Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| la France | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: la France C.tesi Tem. 17, 2010 10:10 am | |
| Alexis Bathory-Gwenyth Salvatore
I.Tekil Kişi
12.10 suları
Hazırlık-Havalimanı-Ve Fransa
Yakın arkadaşlarımdan ayrı kaldığım sürede neler olmuştu ? Bunlardan birincisi Gossip Girl’e manşet olmuştum.İkincisi ise dikkatsizliğim yüzünden kodese girmekten ucuz kurtulmuştum.Başıma gelenlere bir neden aradığımda aklıma gelen ilk cevap doğru şıkkı yakabilirdi.Yakın arkadaşlarımdan uzak bir hafta geçirmiştim.Hepsimiz farklı taraflara dağılmıştık.Sorunlar,karmaşalar bla bla…Ama hepsi onlara söylemeye çekindiğim şey yüzündendi.Uyuşturucu kullanmaya başlamıştım.Aslında herkesin günlük alışkanlıklarından olan bir şeye ayak basmıştım ben de.İyi tarafı artık aşırı alkol kullanmayı bırakmıştım.En azından aşırı kısmını.Bu sefer alkolün başına ekleyeceğim sıfat ‘çok’ olabilirdi.Uyuşturucu daha yasak geliyordu.Daha heyecan vericiydi.Sevdiğim yanı ya tamamen kendim olmam ya da tamamen benliğimden arınmamdı.Her neyse.Şimdi olansa şuydu : Manhattan karmaşasından bir hafta boyunca uzak kalmak istiyordum.Yumuşacık yatağımdan istemeyerek olsa kalktım ve dün tüm gün hazırladığım bavulumun yanına doğru ilerledim.Fermuarı patlamak üzereydi.Dayanabileceğini umut ederek , gardolabımı açtım.Kot pantolonumu,askılı bluzumu ve havanın yağışlı olduğu bir sonbahar günü yanıma almam gereken hırkamı dolaptan çıkardıktan sonra yatağa fırlattım.Banyoya girdim.Hızla soğuk bir duş aldıktan sonra , turkuaz bornozumdan sıyrılıp üstümü giyindim.Sol bileğime geçirdiğim gümüş saate baktıktan sonra daha zamanım olduğunu fark ettiğimde cep telefonumdan Alexis’e mesaj çektim.
“45 dakika sonra havaalanında olmamız gerektiğini unutma.Umarım bir sorun çıkmamıştır.Girişte buluşalım.Xoxo Gw.”
İletim raporunu aldığım anda makyaj çekmecemi açtım.İçinden pembe rujumu,mavi rimelimi ve mavi göz kalemimi çıkardıktan sonra gözüme takılan maşamı da alıverdim.Yüzümü kremleyip makyajımı yaptıktan sonra , saçlarımı taradım ve beş dakika içinde saç uçlarımı kıvırıverdim.Odamı son kez kontrol ettim.Annem her zamanki gibi toparlama işini yapar diye düşünürken bir el omzuma dokundu.Yanağımdan öptü.Başımı çevirdiğimde ellerin anneme ait olduğunu anladım.
“Bu durumu dramatize etmeyelim.Kendine dikkat et.Kardeşimi ziyaret etmeye de ben gelmeden gitme.Mezarlığa uğramayalı uzun zaman oldu.Ve evet çıkmalıyım.”
Dedim.Beni eskisi gibi sıkmadığı için ona minnettardım.Peki anlamında gözlerini kapatıp açtı.Bavulumun bu kadar ağır olacağını düşünmeyerek hazırladığımı anladım.Bu yüzden sürüklemekle yetiniyordum.Caddeye çıktığımda etrafıma bakınıyordum.Hep kalabalıktı zaten.Bavuluma takılıp özür dileyenlere mi yoksa yardım için sulananlarla mı vakit kaybetsem diye düşünmekten kurtulmam için çarçabuk bir taksi çevirmem gerekiyordu.Ve çok geçmeden kurtarıcı taksi kaldırıma yanaştı.Şoför bavulla ilgilenirken çantamdan bir titreşim sesi geldi.. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 10:39 am | |
| Bavulum hazırdı, makyajım tamamdı. Saçlarımı sarı bırakmaya karar verdim. Bir süre sarı kalsın istiyordum, beyaz tenime yakışıyordu. Telefonumun sesini duydum ve çantamdan çıkardım. Mesah Gw'den gelmişti. Gülümsedim ve okudum. “45 dakika sonra havaalanında olmamız gerektiğini unutma.Umarım bir sorun çıkmamıştır.Girişte buluşalım.Xoxo Gw.” Her zaman son bir kontrol yapardı zaten. Gülümsemem yüzümde genişlerken cevap yazdım."Sorun yok tatlım (: orada olacağım Xoxo A." Teodora'ya "Bavullarımı al." diye seslendim ve bavulumu verdim. Oda arabaya taşıdı. Arwin'e de "Havaalanına gidiyoruz." dedim ve oda sürmeye başladı. Bende bu arada son kontrollerimi yapıyordum. Makyajım mükemmeldi. Saçlarımı açık bırakmıştım ve uçları dalgalıydı. Kırmızı rujum dudaklarımı çekici kılıyordu. Siyah göz makyajım masmavi gözlerimi açığa çıkarıyordu. Yol 30 dakika sürecekti. Evimizin havaalanına uzak olması pek kullanışlı değil. Yinede şehrin ortasına kocaman bir malikane dikemedik maalesef. Bende mp3'ümü kulağıma taktım ve 'Katty Perry - I kissed a girl' şarkısını seçtim. Sonrada Lady Gaga'ya geçecektim. Gw'i özlemiştim. Bu tatil ikimizede iyi gelecekti. Hatta sevgimin göstergesi olarak ona Macaristan'dan bir hediyede getirmiştim yanımda. Aslında kimseye hediye almam. Sevgi de göstermem. Ama Gw benim için özeldi. Görünce eminim çok şaşıracaktı. Beğenmesini umuyordum. Bunları düşünürken bir yandanda şarkıya eşlik ediyordum. Fransa geceleri kafamı dağıtmam için bulunmaz fırsattı. Neyseki gitmeden Chels'le konuşmuş ve biraz eroin ve hap alabilmiştim. Gw uyuşturucu kullandığımı zaten biliyorudu, sorun olmazdı. Onu gerçekten çok özlemiştim.
En son Alexis Bathory tarafından C.tesi Tem. 17, 2010 11:50 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 11:22 am | |
| Havalimanının önünde durduğumuzda tuhaf bir gerginlik çöktü üzerime.Kötü hisler doldu içime.Uçak düşerse , arızalanırsa…Şoför bavulumu kaldırıma yerleştirirken saçma korkularım beni gülmeye zorlamıştı.Ona güldüğümü sanan şoför , bakışlarını kaçırdı.Aslında ona değil de çocuk korkularıma güldüğümü bilse bana eşlik edeceğine emindim.Bavulu limanın giriş kapılarına doğru sürükledim.Alexis’i beklemem gerektiğini hatırlayıp girişte limanın duvarları boyunca yerleştirilmiş banklardan solumda olan ve bana en yakın olana oturdum.Ellerimi birbirine geçirdim.Ilık rüzgar havaya eşlik ediyordu.Yağmur çiseliyordu ağır ağır.Manzara beni düşüncelerime itti yeniden.Mose geldi aklıma.Dün attığım mesaja karşılık vermeyişi geldi.Achille de mesaj atmamıştı.Herhangi bir konuda.Genelde eve gidip gitmediğimden ya da başka bir yerde olmadığımdan emin olana dek mesaj atardı.Gariplik kokuları seziyordum.Öte yandan Manhattanda olanların Manhattanda kalmasını istiyordum şimdi.Her şeyi geride bırakmak istiyordum.Okulun yoğunluğu kendini hissettirdikçe ilişkiler birbirine giriyordu burada.Kaçmam yersiz mi diye düşündüm.Hiçbir şey için kaçmama gerek yoktu.Kötü bir şey yoktu aslında.Böyle düşündüğüm an içimde yeni bir iyi kız mı yaratıyordum acaba.Git gide her şeyi ve herkesi daha çok düşünüyordum.Endişeleniyordum,umursuyordum,suçlu hissediyordum.Eski bana ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.İyi kız olmak istemiyordum.Olamazdım.Masumiyetim çok önceleri bozulmuştu benim.Tek sırdaşım , hayat neşem kardeşim hayatımdan silinip gidene dek her şey beyazdı.Sonrasında da devam etmişti.Gözlerim ,görebildiğince tospembe görüyordu yaşamımı.Sonraları grileşmişti.Şimdileriyse siyaha bürünüyordu.Bir ara kendimle baş başa meditasyon yapmam gerekiyordu anlaşılan.Ölümünün ikinci senesi dolmak üzereydi.Sanki ne düşündüğümü anlamış gibi bulutlar içindekileri döküverdiler.Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı.Duygusallığıma bir kenara ittim ve doğruldum.Alexis , arabadan inmiş bana doğru yönelmişti.Ona doğru koşar adım yürüdüm.Boynuna atlayıverdim hemen.Sımsıkı sarıldım.Saçları sarıydı.Ellerimle omzunu sıktığım zaman anlamıştım.Çok yakışmıştı ona.
“Aleeexis.Tanrım ! Seni inanılmaz özledim.”
Diyebildim önce.Sıkı kucaklaşmamızın ardından birbirimizden uzaklaştık ve birbirimizi süztük.Gözlerimizi kırpıp , gülümseyerek birbirimize dilimizi çıkardık.Bu birbirimizi beğendiğimizin bir göstergesiydi.Ve eğer bir işe kalkışıyorsak yaramaz ifadeler takınmamız bizim stilimizdi.Bankın yanına yerleştirdiğim bavulumu kaptım.Otomatik kapının önüne doğru sürüklememle kapının açılması bir oldu.Güvenlik görevlisinin bizi ve bavullarımızı hiç de nazik olmayan bir tavırla denetlemesinden sonra ayarlamış olduğum uçak biletlerimizi onaylatmak ve pasaport işlemlerimizi halletmek için Paris yolcularının girdiği kuyruğa geçtim.Ardımdan Alexis de geldi.Geldiğinden beri tek bir kelime etmemişti.Patlamak için zor durur gibiydi.Gözleriyle konuşuyordu zaten.Anlaşılan Paris’e vardığımızda bir dertleşme seansı ayarlamamız gerekecekti.Hem de vardığımız gibi.Sadece gülmekle yetindik.Evrak işleriyle ikimizin de arası yoktu ve konuşmak için müsait bir ortamda yoktu.Anlaşılan uçak kalabalık olacaktı.Sıra yavaş yavaş bize gelirken , Alexis daha fazla duramadı ve söze girdi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 11:58 am | |
| Ah tanrım aptal yağmur!"Arwiin. Şemsiyee." dedim ve parmaklarımı şıklattım. Kapımı elinde bir şemsiyeyle açtı. Gülümsedim ve şemsiyenin altına geçtim. Gw beni görünce gülümsedi ve bana sarıldı. “Aleeexis.Tanrım! Seni inanılmaz özledim.” Sıkı kucaklaşmamızın ardından birbirimizden uzaklaştık ve birbirimizi süztük.Gözlerimizi kırpıp , gülümseyerek birbirimize dilimizi çıkardık.Bu birbirimizi beğendiğimizin bir göstergesiydi. Her zaman yaşadığım sıradan olaylar silsilesine adımımızı atmamız çabuk oldu. Bevullarımız kontrol edildi, passaport işlemleri halledildi. Bunu defalarca yaptığım için zorlanmıyordum. Genelde jetimizle yolculuk ederdim ama uçakların VIP seyehatleride fena değildi. Ona aldığım hediyeyi vermek için ölüyordum, ama sabretmeliydim. Süprizin tadını kaçırmak istemiyordum. Tam vakti geldiğinde verecektim. Aklımdan çıkarmak için başka konuya geçmeye karar verdim. Ajandamı çantamdan çıkardım ama Gw bunu fark etmedi. Sayfalarını karıştırdım ve bugünün tarihine geldim. Kalemide aldım ve "Gel şuraya oturalım." dedim. Passaportları ve diğer evraklarını elinden çekip aldım ve Arwin'e verdim. "Hallediver." Gw'e gülümsedim ve iki koltuğu işaret ettim. Oturduk. "Tatilimizi planlama zamanııı." dedim gülerek. "Paris'in tüm clublarını ve alışveriş merkezlerini görmeden asla geri dönmem! " dedim ve tekrar gülümsedim. Çok güzel olacaktı. "Şöyle yüzelsel bir plan yapalım diyorum." diye devam ettim. "Gerçi içimde planlarımızın bozulacağına dair inanılmaz bir his varya.. Neyse." dedim ardından. 6. hissim inanılmazdı ve hiç yanılmazdı. Yinede bu kez yanılmasını öyle çok istiyordum ki. "Günlük yoga seyanslarımıda kaçıracağım ama seninle olmak harika." dedim. Bu gerçekten güzel bir sözdü ve herkese söylemezdim. Yoga seanslarımı kolay kolay asla aksatmazdım. Gerçi uyuşturucu daha etkiliydi ama bırakmak için uğraşıyordum. Ama herkese melek bana şeytan olan kardeşim Chels köstek oluyordu. Birde benim kötü bir abla olduğumu söyler durur. Hıh. Bu sözüm üzerine güldü. Oda biliyordu zaten yoga seanlarımı aksatmadığımı. İltifatıma sevinmişti. Bende gülümsedim ve "Paris'te en çok nereye gitmek istiyorsun?" diye sordum. Bir yandanda etrafıma bakıyordum. Umarım tanıdık çıkmazdı, kalabalık yolculuklardan pek hoşlanmazdım. Jetimde pijama partisi verdiğim gün tek 'kalabalık' yolculuğum olmuştu.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 1:46 pm | |
| Hazırlık-Havalimanı
İlahi bakış açısıyla yazılmıştır.
... Genç kız arkasında üzüntülerini, mutluluklarını, umutlarını, heyecanlarını, korkularını ve daha nice duygularını arkada New York da bırakmak istedi. Belki dönünce duygularını kaybolmuş bulurdu. Belki biri onlara sahip çıkar yada çöpe atardı. Ya da duygularını daha iyi işlerdi karaltı düşmemiş kalbinde. İçini görmesine izin vermezdi kimsenin. Her kendisi gibi olan kişilerin gerçek hislerini bilirdi. Asosyallik ne demek bilirdi. Ucube gibi görülmek ne demek bilirdi genç kız. Nice acıları çocukken tatmıştı o. Evde çıkan tartışmalardan psikolojisi, tavırları her şeyi bozulmuştu. Ama kalbi hep bir kristaldi. Duygusaldı. Haddinden fazla ama asla bunu kimse bilmedi. Gardını düşürmedi. Tüm bunların bir kısmını bir tek Martinus Lorenzo Diggor biliyordu. Belki onun da kendisi gibi olduğunu düşünüyordu genç kız. Milyonerdi ama mutluluk olmayınca para bile hiçti. Her ne kadar parasıyla istediğini elde ediyor gibi görünsede aslında bunlar yüzeysel şeyler oluyordu. Asıl içeri yani kalbe işlemiyordu. Yalnızdı. Her zaman, her saat, her saniye... Küçüklüğü soğuk bir yaşam tarzıydı. Büyüdü. Belki değişirim dedi ama nafile. Hep aynı kasvetli, mutsuz, güzel ve itici olacaktı. Neden bunun bir sonu yoktu ? Genç kız neden mutlu ve etrafına neşe saçamıyordu. O neden insanların güneşi olamıyordu. Olamazdı değil mi? Çünkü o hep insanların hayatlarını mahveden kara bir bulut olmuştu. Havaalanının otoparkına arabasını parketti ve dikiz aynasına baktı. Yüzü tüm bu duyguları kaldıramamışcasına çökmüştü. Gözlerinde biriken ama dışarıya taşmaya cesaret edemeyen yaşlar vardı. Katie gardını indirip siyah camlar arasında bir süre ağladı. Hayatı için ağlıyordu. Gerçek arkadaşları için ağlıyordu. Gözlerini çocukken Maggie teyzesinin ona hediye ettiği şeker pembesi mendile sildi. Üstünde Secret Angel yazıyordu. Maggie hala ona hep böyle hitap ederdi ve " Zorluklar karşısında sakın yılma kızım. Her şey sana bağlı. Kaderinin iplerini çözebilir veya onları öylece bir denize atıp hayatını sürdürebilirsin. Ama nasıl birisi olursan ol şuradaki, kalbindeki kız hep sen olacaksın." derdi. Sırtını dikleştirdi ve soyundan gelen asaletle arabadan indi. David' e arabasını 2 saat sonra buradan alması için mesaj çekip telefonunu kapattı. Kimseyle görüşmek istemiyordu kız. Yüzündeki bütün duyguları silmişti.Gülümsemiyor yada ağlamıyordu. Taştan bir bebek gibi ilerliyordu. Biletini alacaktı. Çevresindeki hiçbir şeye dikkat etmiyordu. Porselen bir bebeğin canlanıp yürümesini anımsatıyordu. Bazıları ona saygı sözcükleri mırıldanıyor ama Katie duymuyordu. Sadece başını sallıyor ve geçiyordu. Sonra arkasından 2 kız sesi duydu. Olduğu yerde durdu. Arkasını döndüğünde Alexis ve Gwenyth' yi gördü. Zorlukla elini kaldırdı. Katie hızlı adımlarla kızların yanına geldi. " Heyy merhaba! " dedi cansız bir sesle. Alexis kızı gördüğüne pek memnun durmadığını algıladı Katie.
rp out: Ben İlahi bakış açısıyla daha iyi rpler çıkarıyorum. 1. tekil sahısa alışamadım daha. Bundan sonraki rpler 1. ağızdan yazılacaktır.
En son Meg Katie Volterras tarafından C.tesi Tem. 17, 2010 2:33 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 2:27 pm | |
| Meg'i gördüğüme biraz şaşırmıştım açıkcası. Hatta baya şaşırmıştım. Her zamanki gibi soğuk ve ukala davranıyordu. Sahte bir gülümsemeyle. Meg'i sevmediğimi söyleyemem. Bana hiç zararı olmadı. Herkese kibirli ve ukala davranan bir kız. Üstten bakıyor. Tabii bana üstten bakamayacağını çok çok önce kardeşim ona söylemişti. Eminim 'ablam gerçek bir cadıdır' tarzı bir şeylerdir. Yinede Meg o her yana neşe saçan, pembe gözlük takan monoton moronlardan değil. Eğlenceli bir kız ve bu yüzden onu seviyorum. Yüzüme gerçek bir gülümseme yerleştirdim. Az önceki zoraki gülümsemem gibi değildi. Herhalde İngiltere'ye gidiyordu. Chels sürekli İngiltereden bahsettiğini söyleyip duruyordu. Bende anavatanımı çok seviyorum, herkes sever. Yinede incelik edip sordum. Buda pek yaptığım bir şey değildir. Bazen gelir işte böyle.
En son Alexis Bathory tarafından Paz Tem. 18, 2010 2:05 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France C.tesi Tem. 17, 2010 2:44 pm | |
| Sırada yavaş yavaş ilerlerken çok sıkıldığımı anladım.Alexis ağzındaki baklayı çıkarmamıştı.Genellikle uçağı tercih etmezdi.Ona iyilikten çok kötülük etmiş gibi hissetmiştim kendimi.Jetinde verdiği partileri hatırlayabiliyordum.Ultra konfor ve eğlence.Havada süzüldüğümüzü anlamazdım bile.Ama şimdi şehir ve şehire ait her şeyden uzak kalacaksak , buna katlanıcaktı.Sırada daha da ilerlemiştik artık.Arkamda huysuzlanan kadına dirseğimi geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.Fazla konuşuyordu.
"Afedersiniz."
dedim sadece.
"Qu'est-ce ?"
dedi.Alexis veznenin önünde durdu ve kadının evrakları halletmesini bekledi.Aslında oralı bile değildi.Kadına döndüm ve
"Très impoli."
dedim kadına o hoşuma giden Fransız aksanımla.Sesim fazla çıkmıştı sanki ama 'Ne' diyerek karşılık veren birine kaba olduğunu söylemek yersiz olamazdı.Paasaportlar ve işlemlerine Arwin bakarken biz de Alexis'in az önce işaret ettiği iki koltuğa geçtik.Çok geçmeden Alexis , çantasından bir defter çıkardı.Açıp , eline bir kalem alınca bunun bir ajanda olduğunu anladım.A , talimatları verdi.Ona katıldığımı ifade eden mimiklerle dinledim onu.Her şeyi görüp öyle dönmek istiyordu Manhattan'a.Çok eğlenceli olacaktı.Yoga derslerini kaçırması ve bunun benim için olması da ayrı sevindirmişti beni.Alexis yanınızdaysa ardınızda bıraktıklarını unutuyordunuz.Size farklı pencereler açıyordu tatmanız için.Eğlence kaynağımdı benim. Paris'te en çok nereye gitmek istiyorsun?"
diye sordu.Parmağımı dudağımın kenarına yerleştirerek düşünür yüz ifadesi takındım.Gülümsedim.
"Modanın başkentine gidiyoruz bebek.Tabii ki o devasa alışveriş merkezlerine gitmek istiyorum !"
dedim heyecanlı bir ses tonuyla.Merak ettiğim şey aslında kalacağımız oteldi.Sonra yanımda oturanın Alexis olduğunu düşünerek -ve tabiiki ultra zengin olduğunu düşünerek- acaba orda bir evi var mıdır dedim kendi kendime.O ajandasını karalarken "Merhaba !" diyen bir ses eşlik etti mırıltılarımıza.Başımızı çevirip baktığımızda bu kişi Meg'ti. Alexis'in yüz ifadesinin değiştiğini hissettim.Gergin havayı Alexis bozdu.British Airways'le gideceğini öğrendiğinde Alexis, Meg'i sevdiğini bilmeme karşın daha rahat etmişti.Kız farklı bir yöne ilerlerken elindeki biletten Fransaya gideceğini anladım.Acaba tüm okul kafa toparlamak için yurtdışına mı çıkacaktı ? Bir süre sonra Arwin tekrar yanımıza geldiğinde bavullarımızı taşıdı.Uçaktaki ilk izlenimlerim : Konforlu koltuklar , geniş bir koridor ve kıyafetleriyle göz dolduran hostesler...Birinci sınıf yolculuk gerçekten iyi olacaktı.Koltukların hoş bir dizaynı vardı.Aslında benden çok özelliğe sahip bir koltuktu bu.Gülümsedim ve yerime yerleştim.Çok geçmeden uçağın kalkması iyi olmuştu.Attendez-nous ! Nous volons vers l'Europe..Bir kaç saat sonra Alexis kendine yiyecek bir şeyler söylemişti.Ama mide bulantımdan herhangi bir şey yiyebileceğimi sanmıyordum.Yanımızda oturanlar -Fransız oldukları apaçıktı- sarmaş dolaş bir şekilde sohbet ediyordu.Zihnim farklı yönlere kaydı.Jake ve Ach ile -iki yakın arkadaşla- ve kesinlikle sadece arkadaşım olan kişilerle öpüşmüştüm.Ach ile olanlar hoşuma gitsede doğruluğundan süphe ediyordum.Ama Manhattanda doğrulara kimin ihtiyacı vardı değil mi ?
En son Gwenyth Salvatore tarafından Ptsi Tem. 19, 2010 3:58 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: b Paz Tem. 18, 2010 3:20 pm | |
| - Spoiler:
Rp out: Görsel yönden desteklemek için resimler koydum. Hepsi spoiler'larda ve en sona koymanın saçma olduğunu düşündüğüm için onlardan bahsettiğim yerlere koydum..
"Modanın başkentine gidiyoruz bebek.Tabii ki o devasa alışveriş merkezlerine gitmek istiyorum !" Bende aynı düşüncedeydim.. Pariste eğlenecektim. İşte o kadar! Arwin elinde belgelerle geri geldi ve "Her şey hazır hanımefendi." dedi. Gülümsedim. "Aferin Arwin." dedim. Gerçekten içten söylemiştim bunu. Elizabeth'in, büyük büyük büyükannemin kölelerinin soyundandı. Chels'le dadımız ve evin her şeyi olan Teodora gibi. Arwin ve Dora evliydi ve her konuda karikalardı. "Jeti al ve Paris'e yol al." dedim. Şaşırdı. "Hanıme-" sözünü bir bıçak gibi kestim. "Arwin! Bana karşı mı geliyorsun?" her zamanki efendi tavırıyla "Hayır efendim." dedi. Gülümsedim. "Orada size ihtiyacımız olabilir. Jete de. Ve sizde Paris'te biraz gezersiniz." dedim ve konuyu gülümseyerek kapadım. Çoğu yönden Elizabeth'e çekmiştim. İtaatkarsızlığa tahammülüm yoktu. Uçağa doğru ilerlemeye başladık. Meg'e döndüm. "Sen hangi uçakla gidiyorsun?" diye sordum. "British Airways" dedi. Hiç şaşırmamıştım. İngiliz şirket. Arwin'e döndüm ve bizim hangi şirketle gittiğimizi sordum. "Air France hanımefendi." dedi. "Sanırım inince görüşürüz." dedim Meg'e ve Gw'yide alıp geçeceğimiz kapıya doğru yürümeye başladım. "Bu kızdan pek hoşlanmıyorum." dedi Gw. "Imm. Pek tanımıyoruz." dedim bıkkın bir sesle. Üstten bakan tavırları ve kendini dünyanın merkezi sanıyor olması insanların ona yakınlaşmasını oldukça zorlaştırıyordu. Bir buz kalıbı gibiydi. Eritmek için ateş gerek biliyorum. Ben ateşim, bunuda biliyorum. Yinede erimesin buz kalbi, donuk kalsın bakışları. Gizlediği şeyler olduğu açık. Öğrenmeyi hiç ama hiç istemediğim şeyler olabilir. Eminim öyledir. Ben kendi yoluma bakmalıyım. Kapıdan geçtik ve uçağa doğru ilerledik. Gw'e bakıp gülümsedim. Oda gülümsedi. Merdivenleri çıktık ve sonunda uçaktaydık.. Tabiiki First Class uçuyorduk ve bu biraz rahatlatıyordu beni. Yerime oturdum. Gw'de yanıma oturdu. Uçağın kalkışına az kalmıştı. Aramızdaki paravanı kapatmamıştım. Mahremiyete önem verirdim ama sonuçta gizlemem gereken bir şey yapmayacaktım. Koltuklar oldukça rahattı. Kesinlikle rahat bir uçuş olacaktı.
- Spoiler:
Uçak kalkarken her zamanki anonslar yapıldı. Uçak havlandığında derin bir nefes aldım. Yine mi kaçıyordum? Hayır. Yani sanırım. Sadece bir tatildi. Küçük ve eğlenceli bir tatil. Aptal gülümsemeli hostes "Bir arzunuz var mı?" diye sordu.Çok garip bir tipi vardı. Esmerdi ve kafasında saçma bir şapka vardı. Hatta fese benziyordu. Kendimi gülmekten alamadım. "Karides, havyar ve Fransız şarabı." dedim. Kadın gülmeme bozulmuştu. Kafanı salladı ve bara gitti.
- Spoiler:
Bar beyaz konsepte uygun tasarlanmıştı. Şık ortama uyuyordu. Üstü bardaklar, şişeler ve çiçeklerle doluydu. Evimizdeki barı anımsattı bana. Jetimizdede vardı ama daha küçük bir bardı. Kumandayı aldım ve Tv'yi açtım. Pek dizi izlemezdim. Oturup her bölümünü izlemeye vaktim olmazdı. Her an işim çıkabilirdi sonuçta. Bu yüzden film arşivine girdim ve "Just My Luck" filmini seçtim.
- Spoiler:
Daha önce izlememiştim. Başrolde Lindsay Lohan ve Chris Pine vardı. Lindsay ve Chris'e bayılırdım. Filmin başladığı sırada hostes istediklerimi getirdi ve önümdeki portatif masaya yerleştirdi. El çantamı o gelmeden önce hazırlamıştım. Yüklü bir bahşiş verdim ve gönderdim. Şarabı bardağıma doldurdum ve test ettim. Rengi iyiydi. Ne fazla koyu ne fazla açık. Kıvamıda gayet güzeldi. Ne fazla koyu ne fazla sıvı. Alkol oranıda çok iyiydi. En kalitelisini getirdiklerine emindim. Gülümsedim ve karidesimi yerken filmi izlemeye başladım. Film çok güzeldi ve ikramlarda. Aslında uçuştan memnun kalmıştım. Fransa'ya vardığımızı ve inişe geçtiğimizi haber veren anonsla birlikte ekran karardı ve kemer ışıkları yandı. Kemerimi zaten çıkarmamıştım. İniş kolay oldu. Aslında kulaklarım hiç ağrımadı bile diyebilirim. Çünkü sürekli esnedim ve kulaklarım tıkanamadı. Gw'nin koluna girdim ve merdivenlerden indik. Sonunda varmıştık. Yapacak çook şey vardıı. Bavulları aldık ve havaalanındaki görevlilerden ikisine verdik. İkisinede yüklü bir para verdim. İngilizce anlamayabilirlerdi ama paradan herkes anlardı. Bize bir taksi çağırdılar ve bavullarımızı bagaja koydular. Elimi kaldırdım ve 'tamam' der gibi havada tuttum. Şofore "Le Meurice" dedim. Ardından Gw'e döndüm ve "Umarım oteli seçmiş olmama kızmazsın." dedim. "Babam buraya yatırım yapmıştı ve gerçekten mükemmel bir otel olduğunu söyleyip dururdu." Gw sorun olmadığını söylediğinde gerçekten çok sevindim. Otele varmamız - neyseki - kısa sürdü. Yollarda olmaktan bıkmıştım. Yolculuktan yorulmuştum. - Spoiler:
Mükemmel bir oteldi. Tığkı bir şato gibi. Macaristandaki evimizi andırıyordu. Hemde çok. Derin bir iç çektim ve şofore yüklü bir para verip arabadan indim. Gw memleketine kavuşmuş olmanın mutluluğu içindeydi. Temiz havayı ciğerlerine doldurdu. Gülümsedim. Şofor arabadan indi ve bavullarımızı çıkardı. Parmaklarımı şıklattım ve işaret parmağımı ona doğru uzatıp büktüm. Talimatı aldı ve bavullarla arkamızdan gelmeye başladı. - Spoiler:
Heryer sarıydı. Altın. Çok şık, lüx ve kaliteliydi. Kesinlikle doğru bir seçimdi. Altın rengini çok severdim. Hatta en sevdiğim renklerden biriydi. Kapıdan içeri girdiğimde dilim tutuldu. Burası gerçek anlamda bir şaheserdi. Sanat eseriydi. - Spoiler:
Tavan tasarımı müthişti. Kendimi güneşte gibi hissetmiştim. Her yanım sapsarıydı ama rahatsız edici ışık yada sıcaklık yoktu. Parlaktı ama aşırı değil. İnanılmazdı. Ben tavana hayran hayran bakarken Gw giriş işlemlerimizi yapmıştı. Mükemmel Fransızcası sayesinde kolayca halletmişti. Sofor gitmiş yerine görevlilerden biri bavullarımızı almıştı. Gw görevlilerle konuşurken broşürlerden birini aldım. Fransızcam vardı ama çok iyi değildi. Neyseki broşürün İngilizce kısmıda vardı. Neler olduğuna baktım. Restaurant, Yüzme Havuzu, Otopark, Golf, Küvet, Bar, Gece Kulübü / Disco, Sigara İçilmeyen Odalar, Uyandırma Servisi, Spor Salonu, Oda Servisi, Internet, Tenis, Klima/Havalandırma, Su Kayağı. Spa olmamasına üzülmüştüm ama yinede mükemmeldi. Golf'e bayılırdım. Ve Disco'ya mutlaka uğrayacaktım. Gw kolumdan tuttu ve asansöre götürdü. Yine altın bir asansörle odamıza çıktık. Sarıdan bunalmaya başladığım sırada odayı gördüm ve gülümsedim. - Spoiler:
Genelde odamı paylaşmayı pek sevmem ama burda tek oda istemiyordum. Gw ile harika zaman geçirecektik bu odada. Geceleri yastık savaşı yapardık, sabahları kahvaltımızı odaya getirtirdik. Kahvaltımı yatağımda yapmaya bayılırdım. Fazla eşya olmaması harikaydı. Her yanı gereksiz ve gösteriş amaçlı şeylerle doldurmak yerine gerçekten kaliteli eşyalar seçilmiş, mükemmel şekilde yerleştirilmişti. Görevli gülümseyerek bavulumuzu bıraktı. Ben kendimi yatağa atmıştım. Gw ona yüklü bir bahşiş verdi ve yanıma oturdu. Bir kahkaha attım ve "Rüya gibi bir yer burası. Bu ülke, şehir, insanlar, her şey!" dedim. Harika bir tatil olacağına inanıyordum. Öyle çok istiyordum ki öyle olmasını.
En son Alexis Bathory tarafından Paz Tem. 18, 2010 7:03 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Paz Tem. 18, 2010 4:32 pm | |
| Alexis hangi uçakla gideceğimi sorduğunda hep tercih ettiğim "British Airways" dedim. Tabiki İngiliz bir şirketle yolculuk yapacaktım. Uçağa doğru yol alırken telefonum çaldı. Bakmak istemedim. Çok dalgındım. Stell' i düşündüm. Muhtemelen kalbini kırmıştım. Ona bir elbise almalıydım belki. Tabi Chels' ede bir hediye. Küçük kalbim arkadaşlarımın mutluluğu üzerine birden gizli bir heyecanla doldu. Sanki güneşin vadisinde büyümüş neşeli çocuklardan hissettim kendimi. Mutluluk tüm bulutlarımı ayırmıştı. 5 dk öncesinde hüznün kara eşiğinden içeri adım atmış şimdi ise mutluluğun geniş beyaz kapısından içeri süzülmüştüm. Böyle hissetmeyeli kim bilir ne kadar zaman geçmişti. Kendime mutlu hissetmek için izin verdim. Bulutların üstünde bale yaparak şarkı söylüyordum sanki. İnsan niye böyle hisseder ki ? Telefonumu merak edip gelen mesaja baktım. Stell' dendi. Küçük kalbim bir anda donmuştu. Mesajda beni aşağılayıcı sözler sarfetmişti. Paris' e kaçtığımı söylemişti. Bu mesajdan sonra Paris' e gidemezdim ve gitmeyecektim. Biletimi yırttım. Hüznüm sinirimi gölgelemişti. Gözümden bir parıltı yanaklarıma doğru süzüldü. Olamaz ağlıyordum. İntikam soğuk yenen bir yemektir. Stell' in sözü kulaklarımda çınlıyordu. Dönüp hızla Aston Martini' me yürüdüm ve sinirle gaza bastım. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Ptsi Tem. 19, 2010 4:50 pm | |
| "Umarım oteli seçmiş olmama kızmazsın.Babam buraya yatırım yapmıştı ve gerçekten mükemmel bir otel olduğunu söyleyip dururdu."
Olağanüstü.Bir numara bir uçuşun ardından , karşımdaki manzara dilimin tutulmasına yetmişti.Uçaktaki barlar , yemekler ve teknolojik araçlar göz doldurucuydu elbette.Just My Luck iyi bir film sayılırdı.Vaktin nasıl geçtiğini anlayamamış olsam da yolculuk uzundu.Ama şimdi karşımda duran ve göz doldurmaktan da öte gözleri kör edecek biçimde özenle düşünülüp işlenmiş bir mimari eserdi.Otelin görünümü , bana her şeyi unutturdu diyebilirdim.Dış mimaride aradığım estetik camlardı.Çok camlı binalara bayılırdım.Otel beni içine çekmeyi başardı.Fransa benim memleketim sayılırdı.Manhattan’da doğmama karşın çocukluğumun büyük kısmını Fransa’da geçirmiştim.O zamanlar babam bizi terk edip gitmemişti.Kardeşim küçük olduğu için annemler NewYork’ta kalırlardı.Ben ise babamla Fransa’da olurdum.İş,iş,iş.Ama buna değdiğini söyleyebilirdim.NewYork’u benim şehrim olarak göremiyordum.Huzur,mutluluk ve güzelliği burada buluyordum.İşte bu yüzdendir ki memleketimde olmanın gururuyla ciğerlerime temiz bir hava çektim.Alexis bana bakıyordu.Burada olmanın beni ne kadar mutlu edebileceğini görebiliyordu.Onun hoş hatlarıyla çevreleyen gözlerine bakıp içten bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma.Şoför arabadan indi ve bavullarımızı çıkardı.Alexis parmaklarını şaklattı ve işaret parmağını ona uzatıp büktü.Orta yaşlı adama talimatları verdikten sonra bana baktı ve yürümemiz için gözleriyle şatonun kapısını işaret etti.Adımlarımı sıklaştırıp kapıdan içeri bir adım attığımda gözlerim kamaştı.Altın sarısı , dışı gibi içerisini süsleyen ama bu sefer boydan camları , tavanı süsleyen antik tasarımı ve içerisinin lüksünü aydınlatan abajurların ışıklarını renklendirmişti.Gözlerimi resepsiyona çevirebildiğimde Fransızcamı sergileyebilmek için oraya yöneldim.Bize ayrılan odayı tarif eden genç bayan ardından , odamızı açacak kartı uzattı bana.Hoş bir vakit geçirmemiz için temennilerini sunduktan sonra görevlilerden biri yanıma yanaştı.Alexis’i çağırdım ve kol kola girdik.Görevli bize asansöre kadar eşlik ettikten sonra yine sarı döşeme bu mekanizma bizi odamıza çıkardı.Sarıyı sevmediğim bir gerçekti.Ama iç mimarinin olmazsa olmazıydı.Odamıza girdiğimde rahatlamıştım.Bavullarımız taşındı ve ben taşıyan adama bahşiş vermek için çantamı kurcalarken Alexis , Uyumlu renklerle bezenmiş beyaz yatağa atmıştı kendini.Bahşişi uzatıp kapıyı kapadığımda arkamı döndüm ve yatağın sağ ucuna oturdum.
"Rüya gibi bir yer burası. Bu ülke, şehir, insanlar, her şey!"
dedi A.Şüphesizdi.Yolculuktan öncesini her ne kadar hala hatırlasam da bu kısa tatil sonrası zihnim bomboş şekilde oraya dönmeyi umut ediyordum.
“Burada geçireceğimiz tatil de öyle olacak !”
dedim ve ben de yanına uzandım.Gülüşmelerimiz kesildikten sonra ayağa kalktım ve bavulumdakileri dolaplara yerleştirmek için yatağın üstüne boşalttım.Titiz bir insan değildim.Bu yüzden giysilerimin ortalığa saçılması ve ütüsünü kaybetmesi sorun değildi.Ama sonra oda servisinin nasıl olsa her şeyi halledip döndüğümüzde odayı süper düzenli bulacağımız için sadece küçük ıvır-zıvır eşyalarımı yerleştirmeye karar verdim.Makyaj çantamı ve küçük poşetlere yerleştirdiğim bazı küçük eşyaları çekmecelere doldururken Alexis’in düzenli nefes alışlarının kesildiğini anladım.Arkamı dönüp yatağın üzerinde gözlerini elindekini incelemekle meşgul Alexis’e baktım.Elindekinin ne olduğunu fark ettiğimde aslında onun bunu bilmesi gereken ilk kişi olduğunu fark ettim.
“Uyuşturucuya başladım.”
Dedim ifadesiz bir yüz ve pürüzsüz bir sesle.Çok şaşırmış görünmedi aslında.Aksine beyaz tozları döktüğüm küçük tüpe ve kutudaki haplara bakarak gülümsüyordu.Birazdan vereceği tepkiyi ve sonrasında bunu unutup nasıl golfe gidebileceğimizi bilmiyordum. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Salı Tem. 20, 2010 5:11 pm | |
| "Burada geçireceğimiz tatil de öyle olacak !" dedi ve yanıma uzandı. Sonra kalktı ve bavulunu yatağa boşalttı. Düzenli nefes almaya odaklanmaya karar vermiştim. Dağınıklığa asla dayanamazdım. Bavula saldırmamak için zor duruyordum. Elim eşyalara gidiyordu. Bende düzenlemeye karar verdim. Yığını kucakladım ve yatağa düştü.. Nefesim kesildi. Uyuşturucu! Aslında şaşırmamam gerekirdi ama zararlarını çok iyi biliyordum. Uzun süre inceledim. Hayal olmasını isterdim. Ama gerçekti. Ellerimde onun uyuşturucu tüpü duruyordu. En yakın arkadaşımın! Ve şaşırmıştım çünkü bana söylememişti. Aslında bilmem gerekiyordu. Başımı kaldırdığımda bana bakıyordu. Poker yüzü maskemi taktım. Eğer içimdekileri ifademe yansıtsam ya erir yada delirirdi. "Uyuşturucuya başladım." dedi basitçe. Ne kadarda sakindi. Sanki önemsiz bir şey söyler gibiydi.. Kutudaki haplara ve tüpteki toza baktım. Ellerim hafif hafif titremeye başlayınca güldüm. Tedavi işe yaramıştı evet ama elimde uyuşturucu varken tepkisiz kalamıyordum. Gw gözlerime endişeyle bakıyordu. İyi! Endişelense iyi ederdi! "Evet fark ettim" dedim önce. "Bende alabilir miyim birazını?" diye sordum ardından. Rahatlamıştı. "Tabii." dedi işine dönerken. Tüpü ikiye ayırdığım zaman şaşkın ifadesiyle tekrar arkasını döndü elbette. "Kendi payımı şimdiden almak istedim." dedim donuk bir sesle. Hiç bir duygu barındırmıyordu sesim. Bir tane bile. Şaşırmıştı. Şaşırmalıydı da! Elimle tüpün yarısını yere attım ve Gw'nin yanından sertçe geçtim. Geçerken "Söylediğin için teşekkürler." dedim imalı ve inanılmaz derecede sert bir sesle. Çarpmanın etkisiyle az daha düşüyordu. Ama başımı çevirdim ve kapıyı sertçe çekerek odadan çıktım. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 11:45 am | |
| "Evet fark ettim" dedi önce.Biraz duraklayıp alabilir miyim diye sorduğunda içime su serpilmişti.Onaylayıp arkamı döndüm ve düzenlediğim çekmeceleri son kez kontrol etmek için adım attığımda hafif bir ses işittim.Arkamı döndüğümde yüzümdeki şaşkınlık ve karmakarışık şehvet duyguları birbirine karışırken içime gelen rahatlama buharlaşıp havaya karışmıştı. "Kendi payımı şimdiden almak istedim." dedi Alexis.Sinirlendiğinde anlardınız.Kan beynine sıçrar derler ya bunu gözlerinizle görebilirdiniz onda.Gözlerimi açıp kapamamla ayağa kalkıp yanımdan hışımla geçmesi bir oldu. "Söylediğin için teşekkürler." dedi ve arkasına bile bakmadan kapıyı çarpıp gitti.Neler olduğunu tabii ki anlamıştım.Yere saçılan tozların tedariği bile en az bir hafta sürerdi.Bu alışkanlığın oluşması içinde en az iki hafta.Ondan -en yakın arkadaşımdan,dostumdan- uzun zamandır sakladığım bir sırrın şimdi açığa çıkmıştı.Herşeyimizi bilirdik.Tozları düşünmeden arkasından onu bulmak için odadan çıktım.Kartımı aldım ve rahatsız etmeyin tabelasınıda kapı koluna geçirdikten sonra ne tarafa gidebileceğini hesap ettim.Arkadaşımı tanıyordum.Bulacağım yeri de.Ve ordaydı.Küçük bir bar taburesine yerleşmiş içkisini yudumluyordu.Sessizce arkasından yaklaştım ve omuzlarından kollarımı önüne attım.Kafamı biraz eğip yana çevirdim.Dudaklarımı yanaklarına bastırdım.Çok sert bakıyordu.Yanındaki tabureye geçtim.Martini keyfine ben de eşlik ettim ve yüzüme bakmıyor olmasına dayanamayarak söze girdim. "Alexis.Durumun ne kadar karışık olduğunu bilemezsin.Haklısın.Çok öncesinde bilmeliydin.Ama inan bana ilk öğrenen sensin tatlım.Korkmuştum ve kimseye söyleyemezdim.Başıma ne tür belalar açtım bilemezsin.Seni kendi aptallıklarıma bulaştırmak istemedim." dedim.Hala yüzüme bakmıyordu.İçkisi bitince barmene eliyle işaret etti ve barmen çok geçmeden yeni bir bardak dolusu martini koydu önüne."Özür dilerim Alexis." demeyi başarabildiğimde iri bukleli sarı saçlarının yanında yüzünüde görebiliyordum artık.Bir de annem duysa diye geçirdim içimden.Fazla olucağını düşünmeme rağmen devam ettim.
"Madem yüzleşeceğim o zaman sensiz geçen iki haftamı ayrıntısına kadar anlatıcam.Senden hiçbir şey gizlemeyeceğim.Dahası var.." dedim.Bunu o kadar yüzsüz bir biçimde söyledim ki yüzünü çevirip sırıttı.Biliyordum , aslında bundan çok kızmazdı hiçbir şeye.Ama hala yumuşamamakta ısrarcıydı.İçkimi yudumlarken bu kadarının yetmeyeceğini düşündüm ve barmene seslendim. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 2:14 pm | |
| "Alexis.Durumun ne kadar karışık olduğunu bilemezsin.Haklısın.Çok öncesinde bilmeliydin.Ama inan bana ilk öğrenen sensin tatlım. Korkmuştum ve kimseye söyleyemezdim.Başıma ne tür belalar açtım bilemezsin.Seni kendi aptallıklarıma bulaştırmak istemedim." Ah! Tabiiki karışıktır. Eminim birsürü olaylar yaşamıştır falan filan işte. Herneyse. Barmene bir Votka Martini daha hazırlamasını işaret ettim. Kısa sürede içkim yenilenmişti. Gw devam etti. "Özür dilerim Alexis." Ne yani? Özür dilemekle her şeyin düzeleceğini mı düşünüyordu? Sahiden mi? Öyleyse 1oooo özür daha gerekecekti. "Madem yüzleşeceğim o zaman sensiz geçen iki haftamı ayrıntısına kadar anlatıcam.Senden hiçbir şey gizlemeyeceğim.Dahası var.." dedi. Sanki merak ediyordum. Suratına baktım ve inanılmaz derecede yapmacık bir şekilde sırıttım. Sözümona dostumun sorunlarıyla ilgilenmeliydim değil mi? Senden hiçbir şey gizlemeyeceğim demişti. Benden daha ne kadar şey gizlemişti kim bilir. Kardeşim Manhattan'daki insanların 'gerçek dost' olamayacağıyla ilgili bütün aptalca vaazlarında haklıydı demek. Bunları düşünürken başımı çevirmiş içkimi yudumluyordum. O kadar sinirliydim ki! Hele bu rahat tavırları beni iyice çileden çıkarıyordu. Tekrar ona döndüm ve nefret dolu gözlerim ve sahte gülümsememle karşılaşınca istemsiz olark irkildi. Sinir krizi geçirecek gibiydim. Ellerim titriyor ve gözlerim neredeyse kızıl alevler saçıyordu . Kaba bir sesle "Dahası olduğuna eminim zaten.." dedim. "Gerçekten dostum olsaydın 'dahası' dediğin kısmı zaten biliyor olurdum!" dedim tükürürcesine. Başını öne eğdi. "Ve o 2 hafta yanında olsaydım emin ol bu rezil olayları yaşamazdık ve sen bu rezil duruma düşmezdin." dedim aynı tonda. Yinede aptalca bir şeyler yapmamış olmasını diliyordum. Sesim 'emir' tonuna bürünürken "Şimdi bana her şeyi anlat." dedim. Dostça değildi sesim, daha çok kabaydım. Ama kabalığımı hak etmişti. Sinirlerimi alt üst etmişti ve krizin eşiğindeydim. Anlayışlı falan olamazdım şimdi. "Başından sonuna kadar. Sakın hiçbir şeyi atlama. Benden başka bir şeyi daha gizlemen hiç iyi olmaz." dedim. Sesim tehtit eder gibiydi ama elimde değildi. Çok az insana 'dostum' derdim, çok az insanı dost olarak görürdüm. Ve o insanlarında gerçekten dost gibi davranmaları gerekirdi. Aksine dayanamazdım. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 2:55 pm | |
| Alexis beni korkutuyordu.Ve onun gözünden düştüğümün farkındaydım.İki haftada evet neler neler olmuştu.Ellerinin titrediğini farkettiğimde sergilediğim rahat tavır da silinip gitti.Şu an gergindim.Bana daha önce hiç böyle kızmadığını düşündüğümde bunun altından nasıl geleceğimi düşündüm.Hatalı olduğumu biliyordum.Telefonlada olsa haber verebilirdim.Ne yani tek hatalı ben miydim ? Belki aile içinde sorunları vardı ve beni aramamıştı.Belki farklı şeyler...Ama o da beni arayıp sormamıştı.Daha kötüsü ben de bir şeyler duymuştum onunla ilgili ve başkalarından duymama rağmen hiçbir şey dememiştim.Ne olursa olsun kendimi haklamıyordum.Sadece kendi yaptıklarımı düşünmeye odaklandım.Dostuma ve belkide Manhattan'da herşeyi yaşadığım ve yaşayabildiğim , yanımdan ayırmadığım tek insandan uyuşturucuya başladığımı gizlemiştim.Ama diğerleri gizli değildi.Yaşanmış şeylerdi ve bunları zaten anlatacaktım. "Dahası olduğuna eminim zaten..Gerçekten dostum olsaydın 'dahası' dediğin kısmı zaten biliyor olurdum ve o 2 hafta yanında olsaydım emin ol bu rezil olayları yaşamazdık.Sen bu rezil duruma düşmezdin.Şimdi bana her şeyi anlat.Başından sonuna kadar. Sakın hiçbir şeyi atlama. Benden başka bir şeyi daha gizlemen hiç iyi olmaz." dedi Alexis.Tehditkardı.Az önce gülüyordum ama şimdi başımı yere eğmiş ve ağlamak üzereydim.Hala bana bakmadığından ve mükemmel sinirli olduğundan emindim.Ağlamak bana göre değildi.Güçsüzlüktü.Bu yüzden burnumu çekmekle yetindim ve sesimin çatallı çıkmasına sebep oldum. "Gerçekten dostumsun !" dedim önce.Aklım o kısmında takılı kalmıştı çünkü.Ona bu kadar değer veriyorken değerimin hiçe sayılmasına göz yumamazdım. "GERÇEKTEN." dedim tekrar kendime kabullendirmeye çalışır gibi.Ama asıl istediğim şey bu kelimeyi vurgulamaktı.Çok nadiren , kendimi çok kaybettiğimde , hap aldığımı biliyordu zaten.Bu yüzden onunla ilgili kısmı es geçtim. "Alkol, beni benden farklı yapıyor.Yapmayacaklarımı yaptırıyor ya da yapacaklarımı altüst ediyor." dedim sonra.Başımı kaldırdım. "İçmeyince de farklı bir insan oluyorum." dedim.Zoraki yutkundum. "İçmeyince de içince de sapıyordum.Ya alkolsüzlükten ya da aşırı alkolden." dedim.Biraz duraksadıktan sonra dudağımı ısırdım.İşte şimdi herşeyi öğrenecekti.Devam ettim. "Bu yüzden alkolü azalttım ama bağımlı olduğumu biliyorsun Alexis.O hapları denemeye karar verdim.Daha kötüler biliyorum ama ya tamamiyle ben oluyorum ya da tamimiyle benden çıkıyorum ve rahatlıyorum.Dahası GG'de çıkan ve Jake'le öpüştüğümüz o gece satın aldıklarım çalındı.Korktum ve kimseye bahsetmemeye karar verdim.Sonrasında satın almaya kalktığımda az kalsın polise yakalanıyordum.Yanımda olan kişi Ach olmasaydı , kodesi boyluyordum." dedim ve sustum.Anlatmamayı düşündüğüm şeyleri bile dillendirmiştim.Alexis'in yüzüne bakmak istiyordum ama cesaret edemedim.Bir süre.Şimdi vereceği tepkiyi merak ediyordum.Her ne olursa olsun razıydım ama bildiğim ve emin olduğum tek şey kesinlikle sürtük olmamamdı.Öpüşebilirdim ama asla kendimi bir başkasına satmazdım.Eğer o da benim gerçekten dostumsa bunu bilecekti.Uyuşturucu konusunda istediğini söyleyebilirdi.Herşeye razı gelecektim. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 3:41 pm | |
| "Gerçekten dostumsun!" dedi önce. Sesi çatallı çıkmıştı. Ama ağlamayacaktı. Bunu biliyordum. Hiç ağladığını görmemiştim. "GERÇEKTEN." dedi tekrar kabullendirmeye çalışır gibi. "Alkol, beni benden farklı yapıyor.Yapmayacaklarımı yaptırıyor ya da yapacaklarımı altüst ediyor." Harika! Ona ileri gitmemesini kaç kez söylediğimi hatırlamıyorum bile.. Keşke biraz daha iradeli olsa. "İçmeyince de farklı bir insan oluyorum." Ama ben Gw'i istiyorum! Benim bildiğim 'dostum'u! Farklı bir insanı değil.. "İçmeyince de içince de sapıyordum.Ya alkolsüzlükten ya da aşırı alkolden." İrade! İrade? İrade! "Bu yüzden alkolü azalttım ama bağımlı olduğumu biliyorsun Alexis.O hapları denemeye karar verdim.Daha kötüler biliyorum ama ya tamamiyle ben oluyorum ya da tamimiyle benden çıkıyorum ve rahatlıyorum.Dahası GG'de çıkan ve Jake'le öpüştüğümüz o gece satın aldıklarım çalındı.Korktum ve kimseye bahsetmemeye karar verdim.Sonrasında satın almaya kalktığımda az kalsın polise yakalanıyordum.Yanımda olan kişi Ach olmasaydı , kodesi boyluyordum." O hapları denemeye karar vermiş! Herzaman aynı şekilde başlar zaten. Ben onun tamamıyla o olmasını istiyordum. Kendinde olmasını! Rahatlaması umurumda değildi, umrumda olan benliğini kaybetmemesiydi. Değişmemesiydi. "Alkolden kurtulmanın yolu uyuşturucu olamaz Gw." dedim. Bu kez sesim daha anlayışlıydı. Ve bir fısıltı gibiydi. "Bir bağımlılığını yenmek için başka şeyin bağımlısı olmak çok aptalca." dedim sonrada. "İradeli değilsen ikisinede yaklaşmamalısın." Sonra gülümsedim ve önündeki bardağı kendime çektim. "Sana Alexis'in engin tecrübeleri kitabının 2. cildinden bir alıntı yapma zamanı geldi." dedim gülmeye devam ederek. İçten gülüyorudum. "Bir şişeyi bitirdiğinde - ki bu miktar bünyene ve ne kadar içtiğinde ne kadar kafayı bulduğuna göre değişir - daha fazla içmemen gerektiğini düşünebilmen gerek. Yoksa o aptal sıvının, tozun veya hapın kölesi olacağını unutmamalısın." dedim. Ve ona bağımlılığın ne kadar sinir bozucu olduğunu anlattım. Krizlerin, nöbetlerin yada bozulan psikolojinin sonuçlarını da. Beni dikkatle dinliyordu. Ona eski sevgililerimden birine uyuşturucu verdiğimi ve sonra gözlerimin önünce ölüşünü, ardından uyuşturucuyu bırakışımı anlattım. Geçmişimi hiçbir zaman konu yapmazdım ama bunlardan ders alması gerekiyordu. Uyuşturucunun kölesi olduğunda insanın hayatında nelerin alt üst olduğunu anlattım. Uyuşturucu hayatına girdiği anda her şeyin yerini alındı. Dostların, sevgilinin, ailenin. Ve ben o aptal hapların benim yerimi almasına izin vermeyecektim! Bunuda söyledim. Umarım anlar ve uygulardı.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 4:09 pm | |
| "Alkolden kurtulmanın yolu uyuşturucu olamaz Gw.Bir bağımlılığını yenmek için başka şeyin bağımlısı olmak çok aptalca.İradeli değilsen ikisinede yaklaşmamalısın."
Sonra gülümsedi ve önündeki bardağı kendine çekti.
"Sana Alexis'in engin tecrübeleri kitabının 2. cildinden bir alıntı yapma zamanı geldi."
dedi gülmeye devam ederek.
"Bir şişeyi bitirdiğinde - ki bu miktar bünyene ve ne kadar içtiğinde ne kadar kafayı bulduğuna göre değişir - daha fazla içmemen gerektiğini düşünebilmen gerek. Yoksa o aptal sıvının, tozun veya hapın kölesi olacağını unutmamalısın."
Aslında bunları daha önce , bu illete bulaşmadan önce düşünmem gerekti ama düşünmemiştim.Sorun da buydu ya.Ben düşünmeden onca şey yapmıştım ki ! Ondan ona, farklı şeylerle oyalanarak onu kaybetmişim.İrademi.Başımdan kaynar sular boşalıyordu sanki.Sinirlerim gerildi ve şöyle bir silkelendim.Şimdi yaşadığım herşey zihnime doluşuveriyordu.Nedenini bilemediğim şeyler.Artık biliyordum.Ne kadarda aptaldım ! Daha yeni farkına varmıştım oysa.Alexis bir yandan yaşadığı olayları anlatıyordu ve nasihat veriyordu.O anlatmaya devam ettikçe tüylerim diken diken olmuştu.Her zamankinden farklıydı A.Dinledikçe ve o kelimeleri telaffuz ettikçe oluşan yüz ifadelerini gördükçe tiksindim kendimden.Demekki son bir haftada herşeyin nedeni o illetti.Umarsızca yaptığım davranışları anlamdıramamam , kimin ne düşündüğünü görmezden gelerek bir şeylere devam etmem...Ve daha da iyisi neden o gece kaybolmalarına rağmen tekrar 'o'ndan satın almam.Almayı sıklaştırdıktan sonra neden herşey üzerinde bu kadar ısrarcı olmam.Titremem...Herşey.Sürekli birşeylere bulaşmayı kesecektim.Yapacağım en doğru şeyse onu bırakmak olucaktı.En kısa zamanda rehabilitasyon merkezine gidecektim.Alexis son cümlesini de noktaladıktan sonra anlattıkları birden mideme oturmuştu sanki.
"İrademi kazanacağım Alexis.Senin için ve tabii ki kendim için.Güvenini boşa çıkarmayacağıma söz veriyorum.İnan bana , bir çok şeyin farkına varmamı sağladın."
dedim.Bu sefer gerçekten ağlayabilirdim.Zihnim tekrar "İrade." diye fısıldadığında yapmam gereken şeyi yaptım.Ağlamadım ve bar taburesinden kalkıp kollarımı açtım.O da kalktı ve hiç uygun bir ortam olmamasına karşın sıkıca sarıldım ona.Manhattanda başıma gelen en güzel şeydi o. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 5:46 pm | |
| "İrademi kazanacağım Alexis.Senin için ve tabii ki kendim için.Güvenini boşa çıkarmayacağıma söz veriyorum.İnan bana , bir çok şeyin farkına varmamı sağladın." dedi ve bana sarıldı. Gülümsedim. "Şimdi bu bardan gidelim." dedim. "Neredeyse gece oldu ve restauranta gidip karnımızı doyurmamız gerek." oda bana katıldı ve bardan çıktık. Birkaç görevliye fransızca olarak restaurantın yerini sordu. Yürürken söylediklerini düşünüyordum. Güvenimi boşa çıkarmayacağına gerçekten inanıyordum. Ve çoğu şeyin farkına varmasına çok sevinmiştim. Yine Gw olacaktım. Gw'm, dostum olacaktı. Retaurant harikaydı. Beyaz ve sarı tonları hakimdi ve harika kokular yayılmıştı etrafa. Gw'le bir masaya oturduk ve menülerimize bakmaya başladık. O sırada telefonum titredi. Jake'tendi mesaj. En son ona Gossip Girl'deki haberine şaşırdığımı ve Bathory'lerden uzak durmasını falan söylemiştim. "Rekor denemesi ha, güzel fikir. Biliyor musun, tüm Bathory'lerin yatakta efsane olduklarını biliyorum. Küçük kardeşine dikkat etmelisin. " Yine titremeye başlamıştım. Beni delirtecekti! "Bathory'lerle işin bitti Hall. Ve benim yatakta yapabileceklerimin %50sini bile görmedin.. Ki yatmadığın Bathory kızları hakkındada yorum yapmasan iyi olur. Bir şey hakkında bilgin yoksa fikrinde olmasın. Ki zaten bilginde olamayacağı için susman en iyisi. Sana rekor denemende iyi şanslar. " dedim kısaca ve gönderdim. Chelsea'ye yaklaşmaya çalışsada elde edemezdi zaten. O rahibe kılıklının bekaretini kimse alamazdı. O yüzden sinirimi bozmamalıydım ama titrememe engel olamıyordum! Onlardan kilometrelerce uzak olmamda hiç yardımcı olmuyordu tabii. Varsın tavlamaya çalışsın, başaramazdı. Acilen gevşeyip yemeğimi sipariş etsem iyi olacaktı.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 6:06 pm | |
| "Şimdi bu bardan gidelim.Neredeyse gece oldu ve restauranta gidip karnımızı doyurmamız gerek." dedi Alexis.Evet beni affetmişti.Ama mutlaka sözümde durmam gerektiğini biliyordum.Sözümü tutacaktım.Ama şimdi yemek zamanıydı.Bar tenhalaşmıştı ve akşam yemeği zamanıydı.Görevlilerden birinin yanına gittim.Fransızcamı kullanarak yemek salonunun yerini sordum.Bize yolu tarif ederken Mahtannadan tamamen sıyrıldığımı hissettim.Göğsümdeki ağrı neredeyse kaybolmuştu.Anlamıştım ki ihtiyacım olan buydu.Sadece anlatmak.Gerçeklere yaşadım diyerek bakmak gerekiyordu.Kendimi her zaman olgun gören ben şimdi hayattan bir ders daha çıkarıyordum.Bu kadar aciz bir duruma daha önce düştüğümü hatırlamam.Kabullenmiştim ama.Ve evet yeni bir şey öğrenmiştim ve her zamankinden çok güveniyordum Alexis'e şimdi.Herkesi düşünebiliyor ama artık onun bana sadakatsizlik edeceğini düşünmüyordum bu iyiydi.Restaurant mükemmeldi.Girişteki gibi sarı tonlarla bezenmişti ve onlara eşlik eden beyazlarşa uyum içerisindeydi.Masamıza yerleştik.Ben oturup kendimi toparlarken , Alexis tedirgin bir yüzle cep telefonunun ekranına bakıyordu.Ne olduğunu sormak için ağzımı açacakken bu sefer benim cep telefonum titredi.Bakmak istemedim.Şu an yaşadığım huzuru Manhattandan gelen bir mesajla bozmayacaktım.Yemeklerimizi gelen yakışıklı ama kısa boylu garsona söyledikten sonra derin bir sessizlik oldu.Olanların merakı içinde elimi Alexis'e uzattım ve kolunu yakaladım.Başımı ona doğru uzatarak fısıldadım. "Bir sorun mu var tatlım ?" |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 6:51 pm | |
| "Bir sorun mu var tatlım ?" Gw'e anlatabilirdim. Ona güveniyordum. Zaten öğrenmesi sorun olmazdı. Kimseye anlatmamalıydı ama. Chelsea için. "Jake!" dedim nefet yüklü bir sesle. Merak dolu gözlerle bana bakıyordu. Jake'le ilgili haberde oda vardı. Öpüşmüşlerdi. Ne tepki vereceğini bilemiyordum. Gerçi bende düşüncelerimden pek emin sayılmazdım. Yada hayır. Emindim! Konu Jake'se tahminler hep tutardı. Basit bir insandı ve anlamasıda basitti. Rekor denemesi fikrini ona vermiş olduğuma inanamıyordum. Yada belkide Bathory kızlarıyla ilgili gaz vermiştim. Yinede endişelenmemeliydim. Chelsea işini bilirdi. Ona yem olmazdı. Neyseki tedbirli ve şüpheci kişiliği işine yarayacaktı. Jake'le bir haberi çıkarsa bütün imajı alt üst olurdu. Tabii bu küçük rahibenin arkasıda güçlüydü. Dostlarının yanında olacağına adım gibi emindim, ama umarım o seviyeye gelmezdi işler. Derin bir nefes aldım ve "Sanırım Chels'in peşinde." dedim. Aslında emindim ama kesin konuşmak yinede doğru olmazdı.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Çarş. Tem. 21, 2010 7:15 pm | |
| "Jake!" tiksinmiş bir sesle söylemişti.İsmini işittiğim an midemin ağzıma geldiğini hissettim.Jake mi ? Zaten hep bir sorundu.Birileri için.Onun olduğu yerde neden işler ciddileşiyordu ? Manhattana döndüğümde aklımdan tamamen sıyrılmış insanlardan biri olmasını diledim.Alexis tedirgindi.Ne olmuş olabilirdi ki ? Ya da Jake daha ne istiyordu ? Yine birilerine mi sarmıştı ? Sorular zihnimde gidip geliyordu.O anda öpüştüğümüz an geldi gözümün önüne.Tanrım ! Dayanılmaz.Şimdi olsa yanından bile geçmeyecektim.Çünkü sonrasında bana karşı tavır almıştı.Sonra Alexis kendini topladı ve devam etti. "Sanırım Chels'in peşinde." cümleyi bitirmesiyle kahkahalara boğulmam bir oldu.Sinirimden öyle gülüyordum ki.Kendimi durdurmam için Alexis'in bana dudak bükmesi gerekti.Sinirim geçmek bilmiyordu.Kaşlarımı öyle sıkmıştım ki ağrıyorlardı. "O.Tam.Bir.Budala." dedim vurgulaya vurgulaya. "Ondan nefret ediyorum ve gününü görecek.Başta tatilimizin huzurunu kaçırdığı için.Sersem." dedim.Ağzımdan ateş püskürüyordum sanki.Ona karşı öyle dolmuştum ki.Chels umrumda değildi.Sonuçta o da bir kızdı.Jake'in eline düşerse yazık olacak bir kız.Ne diyeceğimi bilmiyordum.Tatilimizi yarıda mı kesecektik yani ? Tüm gün kendimi anca toparlayabilmiştim ve Alexis ile konuşmam,yaşamam gereken şeyler vardı.Fransa maceramız yarıda kalacaktı.Cebimde duran telefonumu düşündüm ve bir kez daha irkildim.Belki o mesajı açtığımda da aynı durumla karşılaşıcaktık ve moralimiz alt üst olucaktı.Belki daha kötüsü...İçimdeki kötü his havalimanından beri peşimdeydi.Şimdi yavaş yavaş ortaya seriliyordu işte. "Sanıyorum bu tatili yarıda kesmemiz gerekecek Alexis." diyebildim güçlükle.Biz masamızdan kalkıp odamıza doğru ilerlerken mutlaka yarın için beş günde gezeceğimiz tüm yerleri gezmemiz gerekeceğini ve bunun için plan yapmamızın şart olduğunu düşündüm.Cebimdeki cep telefonunu çıkardım ve Alexis bir şey söylemeden önce tamamen kapadım.Mesaj Ach.tendi.Hayır.Görmek istemiyordum.Asla. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Perş. Tem. 22, 2010 10:44 am | |
| Gülmesine sinirlenmiştim. Konuştuğumuz Manhattan'ın en pislik budalası ve kardeşimdi. "O.Tam.Bir.Budala." dedi vurgulaya vurgulaya. Bu konuda ona kesinlikle katılıyordum. "Ondan nefret ediyorum ve gününü görecek.Başta tatilimizin huzurunu kaçırdığı için.Sersem." Görse iyi olurdu. Chelsea'yi sevmiyor gibi görünebilirdim, fazla sinir bozucu olduğu gerçekti. Korkak ve çekingendi. Annesine yada babasına çekmemişti. Kime çekmişti zaten onuda hiç bilmiyordum. Ama benim kardeşimdi ve aptal Jake'in onu elde etmesine izin vermeyecektim. Chelsea zekiydi ama erkekler konusunda tecrübesizdi. Onu aydınlatma zamanım gelmişti. Yıllardır hiç yapılmamış bir abla-kardeş konuşmasının zamanı. "Sanıyorum bu tatili yarıda kesmemiz gerekecek Alexis." Ah hayır! Kötü haber.. Ne kadar daha fazla kalmak istesemde Gw haklıydı. Chels'i Jake'in ellerine bırakamazdım. Geç olmadan müdahale etmem gerekiyordu. Jake ben dönmeden bulaşmaya başlayacaktı zaten. Bunada adım gibi emindim. Bir kızın masumiyetini çalmak onun için çok kolaydı. Cehennemin en dip köşelerinde yanacaktı. Hatta ruhu iki dünya arasında sıkışacak ve sonsuza dek acı çekecekti. Sonsuza dek! O bir insan değil, bir canavardı. Ve aptal numaraları kardeşime sökmeyecekti. Ona dokunamayacaktı. "O benim kardeşim Gw." dedim. İşin sadece Jake kısmını duymuştu sanki. "Ona zarar veremeyecek." telefonumu çıkardım ve geç kalmamayı umarak Chels'in numarasını buldum ve mesaj çektim. "Jake'e dikkat et. Lütfen ondan uzak dur! Dönünce her şeyi anlatırım. Bir kez olsun bana güven." ve inanmasını umdum.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Perş. Tem. 22, 2010 6:01 pm | |
| "O benim kardeşim Gw.Ona zarar veremeyecek."
dedi.O an zihnime ne kadar çok düşünce akın ettiğini kelimelere dökemezdim bile.Önce Chels'i düşündüm.İstediği haltı yiyebilirdi.Zaten aşırı muhafazakar olduğunu Manhattanda çoğu kişi bilirdi.Bu yüzden aslında şüphelenmek anlamsızdı.Ama sonraki cümlesi beni derinden etkilemişti.Ne olursa olsun karşımdaki en yakın dostumdu ve bir ablaydı.Ben de bir zamanlar öyleydim.Bunu düşündüğümde de aklıma kendi kardeşim geldi.O da benimdi.Ben de o zamanlar ona kimsenin zarar veremeyeceğini söyler dururdum.Gözümün önünde ezilmeden önce...Haklıydı.Belki de hiçbir şey olmazdı ama kendi kardeşim hayatta olsa ben de endişelenirdim.Hem de bir dakika bile düşünmeden ilk uçağa atlar , basar giderdim Fransadan.Düşündüğümde yarın her yeri dolaşabilirdik.Sabahtan istediğimiz gibi golfe çıkar ve sonra koşardık.Saat öğlen onikiyi gösterdiğinde serinlemek için otelin havuzuna giderdik.Akşam üzerine doğru Fransanın gezmeye doyamayacağımız ama yarıda bırakmak zorunda kalacağımız alışveriş merkezine giderdik.Ve son olarak da belki akşam üzerine doğru diskoya uğrardık.Eğlenebileceğimizi sanmasamda en azından bir kaç kadeh kaldırırdık.Gece otelde kalmak yerine uçağa atlardık ve orda uyurduk.İyi plandı.Bunu Alexis'e sunacaktım.Restoranttan çıktık ve otelin ortasından katlara uzanan o sarı asansörlerden birine bindik yine.Bu akşam keyfimizin kaçtığı yeterdi.Duş alacaktım ve sonra yatacaktım.Odaya girdiğimizde Alexis doğruca banyoya girdi.Ben de bu fırsatta telefonumu açıp açmamakta git geller yaşıyordum.Acaba ? dedim kendi kendime.Gerçekten iyi bir şey olamaz mı ? Ne olsa Fransadan erken dönecektik.Bu yüzden telefonumu açmaya karar verdim.Pin kodunu girip ekran açıldığında "1 Yeni Mesaj" yazısına bakıp dudaklarımı büktüm.Parmağımı yazının üstüne götürdüm ve hafifçe dokundum.
" En kötü zamanda mı ortadan kayboldun demeliyim? Mose yeni hastahaneden çıktı, durumu iyi, birazcık ölmeye çalışmış, ama tabi ki benden kurtulamadı. Hangi cehennemdesin? "
Hastane,Mose,iyi,kötü,ölmek,çalışmak,kurtulmak...Aklıma bin türlü şey geldi.Bathory ailesinden ikinci sıkı fıkı olduğum insandı Mose.Ne düşünebileceğimi bilmiyordum.Kendine ne yapmıştı ? Ne zaman ? Ve en önemlisi bunu neden yapmıştı ? Kim neden olmuştu ? Ellerimin titrediğinin farkındaydım.Önce iyi olduğu için kendimi yatıştırmaya çalıştım.Fobilerimden biri de sevdiğim insana kötü bir şey olmasıydı.Kardeşimin kazasından sonra bu bende fobi halini almıştı.
"NE ?! NEDEN ?!! İnanmıyorum.Fransadayım Ach.En kısa zamanda orada olurum.Şimdi durumu nasıl ?"
Yazabilmiştim acele acele.Çok geçmeden cevap geldiğinde meraktan çatlamak üzereydim.Neler olduğunu gelince konuşacakmışız.Tanrım ! Lanet olsun dedim içimden.Oturduğum sandalyeden kalktım ve beyaz yatağımızın çarşafını çekip fırlattım.O kadar sinirliydim ki bunu anlatamazdım.Ellerimi yumruk şeklinde sıktığımı avuç içlerim acıyınca fark edebilmiştim.Pembe yastıkları aldım ve çekiştirip camlara fırlattım.Bir tatil bile çok görülüyordu.Oraya gidecektim.Her şeyi yoluna sokucak ve kendimi bir gökdelenin üstünden kendimi atacaktım.Ya da daha farklı kurtulma yöntemleri deneyebilirdim.Yatağın ortasına dizlerimin üstüne oturdum ve ellerimle kulaklarımı kapayıp bağırmak istedim.Alexis , deli olduğumu düşünebilirdi.Gerçi bunu zaten düşünmüyor da değildi.Yataktan hıncımı aldıktan sonra Alexis banyodan çıktı.Bornozunu hatları düzgün vücuduna dolamış ve baş havlusunu da alelacele başına geçirmiş bir vaziyetteydi.
"Mose." dedim."İntihara kalkışmış."
Yutkundum.Alexis'e söz vermeseydim şu an tozlar burnumdan ciğerlerime süzülüyor olurdu.Lanet olsun.Lanet olsun.Bu onun ne kadar umrundaydı bilmiyordum.Kabullenmese de hatta yüzüne bile bakmasa da , evet , ablasıydı.Alexis istifini bozmamıştı ama içten içe bir şeylere sövdüğünü anlayabiliyordum.
"Planlarımızın tümünü yarına sıkıştırmak zorundayız.Şimdi..Yarın geceye bir uçak ayarlıyorum ve lanet olası Manhattan'a geri dönüp neler döndüğünü anlıyoruz !"
dedim sinirimi yatıştırmak için ayağımı sallarken.Geçen beş dakikanın ardından kendime gelmiştim.Endişelenmeyecektim çünkü sonuçta herkes iyiydi.Bu tatil üzülmemem içindi ve üzülmeyecektim.Eski güçlü ben olacaktım. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Cuma Tem. 23, 2010 12:31 pm | |
| Gw telefonda hiddetle bir şeyler yazıyordu. Meraklanmıştım. "Mose." dedim."İntihara kalkışmış." dediğindeşok oldum, ama istifimi bozmadım. Chelsea partyde onun yanındaydı ve gerçekten benziyorlardı. Bedenleri değil belki ama ruhları arasındaki benzerliği bir telepat gibi okumuştu Alexis. Babasının yüz hatlarına sahipti. Soyadına okul listesinde defalarca bakmıştı. Aynı. Bathory! Ve şimdi kardeşi saplantılı bir pisliğin ellerindeydi ve ablası ise hastahanedeydi. Babasının ablasının yanında olmadığınada emindi Alexis. Gw "Planlarımızın tümünü yarına sıkıştırmak zorundayız.Şimdi..Yarın geceye bir uçak ayarlıyorum ve lanet olası Manhattan'a geri dönüp neler döndüğünü anlıyoruz !" dediğinde ne demesi gerektiğine karar veremedi. Tatil zaten mahvolmuştu. Ailesi için endişelenirken nasıl eğlenecekti? Yaptıklarından nasıl zevk alacaktı? Belkide bu gece dönüp bir gün gerçekten sorun çıkmayacak bir gün gelip gerçekten eğlenebilirlerdi. Gerçi Manhattan'da sorun yaratmadan duramazdı kimse. "Yarın eğlenebileceğimizi mi sanıyorsun?" diye sordu Alex hüzünlü bir sesle. Gw cevap vermedi. Oda biliyordu eğlenemeyeceklerini. Alexis telefonunu çıkardı ve Arwin'i aradı. İlk çalışta açmıştı. "Buyrun hanımefendi." dedi Arwin. " Jeti alıp otelin çatısına indir. Gerekli izinleri çıkartmaya gidiyorum. " dedim. Arwin onayladığında kapattım ve Gw'e döndüm. "Bir gün bu yarım kalmış tatilimizi tamamlayacağız." dedim söz verir gibi. Ben zaten bavulumu açmadığım için Gw'nin bavulunu toplamasına yardım ettim. Bavullarımızı alıp aceleyle girişe indik. Gw birsürü kişiyle konuştu ve bol para dağıttı ama sonunda iniş iznini aldı. Aceleyle çatıya çıktık. Arwin tam vardığımızda inişe geçmişti. Jet devasa dama indiğinde arkamızı dönüp muhteşem şehre baktık. Çatıdan her yer görünüyordu. "Geri geleceğim." dedim yine söz verir edasıyla. Gelecektim. Ve Gw'e dönüp gülümsedim. Cesaret verici bir gülümsemeydi bu. Jete bindik ve ben derin bir uykuya daldım. Rüyamda Paris'teydim. Mesajlar yoktu, endişeler yoktu. Sadece Gw ve ben.. Mini golf oynuyoruduk. Gülüyorduk. Jetin inmesiyle rüyamdan uyandım. Jetten indiğimde Manhattan'a iğrenen ve nefret dolu gözlerle bakıyordum. Hiç özlememiştim bu bir gerçekti. Chels'i bulmalıydım. Ayrılmadan önce Gw'e "Mose'la ilgili her şeyi bana anlat. Lütfen!" dedim yalvarır gibi. "Ve onu görmek isteidğimi söyle. Ne zaman olursa." ve biricik dostuma sarıldım. Ve kendi yollarımıza gittik..
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Cuma Tem. 23, 2010 12:32 pm | |
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: la France Cuma Tem. 23, 2010 1:28 pm | |
| Alexis - 45 şöhret puanı 9 dolar Gwenyth - 50 şöhret puanı 10 dolar Meg- 10 şöhret puanı 2 dolar |
| | | | la France | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |