Misafir Misafir
| Konu: Cathy D'Andro C.tesi Tem. 10, 2010 4:41 pm | |
| Ad Soyad: Cathy D'Andro Cinsiyet: Kadın Seçiminiz: Kariyer Örnek Rp: - Spoiler:
Sabahın erken saatleriydi. Gökyüzü masmavi, Güneş pırıl pırıl, her yer yemyeşildi. Çiçekler tohum atmış, kuşlar gökyüzünde süzülüp yavrularına yemek götürürken bende mutfağıma indim ve kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. Arkadaşlarım 2 saat içinde gelecek ve hep beraber keşfetmiş olduğumuz dağ evine gidecektik. Hakkında türlü türlü hikâyeler anlatılmış ve insanlar tarafından terk edilmiş bu yerde bir hafta. Kulağa ne kadar da aptalca geliyor değil mi? Ben bu hikâyelere dalmış giderken ocaktaki süt taşmış ve her yer batmıştı. Birazdan arkadaşlarım gelecek ve benim içinde olduğum duruma bakın. Hemen banyoya gidip temizlik malzemelerini aldım ve etrafı temizlemeye koyuldum. Şu kısıtlı zaman içinde kendime türlü işler açtım. Olacak şey mi bu?
Kapı zilinin çalmasıyla irkildim. Gidip hemen kapıyı açtım. Ellerinde bavullar, sırtlarında çantalarla kapıda sırıtık bir ifadeyle duran arkadaşlarımı görünce onlara sarıldım ve içeri davet ettim. İçersinin bir şeyler koktuğunu söyleyen Jimmy'e cevabım gecikmedi:
-Gideceğimiz yeri düşünürken sütü taşırdım da. Jimmy bunu söylememle birlikte tiz bir kahkaha koparttı. Sanırım 1 hafta boyunca dilinden düşürmeyecekti bu olayı...
Çantalarımızı toparladık tüm hazırlıklarımızı yaptık ve yola koyulduk. Jon’un arabasıyla gitmek pekte rahat değildi. Yerinden fırlamış yaylar ve sürekli pes bir ses çıkaran motor bütün yolu bize zehir etmişti. Ama arada Jimmy'nin yapmış olduğu espriler yolculuğa ayrı bir hava vermişti.
Dağın zirvesindeki eve ulaştığımızda hepimizin yüzündeki gülümseme kaybolmuştu. Burası gerçekten ürkütücü ve soğuk bir yerdi. Ama ne yapabilirdik ki o kadar yolu boşuna gelmemiştik.1 hafta burada kalacak ve macera yaşayacaktık. Bu macera sonunda Anna bizim hakkımızda ve bu evde yaşamış olduğumuz maceraları bir kitap haline getirecekti. Oraya vardığımızda saat 18.00 civarıydı. Erken olmasına rağmen etraf olduğundan da karanlık gözüküyordu.
Kapıyı açıp içeri girdik ve bir şok daha yaşadık. Sanki 2 gün önce biri kalmış gibi dağınık ve her yerde atılı giysiler vardı. Mutfak göründüğünden de kirli ve pisti. Heryerde yemek atıkları vardı. Yemek atıkları bir insanın vücudundaki deri gibi pis kokuyordu. Aslında bunlara yemek atığı bile demek yanlış olurdu. Sanki bir hayvan yenilmişte sonra artıkları etrafa saçılmış gibiydi.
Ben, Anna ve Angelina mutfaktaki pislikleri; Jimmy, Jon ve Mike'ta içerdeki giysileri topladık. Anna bir ara kokudan dolayı bayılma tehlikesi geçirdi. Jimmy giysilerin üstündeki kan lekesini görünce bayıldı. Masanın kenarında atılı olan bıçağı gösterdim ve birinin bir yiyeceği keserken parmağını kesmiş olabileceği görüşünü ileri sürdüm. Arada espriler yapıyor birbirimizi rahatlatıyorduk.
Her yer temizlenince sıra eşyalarımızı yerleştirmeye gelmişti. Yukarıdaki odalara çıktık. Zaten iki tane oda vardı. Birinde erkekler; birinde ise kızlar kalacaktı. Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra sıra yemek hazırlamaya geldi. Jimmy, Jon ve Mike şömineyi yakmak için odun toplamaya gittiler. Etraf çok karanlık olduğu için birbirlerini görmüyorlardı. Jon ve Mike doğuya; Jimmy ise batıya yöneldi. Jimmy tek başına ilerlerken Jon ve Mike birbirlerine espriler yapıyor, kahkaha atıyorlardı.
Bir süre sonra Jon ve Mike bir ses duydular. Jimmy’nin onlara karşı yaptığı şakalardan biri sanıp ilerlemeye devam ettiler. Eve döndüklerinde Jimmy ortalarda yoktu. Kızlar onu sorduğunda, Jon:
-Kesin bir yerlerde saklanmış onu bulmamızı bekliyordur, dedi.
Kızlar çıkıp arama fikrini ortaya attıklarında Jon buna karşı çıktı:
-Onu aramadığımızda elbet geri dönecektir, dedi.
Bunun üzerine herkes kafasında soru işaretleriyle uykuya daldılar. Sabah olduğunda ilk önce kalkan ben oldum. Etrafa baktım ama Jimmy'i ortalarda göremedim. Bunun üzerine kaygım daha da arttı. Herkesi teker teker uyandırdım. Jon ve Mike beraber ormana Jimmy'i aramaya gittiler. Ama elleri boş geri döndüler. Angelina bu durum karşısında sinirlendi ve ormana tek başına Jimmy'i aramaya gitti. Arkasından koş sakta bir süre sonra gözden kayboldu. Her ne kadar gittiği yönlere gidip onu aramaya kalk sakta onu hiçbir yerde bulamadık. Bu sefer kaygımız daha da artmıştı. Hem Jimmy hem de Angelina belirsiz bir nedenden dolayı ortadan kaybolmuştu.
Mike ve Jon ne kadar arasalar da tek bir iz bile bulamadılar. Anna ve ben ise eve girip telefonu kullanmak istedik. Telefon ilk başta birkaç kere çaldı ama sonra sanki fişinden çekilmiş gibi kesildi. Anna hemen gidip durumu Jon ve Mike'a anlattı. Jon ve Mike telefonun fişinin olduğu yere bakmaya gittiler. Gördükleri manzara karşısında bir kez daha şoka uğradılar. Telefonun fişi yanan bir maddeyle yakılmış ve parçalanmıştı.
Mike, Jon'u dürttü ve karşıdaki ağaçların arasından bir şeyin geçtiğini söyledi. Jon gidip bakmak istese de Mike buna izin vermedi. Çünkü o da çok korkmuştu. Jon bunun kızlara anlatılmamasını istedi. Mike kabul etti ve kızların yanına gittiler.
Akşam oldu. Her yer karanlıktı. Mike ve Anna benim el fenerimi alıp orman odun almaya gittiler. Onlar gittikten sonra Jon külüstür arabasına battaniye almaya gitti. Bende bu sırada mutfağa girip masayı hazırlamaya koyuldum. Dolabı açarken bir ses duydum. Önce dolaptan gelen bir ses zannettim ama pencereye biraz daha yaklaşınca sesin ormandan gelen bir çığlık olduğunu anladım. Hemen Jon'un yanına koştum. Sesi o da duymuştu. Beraber yedek el fenerini alıp ormana doğru koştuk. Birbirimizin elinden tutuyor, birbirimizi kaybetmemeye çalışıyorduk. Derken ayağım bir şeye çarptı. Jon elindeki el fenerini ayağımın olduğu yere tuttu. Bir de ne görelim: Anna ve Mike'ın kullandığı el feneri!
Jon ve ben hemen eve koşup eşyalarımızı toplamaya başladık. O kadar hızlı topluyorduk ki dışarıdan gelen sesleri duymuyorduk. Tam bu sırada aşağıdaki kapı açıldı. Bir uluma sesi geldi. Jon hemen benim odama koştu. Beraber merdivenin köşesinden aşağıya baktık. Elleri ve ayakları uzun, başı; yanmış bir insan gövdesindeki deriyi andıran tabakayla kaplı, şişman ve uzun boylu bir yaratık aşağıda dikilmiş etrafa deli gözlerle bakıyor ve sanki bir şey arıyordu. Ben ve Jon bu durum karşısında ne yapacağımızı düşünürken yaratık bizim olduğumuz köşeye gözlerini dikti. Bu sıra Jon merdivenden aşağı atladı ve mutfağa yöneldi.
Biraz sonra elinde bir bıçakla dışarı çıktı. Ben ise yukarıda korkudan ölecekken Jon aşağıda büyük bir cesaretle yaratıkla dövüşüyordu. Fakat yaratık Jon'u sırtına pençelerini geçirince Jon yere yığıldı. Yaratık tam son darbeyi vuracakken Jon ayaklandı ve bıçağı yaratığın göğsüne sapladı. Yaratık biraz uluduktan sonra yere yığıldı. Jon merdivenden aşağı inmemi işaret etti. Aşağı indiğim gibi beni sıkıca kavradı ve hemen arabaya koştuk. Jon zor yürüyordu. Bu yüzden arabayı benim kullanmamı istedi. Onunla ağız dalaşına girecek vaktimiz olmadığını bildiğim için kabul ettim. Tam arabaya binerken yaratık olduğu yerden kalktı ve bize doğru gelmeye başladı. Hemen arabaya bindik ve son hızla oradan ayrıldık. Jon arada arkasını dönüyor ve yola bakıyordu. O kadar hızlı gidiyordum ki önüme biri çıksa asla fren yapamazdım. Jon arkamızda olduğunu ve biraz daha hızlanmamı istedi. Bende dediğini yaptım ve gaza daha çok bastım. Yaratığın arkada kaldığını söyledi. Bu sırada bana bakıyordu. Bende ona baktım ve hayatımı kurtardığı için ona teşekkür edeceğim sırada araba yan yoldan çıkan tırın altına girdi...
Gözlerimi hastanede açtım. İlk işim dostum Jon'un durumunu sormak oldu. Hem ağlıyordum hem de Jon'a gitmek için doktorlara yalvarıyordum. Bir süre bana bir şey söylemediler. Ama benim Jon'a gitme yalvarışlarım karşısında dayanamadılar ve Jon'un olay yerinde hayatını kaybettiğini söylediler. Sanırım çok ağlıyordum. Çünkü doktorun sözünden sonra her yerim uyuştu ve derin bir uykuya daldım.
Tekrar gözlerimi açtığımda yanımda iki polis ve bir şerif duruyordu. Bana dağ evinde geçen olayları anlattırdılar. Bende her şeyi anlattım. Arkadaşlarımın belli belirsiz bir nedenden dolayı ortadan kaybolduğunu ve Jon'un bana sürat yapmamı söylediğinde önümüze bir tırın çıktığını…
Polisler olay yerine araştırma yapmaya gittiler. Bütün ekipler oraya yöneltildi.
Doktor artık eve gidebileceğim kadar iyileştiğimi söyledi. Polisler evimin yanında bekçi polislerin durması gerektiğini, bir durum karşısında gereken önlemi alabileceğini söyledi. Bende kabul ettim ve eve gitmek için eşyalarımı toplayan hemşireyi izledim.
Eve geldiğimde her yer tertemizdi. Dağ evine gittiğimiz ilk günü ve dediğimiz dağınık lafını hatırladım. Çok yorgun olduğum için odama çıktım ve üstümü değiştirip yatağıma yattım. O akşam rüyamda arkadaşlarımı ve yaşadığımız o güzel günlerinden kısa bir kesit gördüm.
Sabah uyandığımda ilk olarak pencereyi açtım ve dışarıda duran bekçi polislere:
-Günaydın, dedim. Onlarda bana: -Günaydın Jenette, bugün nasılsın? Diye sordular. Bende: -Bugün daha iyiyim, dedim ve mutfağa yöneldim.
Güzelce soframı hazırladım ama yiyemiyordum. Aklımda hep arkadaşlarım vardı. O gün sürekli birileri gelip durumumu ve dışarıdaki polislerin ne anlam taşıdığını söyledi. Bende çok yorgun olduğumu ve daha sonra anlatacağımı söyledim.
2 gün geçti.2. günün akşamı ilk kez televizyonu açtım. Sırada haberler vardı. Biraz izledikten sonra tam kapatıyordum ki bir alt yazı geçti. Alt yazıda ''Dağ Evinde İnanılmaz Dehşet!'' yazıyordu. Bu haber gelinceye dek televizyonu kapatmadım ve haberi bekledim.
Spiker haberi sunduğunda nefesimi tuttum. Haberin ilk başında bir resim çıktı. Resimlerde ne olduğu anlaşılmıyordu. Asıl konuya geçildiğinde; arkadaşlarımla kaldığımız dağ evi görüntüye gelince kendimi öyle bir kastım ki bir ara hiç kıpırdayamayacağımı sandım. Her polis elinde bir poşetle görüntüye çıkıyordu ve bu durumun gerçekten belli belirsiz olduğunu ve kim tarafından yapıldığını bilmiyordu. Spiker ekrana geldi ve 4 arkadaşın nedensiz bir durumdan dolayı paramparça olduğunu ve her parçanın bir tarafa atıldığını söyledi.
Haberi izlerken ne yaptığımı bilmediğim için kendime gelince hüngür hüngür ağladığımı fark ettim. Bu sırada polisler kapıyı kırarak içeri girdiler. Çok uzun bir süre kapıya vurduklarını ve kapıyı açan olmayınca kötü bir durumun olduğunu zannetmiş ve kapıyı kırmak zorunda kaldıklarını söylediler. Şerif gelip olanları anlattı. Ben sadece şerifin yüzüne bakıyor ve hiçbir tepki vermiyordum.
Şerif gidince oturup düşündüm ve karar verdim. Bu durumun sorumlusunu her ne kadar kimse bilmese de ben biliyordum. Bu olayların tek sorumlusu vardı. O da: Yaratık!
Bir tatilin bu derece korkunç geçeceği kimin aklına gelirdi dersiniz?
|
|
Pamela Schweitzer İş Kadını
Mesaj Sayısı : 280 Kayıt tarihi : 30/06/10 Nerden : Manhattan
| Konu: Geri: Cathy D'Andro C.tesi Tem. 10, 2010 5:07 pm | |
| Constance Billard & III. Sınıf | |
|