Misafir Misafir
| Konu: Açım, Açsın, Aç. Çarş. Ağus. 17, 2011 9:46 am | |
| Kurgu: Kafamıza göre, kim gelirse ayarlarız. Zaman: Sabah.Ağzını şapırdattı. Yeni uyanmıştı. Daha doğrusu hala ayakta uyuyordu. Yarı açık olan gözlerini bir bebek edasıyla ovuşturdu. Buz mavisi rengindeki pijama altını süsleyen bira markalarının amblemlerine baktı. Onları gördükçe, Mel Gibson'a aşık olan kızlar gibi midesinde kelebekler uçuşuyordu. Bir an için duraksadı. Mel Gibson'a kendisi dışında birisinin aşık olup olamayacağını tarttı bir an için gözünde. Kimsenin olmadığını anlayınca dudaklarından tıslama şeklinde iki kelime döküldü. "Major problem." Ufak stüdyo dairesini insanlar yirmi beş, otuz adımda turlarken Alex yatak odasından amerikan mutfak salonuna gidene kadara elliden fazla adım atmıştı bile. İroni... Duvardaki boy aynasının önünden geçerken bir an için duraksadı. O çelimsiz vücuduna bakacaktı yine. Her gün, bu saatlerde her zaman yaptığı işti. Buz mavisi pijaması tam kasıklarında duruyor, birazcık daha aşağıya çekilse vücudunda tek güzel olan yer yani kalçaları görünebilirdi. Üzerine bulunan beyaz askılıya ne demeli? Seksen beden göğüslerini ve sıfır beden olan vücudunu bir deri gibi sarıyordu. İnce boynunu iyice belli eden kısa saçlarıyla şu anki haliyle surat ifadesi üç yaşındaki bir çocuğun ifadesinden farksızdı.
Bunları boş verip buzdolabına doğru ilerledi. Buz dolabının kapağını açtığında boğazı düğümlenmişti. Karşısındaki manzara onu şoka uğratmıştı. Evinde bira kalmamıştı! Kendi etrafında iki kez dönüp tekrar buz dolabına baktı. Yoktu. Kahvelerinin olduğu rafa yöneldi gözleri. Son bir tane express kahvelerinden kalmıştı. "Şaka!" O kadar yüksek sesle bağırmıştı ki aşağıdaki çöp konteynerındaki kedi bile korkudan çöpün içinden çıkmış olabilirdi. Son kalan kahvesini alıp hızlı bir şekilde teneke kutunun kapağını açtı. Çok hayvanlaşmayarak bir yudum aldı ve hızlıca buz dolabının kapağını kapattı. Evde zaten altı gündür yiyecek bir şey yoktu. Bunun verdiği gerginlikle odasına doğru ilerlemeye başladı. Attığı büyük adımlar kalçalarının ne kadar harika olduğunu bir kez daha açığa çıkarıyordu.
Odasına girdiğinde gardırobunun önüne geçti hemen. İnce, uzun bacaklarını tam anlamıyla saran deri pantolonunu çıkarıp arkasına bakmadan başının üstünden fırlattı. Üstüne ne giyebileceğini düşünürken salaş, beyaz, ince ve her yerinde yırtıkları olan t-shirtünü gene aynı işlemi uygulayarak yatağına fırlattı. Gardırobunun içindeki çekmecelere ulaşabilmek için yere çömelmek zorunda kaldı. Dantelli siyah sütyenini çıkarıp onuda yatağa fırlattı. Her zaman olduğu gibi yine, dışarı çıkarken iç çamaşırlarının uyumuna kadar dikkat ediyordu; açık konuşmak gerekirse, tangasına kadar dikkat ederek seçmişti. Bir anda vücudunda sinirden dolayı oluşan o hızlı hali kaybolmuş, tekrar eskiye dönerek mıymıntılaşmıştı. Üzerindeki kıyafetlerini çıkarıp çıplak bir şekilde banyoya ilerledi. Ayılması gerekiyordu artık. Buz gibi suyun altına attı kendisini. Yaklaşık on saniye kadar nefesi kesilmişti. Kendiliğinden kırmızı olan dudakları mora dönmüştü. Takırdayan dişlerini aldırmayarak vücudunu bir güzel temizledi. Duştan çıktığında banyodan yoğun bir şekilde şampuan kokuları yükseliyordu. Yeşil bornozunu giyip başının üstüne katlı bir şekilde duran saç havlusunu bozmadan koydu. Düzgün yürümek için başında kitap taşıyan kızlara dönmüştü şimdi.
Odasına doğru seri adımlarla giderken uykusunun açıldığını hissediyordu. Tabii bu seri adımlar ufak bir iş kazasıyla bozulmuştu. Odaya girdiği anda yatağına doğru kocaman bir adım atmış ve atılan bu adımın ardından sağ ayağının serçe parmağını yatağın kenarına aşırı sert bir şekilde çarpmıştı. Gırtlaktan çıkardığı bağırma sesiyle birlikte kendini yatağının üstüne attı. Başının üstündeki havlu bir tüy gibi yere düşerken kendisi başı kesilmiş bir solucan gibi yatakta kıvranıyordu. Dudaklarından dökülen küfürlerin haddi hesabı yoktu. Savurduğu okkalı küfürler, sanki parmağının acısını geçiriyor gibiydi. Yavaşça ayağa kalkıp zonklayan parmağına baktı. Dolan gözlerini silip kurulanmaya başladı. Yere düşen havlusunu alıp saçlarının genel ıslaklığını aldı. Kıyafetlerini büyük bir dikkatle giymeye başladı. Deri pantolonu biraz zorlamıştı. Bir tayttan çok daha sıkı durumdaydı ve bacaklarını içeriye sokmak oldukça zor olmuştu Alex için. Dantelli sütyeni üzerine giydiği beyaz t-shirtün içinden azda olsa belli oluyordu, ancak kimin umurundaydı ki? Ufak yırtıklardan üç tanesinin göğüs hizasında olması zaten göğüslerini öne çıkarıyordu. Siyah askıları düşük omuzlu t-shirtünün sayesinde görünüyordu. Ayakkabı dolabında duran ince topuklu, yuvarlak burunlu kapalı topuklu ayakkabısını da giydi. Ayakkabının tabanının kırmızı olması garip bir hava katmıştı kıyafetine. Kırmızı ojeleri son derece dikkat çekerken biraz önce dudağına sürdüğü kırmızı rujuyla kombine olmuştu. Ah tabii siyah ağırlıklı makyajını da unutmamak gerekiyordu.
Burnuna siyahlı kırmızılı bir halka takıp diline de kırmızı bir piercing ucu taktı. Kulağında kırmızılı ve beyazlı küpeleri dikkat çekiyordu. Siyah saçları dümdüzdü. Gün içinde yaşanan olaylardan sonra bedeni ona acıyarak saçlarının kabarmasına izin vermemişti sanki. Omzuna taktığı ufak, ince ve uzun kollu çantasını da alıp evden dışarı fırladı. Bu gün motoruyla gitmeyecekti; çünkü büyük çaplı bir alışveriş yapması gerekiyordu. Taksinin bile alacağından emin değildi. Hemen iki sokak ötedeki taksi durağına ilerleyip boş olan birisine birdi. "Brooklyn, Grilmaldi's." Kelimelerini takip eden aksanı, şoförün dikiz aynasından bakmasına sebep olmuştu. Elindeki teoremlerin bulunduğu matematik kitabını açıp bakınmaya başladı.
*** Grimaldi's'e geldiğinde iki tane soru çözmüştü bile. İnsanların kendilerini yırttıkları bu soruları, Alex bir taksinin içinde bile çözebiliyordu. Gülümsedi. Üstün zekalı olduğunu bilmek hoşuna gidiyordu. Taksinin parasını vererek caddeye adımını attı. Daha atar atmaz göz göze geldiği Brooklyn kızına baktı. Pembeli ve beyazlı giyinmişti. Ancak sarı ojelerinin o kıyafete uymadığı apaçık ortadaydı. Garip bakışlarını kızın üzerinden çekip pizzacıya girdi. Sabah vakitleri olduğu için içerisi boştu. En azından fazla kalabalık değildi. Boş masa ve bir tane boş olan kasa vardı. Kasaya doğru ilerleyip gözlerini kızın gözlerine dikip, menüye bakmadan ve kızın konuşmasına izin vermeden kendisi atıldı. "Ton balıklı, orta boy bir pizza. İçecek kola olsun. Yanında ketçap, mayonez istiyorum. Birde yeşil salata." Seri bir şekilde söylediklerini tekrar eden kıza boş bakışlar fırlattı ve ücretini ödedi. Menüyü beklerken kollarının açık olan klimadan dolayı üşüdüğünü fark etti. Önüne gelen menünün ardından ince parmaklarıyla tepsiyi alarak en ortadaki masaya oturdu. Derin bir nefes alıp büyük bir açlıkla pizzasına soslarını sıkmaya başladı. Herkes gelebilir ya. Açık rp. |
|