Ad Soyad: Jake Carter Hall
Cinsiyet: Erkek
Seçiminiz: ( Kariyer, Şöhret) Kariyer
Örnek Rp:
- Gerçekten ürkmüş olmalılar.
- Acıyor musun onlara ?
- Hayır, zevk alıyordum. Çabuk bitti.
Jake'in suratı keyifle geriliyor ve dudakları, kulaklarına doğru yol alıyordu. İlginçtir ki epey keyiflenmişti, birilerinin acı çekmesinden zevk aldığımı öğrenince. Bu çocuk, kullanıldığını düşündüğüm bir mensuptu, çetenin içerisinde. Demek ki, onun da kötülükten zevk aldığı oluyormuş ya da belki, bunların hepsi ona oyun gibi geliyordur. Yani gerçekten çocuk zekalıdır, şüphesiz çocuk zekalı. Gözlerimi, sırıtık suratından alıp yerde duran kırık asalara ve küçük cam şişeye çevirdim. Ben arta kalan eşyalara doğru yönelirken Jake'in suratına yayılmış hayranlık ifadesi dikkatimi çekmişti. Dev yılanın bıraktığı devasa ize, büyülenmiş gibi bakıyordu. Yere eğilip elime şişeyi aldığım zaman, Jake'in bu haline sadece gülümsedim. Bu, bir veritaserum şişesi olmalıydı. Dibinde kalmış olan dört-beş damlayla neler neler öğrenilirdi, kim bilir. Meraklı gözlerini bana çeviren Jake'e bakarak eğildiğim yerden doğruldum ve şişeyi havaya tutarak içinin daha rahat görülmesini sağladım. Bir kaç saniye sonra Jake'ten meraklı bir soru gelmesi an meselesiydi. Grubun en zayıf halkasıydı, Jake. Bir çocuk edasıyla hareket eder, bir sürü soru sorar, insana en olmadık yerde can çekiştirirdi.Grup içinde ise Andreas, en büyük destekçisiydi Jake'in. O'na bir baba, abi gibi yaklaşıyor, o'nu sürekli eğlendiriyordu. Ama yine de çetenin genelinde kullanılmaya mahkum biriydi, Jake.
- O da ne ?
- Bir veritaserum şişesi.
- Dolu mu ?
- Hayır, pek sayılmaz.
Bir soru daha bekliyordum aslında. Veritaserum'un ne demek olduğunu öğretmiş olmalılardı ki, bana meraklı gözler yerine, parıldayan gözlerle baktı. Bu sırada, karanlık ormanın derinliklerinden gelen hışırtılara döndük ikimiz birden. Karanlıktan çıka gelenler sadece çetenin geri kalan kısmıydı. Alec, elebaşı. Kendinden oldukça emin, büyüler konusunda yetenekli ve bir de çok zekiydi. O'nu kıskanıyordum. Beni çeteye tamamen kabul etmemekte haklı olan tek insandı. Çünkü, tahtında gerçekten gözüm vardı. O'na saygı duyuluyor olması, beni çileden çıkarıyordu. Evet, çok zeki ve yetenekliydi ama yine de bunu haketmediğini düşünüyordum. Belki de tam anlamıyla lider ruhu olmadığını düşündüğüm içindi, tüm bu kıskançlıklarım. Sessiz geçen bir kaç dakika içinde, Alec'in etrafı dikkatle incelediğini farkediyordum. Andreas her zamanki gibi Jake'i oyalıyordu. Daha önce bahsetmemiştim değil mi ? Andreas bir Animagustur. İstediği hayvana, kendini zorlamadan, anında dönüşebiliyor. Jake'te Andreas sayesinde hayvanları daha yakından inceliyor ve gerçekten eğleniyor. Alec, gözlerini devirerek eğlenen ikiliye bakarken sert bir ses tonuyla konuşmaya başladı, her zaman olduğu gibi.
- Chris, neler bulabiliyorsun ?
- Aa, Alec. Aslına bakarsan bu asalar pekte işe yarar asalar değilmiş. Ama kullananlar oldukça korkmuşlar. Asaları nasıl kırıldı böyle, Joshua ? Esnek bir yapıları var aslında.
Ah, Chris. Onu unutuyordum. Chris, çetenin ikinci adamıdır. Alec, ne kadar sihirler üzerinde yetenekli ise Chris, asalar üzerinde neredeyse bir kitap yazabilecek kapasitededir. Eline aldığı asa; ister kırılmış olsun, ister çürümüş olsun. Asadan çıkan en son büyüyü tahmin edebiliyor ve bu tahminler yüzde altmış doğru çıkıyor. Şaşırtıcı bir zekası var, asa zekası demek daha doğru olur belki. Gözlerimi, Alec'in sert bakışlarından alıp Chris'e çevirdiğimde, yere diz çökmüş ve yerdeki kırık asalardan birini parmakları yardımıyla birletirmiş, incelerken gördüm o'nu. Kaşlarımı yukarı kaldırarak tam olarak anlam veremediğimi belirtmeye çalışıyordum. Aslına bakılırsa, zor bir şeydi bir asanın böyle kolayca kırılması.
- Sanırım, yılan asalarına da pek acımadı ya da belki yere çakıldıkları sırada kırılmıştır. Emin değilim, Chris.
- Ha, peki.
Chris, aldığı asaları cebine özenle yerleştirirken Alec'in bakışlarını üstümde hissediyordum. Kafamı yavaşça ona çevirdiğimde göz göze gelmiştik. Üstüme saldıracakmış gibi duruyordu nedense. Hiç bir şey söylemeden sadece bakıyorduk, birbirimize. Onun açısından ne kadar güvenilmez biri olduğumu anlıyor olmalıydı. Gruptaki herkesin, en azından bir özelliği bana uyuyordu. Hepsiyle anlaşabiliyordum bir şekilde. Alec ile neredeyse tüm özelliklerim uymasına rağmen, bir türlü barışmamıştı yıldızlarımız. Belki de bir çöplüğe iki horoz gerçekten fazlaydı. Gitmesi gereken biri varsa o da bendim. Lakin, buna hiç niyetim yoktu. Benim en yakın arkadaşım, bu çete yüzünden artık yaşamıyordu. Ben de burada olanların, iç yüzünü bir şekilde öğrenecektim. Zaten ailemde oldum olası böyle karanlık işlere bulaşmamı isterdi. Aslında, ben de severdim böyle şeyleri, fakat biraz daha ciddi olmalıydı, biraz daha planlı. Tabii bana göre. Alec, sert biri olmasına rağmen, otoriteyi tam olarak kurmasına rağmen, çete içinde hiç ciddi bir ortam yoktu. Kafamı zaten yan tarafıma çevirince görebiliyordum. Andreas ve Jake, hep böyle şeyler yaparlardı.
- İşimize yarayacak başka bir şey bulamadınız mı, kırık bir kaç değnekten başka ?
- Veritaserum şişesi.
Alec, bana iğneleyici bakışlar atarken ben de yavaş hareketlerle cebime attığım şişeyi ortalığa çıkardım. Bir kaç adımda tam karşıma gelmiş, elini bana uzatmıştı. Her ne kadar, şişeyi onun ellerine bırakmak istemesem de mecbur olarak vermiştim. Şişeyi aldığında, yüzünde belli belirsiz bir ifade oluşmuştu, gülümsüyordu. Chris'e bakarak kafasıyla beni işaret etti. Chris, asaları cebine çoktan yerleştirmiş ayağa kalkmıştı. Yavaş adımlarla bana doğru ilerliyordu. Ben ne olduğunu anlayamadan asasını çıkararak yanımdan geçti. Neler oluyordu, anlamıyordum. Bu kadar çok güvensizlik vermiş olmam imkansızdı. Ne yani, bana veritaserum mu kullandıracaklardı ? Farkında olmadan bir kaç adım geri atmıştım. Alec, bana bakarak elindeki veritaserum şişesini açtı ve sessizce bir kaç kelime fısıldadı.
- Jake, bizden değil.
Birden bire kenarda eğlenen Jake ve Andreas'a dönmüştü gözlerim. Andreas, sırtlan halinden gerisin geriye insan haline dönüşürken Chris'e bakıyordu. Jake ise olanların farkında değil, ellerini çırparak kahkahalar atmaya devam ediyordu. Nedense şu bir kaç dakika içinde Jake'e acımıştım. Masumiyetine, çocuk zekasına o kadar inanmıştım ki. Onun aslında, sinsi biri olacağını, aklımın ucundan geçiremezdim. Sanki, Jake'e veritaserum içirmek yerine, zehir içirecekler gibi geliyordu. Alec'e bakarak ağzımı açtım. Hiç bir işe yaramayacağı belliydi, bu saatten sonra söyleyeceklerimin. Boşta kalmış elinin, işaret parmağını dudağına götürerek bana, susmamı emretti. Açık olan ağzımı kapayarak elinde asa ile Jake'e yaklaşan Chris'e doğru döndüm. Neden bilmiyordum, içimden bir şeyler kopuyor gibiydi. Sanki, kardeşime saldıracaklardı az sonra.
- Petrificus Totalus
Hiç beklemediğim bir anda ve Jake'in de hiç beklemediği bir anda yapılmış bir büyüydü bu. Kolları ve bacakları sanki kaskatı kesilmiş ve yere yapışmıştı olduğu gibi. Suratında garip bir ifade vardı, öncekinden çok farklıydı. Çocuksu, masum yüz ifadesi gitmiş, hırçın ve sinsi bir ifade yerleşmişti yerine. Alec, Chris ve Andreas, Jake'in başına toplanmışken ben, olduğum yerde kalakalmıştım. Garipseyen gözlerle onlara bakıyordum, henüz olayı idrak edememiştim sanırım. Andreas bana bakarak, tüm dikkatleri benim üzerimde toplamıştı. Alec, elindeki Veritaserum şişesini bana uzatırken ilk kez bu kadar sıcak (!) konuşuyordu.
- Bu sefer, sen yapacaksın.
- Aa, ben... Emin değilim.
- Haydi, Joshua. Saçmalama, o bizden değil.
- Tamam, öyle olsun.
Zorla çıkıyordu kelimeler ağzımdan. Bizden değildi ama, rolünü bu zamana kadar oldukça iyi oynamış ve onu sevmemi sağlamıştı. İçimi rahatlatmak için , içireceğim şeyin sadece Veritaserum olduğunu düşünüyordum. Yani sonucunda bir zarar görmeyecekti. Sadece, bir kaç dakika boyunca doğruları söyleyecekti bizlere. Eğer şu an canı acıyorsa da bu Chris'in yediği bir halttı. Ağır ve boş adımlarla onlara doğru ilerlerken elimi Alec'e uzatmıştım. Elindeki Veritaserum şişesini alıp tam Alec'in yanında, yani Jake'in yanı başında yerimi almıştım. Derin bir nefes alıp dizlerimin üzerine çöktüm. Jake'in başını kaldırırken özürdileyen gözlerle bakıyordum, gözlerine. O ise tiksiniyormuş gibi bakıyordu bana. Chris, sabırsızlanarak konuştu.
- Haydi, Joshua yap şunu.
- Tamam tamam.
Kafasını hafifçe yukarı kaldırarak şişeyi ağzına dayadım. Dudaklarını sımsıkı kenetlemişti, içeri sıvının girmesi imkansızdı. Andreas, yere eğilerek çenesini tutup sertçe açtı. İçeri giren bir kaç damla veritaserum, garip bakışlarını uçurtmuştu. Alec, gülerek şişeyi elimden aldı. O'nu da ilk kez bu kadar neşeli görüyordum, doğrusu. İşi yaptıktan sonra omzumdan yük kalkmış gibi kafasını bırakarak ayağa kalktım hemen. Chris, omzumu sıvazlayarak beni kutluyordu. Zor bir şey değildi aslında yaptığım, öyle değil mi ? Alec, Jake'in üzerine iyice eğilerek soru yağmuruna tuttu Jake'i.
- Nereden, neden, kim için ve nasıl geldin ve amacın ne ?
- Ben... ben Güney Amerika'dan geldim. Sizin yani senin... sen Alec'sin. Seni kaçıracaklar. Sen onların işine yaracakmışsın. Neden... bilmiyorum. Beni, Cillian gönderdi. Ben... nasıl geldim bilmiyorum. Seni götürmek için geldim. Nasıl yapabileceğimi bilmiyordum. Ben, bilmiyorum.
- Alec, bu hiç bir işe yaramaz.
- Cillian, durmayacak. Öldürelim gitsin.
- Korkma Joshua, yoksa onlar bizi öldürecek.
- Barras ?
- Bu konuyu daha sonra konuşabiliriz.
- Evet, biz öldürdük. Benim kardeşim yaptı. Ben gördüm.
Duyduklarım, gördüklerim kabus gibilerdi. Gözlerim faltaşı gibi açılmış, Jake'e kilitlenmişti. O'nu, şuracıkta lanetleyebilirdim. Evet, yapacaktım. Öldürecektim, Barras'ın, yani en yakın arkadaşımın, ölümüne şahit olmuştu demek ki. Ben bu adamı, tam tamına üç aydır koruyup kolluyordum. Bu kaçıkların aklı neredeydi böyle ? Alec, Jake'i bu kadar süre ne için yaşatmıştı ? Barras ve Alec birbirlerini çok severlerdi. En yakını, her şeyi değil miydi onlar birbirlerinin ? Arka cebimdeki asamı kavrayarak Jake'in kafasına yönelttim. Bu işten kaçamayacağını, bu ahmağı benim elimden alamayacaklarını biliyorlardı. Alec, Chris ve Andreas'a bakarak onları ormanın derinliklerinde kaybolmaları için harekete geçirdi. Üçü birlikte ormana doğru yürürlerken Alec, bana dönüp son bir bakış fırlatmıştı. O da gözlerini gözlerimden alıp ormanın içinde kaybolduktan sonra. İçimdeki tüm nefret ve kini, hazza dönüştürerek ilk kez bir canlıyı kendi asamla, kendi kelimelerimle öldürüyordum.
- Avada Kedavra !