Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Coming Along | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 6:35 pm | |
| Achille S. D'Artagnan - Ambroisia E. Bathory III. Tekil 01.07
Blackberryi mavi yumuşak dokulu pantolunun cebinden çıkardı. Hızlıa tuşlara basıp rehberden aradığı ismi buldu ve gönder tuşuna bastı. Yüzüne yansıyan telefonun ışığında mavi gözlerinin göz bebekleri küçüldü. Ekranda sent yazısı belirince telefonu yavaşça sağ cebine attı tekrar. Sakin adımlarla parkta yürümeye devam etti. King Jagiello heykelinin orada buluşacaklardı ne de olsa. Rahatlatıyordu burası onu. Kmlere etrafa yayılmış geniş, huzurlu, keşmekeşin ortasında ama ona rağmen farfaralı olmayan bir mekan. Çoğunun türlerini bilmediği çiçeklerin etrafa yayılan karışmış kokusunu içine çekti. Rahatlama duygusu. Son 2 gündür bunu özlemişti. İnsanlar çok büyük olaylar olmuş gibi üstüne gelmiş, sorular yağdırmıştı ve bu da onu çok bunaltmıştı. Evet olanlar adiceydi, ama onun için bir anlam ifade etmiyordu. Kendi kendine gülümsedi. Uzun zamandır görüşmediği bir dostla görüşeceği için mutluydu. Dertleşmek iyi gelirdi. Yanından rastalı bir hippi geçti. Adamın dinlediği müzik kulaklıklarından dışarı fışkırıyor ve istemeden de insana garip bir enerji veriyordu. Zenci adam yanından geçerken boynundaki peace kolyesini tuttu ve Ahille'in omzuna yavaşça 2 kere vurdu. Sıvazlar gibi. Bembeyaz dişlerinin gülümserken ortaya çıktığı anın sadece salisesinini yakalayabildi. Çoktan yanından geçip gitmişti. Yüzüne daha büyük bir gülümseme yayıldı. Tanrım, o da mı hippi olmalıydı? Adam kendisinin olabileceğinden milyonlarca fazla kere karizmatik, mutlu, huzurlu ve hayattan zevk alan birisine benziyordu. Muhtemelen öyleydi. YDY hayatı dışarıdan görüldüğü gibi mükemmelik anıtı değildi aslında. Bazen bunaldığını hissediyordu. İtiraf etmeli aslında. Çokça.
Heykelin yanına ne zaman vardığını anlayamamıştı. O kadar yürüdüğünü sanmıyordu, ama gelmişti işte. Etrafa bakındı. Ambroisia ortalarda görünmüyordu. Parkın güney tarafına döndü. Giriş o taraftaydı çünkü. Yolun gri silüeti ilerde yeşilliklerin arasında inceliyordu. Beyaz t-shirtünün öne doğru büzüldüğünü ve narin iki kolun beline sarıldığını hissetti. Bir parfüm kokusu, Ange& Demon, burnundan içeri süzülürken gülümsedi. İne kolların sahibi, kollarını geri çekmeden çenesini sağ omzuna dayayarak konuştu.
"Sonunda." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 7:10 pm | |
| Telefonuna mesaj geldiğinde ilk başta şaşırmıştı gönderen kişiye. Ach son zamanlarda pek görüşemediği arkadaşlarındandı ve GG'de okuduğu haberden sonra üstüne çok gitmeyi istememişti. Baskı altında kalan insanların ne kadar delirebileceğini bildiğindendi belki pek dürtüklememesi. Gözyaşları telefonuna damladığında ekranı tshirtine sürerek kurutmuş ve hızlı hızlı tuşlara basarak cevabı yollayarak telefonu yatağına atmıştı. Dudakları titrerken derin derin nefesler almaya başlamıştı, ağlamaması gerekiyordu daha fazla. Çok benimsediği dadısı ölmüştü, babasının kendisine verebildiği en iyi şey o kadın olmuştu ve onu kaybetmek de Ambrosia'yı bayağı üzmüştü. Yeşil gözleri aynadaki yansımasına gittiğinde şokla bakmıştı kendine. Kıpkırmızı gözler, pembeleşmiş bir yüz, şişmiş göz altları. Lanet olsun hemen yoparlanmalıydı, arkadaşının yanına gulyabani gibi gitmeyi istemezdi. Hızlıca banyoya giderek musluğu açtı ve elleriyle soğuk su çarptı yüzüne birkaç kere. En azından bu kendisini biraz sakinleştirirken ellerini suyla soğutup boynuna sürerek serinlemesini sağladı. Soğuk havalar ya da soğuk onu sakinleştiren birşeydi. Suyun soğukluğu bedenini ürpertince musluğu kapattı ve gardırobuna doğru yürüdü. Elleri kapağına gidip tuttu ve açtı. İçinde renklerine göre dizilmiş kıyafet serisi bulunmaktaydı ve -süper kısa- kaşmir mavi eteğini çıkardı önce. Daha sonra siyah ince ve ön tarafı gayet dekolteli siyah ince hırkasını alarak yatağının üstüne koydu ikisini.
Üzerindeki beyaz tshirti çıkarıp atmış ve çamaşır komodinine giderek eteğine uygun mavilikte dantel bir sütyeni alarak askılarını kollarından geçirmiş ve kopçasını kapatmıştı. Mavi tangasını ararken neredeyse komodinin içine giriyordu. En sonunda bulduğunda altındakileri çıkarıp onu giydi ve üstünden çıkardıklarını sepete attı. Eteğini ve hırkasını giydikten sonra kısa incecik ten rengi çorabını ayağına geçirmişti, bunu yaparken de dengesini kaybedip az kalsın yerle bir bütün olacaktı. Kıyafet işini tamamladığında banyoya geri döndü ve Ange&Demon'u sıktı üzerine. Dışarı çıkıyor olmanın bilinci moralini biraz düzeltmişti ama kadın aklına ne zaman gelse ağlayabileceğini bildiğinden korkuyordu. Eh. Ach kendisiyle dalga geçmezdi ki. Arkadaşlarına biraz daha güvenmeliydi. Aile içi sorunları gittikçe insanlara güvenmemesine neden olurken değişmesi gerektiğinin bilincindeydi. Tatlı bir pembelik veren ahududu aromalı dudak parlatıcısına gitti eli. Kapağını açıp dudaklarının belli noktalarına sürerek parmaklarıyla dağıttı. Makyajlarında belli yerleri vurgulardı ve bugün canı dudağını vurgulamak istediğinden gözlerine makyaj yapmamıştı. Aynada kendisine titrek bir gülümseme yolladıktan sonra çantasına attı parlatıcıyı. Çantasını da alarak evden çıktı.
Dışarı çıktığında sıcak onu pek etkilememişti. Üstüne giydiği şey sıcak tutardı tabii ama sıcak havalarda terletmeyen değişik bir dokuması vardı. arada sırada dalga geçercesine esip geçen rüzgarı seviyordu. Araba kullanmak istemiyordu ama gideceği yer yürüyemeyeceği kadar da uzaktaydı. Bir taksi çevirdi ve nereye gitmek istediğini söyledikten sonra camdan dışarıya bakmaya başladı. Arada sırada dikiz aynasından adamın yüzüne bakıyordu. Yaşlı bir ihtiyardı ve çok da tatlı görünüyordu. Meksika göçmeni gibi durduğunu farketmişti. Öyle bir dedesi olmasını isterdi. Taksicilik yapan ama sevgiyle bakabilen. İstediği yere geldiğinde parayı verip bahşiş de vermiş ve kapıyı açıp çıkmıştım. Biraz ileride sırtı bana dönük olan Ach'ı görerek sinsi bir gülümsemeyle koşa koşa arkasına gelmiş ve arkasından sarılarak 'Ach.. Hoşgeldiin' demiştim. Daha sonra ellerini çekip önüne geçmiş ve yeşil gözlerini mavi gözlerine yöneltmişti. Gözlerinin hala kırmızı olduğuna emindi ama diğer emin olduğu şey ise hüznün o kadar kalmadığıydı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 7:32 pm | |
| 'Ach.. Hoşgeldiin'
Ellerini belinden çeken kız Achille'in önüne kayarcasına geçerek gözlerini gözlerine dikti.
"Hoş bulduk Mose."
Yumuşakça kıza sarılan Achille bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Kızı omuzlarından tutarak biraz geriledi ve yüzünde gezdirdi gözlerini. Göz çevresi kızarmıştı. Cadılar bayramı maskesi kadar kötü görünmese de kızın gözleri gerçekten çok ağladığını birinin fark etmesini istercesine kıpkırmızı olmuştu. Şu korku filmlerindeki zavallı oyunular gibi. Göz altı torbaları belirginleşmişti ve gözleri olması gerekenden daha fazla parıldıyordu ay ışığında. Kızın dudağında titrek ama kararlı küçük bir gülümseme belirdi. Direnmeye çalışan küçük bir kızın gülümsemesi gibi. Sol kolunu kızın omzuna attı. Çıplak kolu garip ama yumuşak bir kumaşı olan siyah hırkaya değdi.
"Kendimi suçlu hissediyorum. Biraz kafa topladım, ama o sırada birisi seni adı Kapan, Kıymık veya Gece Yarısı gibi bir şeyler olan filmlerin birinde başrol oynaman için hazırlamış bakıyorum da."
Güldü. Boşta olan eliyle kızın sağ koluna çok hafifçe yumruğuyla vurdu. Yavaşça yürümeye başladılar.
"Konuşmak iyi gelir. Dinlerim. Biliyorsun."
Ay ışığı kendine özgü parlaklığıyla çimenlere, çeşitli heykellere, büfelere ve havuzlara yansıyordu. Bronz heykeller grimsi ışıkla daha bir heybetli duruyor, sanki ruhları varmış da dışarı çıkmak için çırpınıyorlarmış gibi duruyorlardı. Hafif bir cırcır böceği uğultusu trafiğin durduğu anlarda, muhtemelen kırmızı ışığın çoğunlukta olduğu zamanlarda, alttan boğukça çınlıyordu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 7:45 pm | |
| 'Tabii ki. Ben hep zombi olmayı istemişimdir. Vuu huu.' demişti titrek bir kahkaha atarak. Moral seviyesi arkadaşını görmesi sayesinde artarken omzunda arkadaşının kolunu ve diğer kolundaysa küçük yumruğu hissedince yan yan ona bakmıştı. Sen bittin bakışını atarak gayet masum bir ifadeyle acıtmadan belinin yanındaki zayıf noktasını dürtüklemişti. Onun yüzünün aldığı şaşkınlığımsı ifadeyle kıkırdadıktan sonra iç çekmiş ve biliyorum dercesine baş sallamıştı. Yürürlerken o da arkadaşına yaklaşmıştı. Eğer aralarında bir duygu olsa -arkadaşlıktan başka- kesinlikle çıktıkları sanılabilirdi. Yeşil gözleri etrafta telefonunun kameralarını yönelten dedikoducular var mı diye bakınırken bir büfe görmüş ve arkadaşının kollarından kaçıp koşa koşa içeriye girmişti. Ach'ın bu ani tepkileri ya da hareketlerine şaşırdığının bilincindeydi. Ambrosia'nın en sevdiği şeylerden biri içki içmek ve saçmayana kadar içtikten sonra anlamını bile bilmediği şeyler söyleyebilmekti. Olmeca ve limonlardan aldı. Küçük bir bıçak taşırdı zaten çantasında. Ufak bir tuz paketi de alarak dükkan sahibinin önüne koydu. Tek bir şişenin yetmeyeceğini düşünerek ikincisini de aldı ve tutarını ödeyerek onları torbalatıp aldı.
Elinde limonlu tuzlu ve tekilalı torbayla Ach'e göz kırptı ve o yanına geldiğinde sol koluna girerek yürümeye başladı. Bu kadar sessiz durması ürperticiydi aslında. Konuşkan bir kişiliğin sahibinin böyle suskun olması için ya diyeceklerinden korkması ya da ağzının bağlanması gerekirdi. Ağzı gayet açık olduğundan ilk seçenek etkiliydi. Ne diyeceğini kestiremiyordu açıkçası. Arkadaşını yeşil ama ıssız köşesine götürdü parkın. Burası genelde insansız olurdu, sevgililer buradan korkardı. Evsizler de burayı kalmaya değmez bulurlardı. Yine de oradaki kocaman ağacın altındaki çimenlerde oturmak Ambrosia'yı mutlu eden şeylerden biriydi. Ağacın altına çekti Ach'i ve o oturunca yanına oturarak tekilalardan birini torbadan çıkarıp eline aldı. Yeşil gözleri Ach'in mavi gözlerindeydi. 'Önce ben içeceğim. Daha sonra ufak ufak anlatacağım ne olduğunu. Ben birşey söyledikten sonra sen de kendi hayatından birşey paylaş. Eskiden yaptığımız gibi. Olur mu?' demişti küçükkenki masum haliyle. Daha şirin olduğu zamanlardı onlar. Şuan da şirindi ama eskiden daha şirin olduğunu düşünürdü Ambrosia. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 8:15 pm | |
| Büyün çınarın her zamanki sessizliğininde oturuyorlardı. Yanlarında da ikisinin de sevdiği misafirler. 2 şişe tekila, limon ve bir paket tuz. Adını bile duyunca ağzının sulandığı içkiydi. Jaegermeister'in kalbindeki yerini fethedememişti ama 2. sırada olduğu kesindi. Şartlı refleks. İçinde neredeyse bütün şişeyi dikmek gibi salakça bir dürtü oluşup kayboldu. Şartlı refleks. Pavlov'un köpeği. Sırıttı.
'Önce ben içeceğim. Daha sonra ufak ufak anlatacağım ne olduğunu. Ben birşey söyledikten sonra sen de kendi hayatından birşey paylaş. Eskiden yaptığımız gibi. Olur mu?"
Ona kızın çocukluk hallerini hatırlatan bir şekilde söylemişti bunu. O hallerini de biliyordu tabii ki. Dostlukları çok eskiye dayanıyordu. Birbirlerini kovalarken Palace'ın lobisindeki havuza yuvarlanışlarını hatırladı. İliklerine kadar sırılsıklam olmuş halleriyle resepsiyonistin bağırışlarına aldırmadan havuzdan bir çırpıda kalkmış ve asansörlere koşturmuşlardı. Oyun arkadaşlıkları büyüyüne ve YDY hayatıyla tanışmaya başlayınca sağlam bir dostluğa dönüşmüştü.
"Her zaman."
Ambriosia onun için aklımdan her geçeni söyleyebileceğim insandı. Aynı zamanda bir koordinat eşleşmesi. Algılarının, düşüncelerinin, hassasiyetlerinin onunla uyuşması ve büyümesi demekti dostlukları. Bir şey okurdu, ona giderdi. Onunla paylaşırdı. Onda okuduklarının yankılarını görüp kendini beslerdi ve ona tekrar giderdi. Takıntı veya bağlanma değildi. Yeniden üretilen bir ortak kültür ve paylaşım dünyasıydı onlarınki. YDY'de birileri sizi kovalarken kaçıp sığınabileceğiniz tek odalı bir evdi. Birbirine bakan gözlerin konuşmadan çok şeyler anlatmasıydı. Dostluktu işte. Jake ile beraber. Değer verdiği sayılı insanlar. Bu sırada kız dadısının nasıl öldüğünü, haberi nasıl aldığını ve neden bu kadar kötü göründüğünü anlatmaya başlamıştı. Oh tanrım, hayır. Dadısı. O kadının Ambroisia için anlamını biliyordu. Bunun böyle büyük bir şok olması çok, çok normaldi. Ağacın büyük gövdesine omuz omuza yaslanmışlardı. Achille ona destek olmak istercesine kızın narin parmaklarını kavrayıp sıktı. Kendi sırasını savan kız şişeyi ona verdi. Achille bacağının üstünde duran limonu eline aldı.
"Benim gelişmelerimi biliyorsun. Gossip Girl susmadı, tabi."
Laela ile Harrison'daki geeyi, mesajları daha sonra da Starbucks'ı anlattı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 9:18 pm | |
| Dadısının ölümünü anlatırken gözleri dolmaya başlamıştı yine ve anlatan sesi gittikçe titremeye başlamıştı. Ah hayır! Ağlama krizine girmek istemiyordu ve bu yüzden işaret parmağını biraz emip tuza batırıp dudaklarına götürüp emmiş ve tekiladan bir yudum alıp Ach'ın bacağında duran limonu emip geri koymuştu. Yüz ifadesinin komik bir ekşilikte olduğunu Ach'in gözlerinden anlayabiliyordu. Ach bu durumda gülmese bile mimiklerinden tanıyacak kadar çok birlikte olmuşlardı. Yıllar ikisinin arasındaki bağı güçlendirmişti ve sırdaşlarından biriydi Ach. Tekila boğazını yakarak aşağılara inerken elleriyle gözlerini silmiş ve ona bakmıştı anlatması için. Gossip Girl'de çıkan dedikoduyu duymuştu ve o sırada ikisiyle de dalga geçen bir güruh kızın arasına girip dağıtmıştı ortalığı. Deli Ambrosia başlığı altında nasıl yayınlanmadığını bilmiyordu.Sağ elini Ach'ın omzuna koydu güven verircesine. Demin Ach'ın kendi elini sıkması gibiydi ama açık tene temas daha farklı düşünceleri aklına getiriyordu. Yasak olan bir aşk gibi. Masum değildi Ambrosia, Jake'le yaptığı onca şeyden sonra ama bunları şimdi de yapamazdı.
'Olanları duydum evet. Üstüne çok gelmemek için olayla ilgili pek mesaj atmadım. Olanlar olacağına varır. Ben de üvey kızkardeşimle karşılaştım ama sahtecilikle suçlandım.' diyerek olanları aktarmıştı kısa kısa. Babasının kısa süreli ilişkilerinden doğan kardeşlerini biliyordu ne de olsa. Diğer tekilayı açıp kural bozarcasına kafasına dikip ardarda üç büyük yudum almış ve yarım limonlardan birini emmeye başlamıştı. Emmek. Genelde çocukluğundan beri bir limonu emerken bulabileceğiniz biriydi Ambrosia. Gözleri Ach'ın gözlerine yönelmişti, oyunu bozduğum için özür dilerim ve sıra sende cümlelerini anlatan iki tür bakış geçmişti sırasıyla. Sonra Ach'ın sol kolunu kaldırıp yanına sokulmuş ve kendi omzunun üstüne koymuştu. Sevgililer mi sadece öyle oturmalıydı canım?! Kankalıkta herşey -kısmen- mübahtı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 9:40 pm | |
| Tek elini güven telkin edercesine omzuna koydu.
'Olanları duydum evet. Üstüne çok gelmemek için olayla ilgili pek mesaj atmadım. Olanlar olacağına varır. Ben de üvey kızkardeşimle karşılaştım ama sahtecilikle suçlandım.'
Diğer tekilayı açıp kural bozarcasına kafasına dikip ardarda üç büyük yudum almış ve yarım limonlardan birini emmeye başlamıştı. Ah tabi, boz bakalım oyunu Ambroisia. Achille'in sol kolunu kaldırıp yanına sokulmuş ve kendi omzunun üstüne koymuştu. Achille dostça kavradı kızın dar omuzlarını. Elinde kalan şişeye kaydı gözleri. Bir kişi oyunu bozmuşsa artık oyun yok demektir, değil mi? Gözlerini kızın yeşil gözlerine kaydırdı. Hem olnaları anlatmaktan hem de içkiyi hızlı hızlı içmekten gözleri iyice sulanmıştı. Dalış yapıp baktığınız kayalık yosunlarına benziyordu. Önüne dönerek o da şişeyi ağzına dayadı. 4 tane büyük yudum alıp anlatmaya başladı...
Zaman ağızlarından midelerine akan tekilayla aynı hızda akıp gitmişti. Belki tekila daha hızlıydı bile. Aslında, büyük ihtimalle. Taşıt sesleri azalmıştı. Kafası biraz da olsa bulanmıştı. Çimenlerin ve çiçeklerin renkleri hafifçe birbirine geçiyordu. Birkaç kere gözlerini açıp kapattı. Daha iyi gelmişti. Bileğindeki hb saati biraz gözlerine yaklaştırdı. Saat mavi gözlerini gölgelerken okuyabilmişti. 04.56. Artık dibinde 2 parmaklık bir şey kalmış şişeyi sol yanına çimenlerin üstüne bıraktı. Ambroisia yazın neler yaşadığını anlatıyordu. Onu da çarpmıştı böyle içmek belli ki. İkisi de içmeye alışık oldukları için yine de iyi sayılabilirlerdi. Bağışıklığı olmayan biri şu an baygınlık geçirmişti, hatta 8. evresindeydi. Biraz kaykılmış olan kızın omzundan kolunu çekerek sol kolunu kavradı yavaşça.
"Bir saniye durakla bakalım spiker bayan. Kaykılmışsın." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 9:53 pm | |
| Ach da kendisi gibi içtiğinde gülmüştü. Kuralı bozduğunda oyunu da ortadan kaldırmıştı anlaşılan. Eh tuz, limon ve tekila üçlüsü gayet hızlı bitecek gibi duruyordu. Tekiladan sonraki limon faslını uzun tutuyordu Ambrosia. Bir yandan da yazın gittiği yerleri, çıkan kavgaları ve hastaneye düşüşlerini anlatıyordu. Tekila kocaman da olsa büyük yudumlarla bitmesi uzun sürmüyordu ki. Dudakları gittikçe uyuşurken başındaki ufak bir vınnlama sesi hafif hafif kafasının güzelleştiğinin göstergesiydi. Renkler gayet estetik bir biçimde birbirlerinin içine girmeye başladıkları o an yazın yediği dondurmaları sayıyordu. Erikli derken Ach onu durdurup sol kolunu kavradığında ne kadar kaymış olduğunu farketmişti. İyi de kaydığını hiç hissetmemişti ki? Tekila şişesini ağzına götürdü ve biberonunu emen bir çocuk gibi dibindeki içkiyi de bitirdi. Başı hafifçe dönerken ve göz kapakları 'hafifçe' aşağı inerken uykudan yeni uyanmış gibiydi aslında. Ach sol kolunu hala kavrarken şişeyi yana koyup ona döndü ve sarıldı ona. O parfümü sıkmıştı. Ona doğum gününde hediye ettiği parfümü. Bunun bilincinde olmak gururlandırmıştı kızı. Ona uzun bir süre sarıldığını düşünse de kafası hafif iyiyken zamanın ne önemi vardı ki? Şuan onun hayatındaki önemli insanlardan biriyleydi ve onunla 'cehenneme' kadar giderdi. Mutluydu, yanında birilerinin -güvenebildiği birilerinin- olmasından çok mutluydu. Ona sarılmayı kesmeden yüzünü yüzünün önüne getirdi ama öpecekmiş gibi değil, yüzlerinin arasında mesafe vardı. Komik davranışlarını ona çok sergilediğinden Ach'e karşı rezil olmayacağının bilincinde olarak dil çıkardıktan sonra 'Ach. Hiç gitme olur mu.?' demişti gözlerine dikti gözlerini. Ona ihtiyacı vardı ve bakışlarına yansıdığının bilincindeydi. Eski masum haline geri dönmüştü Ach ile. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 10:16 pm | |
| 'Ach. Hiç gitme olur mu.?'
Orada büyük çınarın altında zaman gündüze doğru kayarken yüzünü kaldırıp söylemişti bunu.demişti gözlerine dikti gözlerini. Ona ihtiyacı vardı ve bakışlarına yansıdığının bilincindeydi. Aralarındaki masumiyetin çocukluklarındaki gibi kalmaları ne güzeldi. Bazı insanlar masumiyetin, kişinin yaşadıklarıyla azaldığını savunur. Oysa ki masumiyet, derinlerde saklanan kurtarılmış bir bölgedir, onu ne kadar kurtarılmış tutabilirseniz o kadar masumsunuzdur. yaşadıklarınızsa... Yaşamak onlar için kirlerden uzak durmak değildi, yaşamdan ve kirlerinden uzak tutulsalardı zaten onun adı yaşamak değildi. En azından YDY'de. Yaşamak, yaşamın kirlerinden benliğini koruyarak çıkmak ve aynı kalabilmekti. Amroisia bunların hepsine uyuyordu, sahipti şu anda. Tanıdığı, beraber büyüdüğü kızdı. Dost. Sesi çok içtendi ona bunları düşündüren tek cümleyi söylerken. Her zamanki gibi. Yürekten bir tonlama. Yeşil gözlerine kenetlenmişti kendi gözleri. Parıl parıl parlıyordu iki çift de. Gözleri hala omuzlarına dolanmış kollarına kaydı. Arasında olmak güven vaat ediyordu. Pek sık rastlanabilen bir şey değildi şu sıralar. Gülümsedi. Hava hafifçe serinlemesine rağmen içinin ısındığını hissediyordu. Alkol kisvesi altına gizlediği bir şeyler olduğunu sanmıyordu.
"Gitmeyeceğim, biliyorsun."
Kızın hafifçe kaykılmış oturuşunu düzeltmek için yavaşça kendine doğru çekti. Limon sayesinde çok da baskın olmayan ama yine de hissedilen alkollü nefesi yüzüne çarptı. Gözleri birbirine kenetlenmişti. Fazla yakın. Ambroisia kendini biraz daha yaklaştırdı. Burunları arasında bir milim gibi gözle görülemeyeek bir mesafe kalmıştı. Gözleri arasında tanımlayamayacağı bir enerji akışı oldu sanki. Derin bir nefes boşalttı. İki gencin dudakları belki de mükemmel zamanlama denebilecek bir şekilde aynı anda birbiriyle buluştu. Tereddüt yoktu. Şaşırtıcı. İkisinin de aklında hiçbir soru işareti yok gibiydi. Achille'in aklının bulanık olan kısmından çok açık ısmının onu yönetmesi şaşırtıcıydı. "hayatta yapmayacağı şey" ,banka soymaktan bahsetmiyorsak eğer, tanımlamaları yalan olmuştu. İşin garibi de o gözlerde ki mutluluğu görünce "ben ne yapıyorum" u sordurmadı hiç bir şey. Sol elini dostunun narin beline koyduğunda sadece evrende asılı kalmış bir duygu vardı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 10:47 pm | |
| Dudakları birbirine değdiği an zamanın ve yaşamların değeri kalmamıştı kalbinde. O kadar sarhoş değildi ama yine de öperken tereddüt etmesi gerekmez miydi? Ach'a karşı derinden hissettiği şeyleri yeni keşfediyor olabilir miydi? Onun yerinin farklı olması lazımdı çünkü hiç de kullanılıp atılacak biriymiş gibi hissetmiyordu. Zihninin yerini bedeni ve kalbi aldığında kendisini kontrol altına almaya çalışarak küçük bir öpücükten sonra çekildi. Hem bu sadece küçük bir öpücüktü. Masum bir öpücüktü, öpüşme bile sayılmazdı. Dudakları değmişti sadece. Yüzünün kıpkırmızı olduğunu hissediyordu, utanma duygusunu yeniden hissetmek güzeldi aslında. Yeşil gözlerini masmavi gözlere utana utana yönlendirdi. Onun ne düşündüğünü bilmiyordu ve onu yeniden öpmek istiyordu fakat içinde bulundukları toplumda ne olurdu halleri? Ach onu sever miydi? Bağlanması kolaydı ve Ach'a bağlanırsa ikisi mutlu olabilir miydi? Sorular içkili zihninde dolanan kurtlar gibiyken konuşmayı denedi ama tüm kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Yutkundu ve gözlerinin onun dudaklarına indiğini farkedince yine yukarı çıkararak gözlerine baktı. Masumluğunu korumak istiyordu, küçük bir sürtük olmak değil. Yine de onun birşey demesini isterken sessizlerdi ikisi de. Ach'ın konuşabilecek mantığının olduğunu biliyordu. O, kendisi kadar asla şaşkınlaşmazdı bu durumlarda. Onun birşey söylemesini diledi, kendisinden nefret eder miydi? Cadısın sen diyerek onu büyülemekle suçlayabilir miydi? Kalp atışları hızlıyken -garip?- parmakları çok hafifçe titriyordu. Hala ona sarılıyordu ve bırakırsa düşecekmiş gibi hissediyordu.Ona sarılarak konuşmasını bekledi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 11:19 pm | |
| Dudakları birbirinden ayrılırken nefesinin çekildiğini hissetti. Daha beş saniye bile olmamıştı. Öpücüktü işte. Öpüşme bile değildi. Dudakları değmişti sadece. Yanlış mıydı? Yanlış olduğu gibi bir hisse kapılmamıştı o kısacık zaman dilimi içinde. Aslında hayatında en doğru hissettiği anlardandı. Olması gerektiği yerde, olmas gereken kişiyle. Karşılıklı verebilmenin, beraber delirip, beraber uslanmanın ortak metronomunu yakaladığı insan, dost. İçinde kalbinin ve beyninin derinliklerinde neler olduğunu bilmiyordu. Yapmamak gerektiğini bile bile yapmak istiyordu. O dudaklarla tekrar buluşmak. Dostuyla öpüşünce o insanlar dost kalamazdı tekrar. Fakat şu an hissettikleri dünyayı tutarlılığın sıkıcılığından kurtaran, insanı farklı kılan, yaşamı o kendine has karmaşa ve anlaşılmazlığa sokan bir şeydi. Gözleri buluştu tekrar. Tereddütlerini sezebiliyordu. Ne düşündüğünü bilecek kadar iyi tanıyordu onu. Büyük ihtimalle neler olabileeğini planlıyordu kafasında. Nefeslerinin alkollü kokusu birbirine karışıp burunlarının arasından etrafa dağılıyordu. Birde Ange& Demon ve One. Derin derin nefesler alıyorlardı. Her şey asılı kalmış gibiydi. Trafikteki araçların sesleri yalnızca kulaklarının gerisindeki bir uğultuydu. Ambroisia'nın bu durumda bir şey söylemeyeceğini, söleyemeyeceğini biliyordu. O hep daha fazla şaşırırdı olaylara. Bocalardı daha kolay. Ama yine de bir şey onu geride tutuyordu. Konuşmasını istiyordu.Konuşsaydı sadece "Hayır.", "Evet.", "Durma.", "Yapma." gibi basit bir şey. Ama yine de bir şey. Kornasına asılan bir şofor onu düşüncelerinden çekip aldı. Achille Sebastien D'Artagnan'dı o. Hiçbir şeyi sallamayacaktı şu an. Önüne bak. Kızın gözlerinin içine baktı. Kendi içinde onunla ilgilenen bir duygu olduğu ve bu kadar açık-net ne istediğini biliyordu şu an. İşte tam da bu yüzden. Korkutucuydu. Dosttu o. Dost. Lanet olsun! Yapma, uslu dur. Tutarsızlığın dayanılmaz hafifliği içinde kıza doğru eğildi tekrar. Sağ elini kıvırık saçlarının arasından geçirerek ensesine koydu. Ellerinden kayıp gitsin istemiyordu. Yavaş yavaş öpüyordu onu. Sert, körelmiş, hırslı bir duyguyla değil. Mükemmel bir softlukla. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 11:20 pm | |
| Yürüyüş yolunda Gwenyth ile birlikte yürürken az önce yaşadıklarımın şokunu yeni yaşıyordum. Ben, eski sevgilim Esme'nin en yakınlarından biriyle öpüşmüştüm. Tanrım, tamam burada herkes birbirini tanırdı ama bu çok farklıydı, en yakın arkadaştan bahsediyorum. Biz orada o kadar yakınken bu aklıma gelmemişti. Bir kaç adım sonra bana hiç bir şey demeden, yüzüme bile bakmadan çekip gitmişti, Gwenyth parkın güney çıkışından. Bense yürüyordum öylece boş boş. Kaşlarım çatılmıştı, berbat bir gece yaşıyordum. Henüz altı yedi adım olmuştu kız köşede benden ayrılalı. Aklım allak bullaktı. Baş parmağımın tırnağını kemirirken ayaklarımı yere sürte sürte yürüyordum öylece. King Jaigello heykelinin önüne geldiğimde derince bir nefes alıp telefonumu cebimden çıkardım. Yeni bir mesaj, Mose. Ne zamandan beri Mose diye kayıtlıydı rehberimde, Ambrosia. Omuz silkerek mesajı açtım. Uyuyacak mıymış ? O da artık benden sıkılmış olmalıydı. Ona bile aldıracak durumda değildi şu anda beynim. Parmaklarımla hızlıca tuşlara basıp telefonu cebime soktu. Omzumdaki havluyu bacaklarımın arasına alıp elimdeki hırkayı giyerek önünü göbek deliğimin biraz üstüne kadar kapadım. Havluyu tekrardan omzuma attıktan sonra cebimdeki sigara pakedine ulaştı parmaklarım. Oldukça yavaş adımlarla zihnimi boşaltarak yürüyordum tekrardan. Çok, masalmış gibi yaşıyordum. Her şey gereksiz bir şekilde üst üste geliyor ama yine de çıldırmadan normal kalıyordum. Dudaklarımın kenarına doğru yerleştirdiğim sigarayı cebimden çıkardığım Zippo ile yakarak zevkle ciğerlerime çektim. Bitik olan sigara paketini buruşturarak çimlere doğru umarsızca fırlattım. Elimdeki metal çakmakla da çevirerek oynuyordum. Sağ elimin işaret ve orta parmağı arasında olan sigarayı sıkça dudaklarıma götürüyordum. Buradan ne zaman ve nasıl çıkacağımı bile bilmiyordum henüz. Hava öylesine karanlıktı ki, içim ürpermişti bir an. Sol elimdeki çakmak parmaklarım arasından kayarak birden bire yere düşüvermişti. Ona lanet ederek eğildim ve yerden çakmağı alıp cebime attım. Tam kafamı kaldırdığımda büyük çınar ağacının altındaki öpüşen çift dikkatimi çekmişti. Bakmak istemesem de simaları bana öylesine tanıdık gelen çifti incelemeye koyulmuştum. Bir yandan da yavaş adımlarla onlara doğru yürüyordum. Achille olduğunu anladığım an yerimde durdum. Yanındakinin büyük bir ihtimal Laela olduğunu düşünüyordum. Ama onlar ayrı olmalılardı, gözlerimi iyice kısıp baktığım an da onun Laela değil Ambrosia olduğunu anlamıştım. Beni görmemişlerdi bile. Ağzım şaşkınlıktan bir fil girecek kadar açılmıştı. Beynim geldiğim yoldan geri gitmemi isterken ayaklarım onların olduğu yere doğru yürüyordu. Yürüyüş yolunun kenarında durup onların da beni rahatlıkla göreceği yere geldiğimde şaşkınlıktan açılan ağzımı ve gözlerimi normalleştirmeye çalışıp söyleyecek bir kaç kelime aradım. Ambrosia'nın bunu yapabileceği aklıma gelmiyordu. İnanamamıştım. Ayrılmalarını ve beni farketmelerini beklerken aklımdan bir sürü soru geçiyordu. Beni de sadece kullanmıştı demek ? Biz sevişirken bir kaç kere seni seviyorum deyişini duymuştum aslında. Demek, aklıma yerleşmişti. Esme'den sonra hayatımdaki ikinci büyük sarsıntımdı bu sanırım. Çenemi kaşıyarak şaşkınca bana bakan Achille'e gülümsemeye çalıştım. Başarılı olamıyordum. Yutkundum ve " Sadece, yürüyüş yapıyordum ve... " dedim. Ve, ne ? Devamı yoktu işte. İçimdeki ses Ambrosia'ya küfürler ederken Achille'e acıyordu. Laela'dan sonra yeni bir... hayır bu kelimeyi Ambrosia'ya kullanamayacaktım. Sesimi duyduğunda Ambrosia'da kafasını bana doğru çevirmişti. Göz göze geldiğimiz an da aklından geçenleri duyabilmek için tüm mal varlığımı feda edebilirdim. Parmaklarım arasındaki sigarayı yere bırakarak ona baktım, tek amacım gözlerimi Ambrosia'dan almaktı. Spor ayakkabımın ucuyla izmariti ezerken birinin bir şeyler söylemesini bekliyordum. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along C.tesi Tem. 10, 2010 11:50 pm | |
| Ayrı kaldıkları an zihnindeki sorular sadece daha da yoğunlaşmıştı. Deliriyormuş gibi hissediyordu, kafasını milyonlarca kez arkadaki ağaca geçirerek kafatasını kırmak ve şu can acıtıcı soruların defolup gitmesini sağlamak istiyordu. Mutlu olamayacağını biliyordu, bildiğinde diretiyordu aslında. Kankaları mı onunla sevgili olacaktı? Arkadaş tanımını gözden geçirmesi gerekiyordu ya da sevgili olarak benimseyeceği insanlarla bu kadar yakın olmaması gerekiyordu. Yine de Ach'i masumca bile olsa öptüğü o anda hiç suçluluk hissetmemesi korkutmuştu onu. Kimi kimden saklayacaktı? Ya da birini birinden saklayacak mıydı? Jake ile karşılıklı oturup konuşması mı gerekecekti? Sorulara yenileri eklenirken midesinin kasıldığını hissedebiliyordu. Çok çaresiz ve dibe batmış gibi hissediyordu. Yeniden küçük bir çocukmuş gibiydi ama o zamanlarda bile yoktu annesi. Anne dediği insanın cenazesini toprakların altına vermişlerdi ve bu buluşmanın lanet olası bir teselli olması gerekiyordu, sevişmeye dönmemeliydi yoksa herkesin hayatında yara olarak kalacaktı bu gece. Ach için tek gecelik biri gibi olma düşüncesi bile yeniden ölümü denemesine neden olabilirdi. Lanet olsun çok tehlikeli bir oyunun içindeydi ve suçluluk da duyarak Ach'ın onu sevebileceğini düşündü. Seni seviyorum. Denmesi o kadar kolaydı ki.
Ach'ın elini saçlarında hissettiğinde gözleri gözlerine gitmişti. Kimsenin söyleyecek birşeyi yoktu ve sessiz kalınan ortamda davranışlar işin içine girerdi. Doğanın kanunu bu yöndeydi, kimse tepkisiz duramazdı. Özellikle kısa bir an öncesinde elektriklenmişçesine şaşıran iki genç kalamazdı. Olabileceklerden korksa da Ach'ın eli ensesine inip dudakları dudaklarına değdiğinde kaçmadı. Kendisini kötü hissetmesi gerekirken nedense ikinci ismi olan umut doluşmuştu kalbine. Daha sonra çok acı çekebileceğini biliyordu ve kalbi bunu bildirircesine canını yakarken Ambrosia kalbini dinlemeyi reddetti ve Ach'ın o tatlı ve yumuşak öpücüğüne karşılık verdi. Diğer erkekler gibi baskıcı ve kontrolcü bir öpücük değildi ve ilk kez böyle öpen birine rastlamak çok şaşırtmıştı kızı. Romantik romantik denilen erkeklerin ne kadar hayvan olabileceği bilinirdi ve asıl romantik denilecek kişi kesinlikle Ach'tı. Dudakları yumuşakça birbirine dokunurken gözleri kapanmıştı. Anın büyüsünün bozulmamasını diliyordu ama güzel olan şeyler son bulurdu. Ya da kızın istediği şeyler olmazdı çoğu zaman. Arkasından gelen sesle midesindeki düğüm geri gelmişti. Hani yukarıda demişti ya seni seviyorum diye. En sık dediği kişi gelmişti işte. Jake Carter Hall. Ona o kadar demesi Jake'in hayatını değiştirmemişti, Jake onu sevememişti. Umrunda da olmamıştı ve tek taraflı kıskançlık kızı çok yormuştu. İlişkilerde verilen şeyler sadece 'bedenî' olmamalıydı ve duyguların olmadığı ilişkilerin sağlam olmadığı biliniyordu. Neyse ki onunla sevgili değildi. Olmayı istemişti ama Jake'in prensipleri vardı hem o da başka kızlarla gayet gezebiliyordu.
Ach'ın ikilinin arasında olanları bilmediği için içi rahattı ama Ambrosia'nın kanı neredeyse donmuştu. Karşılaşmaktan o kadar korktuğu kişi en istemediği anda gelivermişti ve konuşma sırasının onda olduğunu belirtircesine bakıyordu herkes. Yeşil gözleri Jake'in mavi gözleriyle buluştuğunda içinde bir sızı hissetse de onlar arkadaştı, sevgili değil. Kendisinden sadakat bekleyemezdi, bunun için fedakarlık yapması gerekirdi. Tamam sadece kendisiyle yattığını biliyordu ama bu yetmiyordu. Yetmemişti. Her defasında söylediğinde Jake'in gözlerinde gördüğü bakış artık umudunun kesilmesine yol açmıştı. Bakışlarını Jake'in yere attığı sigaraya odaklarken diyebileceği en mantıklı cümleleri seçmeye çalıştı. Yerdeki tekila ve limon leşleri dururken ne kadar mantıklı olabileceğini anlamalıydı Jake. Bakışlarını yine gözlerine yöneltirken cesur bir savaşçıymış gibi hissetmişti ama cesurluk sadece gözlerine bakana kadar sürmüştü. Neredeyse yalvaracaktı eğer kızarsa -ki sadece şaşkın görünüyordu. Kıskanmak bu çocuğun kanında yoktu galiba!- olanları anlatmasın diye. Yine de kırıldığını hissetti. Sevilmediğini bu şekilde de olsa yine öğrenmek canını acıtmıştı. Dudaklarından dökülen 'Cenaze. Öyle konuşm konuşm konuşmaaya gelşmiştik. Gelmiştik. Öyle ve asbah oldu mu ?' saçmalığı çıktığında alkolün etkisine saygı duymuştu. Dudağının kenarında sadece Jake'in farkedebileceği bir titreme olmuştu. Şu ölme işini düşünse iyi olacaktı galiba! |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 12:16 am | |
| Bir gün böyle bir şey olacağı belliydi. Beynim abartıyordu belki bilmiyordum ama kendimi hayatımda hissetmeiğim kadar boşlukta hissediyordum. Sigarayı eze eze neredeyse taşıl taşlarının arasına gömmüştüm bile. Hala bastırıyordum parmak ucumla. Bastırırken de yaşadıklarımızı düşünüyordum. Gözümün önünden Ambrosia ile ilk öpüştüğümüz an bile geçiyordu. Bana seni seviyorum demesi, kulaklarımda çınlıyordu sanki.Parfümünün kokusu bile burnumdaydı hatta. Gözlerimi sıkıca kapayıp açtım ve kafamı kaldırıp gerçeklerle yüzleşmeye karar verdim. İlk olarak yerdeki boş tekila şişesine bakıp daha sonra da Ambrosia'ya baktım. Yine tekila içmişti. Bu sefer ikisi birlikte içmişlerdi. Normalde biz ikimiz içerdik değil mi ? Kıskanıyor muydum ? Ha, hayır. Şaka gibiydi. Benim buna hakkım bile yoktu. Sevgili olmak istediği anlarda bile, bunu dile getirdiği anlarda bile yüzüme indirdiğim soğuk maskeden başka bir şey olmuyordu cevabım. Derince nefes alarak kaçan bakışlarımı gözlerine sabitledim Ambrosia'nın. Achille'in konuşması daha çok hoşuma giderdi aslında ama nedense onun yerine Ambrosia konuşuyordu. Konuşmak değil, düpedüz saçmalamaktı. İçkinin etkisinde olduğu açıktı. Ama, bu hiç bir şeyin bahanesi değildi değil mi ? Gerçi bana bir açıklama yapmak zorunda değildi. Ama... Kendimi toparlamalıydım. O benim sevgilim falan değildi. Achille'e kızamıyordum. Belki başka birisi olsa, çoktan yumruk atardım ama o benim dostumdu. 'Cenaze. Öyle konuşm konuşm konuşmaaya gelşmiştik. Gelmiştik. Öyle ve sabah oldu mu ?' Hala cenaze diyordu ama. Saçmalamasına rağmen ölmüş olan dadısını bile bu işten sıyrılmak için kullanabiliyordu. Saçmalık, diye düşünürken sinirleniyordum aslnda. Bunu belli etmemeye çalışarak yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim ve omzumdaki havluyu aldım sol elime. İstemsizce titreyen elimi böylece göremiyorlardı. Yutkundum. Sinirden dişlerimi sıkıyordum fakat yüzümdeki gülümseme asla ama asla eksilmiyordu oradan. Duruma anlayışla yaklaşıyormuşum gibi konuşacaktım birazdan. Ama merak ettiğim bir şey vardı. Achille ile ne zamandan beri böyleydi ? Evet, onun da Yukarı Doğu Yakası kızları gibi istediği herkesle yattığını falan biliyordum. Ama görmek, Achille ile görmek, hepsinden daha çok yaralıyordu. Yaralıyor muydu gerçekten ? Ah, evet itiraf etmem gerekiyordu, yaralıyordu. Gözlerimi, Amborsia'nın kafasının arkasına dikerek " Başın sağolsun. Atlatmış gibisin, sevindim. " dedim. Çünkü Ambrosia'dan gözlerimi kaçırıyordum ve Achille'in bir şeyleri anlamasını istemiyordum. Direk ağacın gövdesine bakınca sorun olmayacaktı. Ambrosia ile hayatımda ilk kez bu kadar yapmacık ve soğuk konuşuyordum. Söylediğim hiç bir kelime içten değildi. Ağzımdan zorla çıktıkları da bir o kadar belli oluyordu. Hala öylece dikiliyordum olduğum yerde. Ben bile yaşadıklarıma anlam veremiyorken onlar nasıl verebiliyorlardı merak ediyordum doğrusu ? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 12:26 am | |
| Jake'in sözlerinin sahteliğini anlayabilecek kadar aklım yerindeydi ve gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Ach'den saklı olan yüzüm onun anlamasını engelliyordu ve yeşil gözlerim Jake'in ağaca bakan gözlerindeydi hala. Boğulacakmış gibi hissediyordum, boğazım düğümleniyordu. Üzgünüm dadı, artık iyi bir kız değilim. Melekliğim bugün öldü. Zihninde bu düşünceler varken öksürmeye başladı ama hava kesinlikle soğuk değildi. İki erkek de kendisini çok iyi tanıyordu ama Jake daha iyi tanıyordu. Sadece kendisini güçsüz hissettiği zamanlarda böyle olurdu, nefesi bu kadar tıkanabilirdi. Ayağa kalktı, Jake hemen dibindeydi zaten. Adım atmamasına rağmen tökezlemişti -sakarlık genel haliydi- ve düşmemek için en yakınındaki kişiye -Jake-'e tutunmuştu. Ach'ın gözleri önünde kızı yere atamazdı ne de olsa. 'Ço k üzgün m' diyebilmişti. Teni tenine temas ettiği o an herşeyin anlamı yitirilmiş gibiydi ve tek isteği kaçmaktı. Onu yaraladığını biliyordu ama yine de o değeri görmemenin acısı bedeninde geziniyordu. Sıkıca sarsıp beni tutsaydım bu olmazdı! diye haykırmak istiyordu. Dünya dönerken savaşıp ayakta kalmaktan pes edecek gibiyd. Rengi zaten beyaz olmuştu bile. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 12:41 am | |
| Ağaca bakarken ben dalgın dalgın birden Ambrosia'nın öksürmesiyle gözlerim ona kaydı. Her ne kadar anlamsızlaşmış olasam da bir an için korktum ona bir şey olacak diye. Bu duygusallığımı neye borçluydum ki, aptal Jake. Zorla da olsa ayağa kalkan Ambrosia bana doğru adım atarken tökezleyince kolumu tutmuştu. Ben de refleks olarak onu tutmuştum koltuk altlarından. Hiç iyi görünmüyordu, suratı da bembeyaz olmuştu. Sanırım ona şu an da kızamayacaktım. Astımı olduğunı biliyordum, fazladan üzülüp, sıkılınca daralabiliyordu nefesi ve bunun içinde acile gitmemiz gerekebilirdi. Bu belli ki onların gecesiydi. Bozmak istemezdim. Bozmamalıydım da. Ambrosia'nın üzerinde hiç bir hakkım yoktu benim. Kulağıma 'Çok üzgünm' diye fısıldıyordu zorla da olsa. Gözlerimi hafifçe kırparak Achille'e baktım. O da ayağa kalkmıştı. Bir kaç adım atarak yanımıza geldiğinde Ambrosia'yı onun kollarına bıraktım, kendi ellerimle. Yüzüme tekrar sahte gülümsememi yerleştirirken bir kaç kelime dökülüverdi ağzımdan. Biraz imalı sözlerdi bunlar." Bölmek istemezdim, ben. İyi eğlenceler, iyi geceler Ambrosia ve Achille. " dedim. Sözüm Achille'e değil bana uyuyacağım diye yalan söyleyen kankamaydı, sevgili (!) kankama. Kafamı iki yana sallayıp bir kaç adım geri attım ve elimi kaldırıp Achille'e doğru uzattım gideceğimi belli edercesine. Bu günden sonra ne mi olacaktı ? Ben ve Ambrosia, bir daha asla birlikte olmayacaktık. Ha, yarınki görüşmem, Alexis ile olan. Bunu kesinlikle değerlendirecektim. Elbet gidip ablasına anlatacaktı değil mi ? Yürürken anında kurduğum intikam planları içerisinde yüzüyordu beynim. O bunları belki hakediyor, belki haketmiyordu. Şuan tek düşündüğüm sol yanımda acıyla kıvranan şeydi. Ondan nefret ediyordum. Ambrosia'yı nasıl sevdiğimi bilmiyordum. Gerçekten arkadaş olarak gördüğümü sanıyordum. Bugün anlamıştım, ama her şey için fazlasıyla geçti. Sanırım bundan sonra daha dingin ve huzrulu bir hayata sahip olacaktım. Parktan çıkmış arabamın kapısına gelmiştim. Havaya baktığımda güneşin ışıklarıyla az da olsa aydınlık bir mavi oluştuğunu gördüm. Yeni günde başka bir Jake olmalıydım. Arabanın acı fren sesi, köşeden dönüp parkla beraber geçmişmi arkamda bırakığımın tek göstergesiydi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 10:53 am | |
| Uslu dur dürtülerini dinlemediğine şükrediyordu dudakları ve dilleri birbirine yumuşakça değerken. O gece çok kocaman, çok kıvrımlı, çok kaygan bir kaydırakmış, Ambroisia ile Achille o kaydırağın tepesine koşar adım tırmanmışlar, aşağılara bakmışlar bakmamışlar, kendilerini kaydıraktan bırakmışlar gibi bir his. Kaydıraktan kayar gibi geçiyordu o dakikalar. Çok çabuk. Birincisi gibi kısa sürmüyordu bu. İkisi de geri çekilmemişti. Çok saçma sapandı biraz da aslında. Umulmadık hiçbir şey olmuyormuş- gibi. O kadar alışılmış hayatlarının dışında, alışılmış ilişkilerinin dışına, o kadar umulmadık şeylerle dolu bir yere kayıyorlardı ki, onun için artık umulduk şeyler/ umulmadık şeyler, normal/ anormal, saçma/ düzgün ayrımı kalmıyordu. O an bunları düşünmek son isteyeceği ve son yapacağı şeydi. Geçtikleri kapıdan itibaren her şey olurmuş, olsa da olurmuş, neden olmasınmış olmuştu. Achille bırakıyordu kendini içine yuvarlandıkları zırva hayatın akışına. Doğru, düzgün bir şeyler hissediyordu. Bunu fark ederken sevindi. Winter ile hissettiği gibi. Eğlenceli de aynı zamanda, çok eğlenceli. İkisinin de nefessiz kaldığını hissetti. Büyük bir çaba sarf ederek geri çekildi. Kuzuların sessizliği gibi bir sessizlik anı olacağından emindi. Hafifçe gerileyerek kızın gözlerinin içine baktı. Ambroisia'nın parlayan bakışları gözlerinden sol omzunun üstüne kaydı. Sabitlendi. Göz bebekleri durmadan genişleyen kara delikler gibi yeşil irislerini istila ederek büyüdü. Neler olduğunu anlamak amacıyla arkasını döndü Achille. Ambroisia'nın şaşırmak konusunda çok haklı olduğunu fark etti. Yürüyüş kıyafetleri giymiş, sportif, yapılı ve yakışıklı bir çocuk en az onlar kadar şaşkın bir halde onlara bakıyordu. Central Park'ta yürüyüş yapan herhangi bir genç? Haha çok yanıldınız bayanlar baylar, mükemmel üçlünün üçüncü üyesi karşılarında duruyordu. Jake. Bir gevşeklik bulutunun içinde sersem sepelek bir hiçlik gibi hissetti kendini. Ayrı bir zaman dilimine geçmişlerdi.
" Sadece, yürüyüş yapıyordum ve... "
Gerisi yoktu işte. Ne kendisinin, ne Ambroisia'nın ne de Jake'in bu cümleyi tamamlayabileceğini sanmıyordu Achille. Jake yavaşça elindeki sigarayı yere bırakıp söndürmeye başladı. Sessizlikle beraber bu hareketi de uzuyordu. Biraz önce çok çabuk, kayarak geçen vakit şu an ilerlemiyor gibiydi. Alkol bulutu olayları. Sonraları düşündüğünde böyle adlandıracaktı o geceyi. Ne diyebileceğini bilmiyordu. Yani "Hey Jake, dertleşiyorduk, alkol aldık ve ben en yakın dostlarımdan biriyle öpüşüyordum. Seninle eş değer derecede yakın. Ve..." Ve ne? Bir yerlerde bir duygular varmış mı? Olabilir de olmayabilir de, bilmiyorum mu? Kusura bakma dostum, en yakın arkadaşımsın ama sana söyleme fırsatım olmadı mı? Neyi söyleme fırsatıydı ki hem. Sadece biraz önceki öpüşmeydi olan. Peki Jake'İn aklından neler geçiyordu acaba? Ne kadardır böyleler ve benim bundan haberim yok türünden bir şeyler? Achille'in aklından bunlar geçerken Ambroisia'nın söyledikleri daha basit, anlamsız ama aynı zamanda olayı özetliyordu aslında. Bir şey hariç.
'Cenaze. Öyle konuşm konuşm konuşmaaya gelşmiştik. Gelmiştik. Öyle ve asbah oldu mu ?'
" Başın sağolsun. Atlatmış gibisin, sevindim. "
Jake'i çok iyi tanıyordu. Yüzündeki gülümsemenin oraya zorla kondurulmuş olduğunu biliyordu. Olayın garipliğini gidermeye çalışıyordu işte. İçinden çıkılması ve açıklanarak çözülmesi imkansız bir yumak olarak orada duruyorlardı üçü. Birkaç ucu var yumağın. Ama yumağın birkaç ucunun olmaması gerekiyordu işte, tek ucu olmalıydı. Birkaç uç ve çok karışık, çok karışmış bir yumak. Yumaklar anı. Tam bir resim bile çıkaramazdı dışardan bakan alelade bir insan dahi. Kendisi de bir şeyler söylemek istiyordu, söylemesi gerektiğinin farkındaydı ama ruhuna basılmış gibi hissediyordu. Yanında kızın öksürdüğünü fark etti. Ayağa kalkmıştı. Büyük ihtimalle Jake'e olanları adam akıllı anlatabilmek içindi, ama nefesi boğazında kuru öksürükler olarak tıkanmıştı. Çocuğa tutundu. Çocuksa Achille'e baktı. İki yakın arkadaşın da bakışlarında aynı duygular vardı. Şaşkınlık. Yani, neredeyse. Jake'inkilerde derinlerde, dostunun farklı bir şeyler hissettiğini de anladı o bakışlardan. Kırgınlık mı? Kırgın olabilmesi kadar doğal bir şey yoktu bu durumda. Sonuçta sizinde içinde bulunduğunuz üç yakın arkadaştan ikisini sabaha karşı alkol almış olarak öpüşürken bulsaydınız siz de kırılırdınız. Herkes kırılırdı. Kıskanmaktan değil, sonuçta her daim her şekilde sonuna kadar arkadaşlardı. Haberiniz olmamasından kırılırdınız, bir şeylerin dışına itildiğinizi hissederdiniz. O da yağa kalktı. Bir şeyler söylemek zorundaydı. Lanet olsun! Jake ona tutunan kızı Achille'in kollarına yavaşça bıraktı.
" Bölmek istemezdim, ben. İyi eğlenceler, iyi geceler Ambrosia ve Achille. "
Daha fazla susmaması gerektiğini biliyordu. Ne kadar garip bir durum olsa ve saçmalayabilecek olsa da. Tam ağzını açmışken Jake geriye doğru birkaç adım atarak başını iki yana salladı. Elini kaldırdı ve ona doğru uzattı. Gitmek istediğinin bir işaretiydi. rkasını dönerek olması gerekenden biraz daha büyük adımlarla oradan uzaklaştı. Achille'in ağzından sadece küçük bir kelime çıktı.
"Jake!"
Geri dönmeyeceğini biliyordu. Kollarındaki kızın nefesini daha fazla daraltmamaya çalışarak onunla birlikte büyük çınarın altına oturdu tekrar. Başını geniş mantar gövdesine yasladı ağacın. Başını hafifçe yukarı kaydırdı. Doğmaya başlayan güneşin laciverti maviye dönüştüren ışınları yayılmaya başlamıştı bir yerlerden. Derin bir nefes vererek gözlerini kapattı.
"Özür dilerim."
Sonuçta o yapmıştı. Biraz önceki acaip yumağın başlangıç sebebi oydu. İlk o öpmüştü, değil mi? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 12:39 pm | |
| Nefesleri git gide tıkanırken kendisini içten içe parçalıyordu nefes alabilmek için. Bir anda o kadar endişelenip, korkup, kapana kısılmış gibi hissederse olacağı buydu. Sorulara cevap verememek onu korkutan şeylerdendi ve şuan dengesinin bozukluğuna lanet ederken -keşke beni tutmasaydı- diye düşünüyordu. En azından yere düşer, azcık yaralanır ama daha kötü hissetmezdi kendini belki de. Jake onu Ach'a teslim ederken bir an savaş ganimeti gibi hissetmişti ama bu kez savaş ganimeti kendisini iki tarafa sunmuştu ve belki de en çok hakedene teslim ediliyordu. Bilemiyordu, şu içki saatler sonra mı kafasına kafasına vuruyordu acaba? Yeşil gözleri Jake'in sırtını görebiliyordu sadece çünkü o gidiyordu. İçinden Ambrosia'ya lanetler okuyordu belki, belki de yukarı doğu yakasının kızlarından biri işte diye düşünüyor da olabilirdi. Yine de iş işten geçmiş ve onun hayatında sürtükler kategorisine düşmüş olmalıydı. Bakışları artık boş parka bakarken Ach tarafından geriye çekildiğini hissediyor ve karşı koymuyordu ona. Kendi kendine çok da ayakta durabileceğinden emin değildi ve teselli için omuz arayışıyla mı gelmişti? Bak yanındaydı işte o! İyi de bundan sonra ne olacaktı ki?
'Ambrosia Çınarı'nın dibine oturmuşlardı gene, yalnız olmamak iyiydi yoksa kızın tetiklenmiş depresifliği o an kendisine birşeyler yapmasını sağlayabilirdi. Gossip Girl'e sağlam malzeme çıkardı doğrusu. Bir kız iki kankasının da duygularıyla oynamış ve sonra da kendini öldürerek ardında sorunlar bırakarak gitmişti. Eğer Gossip Girl olmasaydı şuan böyle olurlar mıydı? Eğer yaşamlarını insanların gözlerinin önüne sermeseydi bu kadarçabuk biter miydi dostluklar, çabuk mu başlardı düşmanlıklar? Şuanki durumları haber olarak yansırsa yeni düşmanlarının olacağını biliyordu ama yanında olanlarla düşmanlara karşı çıkabileceğinin de farkındaydı. Meydan okunmasından asla kaçmazdı ve meydan okuyan kişiler eninde sonunda yenilirdi. Ya hızlı bir şekilde ya da uzun soluklu acılı parçalar halinde. Derin bir nefes aldı, başını Ach'in omzuna yasladı. Jake gittikten sonra ortam korku filmlerindeki sahneler gibi sessizleşmiş ve gün ışıklarının hafif hafif ortaya çıkması garip bir manzara oluşturmuştu. Garip mi? Eğer burada demin öpüştüğü çocuk olmasa, durumları böyle olmasa gayet normal bir manzara gibi gelecekti değil mi? Yeşil gözleri Ach'e yöneldi, başı yukarı bakıyordu ve böyle durumlarda -yani gergin- her zaman yaptığı gibi gözlerini kapadığına emindi. Ondan duyduğu iki kelimeyle bir süre sessiz kaldı ve yanağını yaslayacak şekilde değiştirdi omzuna yaslanmasını. Ne diyeceğini bilemiyordu, pişman değildi onunla geçirdiği o kısacık an için. 'Özür dilerdim ama.. Kötü sanırım ama.. Pişman.. Değilim.' demişti ve bunu der demez terslenebilme korkusu oluşmuştu içinde. Sadece bazen kalbini çok açabiliyordu, bu biraz fazla mı olmuştu ne? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 1:25 pm | |
| 'Özür dilerdim ama.. Kötü sanırım ama.. Pişman.. Değilim.'
Yanağını omzuna yaslamıştı kız. Gözlerini açmadı. Gözlerini kapatınca bir düğmeye basmış olacağını, basabileceğini ve tüm o yanlış olabilecek şeylerin tamamen hayatlarının ekranından silinip gideceğini- yok edebileeğini tamamını; nereden geldilerse, nereye aitlerse onlardan uzak o yere hepsini sonsuza kadar ışınlayabileeğini, zannetti. Söylediği kesik kesik cümlenin içine dolduğunu hissetti. İçinin huzurla dolmasına sebep olmuştu. O pişman mıydı? Hayır. Peki bundan sonra ne olacaktı? Ne demeliydi ki. İleri baktığında belirsizlik görüyordu sadee. Belki sadece küçük bir duygu zıplamasıydı. Burası YDY'ydi ve böyle öpüşmeleri ve daha ileri seviyelerinin yaşanması normaldi. Hele alkollüyken. Fakat işin içine dostluk girince değişiyordu işte. Ne olacaktı, ne olması gerekiyordu, ne olmasını istiyordu bilmiyordu. Aralarındaki ilişki eskisi gibi olacak mıydı acaba. 'Eski' diye adlandırdığı durum on- on beş gün önceki durum tam tamına. Daha o kadar zaman oldu ve böyleydi durum. Daha? Bin yıl olmuş gibi geliyordu Achille'e. Hem bin yıl olmuş gibi hem bir saniye olmuş gibi. Ama şu an içinden yalnızca orada o şekilde durmak geliyordu. Sonsuza kadar. İçinden yalnız ve yalnızca orada durmak geliyor, Ambroisia omzuna yaslanmış haldeyken. Şu an, şu saat, şu gün tam da içinden geçenleri hissetmeye çalıştığı için, kız da duyup ona söylediği için en bir şeyler duyma isteğini giderdiği için Ambroisia Basmsı'na uğruyor. Tutuyor kendini göz kapaklarını açmamak için. Bir gece için bu kadar şey yeter. Ağır bir sabırsızlık hali kaplıyor içini. İçinde bir saat tiklemeye, onu tehdit etmeye başlıyor.Hadisene. Hadisene. Hadisene Achille. Tamam. Yeter. Kes! Yutkunuyor zorla. Sussun diye saat. Çenesini kapasın diye. Başını hafifçe sağa eğdi. Kıza doğru. Bildik kokusunu içine çekti. Ange& Demon. Yıkıyor, temizliyor ruhunu. Deliklerini açıyor. Unutturuyor. Farkındalık kazandırıyor. Sabah olmak üzere, biliyordu bunu. Gözlerini açtı.
"Sabah oluyor. Seni eve bırakayım." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Coming Along Paz Tem. 11, 2010 1:42 pm | |
| Aslında Achille'den bir cevap beklemiyordu, sadece şansıyla son bir dans ediyormuş gibi gelmişti sessizliğin içindeyken. Bedeni ve ruhu aslında üşümüyorken bu günün ertesi aklına geldiğinde damarlarındaki kan donuyormuşçasına ve cam kırıklarıyla doluymuşçasına canını yakıyor, nefesini kesmese bile korkularının en şiddetlilerini getiriyordu zihnine. Daha fazla insanı kaybetmek istemiyordu ama seçimleri böylesine korkunçken nasıl yanında durabileceklerini de bilmiyordu. Yanağı Achille'in omzuna yaslıyken dediği cümle nedense içindeki umudu çatlamasa da soğutmuştu biraz. İyi de ona bir şans vermesi lazımdı, olanlar çok aniydi ve onun da kendisi kadar karışmış olabileceğini biliyordu. Bu yüzden üstelememeye karar verdi, üstelemeler ve kıskançlığın aşırılığı yüzünden ilişkilerin ne kadar çamura batabileceğini biliyordu ve biraz daha insani boyutlarda kalmalıydı. 'Tamam Ach' demişti ona bakarak ve kalkarken daha da düzelmiş olduğunu farkettiğinde tekilaya lanet etmişti. Ne yani sadece yarım saatliğine mi bedenini ele geçirmişti? Eh evindeki içki dolabına güzel bir selam verecekti anlaşılan. Ach ile giderlerken parktaki zamanlar arkada kalmış gibiydi ama ikisi de statülerin içine sıkışıp kalmışlardı. Ne olacaklardı şimdi? Birbirlerine hitabetleri ne olacaktı? Soruların hepsine lanet okurken ikili gözden uzaklaşmıştı. Adımları ve tercihleri ne olursa olsun kopmayacakları belliydi.
[Rp Bitmiştir] |
| | | Gossip Girl Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 678 Kayıt tarihi : 30/06/10
Bilgiler Puan: Bunlara gerek yok.
| Konu: Geri: Coming Along Ptsi Tem. 12, 2010 9:28 am | |
| Jake: 15 dolar 3 şöhret puanı achille: 40 şöhret puanı 8 dolar Ambriosa: 45 şöhret puanı 9dolar | |
| | | | Coming Along | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |