu bir armağan mı? Buydu işte onlara verilen. YDY'de doğdukları andan itibaren dünyada milyonlarca gencin özendiği, sahip olmak istediği hayata sahip oluyorlardı. Onlara bir lambanın teslim edildiği an olan doğumları hastalığın ta kendisiydi onlar için. Bayanlar baylar, hastalık sirkine hoş geldiniz! Sirkimizin adı YDY, geniş bir alana yayılmış çadırımızın içinde aklınıza hayalinize gelemeyecek gösteriler var. Arada sırada sirkin içinde bunalan ve temiz hava almak için, sirk kokusundan kurtulmak için ya da bir sigara içmek için çadırın dışına çıkmak isteyen bir animatör olamaz mıydı onun içinde? Buna inanmak ve gidip o animatörle konuşmak, bir sigara uzatmak en azından, neden bu kadar imkansızdı ki? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Sıcak Çikolata Perş. Tem. 22, 2010 9:22 am | |
| Şaşırtıcı şekilde hala gülümseyebilen ve ya gerçekten içten ya da çok iyi bir oyuncu olan çocuğun yanındaki sandalyeyi yavaşça çekerek ona oturmasını izledi Perdita, şüpheyle. “Beni tanımadığının farkındasın, değil mi?” Pekala, YDY’li kazanovadan duymayı beklediği bir cümle değildi bu pek. Kaşları çatılırken, belki de çocuğun dediğini yanlış duyduğunu düşündü bir an için. Çocukluktan hiç çıkamamış karaktersiz züppe kostümünün ardında gerçek bir insanın olabileceğine dair bir şeyler ima etmek hatta söylemek, şey, çocukluktan çıkamamış karaktersiz bir züppeden beklenecek bir davranış değildi doğrusu. Duyduğunu yanlış yorumluyor olamaz mıydı Perdita? Ya da belki hem duymuş hem de anlamıştı ama çok iyi tezgahlanmış bir numara falandı bu, böyle bir şeyi yaşadığı yerde o kadar da alışılmadık bulmazdı. Eh, en azından altın çocuğun asosyal kızla nedensiz konuşması ve önyargılarını yıkması gerektiğinden bahsetmesi kadar olağandışı olamazdı o. Yakaladığı bir garsondan filtre kahve istemesini izlerken; hiç olmazsa ağzının tadını biliyor, diye düşündü kız. “YDY gençleri mide bulantısı, bir de saçma gülme hissi yaratıyor sende, değil mi? Şu anda da 'narsist golden boy' masana oturmuş durumda ve birazdan kendisini, başarılarını övmeye, flört etmeye başlayacak. Aslında çok yanılıyorsun. Amacım sadece sana merhaba demekti. İstersen şu dakika bile masadan kalkabilirim.” Neredeyse acıyacaktı kız ama sadece neredeyse. Hatalarını kabul etmekle ilgili sorun yaşamazdı pek, özür dilemeyi zor bir şey olarak görenleri de anlayamazdı hiç. Ama hiçbir zaman sadece bir tarafın yüzde yüz haklı ya da yüzde yüz haksız olduğuna inanmamıştı. Pekala, insanları kolayca yaftalamasının doğru olmadığını kabul ediyordu ama YDY’lilerin daha farklı bir şey yaptığını söyleyemezdi ki. Perdita insanları davranışlarına göre yargılıyordu en azından, burs durumlarına, görünüşlerine ya da moda anlayışlarına göre değil. Eğer davranışlarınıza göre yargılanıyorsanız, bunu değiştirmek için sadece davranışlarınızı değiştirmeniz yeterli olurdu. İnsanların olduğunuzu sandığı kişiden farklı hiçbir şey yapmadıysanız şikayet etmeye çok da hakkınız yoktu Perdita’ya göre. Nasıl doğduğunuzu değiştiremezdiniz belki ama nasıl bir kişi olarak öleceğiniz, tamamen –pekala, hiç olmazsa büyük ölçüde- sizin ellerinizdeydi. Kendisininkilere doğrudan bakan parlak, mavi gözlerdeki mutsuzluk, umutsuzluk, hoşnutsuzluk karışımı duyguya bakılırsa çocuk bunun farkında değildi ama. Hızlı çalışan garsonlardan birinin, ‘arkadaşının’ kahvesini getirmesini ve çocuğun da fincanı kavramasını izledi sakince. “Hayır, hayır, otur lütfen. Hakkında bu kadar çabuk karara vardığım için özür dilerim. Merhaba.” dedi en sonunda, biraz mahcup, hafif bir gülümsemeyle. Sırf daha tanımadığı bir kız söylüyor diye birisinden radikal bir değişiklik yapmasını beklemenin haksızlık olacağını düşündü, Perdita’dan YDY hakkındaki bütün düşüncelerini değiştirmesini beklemek kadar büyük bir tane, neredeyse. Yine de çocuğa, nerede hata yaptığını göstermekten alıkoyamadı kendisini. Bulabildiği en yumuşak kelimelerle ve daha anlayışlı bir gülümsemeyle. “Sadece... Kendini farklı tanıtmak için hiçbir çaba harcamıyorsan, insanlar beni yanlış anlıyor, diye şikayet edemezsin. Kimse durduk yere senin hakkındaki fikirlerini değiştirmez, onları sen değiştirirsin.” Çocuğun, muhtemelen vazgeçemeyeceğini düşündüğü bazı şeylerden vazgeçerek saygı duyulan bir yetişkine dönüşmek gibi bir seçeneği vardı Perdita’ya göre ama bu konunun üzerinde durmamalıydı muhtemelen. Olive Branch’a geldiyse psikolojik olarak dağılmış olmalıydı ‘altın çocuk’, bir de o ahlaktan bahsederek üzerine giderse çocuğun ne yapacağını kestiremiyordu Perdita. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Sıcak Çikolata Perş. Tem. 22, 2010 11:08 am | |
| “Hayır, hayır, otur lütfen. Hakkında bu kadar çabuk karara vardığım için özür dilerim. Merhaba.”
Hafif bir gülümseme belirdi kızın yüzünde. Bu da bir gelişme.
“Sadece... Kendini farklı tanıtmak için hiçbir çaba harcamıyorsan, insanlar beni yanlış anlıyor, diye şikayet edemezsin. Kimse durduk yere senin hakkındaki fikirlerini değiştirmez, onları sen değiştirirsin.”
Hem haklıydı hem de haksız. Zaten genelde olduğu üzere bir konuda tamamen haklı veya haksız değildi ikisi de. Achille kızın ne kast ettiğini çok iyi anlıyordu. Olduğundan farklı biri gibi görünmeye çalışmıyordu. Onun içinde bohem YDY genci vardı, herkes gibi, fakat çoğunda olmayan kişilik özellikleri de vardı. Olive Branch'a devamlı olarak uğraması bunun sinyallerinden biriydi. O ne bütün kötülüklerinden arınmış saf, YDY dışından bir gençti; ne de kişiliğini kaybetmiş YDY züppesi. İçinde dengede olan tarafını görmesini istiyordu kızın. Sadece vurdumduymaz tarafını değil. Kendini aklamaya da çalışmıyordu, iyilik timsali olduğunu kanıtlamak gibi bir niyeti yoktu. Düşünceleri dudaklarından sesli olarak döküldüğünde samimiydi.
" Kendimi farklı tanıtmak gibi bir niyetim yok. Ben neysem o'yum. Evet, YDY'de yaşıyorum ve YDY'li bir gencim. O sevmediklerinden. Ama bütün özelliklerimle değil. Bütün kişiliğimle değil."
Sıcak kahveden bir yudum aldı gözlerini kapatarak. Sert kahvenin tadı ağzının içinde yayılarak boğazından aşağı indi.
"YDY'de doğup büyüyen bir insan asla dayatıldığı, aslında dayatıldığı demeyelim, diğerlerinin sahip olduğu karakterden farklı bir karaktere sahip olamaz tamamen. Seri üretim, imalat gibi neredeyse. Şişme oğlanlar, şişme kızlar. Sirklerde olduğu gibi izleyene yaptıkları mükemmel görünen ama ruhları ve bedenleri marazlanan insanlar. Sirke hoş geldin."
Sandalyesini hafifçe kıza çevirdi.
"Sirkimizin adı YDY, geniş bir alana yayılmış çadırımızın içinde aklına hayaline gelemeyecek gösteriler var. Çoğuna daha şahit bile olmadığını söyleyince miden daha fazla bulanacak. Arada sırada sirkin içinde bunalan ve temiz hava almak için, sirk kokusundan kurtulmak için ya da bir sigara içmek için çadırın dışına çıkmak isteyen bir animatör de olabilir içerde. Ucube olanlardan değil, biraz farklı. Animatör. Sirkin içinde ve gösterinin bir parçası. Ama gösteri dışında da düşündüğü şeyler var."
Çok konuştuğunu düşünmeye başlamıştı. Fakat kendini ifade etmek istiyordu. Kızı anlayabiliyordu, sonuçta neler duyduğunu ve okuduğunu biliyordu. Achille S. D'Artagnan bohem gencin tekiydi. Yarınını düşünmeden günü gününe kaygısız yaşıyordu. Görünüşte. Aşık olduğunu yeni fark ettiği eski dostunun daha bir gece önce ilaçlar sonucu kendi kendini yok eden bedenini taşıdığını biliyor muydu? Hayır. O an nasıl bir insan olduğunu, tüm çıplklığıyla görmüş müydü? Hayır. Bir anda aklında oluşan D'Artagnan simgesini silemezdi, yanlış çizilenleri bir saniyede düzeltemezdi. Onun istediği de zaten ilk önce silgiyi eline alabilmesiydi. Bir süre konuşmadan kahvelerini yudumladılar.
"Bembeyaz br insan olduğumu ispatlama gibi bir niyetim yok, olmadığım bir şeyi ispatlayamam. Her yüzümle beni tanı isterim."
Gülümsedi. Bu kadar yeterdi. Şimdilik. |
| | | | Sıcak Çikolata | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |