Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| Gerçekliğe Uyanış | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 2:15 pm | |
| Jamié C. Estaign x Martius Griswold Sabah Martius sabahları yaşadığı uyanma problemlerinden nefret ediyordu. Camdan gelen hafif esinti yüzüne vurup onun zihnini hareketlendirirken, bir yandan da yatağın çekici yumuşaklığı onu esiri altına almaya çalışıyordu. Bu çelişkinin arasında kalıyor olduğundan dolayı komada gibi bir görüntü sergiliyordu hep. Çoğu Manhattan gencinin aksine tepetaklak olmuş bir uyku düzenine de sahip değildi. Ne çok erken, ne de çok geç yatardı. Ama iş uyanma kısmına gelince, burada hep bir sorunla karşılaşırdı. Uzandığı yerden parmaklarını hafifçe oynattı, bu sanki Martius’a elektrik çarpmış gibi bir his verdi. Yataktan çabucak kalkan genç hemen banyoya yöneldi ve elini yüzünü olabildiğince hızlı bir şekilde yıkadı. Bir yere geç kalıyormuş hissi kalbini doldurduğundan dolayı yüzünde endişeli bir tavır belirmişti. Aynada kendisine bakarken gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve kendini soğuk suyun etkisine bıraktı. Elinden geldiğince hızlı adımlarla giysi dolabına yöneldi ve açık bir renk bir gömlek giydi. Onun üzerine de koyu kahverengi kolsuz bir yelek geçirdi. Altına da eline ilk gelen kot pantolonu giydi ve spor ayakkabılarını da ayağına geçirdikten sonra aceleyle odasından dışarıya fırladı. Evlerinin uzun koridorunda ilerlerken neye gecikmiş olduğunu bir türlü hatırlayamadığını fark etti, belki de bu kadar hızlı davranması gereksizdi. Birini mi yolcu edecekti, yoksa biriyle bir görüşme mi ayarlamıştı? Daha sonra aklına gelen şeyle birlikte koridorun ortasında dikilmeye başladı. Çizgi filmlerde karakterin başının üstünde beliren ampul, Martius’un zihninde de yanmıştı sanki. Sol elini endişeli bir tavırla saçlarının arasına atarken yeniden harekete geçti ve diğer odaların içerisinde kimlerin olduğuna bakınmadan direkt dış kapıya yöneldi. Cebine atmış olduğu cüzdanı ve telefonu son kez kontrol ettikten sonra kendini sokağa attı.
Dışarıdaki temiz hava ciğerlerine dolarken, Martius bir anlığına da olsa durup zihnini toparlaması gerektiğini hissediyordu. Önünden geçmekte olan insanları gözleriyle takip ediyor ve çoktan varmış olması gereken Bianca’nın kickbox kursuna en hızlı şekilde nasıl varabileceğini düşünüyordu. En iyisi bir taksiye atlayıp çabucak Brooklyn’e gitmekti. Martius sokakta ilerlemeye başladığında etrafındaki hiçbir şeye bakamaz olmuştu. En son Bianca’nın kursuna geç gittiğinde başına neler geldiğini hatırlıyordu. Bir hafta boyunca odası talan edilmişti ve değer verdiği koleksiyondan birkaç parça kaybolmuştu. Ki onları geri bulmak genç için hiç kolay olmamıştı. Kız kardeşi oldukça iyi bir eşya saklayıcısıydı ve ayrıca çok kuvvetli tekmeler de atabiliyordu. En son yediği tekmenin karnında bir haftalık çürük yaratmış olduğunu unutmuş değildi Martius. Her ne kadar ailesini kursa devam etmemesi için ikna etmeye çalışsa da, bu onların umurunda değildi. Kızları her geçen gün biraz daha erkeksi davranıyor ve önüne geleni pataklamaya çalışıyordu. Onlara göre bu durum, kendisini korumaktı. Ne de olsa New York tehlikeli bir şehirdi ve Bianca gibi narin bir kızın kendi başının çaresine bakmayı öğrenmesi gerekiyordu. Martius onaylamaz bir tavırla başını iki yana salladı. O sırada karşıdan karşıya geçtiğinin kendi de farkında değildi, aslında yapması gerekenin gelen ilk taksiye atlamak olduğunu biliyordu. Zihninin içi bu kadar doluyken kollarını sallaya sallaya ilerlemesi en başından beri hataydı zaten. Ki onun karşıdan karşıya geçtiği yerde trafik lambası bile yoktu. Bunu fark etmesi ile gencin soluna dönmesi bir oldu. O sırada üzerine doğru gelmekte olan taksinin duramaması ise, Martius’un hastanelik olmasına yetecek biçimde yaralanmasına neden olmuştu. Genç, araba kendisine çarptığı anda haykırdığını işitti. İstemsiz bir şekilde iki elini de arabanın üstüne yapıştırmıştı, sol kolunu farlardan birine çarptığını fark etti ve çıkan ses ile ürktü. O an herhangi bir acı hissetmemiş olsa dahi, kolundaki sıcaklık geçtiğinde sızlanacağını biliyordu. Kolunu fara çarptıktan sonra dengesini yitiren Martius, arabanın da duramamış olması nedeniyle kafasını kaputa hızlı bir şekilde çarptı. Ondan sonrasında olanları bilmemesi ya da hatırlamaması normaldi, çünkü bilincini çoktan yitirmişti.
Gözlerini hastanede açan Martius, baktığı bembeyaz tavana bir anlam veremiyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hayatında ilk defa böyle bir kaza geçirdiğinden dolayı ister istemez endişeleniyordu. Bakışlarını kaldığı odanın içerisinde gezdirirken, her tarafın beyaz olmasından büyük rahatsızlık duydu. Camdan içeri sızan güneş ışığı beyaz koltukların üzerinden direkt onun gözlerine yansıyordu çünkü. Odanın içerisinde sadece solunda duran aletten gelen ses duyuluyordu, bir de kendisinin kısık nefes alış verişleri. Genç, panik duygusuyla beraber yattığı yataktan kalkmaya çalıştı. Ama kafasını kaldırması ile ani bir baş dönmesinin etkisine girdi. İstemsiz bir şekilde yeniden kafasını yastığa yaslarken, eliyle de ağrıyan yere dokunmaya çalışıyordu. Sağ eliyle kaşına dokunduğunda orada bir parça bezin ve bandın bulunduğunu hissetti. Normalde sol kaşının üstü sızlıyordu ama Martius parmaklarının uçlarıyla beze bastırdığında keskin bir acı hissetti. Bu arada diğer kolunu neden kaldıramadığını yeni fark etmişti. Sargı içerisinde bulunan sol kolu, gencin beklediği gibi sonradan acısını hissettirmeye başlamıştı. Martius hemşirelerden birinin odaya girmesini beklemeye başladı, herhangi bir uyku hapı ya da ağrı kesici istemek için. Bir de tam olarak vücudunda ne kadar hasar oluştuğunu merak ediyordu. Ama beklediği gibi odanın içerisine beyaz önlüklü ya da mavi asistan kıyafetli birisi girmedi. Odanın dışından gelen seslerden, birinin orada olduğunu anlamıştı zaten. Ama odaya gireni görünce Martius, şaşkınlıktan nefesini tuttuğunu fark etti. Jamié’nin orada ne işi olabilirdi ki? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 3:40 pm | |
| Israrla zırıldayan cep telefonuna bir saniye bile daha tahammül edemeyeceğini fark ettiğinde, telefonu yatağının hemen yanındaki komedinin değil beyninin içinde titriyordu sanki. Uykusuzluktan şişen göz kapaklarını güçlükle araladı ve komik bir çabayla komedine uzanarak titreyerek ötmeye devam eden telefonuna uzandı. Sürekli ışığı yanıp sönen ekrana baktığında gördüğü isim yeni bir güne uyandırılış biçimiyle kıyaslandığında daha fazla sinirle dolmasına neden oldu. Lutka Sjörgen. Harika. İnce parmakları küçük, kırmızı tuşa yöneldi ve ufak bir temasın ardından ısrarla çalan zil sesi son buldu. Hafif esen sıcak meltem aralık duran penceresinden sızdı, saniyeler sonra hafifçe pembeleşen yanaklarını okşamaya başladı. Dudaklarından küçük bir esneme kaçtı. Bir kere uyandırıldıktan sonra ne yaparsa yapsın uykusuna kaldığı yerden devam edemeyeceğini birkaç deneyim sonucu öğrenmişti. Bu kadar sinir bozucu bir şekilde uyandırılmasının ardından gün boyu insanlara sinirli davranacağını, ters hareketler sergileyeceğini düşünmüştü. Ama tuhaf bir şekilde hissettiği öfke saniyeler sonra silinmişti, yok olmuştu. Tıpkı radyo programında çalan şarkının radyonun aniden kapatma tuşuna basılmasıyla bir anda son bulması gibi. Yumuşak yatağından miskin hareketlerle kalkarken yüzündeki tebessüm, dengesizliğinin kanıtlarından biriydi. Daha dün gece kendisine eski sevgilisini hatırlatacak, hatalı bir kelimenin kullanımı sonucu saatlerce ağlayan kendisi değilmiş gibi davranıyordu. Aylardır içinde bulunduğu ruh halinden sıkılmıştı. Yorulmuştu. Kendisinde artık bir şeylere üzülmeye yetecek gücü bile bulamıyordu. Banyoya ulaştığında esnemelerini hala kontrol edemiyordu, buna komik yüz ifadesi de eklenince gülümsemesi daha çok genişlemişti. Üzerindeki saten gecelikten kurtulup geniş kabine girdi. Ilık su bedeninden tenini gıdıklayan bir yavaşlıkla akıp giderken zihnindeki tüm rahatsız edici düşünceler şeffaf bir kalkan tarafından engelleniyordu. Odaklanabildiği tek şey yaşam gereklilikleri, duyguları ve idealleriydi.
1 Saat Sonra.
“Günaydın Bayan Estaign.” “Günaydın Thalia. Bu gün odamı temizlenemesen olmaz mı? Dosyalarımın alfabetik sıralamasının yine bozulmasını istemiyorum.”
Genç hizmetçisi en son odasını temizlediğinde yanlışlıkla olan bir kaza sonucu üst üste sıralı olarak duran dosyalarını devirmişti. Sonrasında ise yeni dönemin ders notlarını tekrardan sıralaması saatlerini almıştı. Genç kadının yüzünde oluşan olumlu ifade sonucunda odasından uzak duracağını anlayıp, derin bir nefes aldı. Büyük ahşap masadan kalkarak dar koridoru geçti, odasına girer girmez çalmaya başlayan telefon irkilmesine neden olmuştu. Yine Lutka olabileceğini tahmin ediyordu. Son zamanda yeni arkadaşı birlikte bir şeyler yapmak konusunda daha önce karşılaşmadığı kadar ısrarcıydı. Çalışma masasına ilerleyip telefonuna ulaştı. Martius. Ekranda yazan isim içini tuhaf bir hissin kaplamasına yol açtı. Belki Martius birlikte vakit geçirmeyi önerecekti. Bu genç kızın bu gün için aldığı en güzel haber niteliğini taşırdı. Martius onun en yakın arkadaşıydı, geçirdiği zor dönem boyunca yanında olmuştu. Ona karşı gün yüzüne çıkan hisleri ise utandırıyordu Jamié’yi. Kendisine dostça davranan birine karşı aynı şeyleri hissedememek… Martius’un beklediği süre içerisinde sinirlenebileceğini düşünerek telefonu açtı.
“Günaydın Mart.” Ses tonunu olabildiğince nazik tutmaya çalışmıştı. Açık bir şekilde sezilebilen heyecan tınısını ise bastıramıyordu. “Hanımefendi, ben Lutheran Medical Center’dan arıyorum. Erkek arkadaşınız Martius Griswold bir trafik kazası geçirdi. Durumu şu an için iyi fakat haberiniz olmasını isteye…”
Görevli daha cümlesini tamamlayamadan telefon Jamié’nin avucundan kayıp ahşap zeminle boğuk bir ses çıkartarak buluşmuştu bile. Yanaklarını ıslatan tuzlu göz yaşlarından habersiz odasında bilinçsizce dolaşmaya başladı. Böyle bir durumda aranan ilk kişinin neden kendisi olduğunu düşünürken çantası, anahtarları ve gerekli olabilecek her şeyi yaklaşık iki dakika içerisinde toplamış hizmetçilerinin şaşkın bakışları arasında apartman dairesinden dış görüntüsünü en ufak önemsemeden çıkmıştı. Aceleyle taksi çevirerek Lutheran Medical Center’a gitmesi gerektini, acelesi olduğunu söylemişti. Deri koltuğun uç kısmında otururken dışarıyı izleyen bakışları oldukça boştu. Hisleri alınmış gibiydi. Hiçbir şey hissedemiyor, hiçbir şey düşünemiyordu. Ufak çaplı bir şok geçirdiği inkar edilemez haldeydi. Ne zaman Brooklyn’a geçtiklerini, taksiden indiğini, hastanenin merdivenlerine ulaştığını bilmiyordu, programlanmış bir şekilde az önce hemşireden öğrendiği oda numarasını arıyordu. Bulduğunda ise düşüncesizce odaya daldı. Şu an için bilinç denilen tanımdan tamamıyla yoksundu. Endişeli bakışları odanın ortasında duran yatağı bulduğunda yanaklarında kirli izler bırakan göz yaşları daha hızlı akmaya başladı. Martius’u bu şekilde görmek genç kızı içinde bulunduğu şoktan kurtarmıştı. Şimdi ise tek hissedebildiği acıydı. Bedeninin her noktasına iğneler batırılıyordu sanki. Endişeleniyordu. Bir kere daha sevdiği birini kaybetme korkusu tarafından kuşatılmıştı. Yatağa doğru dengesiz bir adım attı. Bir adım daha ve onu takip eden adımların ardından kendisine şaşkınca bakan gence ulaşmıştı. Sargı içerisinde olmayan sağ eline uzandı. Ürkekçe avucunun arasına aldı. Hiçbir hareketi mantıklı değildi, düşünemediği fikride göz önüne alındığında hisleri doğrultusunda hareket ediyordu. “Tanrım! Martius. Bb-bben…” Cümlesi küçük bir hıçkırık tarafından bölündü. Boştaki eliyle göz yaşlarını silmeye çalıştı. “S-senin için çok endişelendim. Na- Nasılsın? Nasıl hissediyorsun? Canın çok yanıyor mu?” Aralıksız sıraladığı soruların ardından dikkatle genç adama bakıyordu. Bu hareketleri yüzünden daha sonra mantıklı bir açıklama yapması gerekecekti. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 4:02 pm | |
| Karşısında duran genç kıza garip bir şekilde bakışlarını yönelten Martius, heyecanlandığını hissediyordu. Kalp atışlarının dışarıdan duyulmaması için dua ederken, bir yandan da başını başka bir yöne çevirmek için büyük bir istek duyuyordu. Kendisi bu halde görmesini isteyebileceği en son kişi kapının yanında durmuş, ıslak gözlerle kendisini istiyordu. Jamié’yi endişelendirmek gibi bir isteği hiç olmamıştı. Hem anne ve babasından önce onun burada ne işi vardı ki? Martius bir an odanın içerisinde eşyalarını aradı. Giysileri koltuğun üzerinde duruyordu, cüzdanı ve cep telefonu da hemen yanında duran masanın üstündeydi. Genç garip bir şekilde kendisini çıplakmış gibi hissetti, oysa üstünde hastane kıyafetleri ve ayriyeten bir de örtü vardı. Uzandığı yerde rahatsız olmuş gibi birkaç saniye kıpırdandı, o sırada aklına neden Jamié’nin gelmiş olduğu geldi. Hızlı arama olarak herkesten önce o kayıtlıydı, muhtemelen görevli de bu yüzden onu çağırmıştı. Martius kendi aptallığına bir an inanamadı, daha sonra aslında bu durumun hoşuna gitmekte olduğunu fark etti. Buraya ailesinden bir üye gelse bu kadar rahat davranamayacağını biliyordu. Aksine bir ton azar da işitmek zorunda kalacaktı. Boğazını temizleyen Martius gözlerini yavaşça kızınkilere çevirdi. Onun boşta olan sağ eline uzanmasını izledi sakin bir şekilde, sonra da yumuşak dokunuşunu hissetti teninin üstünde. Onun hala ağladığını yeni fark etmişti Martius, o da sağ elini sıkarak endişelenmemesi için küçük de olsa bir mesaj vermek istedi. “Doğruyu söylemek gerekirse iyi miyim, değil miyim ben de bilmiyorum. Daha hiçbir doktorla konuşma fırsatı bulamadım.” Yüzünde bir gülümseme oluşmasını sağlamaya çalışırken, birkaç kasın seyirmekte olduğunu fark etti. Bu yüzden hemen gözlerini örtünün üzerine indirdi ve kaşında oluşan yeni bir sızının geçmesini bekledi.
Kısa bir an sol elini de kıpırdatmak istedi çünkü parmaklarının uyuşmuş olduğunu hissediyordu. Ama bu çabasının boşuna olduğunu birkaç saniye sonrasında fark etti. Çünkü yeni bir ağrı dalgası kolundan omzuna doğru hareket etmeye başlamıştı. Canının yandığını Jamié’ye çaktırmamak için büyük bir uğraş verdi ve dişlerini sıktı. Sonraki dakikalarda başını ona döndürdü ve hala ağlayıp ağlamadığını kontrol etti. Şimdi yanaklarında kurumaya yüz tutmuş gözyaşları vardı. Martius neden ağlamış olduğunu merak ediyordu, eninde sonunda ölümcül bir durum içerisinde sayılmazdı. Bilinci yerindeydi ve bir iki hafta içerisinde en azından tamamen kendine gelebilecekti. “Sen iyi misin Jamié? Çok solgun görünüyorsun.” diye sordu, bakışlarını merakla onun gözlerine dikerek. Aslında ne kadar saçma bir soru sormuş olduğunun farkındaydı, yine de aralarında oluşmuş olan sessizlikten kurtulmak için Martius şarkı söylemeye bile hazırdı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 4:36 pm | |
| Genç adamı dinlerken bakışları sürekli üzerinde dolaşıyordu. Kaşı ve sol kolu dışında yüzünde kırmızı çizikler ve soluk morluklar vardı. Ne olmuştu? Tek bildiği Martius’un trafik kazası geçirdiğiydi. Telefonda konuştuğu kişi ona yeterli bilgiyi veremeden telefonu zeminle buluşup küçük parçalara ayrılmıştı. Korkusu hala geçmemişti. Uzanarak genç adamın yüzüne dokunmak istedi. Kırmızı izleri ve morlukları okşamak istiyordu. Dokunuşlarının tüm izleri silmesini istiyordu. Yapmadı. Zaten şimdiden Martius’un zihninde hayli soru işareti oluşturmuş olmalıydı, bu hareketleri. Cevaplaması gereken daha fazla sorunun olmasını istemiyordu. Martius’un sorusunun ardından yavaşça avucunu açtı ve aynı yavaşlıkta gencin sağ elini yatağa bıraktı. Canını yakıyor olsa bile Martius’un bunu söylemeyeceğini biliyordu. Ve onun canını yakmak isteyebileceği en son şeydi. Yanaklarındaki kirli izlerden kurtulabilmek için parmaklarını yanaklarında dolaştırıyordu. Martius ile ilgilenen doktordan bilgi alması lazımdı. Martius’un durumunu öğrenmek için çıldırıyordu neredeyse. Bakışları pencereden dışarı odaklanmış öylece dururken cevaplaması gereken güncel bir soru olduğunu fark etti. Başını ağır bir hareketle tekrar yatağa çevirdi. Genç adamın gözlerinin içine bakıyordu şimdi. Normalde olsa bunu yaparken utanırdı, bakışlarını kaçırması gerekirdi. Ama şu an öyle bir ihtiyaç duymuyordu. Aksine gözlerine baktıkça daha çok bakmak istiyordu. “Çok korktum. Biliyorum, bencilce. Ama seni kaybetme fikri beni çok korkuttu. Ben… Neden böyle hissettiğimi bilmiyorum. Sadece… Hissediyorum işte.” Bir mırıltıyı andıran sesi cümlesinin sonuna doğru iyice kısılarak son söylediği kelimenin belir belirsiz anlaşılmasına yol açmıştı. İçindeki meraka yenik düşüp kuru dudaklarını bir kere daha araladı. Diliyle hafifçe dudaklarını ıslatması gerekmişti ilk önce. “Nasıl oldu Martius?” Cümlesindeki eksikliği fark edip gözlerini devirdi. “Kaza.” |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 6:05 pm | |
| Sorduğu sorunun ardından yavaş yavaş kızın elini, Martius’un elinden çekmesi onun huzursuz hissetmesine neden olmuştu. Yanlış bir kelime kullanıp kullanmadığını merak etti genç. Jamié’nin geri çekilmesine neden olabilecek herhangi bir mimik ya da davranışta bulunup bulunmadığını. Ama aklına bir şey gelmiyordu, direkt içinden geçen şeyleri sormuştu ona. Ve onların karşılığını bekliyor olması pek de garip bir durum sayılmazdı. Kızın, elini çekmesine çok kafa yormamaya çalıştı ve derin bir nefes alarak zihnini, içinde bulunduğu karmaşadan kurtarmak istedi. Jamié’nin dediklerine karşılık yüzünde silik bir gülümsemenin oluşmasına izin verdi Martius. Her ne kadar kaşının üstünde bulunan yara yeniden kendini hissettirmeye başlamış olsa da, bu gülümseyişi silmek istemiyordu. Oldukça uzun bir zamandır onun böyle şeyler söylemesini, en azından düşünmesini bekliyordu çünkü. Ama bu süreç içerisinde, Jamié’nin başka biri ile olduğunu görmüşlüğü de vardı. Martius, kızın başka birinin elini tıpkı daha demin kendininkini dokunduğu gibi tuttuğunu düşününce öfkesine yenik düştü. Yüzündeki gülümseme aniden silindi ve alnındaki bir damarın sinirle kabardığını hissetti. Bu, başının daha çok ağrımasına neden olmuştu.
Jamié’nin bakışları şimdi şaşkındı, muhtemelen o da nerede hata yaptığını düşünmeye çalışıyordu. Boğazını temizleyen Martius kaba olmamak için özenle, “Araba bir anda belirdi ya da sürücüye göre, ben bir anda belirdim sanırım. Karşıdan karşıya geçiyordum. En son hatırladığım şey kolumun sert bir yere çarpmasının verdiği histi. Sonra bayılmışım.” Elinden geldiğince sakin bir ses tonu kullanan Martius, kızın bakışlarında hüzün belirdiğini görür gibi oldu. Kafasının karışmasına engel olamayan genç, sol koluna bir bakış attı. Sargının altındaki etin üst kısımlarını görebiliyordu ve oralarda da morluk ve çürükler bulunuyordu. Martius, küçük bir çocuğun sokakta düşüp kendini yaralamasından sonraki davranışlarını sergilemeyi hiç istemezdi. Bu yüzden zihnini olabildiğince yaralarından uzak bir noktaya çekmeye çalıştı. Gözlerini yine kendisinin sağında duran Jamié’ye çevirdi ve ona aklından geçen ilk soruyu yöneltmeye karar verdi. “Neden beni kaybetme fikri bu kadar korkuttu seni?” |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 6:39 pm | |
| Kaçamak bakışlarla da olsa Martius’un yüzündeki gülümseme benzeri ifadeyi görmek mutlu etmişti Jamié’i. Canı yanmıyor, diye geçirdi içinden. Yani muhtemelen canı yanıyordu ama yüzümdeki hafif tebessüm bunun pek fazla olmadığının kanıtı gibiydi. Gözlerini odada dolaştırarak Martius’un yüzüne hayran hayran bakmasını engellemek için uğraşıyordu. Birkaç saniye. Sadece birkaç saniye genç adamın gülümsemesini izlese biliyordu ki bakışları bir daha başka bir noktaya odaklayamayacaktı. Çekiniyordu. Martius hislerinden haberdar olsa kim bilir ne kadar kızacaktı kendisine. O, onu arkadaşı olarak görürken Jamié’nin neden… Sevmek? Aşık olmak? Yeterli kelimeyi bulamıyordu zihninde. İyice allak bullak olmuştu. Tek bildiği yatakta yatan genci kaybetmek istemediğiydi. Bakışları Martius’un yüzündeki tebessümün aniden silindiğine şahit olduğunda engel olamadığı bir korku daha belirdi içinde. Ne olmuştu? Canı mı acıyordu? Jamié mi bir şey yapmıştı? Genç kızın kaşları istemsizce çatıldı. Vücudundaki diğer kasların olduğu gibi yüzündekilerin de gerildiğini hissediyordu. Martius kazayı anlatırken ifadesi daha da berbat bir hal alarak dinledi onu Jamié. Bu şekilde duymak daha kötü hissetmesine yol açmıştı. Tekrar odaya hakim olan sessizlik Martius tarafından bozulduğunda kız bir anda afalladı. Bunun sebebi çok saçma bir sorunun çok saçma bir zamanda sorulmuş olması değil, bu soruyu kendisinin bile kendine sormasından çekiniyor oluşuydu. Cevabını çok iyi biliyordu. Ama söyleyemezdi. Söylememeliydi. Martius bu durumdan hoşnut olmazsa –ki Jamié kesinlikle hoşnut olmayacağını düşünüyordu- dostluklarını bitirebilirdi. Bu şekilde de genç adamı kaybetmiş olacaktı. Zihnindeki diğer zayıf ihtimal ise söyleyeceklerinin Martius’un hoşuna gideceğiydi. Neredeyse imkansız, diye düşündü. Dudakları istemeden aralandı. Bir süre aralık durup söyleyebilecek bir şey bulamadığında sıkıca birbirine bastırdı dudaklarını. Genç adamı kaybetme riskini göze alarak da olsa kalbinden geçenleri söylemeyi o kadar istiyordu ki… Kaçırdığı bakışlarını özenle kesiştirdi. “Bu çok yanlış biliyorum. Sen her zaman çok iyi bir dost oldun Martius. Ama artık benim için öyle değilsin…” Duraksadı. Birkaç saniye Martius’un yüzündeki ifadenin değişmesini izledi. Başını evdeki pahalı vazoyu kırmış küçük bir kız çocuğuymuşçasına hafifçe öne eğdi. “Öyle değilsin çünkü, ben… Senden hoşlanıyorum. Sevdiğim bir kişiyi daha kaybetme fikri beni bu yüzden çok korkuttu.” Derin bir nefes aldı. Kalbi göğüs kafesini kırmak ister gibi atarken kendinde başını kaldırıp Martius’un tepkisini görebilecek cesareti bulamıyordu.
yazım yanlışları için özür dilerim. kontrol edemedim. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış C.tesi Ağus. 13, 2011 9:00 pm | |
| Sorduğu soruya nasıl zor bir şekilde cevap verilebileceğini Martius kendisi de oldukça iyi biliyordu En azından tahmin etmenin güç olmadığı kesindi. Mesela aynı şey kendisine sorulmuş olsa, nasıl bir cevap vereceğini bilemezdi herhalde. Ama yine de genç, kızın neden bu kadar endişelendiğini öğrenmek için yanıp tutuşuyordu. Soğuk soğuk terlediğini hissedebiliyordu. Ters bir cevap alacak olsa da en azından umutlanmaması gerektiğini anlayacaktı ki bu da kötü bir durum sayılmazdı. Ama beklediği gibi bir cevap almaya da bilirdi. Kalbinin atışının yeniden hızlandığını fark etti Martius. Bu durumdan her ne kadar rahatsız olmuş olsa da, böylesi bir heyecanı hissediyor olmak bile kendisine can katıyordu. Uzandığı yerde huzursuzca yeniden kıpırdandı ve bütün dikkatini, Jamié’nin üzerinde odaklamak için büyük bir çaba sarf etti. Onun dudaklarını birbirlerine bastırmış bir halde durduğunu görünce, bir anlık hayal kırıklığı ve umutsuzluğa kapıldı. Ama sonraki dakikalarda işittikleri, sanki düşündüklerini haksız çıkarıyordu. Şaşkınlıktan ne demesi ya da yapması gerektiğini şaşıran Martius, sessizliğin içinde duyulabilecek şekilde yutkundu. Bakışlarını, kızınkilerden hiç kaçırmadan sırıtmaya başladı. Dedikleri zihninde dolanmaya başlamıştı bile. “Senden hoşlanıyorum. Sevdiğim bir kişiyi daha kaybetme fikri beni bu yüzden çok korkuttu.” Martius’un daha deminki sinirli ve asabi hali şimdi tamamen yok olmuştu. Kısa kahkahası bulundukları bembeyaz döşeli odanın içinde yankılandı. İstemsiz olarak gülmüş olsa da ortamın yumuşamasına yardımı dokunmasını ummuştu en azından. Ama belli ki bu durum Jamié’nin hoşuna gitmemişti. Genç, kıza bir yerde hak veriyordu. Birine duygularını belli ettikten sonra, karşıdakinin gülmesi sinir bozucu bir durum olsa gerekti. Martius, kızın yüzündeki huzursuz ifadeyi bozmak için artık konuşması gerektiğini fark etti. “Benim de duygularıma daha iyi bir şekilde tercüman olamazdın Camila.” dedi kendi sesinin telaşlı çıktığını fark ederek. Kızın daha az kullanılan adını seçmesinin sebebi, ona daha özel bir isimle seslenmekti. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 10:54 am | |
| Bir tepki belirtisi yakalayabilmek için neredeyse kıvranıyordu Jamié. Şu anda içeriye biri girse Jamié’i yaptığı hata sonucu babasından azar yemeye hazırlanan ergenlik dönemindeki kızlara benzetebilirdi. Başı öne eğik bir biçimde dururken onları andırıyordu çünkü. Kulaklarını dolduran kahkahayla ürkekçe başını kaldırdı. Mantığıyla hareket etmeliydi. Bir kerecik olsun duygularını görmezden gelerek beyninin komutları doğrultusunda hayatına yön vermeliydi. Ne zaman aldığını bilmiyordu fakat alt dudağı dişleri tarafından sert bir baskıya maruz kalarak dişleniyordu. Martius hayli neşeli görünüyordu. Ondan beklediği en son şey olsa da, dalga geçecek, diye tahminde bulundu Jamié. Yada söyledikleri genç adamı çok fazla şaşırtmış olmalıydı ve kızın taparcasına izlediği kahkahasının ardından öfkeli sesi odayı dolduracaktı. Beklediği birkaç saniye ‘hayatındaki en zor dönemler’ listesinde ilk sıralara girebilecek kadar kötüydü kız için. Bitmişti. Her şeyin bir sonu olmak zorunda mıydı gerçekten? Bu genç kızı öldürüyordu. Benim de duygularıma daha iyi bir şekilde tercüman olamazdın Camila.Bedenindeki tüm kaslar otomatik olarak gevşerken az önceki cümle odanın duvarlarında aralıksız yankı ederek tekrar tekrar kulaklarına ulaşıyordu sanki. Benim duygularım, demişti. Aynı şeyleri hissediyorlardı ve Jamié şu an için buna inanmakta hayli zorluk çekiyordu. Yatağın hemen yanında bulunan refakatçiler için konulmuş geniş, tek kişilik sandalye benzeri koltuğa çöktü. Yere sabitlediği bakışları boyunca sessiz kalmış hiçbir şey söyleyememişti. Odada sadece olağanın üzerinde hızlı nefes alışverişleri duyuluyordu. İkisi de aralık dudaklarının arasından sesli bir şekildi soluyordu. Kendisine en son annesi Camila diye hitap etmişti ve buda zavallı kadına pahalıya patlamıştı. Kadıncağız ölmeden önce ettikleri son kavgaydı, bunu nereden tahmin edebilirdi ki? Tanrı aşkına daha 6 yaşındaydı. Kendisine bir kere daha ikinci adıyla hitap eden birini kırmaya niyeti yoktu. Böylesine sevdiği birini üstelik. Bunun hoşuna bile gittiği söylenebilirdi. Diğer insanlara nazaran Martius için her konuda farklı olmak isterdi. Martius’unkiyle neredeyse benzer bir kahkaha yükseldi boğazından. Çıkarttığı neşeli sesler devam ederken başını yatağa çevirdi genç adam bir kere daha kendisini şaşkın bakışlarla izliyordu. Omuzları küçük sarsıntılarla sarsılırken kahkahası son buldu. Gülümseyerek başını iki yana salladı. Tam bir şapşalı anımsattığından neredeyse emindi. Martius’un sıkıldığını düşündüğü sessizliği beklenmedik bir anda bozdu. “Ne yani, şimdi bana beni her zaman dostun olarak gördüğünü söyleyip, hislerimin yanlış olduğunu hatırlatmayacak mısın? Sonrasında ise buradan hemen çıkmam gerektiğini, artık dost bile olamayacağımızı söylemeyecek misin?” Jamié uzun cümlesi yüzünden soluklanırken Martius hiç beklemeden gülümseyerek başını iki yana salladı. Jamié ise karşı koyamadığı bir neşeyle gencin gülümsemesine eşlik etti. “Yani şimdi… Biz… ?” Yüce İsa. Oda ne zaman bu kadar sıcak olmuştu? |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 11:41 am | |
| Dediklerinin ardından Jamié’nin nasıl bir tepki vereceğini beklemeye başlayan Martius, bir anlık baş ağrısı yüzünden kendinden geçer gibi oldu. Aslında bu az kalsın bayılma olayının heyecandan kaynaklı olduğunu hissedebiliyordu. Gözlerini sakince kırpıştırdıktan sonra kızın boğazından yükselen kahkaha ile o da yerine mıhlanmış gibiydi. Aslında şu anki durumuna bakarsa, gerçekten de yatağın içine mıhlanmıştı. Başını kaldıramıyor olması bile kalkamaması için yeterli bir sebepti. Martius, kızın neden gülmüş olabileceğini merak ediyordu. Besbelli bu olay, onun da sinirlerini bozmuştu. Sağ elini ister istemez yumruk haline getiren Martius, bakışlarını bir kez daha odanın içerisinde dolaştırdı. Kendi laflarından sonra oluşan sessizliği, bozan kişi yine o olmamalıydı. Derin soluk alıp vermeye başladı bu bekleme esnasında, kendine hâkim olmaya çalışarak. En sonunda Jamié konuşmaya başladığında, bakışlarını otomatik bir şekilde onun yüzüne yöneldi. Onun tek bir solukta söylediği uzun cümleyi sanki rap yaparmış gibi söylemesi, Martius’un yüzünde alaycı bir gülümseme oluşmasına neden olmuştu. Onun bu kadar hızlı konuşabileceğini kim tahmin edebilirdi ki? “Eğer benden bunları işitmek istiyorsan, seve seve onları da diyebilirim Jamié.” dedi, sesindeki alaycı bir tonla. Kızın yüzünde oluşan rahatlama gülümsemesine baktı. O an Jamié kendisine daha farklı görünmeye başlamıştı. Her zamanki gibi güzel ve alımlıydı bir kere. Saçlarına güneş ışığı vuruyordu. Martius bir an nefesinin kesildiğini hissetti. O anda Jamié’nin yüzünü kendisininkine çekip, öpmek için büyük bir istek duydu. Kendilerininkini, onun yumuşak dudaklarının üstünde hissetmenin nasıl bir şey olduğunu düşündü. Ama kendi vücuduna hala söz geçirebildiğine şükrederek, son anda bu durumdan vazgeçti. Zaten başını kaldırınca bile kendinden geçtiği düşünülürse, bu durumun imkânsızlığı daha göze batıyordu. Bu yüzden tek yapabildiği gülümsemesini yüzünde tutmak oldu. Onun mavi gözlerinin ne kadar derin olduklarını o anda fark etti. Onların sanki içini okuyormuş gibi durduklarını hissetti. Sanki şu anda Jamié, beyninin içerisinde gezinip, düşüncelerini araklıyordu. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyordu elbette ama düşündüklerinin ne kadar saçma olduğunu fark etmedi bile o an. Tek yapabildiği Jamié’nin bakışlarına karşı verebilmekti. Kafasının içerisindeki düşüncelerin birbirlerine girmiş olduğunu biliyordu. Sanki o sırada düşündüğü her şey kulaklarından dışarı boşalıyordu. “Şimdi… Biz ne?” dedi uzun bir aradan sonra. Şu anda olanlara inanmakta büyük zorluk çekiyordu. Yoksa gerçekten bunların hepsi oluyor muydu? Neler olduğunu anlamak için birkaç kez gözlerini kapatıp açmak zorunda kaldı. Zihni kendisine oyun oynuyor gibi hissediyordu nedense. Bütün olaylar Martius’un hayal gücünün bir eseri gibiydi. Ya da rüya görüyor gibiydi. Bu düşüncesine kendisi bile inanmıyordu. O hiç Jamié hakkında bir rüya gördüğünü hatırlamıyordu. Belki de bilinçaltı onu kendisine yasaklamıştı, akıl sağlığını korumak için. Bunun mümkün olup olmadığını merak etti Martius. "İstersen hemen burada sana evlenme teklifi de edebilirim ama uygun bir pozisyonda değilim görüyorsun ki." dedi, yüzünde geniş bir gülümseme oluşmasına izin verirken. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 2:15 pm | |
| Martius’un söylediklerine sadece yüzündeki gülümsemeyle karşılık verebiliyordu. Tam 1 yıl olmuştu sol tarafında bir kalbin olduğunu unutalı. Tattığı tek duygunun acı olduğu 365 gün geçirmişti. Böyle bir dönemden geçmesine sebep olan kişi ise şuan yaz tatilini fırsat bilerek bir sürü güzel çıtırla idi muhtemelen. Normalde olsa buna öfkelenmesi gerekirdi. Ufak sinir krizlerinin ardından ise nefes almayı unutacak kadar, saatlerce ağlaması. Önemsemedi. O hastanede hemen yanında duran yatakta Martius yatarken bu düşünce kendisini en ufak meşgul etmiyordu. Kalbi deli gibi çarparak varlığını hatırlatmak isterken geçmişinden yavaş yavaş sıyrıldığını hissediyordu. Yeni başlangıçlar, yeni aşklar, yeni temiz sayfalar hakkında birçok şiir, birçok deneme, birçok roman okumuştu. Yeni bir başlangıcın tattırdığı hissi ise hiçbirinin doğru düzgün betimleyemediğini düşünüyordu şimdi. Yeniden doğmaktan farksızdı bu. Sanki hafızası silinmişti, geçmişi siyah bir torbaya konup çöpe atılmıştı zihninden. Ah, Martius. Hep yanındaydı. Gecenin yatakta olunması gereken saatlerinde tuzlu gözyaşları hep gencin omuzlarında kirli izler bırakmıştı. Yinede Jamié inatla, silip atmamıştı o herifi zihninden. Şimdi ise kullanılan tek bir cümle tek bir kelime geçmişinden kurtulmasına yardımcı olmuştu. Kendine bile itiraf etmekten korksa da tekrar kalbi bir başkasına ait oluyordu. Bir diğer korkusu da tekrar aynı şeyleri yaşamaktı. Martius da bırakıp gidecek miydi kendisini? Bunu zaman gösterecekti elbette. Düşüncelerine dalmış, sessizce otururken anı yaşamakta kararlıydı. Birini bir kere daha bu kadar sevdiği için canı yanacaksa bunun Tanrıyla aralarında büyük bir sorun eşkal edeceğinden adının Jamié olduğundan ne kadar eminse bundan da o kadar emindi. Yüzünü sarı bir perdeymişçesine örten saçlarını kulaklarının arkasına tıkıştırdı. Martius’un kendini bu kadar berbat bir halde görmesini elbette ki istemezdi fakat telefon görüşmesinden sonra onu kaybetme korkusuyla kaplanıp üzerini değiştirmeyi bile düşünememişti. Ancak evde giyebileceği beyaz, kırmızı çiçek desenleri olan bir elbiseyle orta kesimden genç kızlara benziyordu. Elinde olmadan kanın yanaklarına çekildiğini hissetti. Gossip Girl denen sürtüğün yakınlarda bir yerlerde olmaması için sessizce dua gönderdi inandığı tanrısına. O an düşüncelerinin hızla ilerlediği süzgece aklını kurcalayan sorulardan biri takıldı. Cevabını bulmak için Martius’tan yardım istemeye karar verdi. “Anlayamadığım bir şey var.” Bakışlarını odada dolaştırdı. “Görevliler nasıl oluyor da ailenden önce beni arıyorlar?” Odadaki son nesneyi de incelemeyi bitirdiğinde mavi gözleri genç adamın üzerinde odaklandı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 3:04 pm | |
| Martius yaptığı küçük espriden sonra, Jamié’nin derin düşüncelere daldığını görünce şaşırdı. Onun zihninin bu kadar dolu olmasını sağlayacak ne diyebileceğini düşündü. Evlilik lafı geçince geri çekilmeye mi karar vermişti yoksa? Genç, bu konuda sadece şaka yaptığını açık bir şekilde belli etmemiş miydi gülerek? Martius, kızın yüz mimiklerini incelemeye aldı son birkaç dakika, aklından geçenin ne olduğunu anlayabilmek umuduyla. Ama sanki kapalı ve kilitli bir kutu gibiydi Jamié’nin yüzü, Martius’un bir şey anlaması mümkün değildi. Endişeyle etrafına bakınan genç, elinden bir şey gelmediği için kendine kızmaya başlamıştı. Saçma sapan cümleler kurmaya bir son vermesi gerekiyordu, yoksa bu tür güzel anların hepsini bir fiyaskoya dönüştürmeyi başarabilirdi. Ki bu, isteyebileceği en son şey olurdu. Zaten yeterince ortamın sıcaklığını bozmuş sayılırdı, bu yüzden konuşmadan önce iki kere düşünmek için kendine yemin ediyordu içten içe. Jamié’nin telaş içerisinde kendi kıyafetlerine baktığını görüp utandığını görünce, Martius gülümsemesine engel olamadı. Muhtemelen telefondan kötü haberi alınca evden koştura koştura buraya gelmişti, üstünü değiştirmek için vaktinin bulunmaması normal bir durumdu. Genç, bakışlarını kızın üstündeki kıyafete çevirdi ve sakin bir tavırla incelemeye başladı. Amacı Jamié’nin dikkatini çekmekti ki birkaç saniye içerisinde bunu da başardı. Martius oturduğu yerden yavaşça kızın eline uzandı ve güven verircesine tutmaya çalıştı. “Benim için giydiğinin hiçbir önemi yok Jamié. Zaten ben de en şık modumda sayılmam fark ettiysen.” dedi ve bakışlarıyla kendi hastane kıyafetini gösterdi. Kızın yüzünde oluşan gülücükten, doğru bir noktaya temas ettiğini anladı. Jamié tamamen farklı bir konuya yönelirken, Martius hala onun elini tutuyordu. Kız da bu durumdan rahatsız görünmüyordu gerçi, aksine hoşuna gidiyor gibiydi. Genç, kızın sorusuna cevap vermek için derin bir nefes aldı. “Bunun tek bir mantıklı açıklaması var. O da seni aradılar çünkü sen benim hızlı aramalarda bulunan tek numaramsın.” Kızın yeniden yanaklarının kızarmasını izlerken, Martius hoşnutluk içerisinde onu izliyordu. Yanaklarında pembeliklerle ne kadar güzel göründüğünü düşünmeye başlamıştı ki, Jamié bakışlarını ondan kaçırdı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 4:37 pm | |
| Martius’un cümlesiyle ve üzerindeki hasta kıyafetini göstermesiyle gülümsedi Jamié. Eşit sayılırlardı değil mi? Gülümsemesinin bir diğer nedeni ise elinde hissettiği ve hala hissediyor olduğu sıcak dokunuştu. Martius kendisini heyecan öldürmeye falan mı karar vermişti? Gülümsemesi bile titriyordu neredeyse. Halinden hoşnut, parmaklarını Martius’un avucunda yavaşça hareket ettirerek yumuşak tenini okşuyordu. Ciltlerinin birbirine temas ettiği her saniye nefes alışverişlerinin daha güç olmasına neden oluyordu. Bu şekilde devam ederse bayılacaktı ve yan taraftaki boş odaya da kendisinin yatması gerekecekti. Kendi fikrine tebessüm ederken Martius’un sorusuna verdiği cevabı dinledi. Şaşırmıştı. Ve fazlasıyla da utandığını hissediyordu. İstemsizce yanaklarının kızarmasına bir anlam veremedi. Belki de yakın arkadaş olduğunuz içindir, diye telkin etti kendini. Belki de son zamanlarda çok fazla vakit geçirdiğiniz için seni hızlı aramalara eklemiştir. Farkında olmadan genç adamın avucuna yaptığı sıcak baskı yoğunlaşırken göz ucuyla arada kapıya bakıyordu. Martius’un ailesinin gelmesi pek fazla sürmezdi. Ve kendisi bu şekilde görülmekten şikayetçi olmayacak olsa da bu durum Martius’u rahatsız edebilirdi, sevdiği kişinin kendisi yüzünden ailesiyle böyle bir konuşmaya girmesini istemezdi. Düşüncelerine rağmen tuhaf bir şekilde elini çekemiyordu. Halinden daha önce hiç olmadığı kadar memnundu. Dalgınca Martius’u izlediğini fark etti. O böyle yanında dururken sonsuza kadar Martius’u izleyebilirdi. Şapşallaşıyorsun, Jamié. Yine aynı şeylerin olmasına izin verme. İç sesinin akıl düşkünü uyarısıyla bakışlarını kaçırdı. Duyduğu sesler odaya birinin yaklaştığını bildiriyordu. Bir çift ayak sesi. Bakışları orta yaşların sonunda sevimli bir yüzle karşılaştığında beyaz önlük giyen adam çoktan Martiusla konuşmaya başlamıştı. Nasıl olduğunu, ağrısı olup olmadığını soruyordu. Gerekli bilgileri aldıktan sonra ise zaten Martius’un dış görüntüsünden de anlaşılan yaralarından bahsetti. Şükür ki bunun dışında bir şey yoktu. Genç kız odadaki tüm havayı ciğerlerine doldurmak ister gibi derin bir nefes aldı. Doktor önlem amaçlı bir gece hastanede kalması gerektiğini yarın sabah ise taburcu olacağını söyledi, odadan çıkmadan önce alaycı bir tonla daha dikkatli olması gerektiğini ekledi ve Jamié’e küçük bir gülümseme sunarak kapıdan çıktı. Jamié rahatlamış bir şekilde Martius’a odaklandı, tekrar. Bir saniye bile tereddüt etmedi. “Ihm. Şey. Biliyorum. Ailen gelecek. Ama bu gece refakatçi olarak benim adımı yazdıramaz mıyız?” Babasını sanmıyordu ama annesiyle kız kardeşi bu işe karşı çıkabilirdi. Düşünceli bir ifadeyle gözlerini devirdi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Paz Ağus. 14, 2011 10:00 pm | |
| Yaptığı açıklamanın ardından kızın bir kez daha kızaran şaşkın yüzünü izlemeye başlayan Martius, bunun keyfine varıyordu. Aslında daha önceden de ona karşı bir şeyler hissetmiş olduğu gerçeği yüzüne vuruluyordu. Ama bu durumdan Martius uzun zamandır haberdardı zaten, daha Jamié’nin numarasını telefonuna ilk kaydettiği zamandan beri ona karşı özel bir ilgi duyduğunu içten içe biliyor, hissedebiliyordu. Onunla bu kadar çok iletişimde olması ve zor zamanlarda yanında bulunmasının da asıl nedeni buydu hatta. Ona yakın olmak bir şekilde, Martius’un iyi hissetmesini sağlıyordu. Sanki çikolata yerken hissettiği endorfin hormonunun artışı gibiydi. Ama kesinlikle ondan faydalanmak değildi Martius’un amacı, çünkü bunun ne kadar aşağı bir hareket olduğunu biliyordu. Manhattan içerisinde yaşıyor olsa da böyle bir şeye yeltenecek kadar düşük seviyeli biri değildi. Jamié’nin geçirmekte olduğu stresli dönemde istese, ona yakınlaşabileceği bir sürü fırsat geçmişti gencin eline. İstese sonradan pişman olacaklarını bildiği bir şeyi yapmada tereddüt etmezdi ama Martius’un istediği şey bu değildi. Jamié’yi tek gecelik biri olarak görmüyordu çünkü, istese de göremiyordu. Onu, o tür kızların yanında düşünmek bile zihnini zorluyordu onun, başının ağrımasına neden oluyordu. Yine de Martius’un anlayamadığı, düşünürken tıkanıp kaldığı bir durum vardı. Kendisine onlarca değer veren kız arasında, Jamié’nin kendisine değer vermesini istiyordu. Diğerleri şu anda gözünde bir değer ifade etmiyorlardı çünkü. Ama o neden gözünde farklıydı? Neden Jamié’ydi? İşte bu soruyu cevaplayamayacağından emindi. Martius kimdi ki, yüzyıllardır hiçbir felsefeci ya da bilim adamının çözemediği gizi çözebilsin? O da dünya üzerinde yaşayan sıradan biriydi işte. Elinden ne gelebilirdi?
Bu sırada içeriye birinin girmesi ikisinin de dikkatinin o yöne yönelmesini sağlamıştı. Doktorun kendisine yaklaşmasını sakin gözlerle izleyen Martius, yavaşça kendisine sorulan sorulara cevap vermeye başladı. İlk önce kötü hissetmediğini, sadece biraz ağrı sorununun olduğunu belirtti. Bu sırada gözleri arada bir Jamié’ye dönüyordu, onun da kendisini dikkatle dinlediğini görünce bir an huzursuz oldu. Ama elinde hissettiği baskı ile bu his yavaşça kaybolmaya başladı. Doktorun söylediklerine göre iç kısımda hiçbir sorunu yoktu, iç kanama geçirmiş falan değildi. Sadece sol kolunda çatlak ve sol kaşının üstünde bir yarık meydana gelmişti. Belki kaşının üstünde bu yarayı hep taşıyacaktı, Martius yüz yalarının kolay kolay geçmediklerini biliyordu çünkü. Yine de bu konuya fazla takılmadı. Doktorun bir refakatçiye ihtiyacı olduğunu söylemesi ile aklı bir an Bianca’da takılı kalan Martius, Jamié’nin dedikleri üzerine başını ona döndürdü. Çok yavaş bir şekilde başıyla onayladı, yeni bir ağrının beynine saplanmasını önlemek için. “Sen de çok solgun görünüyorsun Jamié. Eve gidip dinlenmek ve sakinleşmek senin için daha iyi olacaktır. Benim için bunu yapmana gerek yok.” dedi, sakin bir ses tonuyla. Kızı zorlamak gibi bir niyeti yoktu, ne de olsa telefonla çağrıldığında da gelmek mecburiyetinde değildi en başta. Yine de Martius, ona o anda yanı başında sahip olduğu için memnundu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Ptsi Ağus. 15, 2011 3:12 pm | |
| Martius, onaylar bir tavırla başını salladığında Jamié uyuz edici inadı yüzünden ufak çaplı bir tartışma yaşayamayacakları için memnun olmuştu. Parmakları genç adamın avucunda hareketsizce duruyordu şimdi, sanki bu ufak temaslarının tadını çıkartıyorlardı. Martius dudaklarını araladığında önerisini bir süredir devam eden sakin surat ifadesiyle dinledi. İçeride bir yerlerde isimlendiremediği dürtü dinginleşmesini sağlıyordu, kendisini sakinleştirici kullanıyormuşçasına hissettirdiği için teşekkür etti mutluluk kaynağına. Elini tekrar isteksizce Martius’un avucundan çekti. Bunu yapmaktan nefret ediyordu. Düşüncelerindeki çocuksuluğa gözlerini devirdi. Daha mantıklı davranmalıydı. Engel olunamaz dürtüler şuan için görmezden gelinmeliydi. Sakince ayağa kalktı. Martius’a samimi gülümsemelerinden birini sunarken elbisesinin hafif kabaran eteklerini düzeltiyordu. “Eh, belki de bana birazcık izin verebilirsin.” Koltuğa uzandı, muhtemelen odaya girdiği ilk anda bilinçsizce oraya fırlattığı kol çantasını aldı. Bakışları dönüp dolaşıp Maritus’un kahverengi gözlerine takılıyordu. “Sıcak bir duşla kendime gelebilirim. Umarım.” Yüzüne aniden komut verilmiş gibi ifadelerinden hiç eksik etmediği gülümsemesi sindi. Parmakları artık kontrolsüzce saçlarını buluyor, sürekli düzeltebilmek adına çaba gösteriyordu. Seslice nefes aldı. Zor bir gün geçirdiğini her ne kadar bunu kabullenmek istemese de kendine itiraf etmek zorundaydı. “Senin için getirebileceğim bir şey var mı?” Martius sorusuna tebessüm edip, başını iki yana sallayarak cevap verirken Jamié kısa birkaç adımla ürkekçe yatağa yaklaştı. Ne yapması yada ne söylemesi gerektiği hakkında emin olamıyordu. Seçenekler düşüncelerini bir anda işgal etmişti. Bu da daha fazla yorulmasına neden oluyordu. Martius’un bakışlarını önemsemeden omuzlarını silkti. Hafifçe genç adamın üzerine eğildi. Canını yakmak istemiyordu. Gözlerinin içine bakarak yüzleri arasındaki mesafeyi kapattı yavaş yavaş. Heyecanla titreşen nefesleri birbirine karışırken dolgun dudaklarını kırılgan bir şeymiş gibi genç adamınkilerin üzerine örttü. Dudaklarının birbiri üzerinde hareket ettiği birkaç saniyenin ardından sevimli bir ifadeyle geri çekildi. Parmakları Martius’un saçlarını bulmuş, ilgili bir ebeveyn edasıyla okşarken, “Sakın bir yere kaybolma.” Diye mırıldandı, kısık bir sesle. Neşeyle gülümsüyordu. Doğrulup odadaki geniş kapıya doğru ilerlerken espri anlayışını bir kere daha gözden geçirmesi konusunda uyarıda bulunuyordu kendine.
RPG Bitmiştir. |
| | | Ophelia Orieux Lütfen rütbe edininiz
Mesaj Sayısı : 88 Kayıt tarihi : 07/08/11 Yaş : 32 Nerden : Moskova Lakap : Oph, Ophe, lia
Bilgiler Puan:
| Konu: Geri: Gerçekliğe Uyanış Ptsi Ağus. 15, 2011 4:57 pm | |
| Oyii ben kurgunuzu çok beğendim ama. Güzel bir rp çıkartmışınız. ikinizede 20 Points.^.^
Keyifli RPler dileriim ^^ | |
| | | | Gerçekliğe Uyanış | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |