Misafir Misafir
| Konu: E.C Perş. Tem. 15, 2010 11:42 am | |
| Ad Soyad: Editta Concetta Cinsiyet: Kız Seçiminiz: ( Kariyer, Şöhret) ŞöhretÖrnek Rp: Mmm...Hp rp haricinde ilk olacak burası. Hp rp örneği koyuyorum o yüzden.
- Spoiler:
"Evet , bu gerçekten iyi bir fikir"
Aslında bu son zamanlarda duyduğum en saçma fikirdi. Bu kız aklını mı kaçırmıştı? Hermes denilen o züppeyle buluşacak , üzerine onunla Lae hakkında sohbet edecektim ha? Lae'nin beni onunla ilk tanıştırdığı günü hatırlyorum da tam bir fiyaskoydu. Başlarda Lae'nin özel bir arkadaşıyla tanışma fikri hoşuma gitmişti fakat bu arkadaşın Hermes olması beni feci şekilde şoke etmişti. İyi ki Desy orada değildi. Desy ile kısa bir süre çıktıklarını biliyordum , anormal olan ise Lae'nin de bunu biliyor olmasıydı. Lae'yi ciddiye almamıştım , anlıyorum ki çok büyük hata etmişim. Sanırım birşeyleri düzeltmek için çok geç kaldım. Bazı şeyleri yaşayarak görmesine izin vereceğim.
Bitirelim şu işi. Lae'nin zevkli annesi , nam-ı diğer ciciannemin hediyesi krem rengi deri çantamı masadan aldım , sağ koluma taktım. Kapının hemen bitişiğindeki kapalı haldeki şemsiyemi de alıp , kafeden ayrıldım. Dışarısı tahmin ettiğimden de soğuktu , yağmur hala devam etmekteydi. Şiddeti şekilde esen rüzgarın sarı saçlarımı dağıtmasına izin versem de mini etek giymek için yanlış birgün seçtiğimi farkettim. Siyah , uzun paltomu yürürken rahat edebileceğim şekilde sarındım. Aslında kilometrelerce yürüyecek değildim. Hermes beni -yani Lae'yi- Borgin Burke's'in önünde bekleyecekti. Sözde Lae bir kitabı listesine eklemeyi unutmuş , onu alıyor olacaktı. Beni de zaman kaybetmemek ve daha önemlisi Hermes'in orada uzun süre bekletmemek için karşılamak üzere göndermişti. Hem bu şekilde ben de Hermes ile yalnız kalacak ve Lae'nin ricası üzerine onu tanımaya çalışacaktım. Ah Tanrım! Bunu yapmak zorunda mıyım? Şimdilik başka seçeneğim olmadığı için toprak kokusundan bir parça içime çektim ve vitrinlerin renkli görüntüsüne takılarak yol aldım. Çünkü birazdan Knockturn yolunda bu görüntünün tam tersiyle karşılaşacaktım.
Ulaştığımda Hermes'i Borgin Burke's'in önünde değil , içinde buldum. Neler karıştırıyordu yine bu çocuk? Aslında uzaktan hiç te çekilmez görünmüyordu. Aksine sevimliydi , bilahassa ki asil bir görüntü çiziyordu. Tabi bu hala onun kız düşkünü , aşağılık bir adam olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Yerdeki taşlara ayakkabımın ucuyla soyut cisimler çizerken çocuğu beklemeye başladım. Bir an için bir ses duyduğumu sanarak kafamı kaldırdım ve geldiğim yönün tam aksine baktım. Sarhoş , pis kokan bir büyücü görmeyi beklerken tenha yolda kimseyi göremedim. Belki de uyuz kedinin biriydi. Kapının gıcırtısıyla hemen oraya döndüm ve Hermes'in beni farketmesini bekledim.
"Hermes?"
Sesimin soğuk çıkmamasına özen göstermiştim , aslında hiç te başarısız sayılmazdım. Aslında tam olarak bu kadar şaşırmasını bekliyordum. Açık seçik bir şekilde itiraf etmesem de Lae ile aralarında her ne yaşanıyorsa onaylıyor değildim. Onun da bunu bildiğini sanıyordum , en azından hissettiğini. Hatta beni baş belası bir üvey olarak nitelendirme olasılığı oldukça fazlaydı. Bu ünvanı hakketmem için birçok neden vardı. Neyse ki son zamanlar da tırnak içinde biraz ılımlı davranıyordum. Hem Lae'ye hem de Hermes'e karşı.
Beni farketmesi üzerine verdiği bu tepkiden sonra onu bir kez daha incelemeye başladım. Sanırım bu kuytu , pis yerde yani Borgin Burke'steki en muhteşem varlıktı. İnkar edilemez bir çekiciliği vardı. Onu bu kez bu yönüyle benim sevgili üveyime layık buldum. Bazı insanlar geçmişleriyle yücelir , o ise sadece geçmişte yaptıkları yüzünden kaybediyordu.
"Dionysia? Aman tanrım, burada ne işin var? Be- ben, Artemi- ikizim yaani, şey, bir isteği vardı, o- onu halletmeye gelmiştim."
Hermes'in aksak konuşmalarından yanlış bir zamanda orada bulunduğumu farkettim. Aslında bu hali hoşuma gitti. Suçüstü yakalanmış gibi bir hali vardı ya da daha çok sıkılgan bir tavır içerisindeydi. Onu dışarıya davet eder gibi gülümseyerek kapıyı işaret ettim. Dışarıya teşrif ettiklerinde o ana kadar farketmediğim bir üçüncü kişiyi farkettim. Aaron Roviun? Tanrım , ne kadar tuhaf bir gün. Bu çocuğu tanıyordum tabi. Slytherinlilerin pek çoğunu tanırım. Tuhaf fakat bir o kadar da ilginç bir tablonun son fırça izi olmuştu bu çocuk. Borgin Burke'ste neler karıştırdıklarını ciddi anlamda merak etmeye başlamıştım. Bir muziplik ararmış gibi Aaron'un etkileyici gözlerine baktım fakat sadece gülümsedim.
Biriyle konuşurken çoğu zaman başka yere odaklanırım. Nedenini bilmiyorum , fakat bu söyleyeceklerimi daha hızlı bir şekilde toparlamamı sağlıyor. Bu seferde öyle yaptım. Karşımdaki iki erkeğin ilerisine , daha önce bir ses işittiğimi sandığım yöne odaklandım. Az önceki gibi boş bir sokak değildi. İki serseri kaldırıma oturmuş , alkolün sınırlarını zorluyorlardı. Bu mide bulandırıcı görüntüden uzaklaşıp , ayak uçlarımdaki taşların aralarındaki ince toprak tabakalarında gezdirdim gözlerimi. Önüme düşen bir tutam sarı saçı kulağımın arkasına zarifçe sıkıştırdım.
"Evet , kardeşini tanıyorum. Yani sadece tanıyorum , daha önce konuşmadık. Neyse. Aslında ben buraya seni karşılamak için geldim Hermes. Lae bu aralar öyle unutkan ki , listesine son kitabı eklemeyi unutmuş. Aşk başını döndürmüş olmalı."
Tüm bunları tatlı bir ses tonuyla söylemeye dikkat ettim. Aslında çok çabalamama gerek yoktu. İstediğim zaman gerçekten , Blair Cadısı yerine olgun bir ergen gibi davranabiliyordum. "Yaa, ne kitabı alacakmış ki?" Aslında kapının tiz gıcırtısını duymasaydım , bu soruya muhtemelen Ozan Beedle'ın Hikayeleri cevabını verirdim. Yalanlar yalanları doğurmamış mıydı bugün? Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz , diğerleri de yanlış gider. İşte tam olarak bunu yaşadığım anlardı. Çok yakından tanıdığım bu güçlü ses , huzurca kıpırdanan bedenimi kapıya yöneltti. Kapının önünde , tüm zerafetiyle dikilen , gözlerinde ansızın beliren öfke kıvılcımlarıyla bütünleşmiş bu kız benim üvey kardeşim, Lae idi. Öfkesini anlamak güç değildi , bu benim için fazlasıyla basit sayılırdı. Lae'yle ben hep böyleydik. Kan bağı demek , herşey demek değildi bizim için. Şu an bu duruma düşmesi beni de fazlasıyla öfkelendirmişti. Aslında Hermes'in burada ne karıştırdığı umrumda bile değildi. Lae'nin bundan haberi olmaması fikri , Javier ve Rochelle'ın Lae'nin tam ardında dikiliyor olması fikri kadar uzaktı. Ne yazık ki hayal gücüm buna yetmemişti. Bazen insanoğluna ummadıkları anda , ummadığı şeyleri sunar tanrılar. İşte o zaman bu durumdan sıyrılmayı akıl etmek gerekir önce. Fakat bu şu an için imkansız görünüyordu. Filmin en heyecanlı yerinde pause düğmesine basılmış gibi öylece kalakaldım. Beynim karşımdaki görüntüyü anlamlandıramıyor , halüsinasyon olduğuna inanmak için kendimi zorluyordum. " Bana neden söylemedin? " Beni yeniden uyandıran , şok etkisinden çıkaran , kardeşimin ufacık odada çınlayan kuvvetli sesi oldu. " Neden kardeşim . . . " Lae'nin söyledikleri öyle uzaktı ki şimdi bana. Tüm ilgim , odak noktam Javier'ın öfke dolu , kusursuz yüz hatlarıydı. Ne düşündüğünü tam olarak kestirememek sinirlerime dokunuyordu. Eğer bu kadar sinirli olmasaydı , benim ne bu işle ne de yanımdaki iki çocukla ilgili olmadığımı anlamasını beklerdim. Ne yazıkkı ki şu an sakin olmasını beklemek aptalca bir düşünce olurdu. Açıklaması öyle güçtü ki... Tek istediğim , sadece beni dinlemesiydi ; fakat Javier'ı biraz tanıyorsam böyle olmayacaktı tabii ki. Onca süredir birlikteydik , tabii ufak tefek tartışmalarımız olmuştu. Fakat bana hiç böyle baktığını görmemiştim.İlk kez rastladığım bu gözler bana o kadar yabancıydı ki... Üstelik sırılsıklamdı , ıslanmıştı. Peki ya Rochelle? Javier'ın koluna yapışmış ve en az onun kadar ıslak bu kız karşısındaki şaşırtıcı manzara karşısında ne düşünüyordu? Onu tanırdım , en vahim durumlarda bile mantıklı düşünebilen Rochelle Lawrence -yani Javier'ın kızkardeşi- benim tek umudumdu. Rochelle'ın orada olduğunu farkedene kadar kendimi hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Ondan aldığım güç omuriliğime kadar ulaşıp , dizimin kasılmasını ve kendini bilmez adımlarla muhteşem üçlüye doğru yürümemi sağladı. Gözlerim ise hala Javier'ınkindeydi. Eğer gözlerimi kaçırırsam , birşeyler çevirdiğimden emin olabilirdi ya da zaten öyle değil miydi? Yeterince yaklaştığımda durdum. "Konuşalım mı?" Ağzımdan çıkan sözcükler sadece bunlardan ibaret oldu. Evet , konuşmalıydık. Javier'ın benim burada ne yaptığımı merak ettiği kadar ben de onun burada ne aradığını merak ediyordum. Gizlice beni mi izliyordu? Ne zamandan beri böyle birine dönüşmüştü? Konuşulacak öyle çok şey vardı ki...
|
|
Gossip Girl Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 678 Kayıt tarihi : 30/06/10
Bilgiler Puan: Bunlara gerek yok.
| Konu: Geri: E.C Perş. Tem. 15, 2010 12:51 pm | |
| Constance Billard & III. Sınıf | |
|