Bütün gün günlük içki limitimi doldurabilmek için durmadan içmiştim. Tekila, viski, şarap hatta bira ve martini. Nekadar içtiğimi hatırlamıyorum ama bir yerden sonra adımı bile hatırlayamaz duruma geldim.Nasıl olsa ne kadar sarhoş olduğum sadece beni ilgilendiriyordu açıkçası, kapının hemen dışında beni eve götürmek için bekleyen bir şöför vardı ne de olsa. Ne kadar içmişim kimin umrundaydı?
Barmen bana yüzündeki pis sırıtışla bana bakarak önüme bir tekila daha koydu. Nasıl olsa ne kadar sarhoş olmuşum umrunda değildi, nasıl olsa, parasını her şekilde alıyordu. Önüme koyulan tekilaları ard arda yuvarlarken bir yerden sonra içemeyeceğime kanaat getirip bardan çıktım. Arabayı es geçip tökezleyerek yürümeye başladım. Gideceğim yeri bilmeden yürüyordum sadece.
Esen rüzgarın saçlarımı havalandırıp gözlerimin önüne düşürmesi sonucu kısa süreliğine körleşip yere dökülmüş ve erimek üzere olan dondurmaya bastım, ayağım kaydı ve kafamı yolun ortasında ne aradığını bir türlü anlayamadığım direğe çarptım. Elimle saçlarımı gözümün önünden çekerken ettiğim bin bir küfürün yerini, elime bulaşan kırmızı sıvıyı gördüğümde oluşan şaşkınlık almıştı. Durup düşünmeye başlamıştım ister istemez *kafama ne zaman şarap döküldü ki?" bu saçma düşüncelerin arasında bir yerlerde bir jeton deliğine oturdu ve anladım. Kafamı direğe çarptığımda kaşım yarılmış olmalıydı, kafamdan "şarap" damlarken attığım kahkahalar arasında kanı temizleyecek bir yer ararken otelin spor salonuna takıldı gözlerim. Yürüyebildiğim kadar hızlı bir şekilde spor salonuna girip soyunma odasına attım kendimi, yüzümü temizleyip yaramın durumuna bakacaktım. Sarhoş olduğum için acıyı bile hissetmiyordum. Arada bir ağzımdan fırlayan kıkırdamalar ile tam bir budala havası çizerdim, gören birileri olsaydı tabii.
Soyunma odasında yaramı temizlemeye başlamak üzereyken dolapların birine yaslanmış bir heykel dikkatimi çekti. Aslında heykel değildi, ama ben sarhoştum ve düşüncelerim iyice saçma sapan bir hal almaya başlamıştı. "Heykel" bana oldukça tanıdık gelen bir yüze sahipti. Asıl sorun şuydu ki Leo neden kıpırdamadan, boş gözler ve büyümüş gözbebekleri ile etrafı süzüyordu?