Bağışlanan bir can mı? Yoksa, lanetlenmiş bir beden mi?
O gün, hayata geri dönmeme neden olan olaydan bir saat öncesine kadar her şey çok mutlu bir şekilde gelişiyordu hayatımda. Sevdiğim adam, ailem, işim ve dostlarım. Herkes yanımda oluyor beni ne kadar çok sevdiklerini dile getiriyorlardı. Anlayacağınız gibi küçük bir ev toplantısı gibi bir şey olmuştu. Chris, sevdiğim adam neden böyle bir toplantı istedi en ufak bir fikrim yokken ikimizde aileleri çağırmış ve ortak dostlarımızı normal standartlarda yaşadığımız bu eve çağırmıştık. Belli bir süre içerisinde herkes gülmüş, eğlenmiş ve birbirlerine daha da sıkı bağlanmıştı. Sonra beklenen an gelmişcesine herkesi bir suskunluk kaplamıştı. Ve hepsinin gözü bedenimde dolanmaya başlamıştı. Kimisinin gözü ışıl ışıl parlarken kimisi aynı şeyleri yaşamak istercesine imrenerek bakıyordu. Hala anlam veremediğim bu olaya Chris ışık tutmuştu. Kanepede otururken, bir anda karşımda beliren Chris dizlerinin üzerine çökmüş ve arkasından çıkardığı bir yüzüğü göstererek evlilik teklifini etmişti. Bu andan güzel ne olabilirdi ki? Kısa sürelik bir şaşkınlığın ardından yüzümde beliren narin bir gülümseyişin ardından elimi uzatarak yüzüğü takmasını işaret etmiş ve ardından dudaklarına küçük bir öpücük kondurmuştum.
C: Benimle, benimle evlenir misin hayatım? Sonsuza dek, bu deli kişiliğe katlanabilir misin? A: Chris... Şaka mı yapıyorsun. Tabî ki de.. Seni seviyorum! B: Tebrikler çocuklar. Hey, Amber Chris'e söyle birazda Jack'e öğretsin şunları. Yoksa elli yaşımda anca evleneceğim. J: Haha Britney, hayatım, elli yaş mı? İstersen hemen yarın evlenebiliriz. B: Seni ahmak, biraz romantik olmayı dener misin?! Ah, pardon çocuklar ama Jack'te romantizmden hiç bir şey kalmadı gibi. Her neyse gidelim Jack. Birileri yalnız kalsa iyi olur. M: Kızım. Mutluluklar, Chris çok iyi bir adam. Seni üzmeyeceğinden eminim. A: Teşekkürler anne...
Bu şekilde gelişen kısa bir dialoğun ardından anneme sarıldım ve gözlerimden yere düşen damlalar ile onu kapıya kadar geçirdim. Sırada ne vardı? Merak etmiyor değildim. Nasıl olsa gün henüz bitmemişti. Ve Chris, süprizler konusunda oldukça başarılı olabiliyordu...
Annemin gözden kayboluşuna kadar kapıdan onu izlerken, belimde dolanan bir sıcaklık ile başımı arkama doğru çevirmiştim. Göbeğimin olduğu yerde kenetlenen ellerimizin ardından ışıl ışıl parlayan gözlerle karşılaşmanın sonrasında gözyaşlarımı saklamak epeyce zor olmuştu. Omzuma düşen saçlarımın burnuna gelmesinden dolayı hapşırmıştı müstakbel eşim ve bu sırada ellerimiz çözülmüştü doğal olarak. "Hayatım, üzerine bir şey al. Bu geceyi dışarıda geçiriyoruz. Ben mutfakan mendil alıp geliyorum" Bu sözleri duymam için yüksek tonla söylerken mutfağa giden Chris'in ardından hemen üst kata çıkarak elime gelen ilk elbiseyi üzerime geçirerek aynada bir süre oyalandım. Sürekli olarak parmağımdaki yüzükle oynuyordum. Ve tekrar aynaya bakıp gülümsüyordum.
"Hey, çabuk ol! Unuttun mu, sabırsız bir eşin var senin" Elbisemin üzerine bir mont aldıktan sonra medivenlerden sekerek inmeye başlamıştım. Merdivenlerin bitiş noktasında beliren Chris, son basamakta sekişimin ardından beni kavrayarak bir anda kendimi onun kollarında bulmamı sağlamıştı. Ve arabaya kadar beni kollarında taşımaya devam etmişti. "Nereye gidiyoruz?" diye meraklı bir şekilde sormuştum beni koltuğuma nazikçe yerleştirirken. Fakat hiç bir şey söylemeden hemen kapımı kapatan Chris, arabaya bindiği gibi "Süprizler konusunda hassasiyetimi biliyorsun tatlım. Hadi bir öpücük ver ve kapa bu konuyu." sözlerini söylemiş ve ardından başını bana doğru getirerek güzel bir öpücük almıştı. Ve bu öpücükten hemen sonra arabayı çalıştırarak yola koyulmuştuk.
Yol boyunca merak içinde çatlıyordum. Hala Londra'da geziniyorduk. Amaç neydi? Nereye gidiyorduk? Hiç bilmiyordum. Merakıma hakim olamadan bunları düşünürken Chris virajlı bir yola sapmış ve bana bakıp beni sevdiğini söylemeye çabalamıştı. Gözüme çarpan bir ışık ile kafamı çevirdiğimde dudaklarımdan çıkan tek söz "Chris, araba!" demek olmuştu. Ve gerisini hiç bir zaman hatırlayamamıştım bile. Ölmeden önce duyduğum tek söz, Seni seviyorumdu. Ve ben şu anda hala yaşıyorum. Peki nasıl? Bilemiyordum. Sadece, bir açlık hissi vardı. Ama daha öncekiler gibi değildi bu his. Kan.. Kan istiyordum.
Kısacası, nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde vampir olmuştum. Ve şu an, yeni bir hayatın bana verildiği yerde bulunuyordum. Bir ağaçlığın hemen yanında, kazanın olduğu yerden yaklaşık yirmi beş metre ilerisinde.