Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| I just need, a little of your time | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 1:31 pm | |
| Yelkenliyle açıldıkları günlerin birinde bir dalış sırasında yüzü olmayan ve korunaksız yaratıklar olan denizhıyarlarıyla ilgi bir şeyler anlatmıştı aynı zamanda dalış hocası olan babasının arkadaşı. Bunlar yüzleri olmayan ama yine de hayata inatla tutunan hayvanlardı. Bir saldırıya uğradıklarında iç organlarının tümünü- yüreği, bağırsağı, akciğeri, karaciğeri, üreme organlarını- dışarıya fırlatıyorlar ve böylece gladyatörlerin rakiplerini bir ağ atarak durdurmaları gibi, kendi canlarını kurtarma fırsatı buluyorlardı. Sonra yosun ormanına sığınıp dinleniyor ve hürelerinin birbirine tutunmalarını ve sonra birbirlerinden farklılaşarak az önce yitirdikleri organlarına dönüşmelerini bekliyorlardı. İşte o da saldırıya uğramış bir denizhıyarıyla aynı koşullarda bulunuyordu. İçi boşalmış, konuşabilecek tek sözü kalmamıştı. Hastahaneden ayrıldıktan sona insanların birbirini kovalayan sorularını yanıtlamıyordu. Ona mesaj atan bazı insanlarla iki farklı evrende yaşıyor gibiydi ve telefonunun sürekli titremesinden bıkmıştı artık. Telefon sonuncu kez cebinde titrediğinde sonunda blackberryi çıkarıp kapatma tuşuna basacakken ekranda ne zamandır görmeyi istediği ama fırsat bulamadıkları birisinin ismini görünce eli okuma tuşuna kaydı.
"İstikamet Tayland. Bir ay sonra görüşmek üzere."
Hem de kocaman bir ay? Yaz tatili yeni bitmiş ve görüşme fırsatı bulamamışlardı. Ne kadar çabuk gittiğinin farkında olduğunu umuyordu Achille. Sıkıntıdan boğulmuş hayatından kaçıp onunla gidebilmek istiyordu içinden. Yakın bir arkadaşıyla yapacağı bir tatil mükemmel olurdu. Mükemmel ötesi. Tayland mutfağı, tapınaklar, Bangkok, panayırları... Karmaşanın tam ortasındaki yaşamından uzaklaşmak- fikri en azından içini rahatlatıyordu. Gidebilirdi aslında, Mose hastahaneden yeni çıkmış olmasaydı yani. Onu bu şekilde, burada bırakıp gidemeyeceğini biliyordu. Bu düşünceler içinde olduğu araba JFK'ye doğru yol alırken bej koltuklarına gömülmüş yakışıklı gencin aklından geçenlerdi. Klimanın bunaltıcı etkisinden kurtulmak istemiş ve camı açmıştı. Hava soğuk değil, nemliydi. Yaz ışıltılarını hatırlatan çiçek kokuları asılıydı havada. Belki de kimi dallarda asılı, kimi yere dökülmüş ve çürümüş elmalardan veya henüz olgunlaşmamış siyah eriklerden geliyordu koku. Normaldi, Queens'in alışılmış ve ferah kokusu. Birinci terminalin önünde arabayı durduran taksiciye para üstünü bir miktar bahşişle birlikte uzatarak arabadan indi. Ona her zaman Avustralya Opera Binasını anımsatan büyük havaalanı binasına adım attı otomatik kapılardan geçerek. Kolundaki ck saati çıkararak küçük sepetlerden birine koydu ve kontrol makinesinden geçti. Teşekkür eden güvenlik görevlisine başını hafifçe sallayıp parlak bir şekilde gülümsedi ve check-in yapan insanların hemen yanındaki ekrana gözlerini çevirdi. Hangi havayoluyla gittiğini bilmese de pek seçeneği yoktu, uçuş saatleri birbirlerinden çok uzak olmasına rağmen ona en yakın saate baktı. 21.15. Kendi saatini koulna takarken kontrol etti. 20.15. Daha vardı,evet, bu uçuş olması olasıydı. Rehberden kızın adını bularak arama tuşuna bastı. Üçüncü çalışta robotik sesten kurtuldu.
"Alo?" 'Saat kaçta?' "Ne?" 'Uçuşun, hangi saatte?' "21.15." 'M&M's'te bekliyorum.'
Yüzüne düzgün beyaz gülümsemesini ortaya çıkaran bir gülümseme yayıldı. Doğru tahmin. Blackberry'i bej pantolonunun cebine koyarak M&M's'e yöneldi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 3:04 pm | |
| Partiden çıktıktan sonra Brooklyn'in temiz(!) havasını ciğerlerine soludu. Aslında daha zaman vardı. Kalmak istese kimse ona engel değildi. Fakat istemiyordu işte. İçinden şu an da Tayland'da olmayı diledi. Olabildiğince çabuk ve özlemsiz. Özlem diyince aklınca arkadaşları geliyordu direk. Çoğunun haberi yoktu gideceğinden. Ovn dışında. Telefonunu çıkardı. Rehberine baktığında, uzun zamandır konuşmadığı bir isim dikkatini çekmeyi başardı. Achille. Hiç tereddüt etmeden mesaj ekranını açtı. "İstikamet Tayland. 1 ay sonra görüşmek üzere." En azından onun haberi olmalı diye düşündü. Babası sayesinde tanıştığı mükemmel bir arkadaştı o. Ama ne yazıkki babası her zaman böyle hayırlara vesile olmuyordu. Salonun önündeki arabasına bindi ve şöför koltuğunu ayarladıktan sonra ayağı artık debriaj ile gaz arasında mekik dokumaya başlamıştı. Ayrılıklar hüzünlü olur genelde. Burukluk bırakır insanın yüreğinde. Fakat Ria böyle hissetmiyordu. Tam tersine mutlu ve rahat hissediyordu. Aslında her zaman rahattı o. Adının şu ana kadar Gossip Girl'in kalemine düşmemesini de buna borçluydu bir nevi. Eli arabanın radyosuna giderken telefonunun sesi duyuldu. Achille. Telefonun, üstünde yeşil tlefon olan tuşuna bastım. "Alo?" 'Saat kaçta?' "Ne?" 'Uçuşun, hangi saatte?' "21.15." 'M&M's'te bekliyorum.' Bir anda yüzüne yayılmış olan şaşkınlık görülmeye değerdi. Achille'in sadık, iyi biri olduğunu biliyordu fakat buraya gelecek kadar olduğu konusunda şüpheliydi. Achille'in onu uğurlamaya gelecek olması mutluluğunu ikiye katladı. Manhattan'dan ayrılırken görmek istediği yüzlerden birisiydi onunkisi. Havaalanına geldiğimde arabayı dışarda bıraktım ve içeri girdim. Babam aldırtacaktı ne de olsa. ´Bilet işlemlerimi tamamladıktan sonra Achille'in isteği üzerine M&M's'e doğru ilerledim. İşte sadık dostum oradaydı. Yüzüme geniş bir gülümseme kondurdum ve; "Hah. İşte burdasın. Uzun zamandır konuşmadık doğrusu. Nasılsın?" Bir şey unutmuş gibi duraksadım, "A bu arada teşekkür ederim. Geldiğin için." yüzüne baktım ve gülümsedim. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 4:01 pm | |
| "Hah. İşte burdasın. Uzun zamandır konuşmadık doğrusu. Nasılsın?"
Yüzüne samimi olduğu belli olan bir gülümseme yayılmışken duraksadı.
"A bu arada teşekkür ederim. Geldiğin için."
Kıza sarılırken küçük bir kahkaha attı. Tanrı aşkına bir ay göremeyecekti onu, ve vedalaşmadan mı gidecekti? Bazen gerçekten karşısındakilerin kim olduğunu unuttuğuna inanıyordu. Karşısındaki sarışın kıza baktı. Gerçekten dostluklarının garip bir başlangıcı vardı. Genelde onlarınki gibi bir dostluk başlatıcı neden dostluk başlatmaktan çıkar, kine dönüşür aynı zamanda aile yıkardı. Onlarda geri tepmişti, ancak nedenini sorgulamıyordu. Kendine özgü zengin bir iç dünyası, bağımsızlığı, yetenekleri, seçme hakkı, ilgi çekiciliği ve yakışıklılığı olan bir erkekti YDY'de. Sevilmişti. Birçok arkadaşı olmuştu. Kimileriyle çok uzun sürmüştü ilişkisi. Birçoğuyla da çabuk ayrılmıştı yolları. Çoğunun adlarını çoktan unutmuştu. Bir dönemeçte hayatından çıkarmak zorunda kaldıkları ya da birden bire yabancı buldukları olmuştu. Yıllar sonra karşılaşıp yeniden sevdikleri de... YDY'ye arkadaşlığı grubundandı çoğu. Çıkar için, eğlenmek için, beraber sarhoş olmak, kız kaldırmak için. Devam ettikçe daha da iğrençleşmesine rağmen kesin olan bir şey vardı. Burada bazı arkadaşlıklar gerçekten arkadaşlık oluyordu. Ria da onlardan birisiydi işte. İçten bir şekilde gülümsedi kıza.
"Dude, seni bir ay görmeyeceğim için o kadar mutluyum ki koşarak geldim inan."
Mavi gözleri her zamanki gibi parlıyordu Achille'in. Krem rengi kanvas pantolunun üstüne siyah kısa kollu bir hb giymişti. Masanın üstünde neredeyse bitmiş olan kahvesine göz ucuyla baktı ve sandalyesini ittirdi.
"Check in yapmış olduğunu tamin ediyorum."
Yan yana yürüyen iki genç gatelere yönelmişlerdi. Acelesi olan insanlar ellerinde bavullar, seyehat çantaları, evrak dosyaları ile etrafta koşuşturuyorlardı. Hoparlörlerden ne dediği pek anlaşılmayan boğuk bir ses herhalde Mr. Welsh'i danışmaya çağırıyordu. Koltuklara oturmuş gazetesini okuyan insanlar, çocuklarıyla uğraşan anneler, kıvrılıp uyumuş, aktarma bekleyen insanlar vardı. Kolunu kızın narin ve dar omzuna yavaşça koyarak hafifçe kendisine çekti.
"Tayland nereden çıktı?" |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 4:55 pm | |
| Sarılışını bile özemişti bu çocuğun. Onunla dost olabilmek güzel birşeydi. Geçmişe dayanan dostlukları vardı. Aileleri önayak olmuştu. Onların ise iki seçimi vardı. Dost olmak, ya da kin tutmak. Olgunluklarının verdiği sağduyu ile dost kalmayı başarmıştı onlar. Hemde kalıcı bir dost. Achille'nin oturduğu sandalyeye yakına çekti kendininkinide. Onun kahve içtiğini görünce, kendine de bir tane ısmarlamak istedi; fakat daha sonra vazgeçti. Pek sevmezdi giderayak birşeyler yiyip içmeyi. Bitiremeyeceğinden korkar çünkü. Oldukça yavaş ve sindirerek yemesi zayıf-eksik yönlerindendi. Gerçi ona göre herşey eksikti. Tam olan tek şey birkaç samimi dostuydu. Onun dışında herşey boşluktu onun için. En büyük boşluk ise kalbindeydi. Annesinin bıraktığı kara delik misali o büyük boşluk. Kimse dolduramamıştı yerini. Zaten uğraşmamışlardı da ona göre. Annesinden sonra babasının hayatına tek gecelik ilişkilerden başka kadın girmemişti. Kendisi bile. Maddi bakımdan bakılmazsa, ortak bir hayatı paylaşmıyorlardı babasıyla. En çok da bu sinirine dokunuyordu zaten. "Dude, seni bir ay görmeyeceğim için o kadar mutluyum ki koşarak geldim inan." Achille'in canlı sesi kendine gelmesini sağladı. Işıldayan mavi gözleriyle Ria'nın gözlerine bakıyordu. Bu söz üzerine hafif fakat içten bir şekilde güldü Ria. Bu çocuk kesinlikle pozitif enerji saçıyordu etrafa. Ria'yı güldürmeyi başaran nadir insanlardandı işte. Gözü Ach'in bitmiş kahvesine odaklandı. Başını kaldırıp Ach'e baktığında, onunda aynı yere baktığını gördü. Daha sonra Ria'ya döndü ve; "Check in yapmış olduğunu tamin ediyorum." Tabiki de yaptırmıştı. Yüzüne yapışmış olan gülümsemesini genişleterek başıyla onayladı onu. Gatelere doğru ilerlerken arabada yaşadığı mutluluk biran gitti omuzlarından. Ach'in verdiği enerji birkaç dakika sonra hüzne dönüşecekti. Hiç sevmediği özlem saracaktı onu. Sanki içini okumuş gibi elini Ria'nın omzuna attı ve kendine yakınlaştırdı onu. "Tayland nereden çıktı?" İlk kez gidecekti Tayland'a. Bunun getirdiği heycanda dahildi tabii içindeki duygu karmaşasına. "Dayım hastaymış. Güya onun yanına gidiyorum. Tabii bu sadece bahane. Sıkıldım Ach. Uzaklaşmak istiyorum buradan." Hafifçe güldü ve, "hem orada GG de yok. Ne rahat düşünsene." Kendisi pek GG ye lokma olmasa da bu olay oldukça saçma geliyordu ona. İnsanların özel hayatı GG yi ilgilendirmemeliydi. Bir o kadar da YDY sakinlerini(!). |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 5:58 pm | |
| "Dayım hastaymış. Güya onun yanına gidiyorum. Tabii bu sadece bahane. Sıkıldım Ach. Uzaklaşmak istiyorum buradan."
Hafifçe güldü.
"hem orada GG de yok. Ne rahat düşünsene."
Bir insan hastalandığında akla ilk gelen bir virüs ya da bakteridir, olasılıkla da öyledir ama hiç kimse onun neden geldiğini, içeriye nasıl sızdığını, neden bir ay önce değil de bugün olduğunu, neden bulaşma riskine daha yakın olan şu değilde bu insanda ortaya çıktığını merak etmez. Eşit tedavilere karşın neden insanların biri iyileşir de diğeri iyileşemez? Bu kadar rahat söyleyebildiğine göre dayısının durumunda kafaya çok takılması gereken bir şey olmadığına karar verdi. Ah evet, ne kadar doğruydu! GG'nin olmadığı bir yer. Çok rahattı. Eğer GG'ye bir kere bile malzeme olmamış bir kız bile bunları söyleyebiliyorsa bunalmak konusunda haklıydı. Her zaman GG'nin gözdelerinden biri olmuştu ve insanların özel hayatında neler olup bittiğini onunla beraber, hatta öğrenmesi gerçekten can sıkıcı bir şeydi. Bir insanı mahvetmek, onu hasta etmek için ne gereklidir? Ya iyileştirmek için? Bir hayat süresi içerisinde hastalığın ne anlamı vardır? Lanetlenme mi? Şanssızlık mı? Yoksa beklenmedik bir fırsat, aslında herkesin içten içe beklediği göklerin bize sunduğu bir armağan mı? Bize bir lambanın teslim edildiği an hastalık değil midir yoksa? Bu durumda asıl hasta olanın kızın dayısı değil de onlar olduğunu düşündü. Bayanlar baylar, hastalık sirkinine hoş geldiniz! Sirkimizin adı YDY, geniş bir alana yayılmış çadırımızın içinde aklınıza hayalinize gelemeyecek gösteriler var.
"Şu an sana çok imrendim doğrusu."
Gülümsedi.
"Gelmeyi çok isterdim ama, bu seferlik yırttın."
Gatelerin önüne gelmişlerdi. Almanca hararetle telefonda konuşan iri yapılı bir kız Gate 8'in önünden geçerken adımlarını yavaşlattı ve durdu. Kızı yavaşça kendisine doğru çevirdi göz teması kurabilmek için. İnce ve kemikli parmakları kızın zarif omuzlarını kavradı.
"Ne yazık ki yükün ağır, benim için de rahatlayacaksın."
Kızın boyu ondan kısaydı ve topuklu ayakkabı da giymediği için bu fark biraz daha artmıştı. Hala şampuan kokan saçlarının kokusu burnuna dolarken minik dostça bir öpücük kondurdu kafasının üstüne. Vedalaşma vakti.
"Seni özleyeceğim." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: I just need, a little of your time Salı Tem. 20, 2010 10:17 pm | |
| Manuéla - 10 şöhret puanı 2 dolar Achille - 15 şöhret puanı 3 dolar |
| | | | I just need, a little of your time | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |