Ad Soyad: Jenavieve S. Odysseia
Cinsiyet: Bayan ~
Seçiminiz: Şöhret
Örnek Rp:
∞
Çoğu zaman boş olup taze anıların canlılığıyla doldurulmak istenen hafızasına uygun bir dengesizlikle yürüyor; fazlasıyla ağır başlı, çehresine hakim ecel fısıltısı eşliğinde zar zor ayakta durabiliyordu. Birkaç dakika öncesinde yaşanan yanılmasa oyunundaki rolünden kalıntılar; korkutucu bir hava ve adi bakışların etkisi enerji alanını yiyip bitirirken, gözlerindeki kan çekilme yoluna gitmeye karar vermiş görünüyordu. Dudakları ise bedensel ve zihinsel tüm faaliyetlerden ayrı bir konumda kendi kendine kıpırdanıyor, birileriyle konuşuyordu ruhunun sessizliğinde.
Kimseler görmez... Kimseler işitmiyorsa ne diye var onlar ya da biz.. Sen kim olduğunu biliyorken onların bilmemesi adaletsizlikse, bunu gidermeliyiz. Bunun için ceza çekmeliyiz. Kan dökelim haydi.. Kırmızıdaki ateşi keşfedelim ve cesetlerdeki beyazlığın kokusunun burun deliklerimizden derinlere kaçması sözünü verelim. Ama anne gibi sözünü tutmayanlara lanet okuruz. Baba gibi çürümüş et parçalarına ise onlar dua eder ve arkadaşlarımız taşlamaya başlarlar. Hikayenin sonunu biliyor musun, Jacenia? Ne olur birazcık sus ve kanın işleyişindeki Tanrı'nın ritmik sesini duymamıza izin ver. Yo, yo ağlama. Hahahh kahkahalarla boğulalım. Huhahh. Hemen şimdi, boğularak ölürüz. Ama gerçek vakit gelip de kıyamet meleği kafamızı tıklattığında, kim olduğunu öğrenmek zahmet işidir. Kapıyı aç da zebaniler bir kokteyl içsinler. Hahah!
İçinde gitgide daha küçük parçalara bölünmekte kararlı şizofren kimliğiyle fısıldaşıyordu. Her daim yaptığı gibi, Shina'nın kutsal gevezeliğine içten açtığı iki kulağıyla da dinleyicilik ediyordu. Adeta yüce bir sevgi duyduğu o illetli -hayali- kızkardeşin soluğu ensesinde buzdan yapılma ter tanecikleri bırakıyor, çiylerle örülü bir beden krallığında donarak ölmekten korkuyordu, Jacenia. Lakin hangi ucundan bakıldığında korkutucu olabilirdi ki, hayatta aksayan tüm işlerin sonlanması? Ölümü her gece yattığı rüyalarla beraber çağırmıyor muydu ademoğulları? Fakat uykusunda ölmek fikrinden kareler belleğinde peyda olurken, cesareti kartalın gölgesinde kalmış yaralı bülbül gibi acı acı şakıdı. Derken çok ani bir patlama oldu beyninde. Kulağına ender çalınan bir gürültü, beynindeki akisyonları yarıda keserken pek çok işleve de son vermişti muhakkak. Düşünmek kabiliyeti gibi.
"Pat"
Olağanca mekanikleşmiş bedeni, karşıdan geldiğini dalgınlığından dolayı farkına varamadığı oğlanınki ile çarpışmıştı. İlletli soluğun yuvası olan beden, her zamanki hayvani gücünü yitirmişçesine sendeledi bir an. Geriledi hafiften ve ayırdında olamadığı bir sertlikle yere yığıldı. Shina sakitliğini zerre zerre, J'nin tepesinden aşağı bırakmıştı. Neler oluyordu? Gücü gerçek anlamda tükenmeye ve içten içe parçalanmaya mı başlamıştı? Ölecek miydi? Charles'ın, ölü bite benzer kardeşinin yanını boylayıp onla yüzyüze gelecek ve bir daha Shina adındaki ruh üfürüğünün tınısını hissedemeyecek miydi? Tuhaf bir şekilde zihni bu sorularla dolmaya başladı. Ani şemallerde bir gidip bir geliyorlar ve kurumuş kanla yağlanmış kafasında zonklamalar yaratıyorlardı. Fakat Jacenia derin düşünebilecek derecede yetenekli değildi ki... O zayıf zekâlı diğer hayvanlardan daha matah değildi ki... Tuhaflıklar bir yerden zincirlenmeye başladığı için olsa gerek, arkasını getirmeye kararlı gibiydi. Bembeyaz teninin üzerinde motif görevi gören açık yaraları tuzlayacak türden birkaç dama gözyaşı, hiç değinmediği göz çukurlarında birikir oldu. Hayatında katiyen tatmadığı bir duygunun, üç damlalık koca bir selmişçesine yanaklarından süzülüşünü hissetti.
"İyi misin? Kötü bir düşüştü, kendi adıma özür dilerim."
Zoraki kalktı, sarsıntıyı atlatamadığı duruşundan belli kafası. Ve damla damla yaştan ıslak gözleri daha önce hiç rastlamadığı, tarif edilemeyecek bir mucize yakaladı. Kocaman bir çift mavi göz. Ona çevrilmiş iki adet şelale; ona bakan göğün iki eş parçası, onu süzen buz krallığı... Nane şekerleriyle dokunmuş sarayın camekanında oturan prensin gözleri, beyaz atının tüyleri arasına gizlenmiş masmavi tüylü tavşanlar. Hatta simsiyah aklın dikenli duvarlarına, yumuşacık dokunuşlarıyla mavi lekeler sıçratan fırça darbeleri... Kendi haletini tanımlayan son cümleye özellikle hayran kalmıştı. Fakat böylesi ahlaksız ve Shina'nın kötücüllüğüne ters düşen bir fikriyat torbası... Mümkün mertebe aceleyle fırlatmalıydı bu torbayı uzaklara, orada infilak edeceği duasıyla. Aynı anda da farkına vardı ki, mavi şekerlerle gözlerini bağlamışa benzeyen çocuk tıpkı jiletlenmek üzere işkence masasına yatırılmış tatlı bir sincabın ormandaki son güzel maceralarındaki gibiydi. Hem acınası hem de mükemmel...
"İyi bir düşüştü ve çok kötüyüm. Vakit ayırdığın için ödüllendirilmelisin, bir ara."
Gözleri patlama derecesinden az buçuk aşağıda, dudakları hafiften titrek. Kafası yeniden yana düşerken fazlasıyla katılaşmış bedenini doğrultmak için epey çaba harcayarak ayaklandı. Bir an gözlerinden geçip giden karaltı oğlanın kafasını ezmekle çekip gitmek arasında kaldığını ispat ediyordu. Shina bu sefer manasız kalacak boş sözlerle değil, derinlere gizlenmiş amansız bakışlarıyla mırıldanmış olmalıydı Jacenia'ya. Minyon tipli menfur kız ise mavili göğün etkileyiciliği altında mide yanması yaşamaktaydı, kim takardı illetli kızkardeşi? Shina tüm kafatasında hakimiyet kuran gizil bir yağmurluğun ardında kalmıştı nasılsa. Düşünce selinden kurtulmak umuduyla içeride de, başbaşa kalmış mavi oğlan ve J. vardı yalnızca. Başlarının üstünden her yöne süzülen şemsiyelerinde ise iki adet kol göze çarpıyor; biri güzel hayallerin derin okyanusuna, diğeri çirkef işkence fikirlerinin kör karanlık dehlizine uzanıyordu:
Okyanusta yüzen iki yunus birbirleri üzerinden kayarak atladılar. İrice olan düşündü: *Dünyamdaki huzurum aşkından ileri gelir.* Daha küçük olan düşünceyi sezdi, onu yuttu ve kalbindeki kafese hapsetti. Derken alevlerle okyanusu göle çevirdi mendebur ejderha. Karanlık tünelinden henüz kurtulmuştur, ayak bağı olan zincirlerle gölü kırbaçlar. İki aşık, zifiri kötücülün gölgesinde can verir. Adice bir son buluştur bu. Ancak J'ye yakışır.
Anlaşılan zihnine kurduğu şemsiye selden yeterince koruyamamıştı alçak kellesini, güzel hayallerin güneşini zindana çeviren ruhsuzluk basmıştı içini yeniden. Hayalleri şoka kurban gitmişti belki de. Kandan sırılsıklam saçları geniş bir demet kan püskürdü aniden. Böylece sevgi tutamından aldığı bir parça soyut alkol uçtu da etkisinden kurtuldu. J, kendine çevrili manzara tablosuna eşdeğer mavili gözleri, varlığını sağlayan tüm hiddet ve yatıştırılamaz kin ile besledi. Kazağının göğsünden içeri bıraktığı zincirin ucunu buldu el yordamıyla. İncecik, uçlara doğru morarmış et parçalarını konuk getiren parmaklarıyla en sivri yerinden tuttu kolyesini ve utanmazca onu görüş alanına soktu, oğlanla kendisinin. Kurumuş kanların çirkef suretlerle göz önüne geldiği altın sapı elleriyle sımsıkı kavradı. Acımak defterinin sayfaları çarçur edilmeli, başka saçma işlerde kullanılmalıydı. Şimdi tamamen hainliğin tepesinde gezinmek vaktiydi. Ne olduğunu anlamaz bakışlarına hançeri hedef seçen çocuk haykıracak nefes dahi bulamadı. Kızın zarifçe parmak ucunda yükseldiği ve rüsvalıktan kapkara gözlerinin kendi gözleri hizasına geldiği sahneye yetişebildi ancak. Sonrasında J, var olan aşırı hayvani gücünün büyük kısmını kullanarak sapladı hançeri oğlanın boynuna. Tek dişli bir vampirin kurbanında bırakabileceği türden kibar bir yıkımdı bu. Kanla kaplanan mavi gözler elvedayı en azap dolu şekilde feryat ederken, salt duyulan, Jacenia'nın kendinden geçercesine katılarak gülüşünü fısıltı halinde mekana salıverişi idi.
∞