Duyurular | |
Gossip Girl | ~ NY gençleri neredesiniz? Dedikodularınızı bekliyorum. Bilgi için tıklayın.
Seviliyorsunuz. Xoxo |
Yönetim Kadrosu |
|
|
| 306* | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: 306* Perş. Eyl. 02, 2010 11:41 am | |
| Kişiler, Larry & Alessandra. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Perş. Eyl. 02, 2010 11:58 am | |
| Larry son kez aynaya baktı. Aynadaki görüntüsü onu gülümsetmeye yetmişti. Alessandra kesinlikle bundan hoşlanacaktı. Öyle olmalıydı. Kaç yıl boyunca tek kelime bile konuşmadıktan sonra en azından... En azından mutlu olacaktı. Alessandra onu hala istiyordu. Bunu bilmek Larry'i rahatlatan tek şeydi. Ayrılmaları kesinlikle bir hataydı. Peki ya Alessandra'nın yeni takıntısı? Larry sırıttı. Alt tarafı bir takıntı. Kimse kendisinin yerini tutamazdı. Ailesinin Alessandra'ya onun İngiltere'de olduğunu söylediklerini biliyordu. Herkese aynı yalanı söylemişlerdi. Ne varki Alessandra'nın nasıl buna inandığını bir türlü anlayamıyordu. Japonya'da geçirdiği lanet yıllar boyunca bir tek onu düşünmüştü. Bir tek! Ve şimdi istediğini ve tüm arzuladığını alacaktı. Alessandra'nın biraz sonra kapıyı açıp içeri geleceğinden hiç kuşkusu yoktu. İçini çekip onu hatırlamaya çalıştı. Hiç unutmamıştı ki. Koyu saçları, ve kumral teni Larry'i etkilemeye yetmişti. Teni onun tenine değdiğinde ise bir bütün haline gelmişlerdi. Tanrı aşkına, ayrılmak da ne demekti? Hep o aptal takıntısının yüzünden, hepsi! Kapı çaldı. Larry yüzüne ufak tebessümünü yerleştirip kapıya doğru yürüdü. Eli kapı tokmağıyla buluşurken alması gereken tek derin nefes vardı. Aynı nefesi Alessandra kapının diğer ucunda alıyordu. Arthur Larry Bathory kapıyı açtı. Hoşgeldin, prenses. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Cuma Eyl. 03, 2010 11:35 am | |
| Arthur geri dönmüştü. Aless'e mesaj atınca genç kız telefon elini yakmış gibi fırlatmıştı telefonu. Neden gelmişti ki! Aless'in hayatını tekrar yıkmak için mi ? Zaten arkasında bir enkaz bırakmıştı. Sessiz odasında sadece bir fısıltı " My shallow heart's the only thing that's beating... But no one will love you the way I do;No one will love you;Love you like I do;It will never be the same... " işte hepsi buydu. Ne olursa olsun, Arthur ne yaparsa yapsın hep sevilecekti. Pelteye dönmüş bacaklarının ağırlığıyla yatağa çöktü. Gözlerini kapadığında Arthur'un yüzünü gördü. Sarı saçlarını, mavi gözlerini... Onu sadece sevmemişti genç kız... Onun için yaşamış, onun için doğmuştu. Ama biri daha vardı. Janson... Onu seviyordu. Arthur kadar olmasada seviyordu. Yemeği verilmemiş porselen bir kaplan gibi odada ileri geri yürümeye başladı. Ne yapması gerekiyordu ? Arthut onu otelde bekliyordu. Hayatının hatasını yaptığını bildiği halde makyaj masasının önündeki pufa oturup lenslerini çıkardı. Şimdi yeşil gözlü bir kadın vardı. Gerçek ruhunun aynaları olan gözleri. Chels'den başka kimse bunu bilmiyordu. Ve Arthur... O da bu sırrı biliyordu. Kalktı ve dolabını açtı. Kat kat, beyaza kaçan uçuk mavi dantelden oluşan oldukça kısa eteğini askıdan çekip çıkradı ve yatağa attı. Sonra yine dantelden oluşan ve üstünede beyaz çiçekleri olan askılıyıda yatağa fırlattı. Son olarak toz pembe bir boleroyla tamamdı. Ayakkabı olarak beyaz, arkasında pembe kurdeleleri olan topuklu ayakkabıyı seçmişti. Saçlarını açık bıraktı. Hafif bir makyajla işini bitirdi. Bir dakika boyunca aynada kendini seyretti. Ağır adımlarla kalktı ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Her ne kadar dışarıdan isteksiz görünsede genç kızın her hücresi Arthur'un adıyla şakıyordu. Kalbi dört nalda gidiyordu. Ayrılmaları yanlıştı fakat bu Arthur yüzünden olmuştu. Aless'i o sarışın kızla aldatmasaydı hiçbir şey yoktu. Çok mutluydular. Belki evlenmeyi bile düşünüyorlardı. Beraber yaşamak... Bir ömür boyunca. Ama Arthur ihanet etmişti. Bu tüm güveni yıkmaya yetmişti. O günü dün gibi hatırlıyordu genç kız. Arthur ile çok kötü tartışmışlardı. Hepsi aile meselesi yüzündendi. Sonra Aless kapıyı çarparak çıkmıştı. Gece olunca Aless özür dilemeye karar vermişti. Kavgaları çok kötü olmuştu. İkiside ağlamıştı. Aless Arthur'un evinin kapısını açmıştı. Sürpriz yapmayı planlıyordu. Oturma odasında yoktu. Sonra uyuyordur diye parmak uçlarında odasına yöneldi. Kapıyı araladığında hayatının en ızdırap dolu dakikasını yaşamıştı. Arthut onu aldayıtordu. Gözlerini kapayıp tekrar açtı. 306 numaralı odanın önünde olduğunu farketti. Kapıyı çaldı ve tek derin bir nefes aldı. Kapı açıldı ve işte oydu. Kaç yıldır hayallerinde yaşadığı genç. Yüreği tanımlanamaz bir duygu seliyle dolup taştı. Bu sel onun sesinin muhteşem tınısını duyunca daha da yoğunlaştı. "Hoşgeldin prenses! " genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Aless bir an tereddüt ettikten sonra konuşmadan içeri girdi. Kelimeleri bulamıyordu. Konuşma yeteneğini bir anlığına kaybetmişti. Arthur'a bakmadan yürüdü ve ona arkasını dönük olarak pencerenin önünde durdu. Artık konuya direkt girecekti. "Arthur hayatımda biri var benim. Artık aramız eskisi gibi olamaz. " bunları söylerken sesi duygusuzdu ama içi kaynıyordu. Kalbi yalan diye haykırıyordu. Aless camdan Arthur'un yansımasına bakıyordu. Genç adamın yüzü sinirle kasıldı. Sonra üzüntüye büründü. Bir süre sonra dudaklarının kenarı alaycı bir ifadeyle yukarı kalktı. Evet Aless'in yalan söylediğini anlamıştı. Tedbirli adımlarla genç kızın arkasında durdu ve ellerini Aless'in beline doladı. Başını genç kızın saçlarının arasına gömdü. Aless nefes kadar kısık bir sesle fısıldadı "Bana bunu neden yapıyorsun? "Giysi - Spoiler:
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Cuma Eyl. 03, 2010 8:20 pm | |
| Alessandra'nın hiçbir şey demeden içeri girmesi sadece bir kaç saniye sürmüştü. Ve o bir kaç saniye boyunca Arthur onun yeşil gözlerini istediği kadar seyredebilmişti. Lens olmadan gözlerinin çok daha güzel olduğunu ona defalarca söylemişti. Ve bugün Alessandra o lensi takmamıştı. Arthur içinin umut kıpırdanmalarıyla dolduğunu hissetti. Gözleri onun gözlerinden, soluk bakışlarından mükemmel fiziğine doğru yöneldi. Onu tamamiyle tanıyordu. Kasıklarının hemen üstündeki küçük beni, sol bileğinin arkasındaki kırmızı izi... Onu kendinden iyi tanıyordu. İstemsiz olarak bakışları bileği arkasındaki ize doğru yöneldi. Bu bile içinin ürpermesine yeterli olmuştu. Kapıyı kapatıp, içeri onun yanına gitmek üzereyken o boğuk sözcükleri duydu. "Arthur hayatımda biri var benim. Artık aramız eskisi gibi olamaz. " Hayır, yalan söylüyordu. Elbetteki hayatında başka birileri olacaktı. Ama hangisi Arthur'un yerini doldurabilirdiki? Tıpkı kimsenin Alessandra'nın yerini dolduramadığı gibi... Adımları gülümseyişini kaybetmeden Alessandra'ya yöneldi. Bilinçsizce ona doğru yaklaştı. Beline doğru ufak kıvrımlarla inen saçları onu davet ediyordu. Ve Arthur daveti geri çevirmedi. Başını saçlarına yaslayıp, eskiden olduğu gibi ellerini Alessandra'nın ince beline doladı. Hissettiği sıcaklık çok tanıdıktı. Tanıdık ama uzak. Onu içinde hissetmek ister gibi saçlarını öptü yavaşça. Sağ eli belini bırakmadan elbisesinin üstünde yavaşça yukarı çıkmaya başladı. Şimdi Arthur onun kesik nefesini hissedebiliyordu. Parmağı Alessandra'nın dudağı üzerine gelince durdu. Arthur bir anda onu kendisine çevirip, gözlerini hedef aldı. bana bunu neden yapıyorsun? Aralarında tek nefeslik yer bırakan dudaklarını aralayıp fısıldadı. Bunu yapmamı isteyen sensin, Alessandra. Arthur elini onun dudağından çekip hızlıca belinde birleştirdi. Bedenini kendisine doğru çekiyordu. Beni hiç mi özlemedin? Hadi beni özlemediğini söyle, prenses. Hadi yalan söyle bana. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* C.tesi Eyl. 04, 2010 8:17 am | |
| Bunu yapmamı isteyen sensin, Alessandra. Arthur elini onun dudağından çekip hızlıca belinde birleştirdi. Bedenini kendisine doğru çekiyordu. Aless mi istemiş ti ? Kendisini aldatan kimdi acaba ? Onca yıllar sonra sebebi bile belli olmayan bir konudan dolayı New York'a gelmişti. Bunların hepsini Alessandra mı istemişti ? Arthur'un sesini duyunca tüm düşüncelerinden sıyrıldı. Beni hiç mi özlemedin? Hadi beni özlemediğini söyle, prenses. Hadi yalan söyle bana. Eğer bunu yaparsa düpedüz yalan olacaktı. Nasıl özlemezdi onu. Kendinden bile çok tanıdığı bu adamı nasıl olur da özlemezdi ? Yıllar boyunca gözünde onun hayaliyle yaşamıştı. Gözlerini kapadığında tek gördüğü şey onun yüzüydü. Neden geri gelmişti ki! Aless'e daha fazla acı çektirmek istediği için mi ? Onu deliler gibi sevdiğini biliyordu. Her ne olursa olsun. İster dünya yıkılsın ama o son nefesinde Arthur'un adını sayıklardı. Özlemedim. Hem de hiç. Arthur'un ağzına doğru konuşmuştu. Onun kolları için biçimlenmiş vücudu Arthur'u hissedince büyük bir özlem duydu. Eskileri hatırlayıp içini çekti. Gözlerini kapattı ve tekrar etti Özlemedim. Bunca sene neden İngiltere de bekledin Arthur ? Neden gelmedin ?Cevabını gözleri kapalı bekliyordu. Onun gözlerinin hapsine girmek istemiyordu. Onun kokusunu içine çekmek bu dünyadaki en büyük zevkti. Aynı onun kollarında olmak gibi... Onun yanındayken kafasındaki her şey bir anda uçup gitmişti. Chelsea, Janson, ailesi, arkadaşları... Kısacası her şey. Şu an tek istediği şey Arthur'du. Sol eli istemsizce kalktı ve eskiden olduğu gibi Arthur'un yanağına yerleştirdi. Gözleri kapalıydı. Başını taşıyamıyormışcasına Arthur'un omzuna gömdü. Eskiden olduğu gibi. Ama şimdi aralarına acımasızca görünmez dikenli bir tel çekilmişti. Can acıtan, gerçek ile imkansızın ortasına çekilmiş bir tel... |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* C.tesi Eyl. 04, 2010 11:22 am | |
| Özlemedim. Hem de hiç. Arthur'un gülümsemesi titredi. Gözlerini Alessandra'nınkilere dikti. Anlamak istiyordu. Onu özlememiş olamazdı. O hergün acıyla boğuşurken... Nasıl? Sonra onun başının omzuna yaslandığını hissetti. Dudakları bir yalan için aralanmıştı. Onu özlememiş olsa bu denli sarılabilir miydi? Mutluluk tekrar Arthur'un yüzündeki yerini aldı.
Özlemedim. Bunca sene neden İngiltere de bekledin Arthur ? Neden gelmedin ? İngiltere'de, öyle mi? Babası demek eski sevgilisini de ondan soğutmak için yalanlar uydurmak da gecikmemişti. Neden gelmemişti? Gözlerinin yavaş yavaş dolduğunu hissetti. O büyümeyi beklemişti. Büyümeyi, ve intikam alabilmeyi. Kimse Dimitri Bathory'i annesiz, ailesiz... sevgisiz bırakmış mıydı? Bütün bunlar ne uğruna olmuştu? Arthur gerçekten de söylediği gibi beş para etmez bir çocuk muydu? Dimitri Bathory neden kimseye öz oğlunu yerine geçmesinden korktuğu için Japonya'ya sürgüne gönderdiğini söylememişti? O aynaya bile bakamayan bir zavallıydı. Ve o zavallının yapamadıklarını daha fazla Arthur üstlenemezdi. Alessandra'ya doğruyu anlatmak istiyordu ama şapsaş bir baba yüzünden tüm aileyi feda edemezdi. Benden ayrılmak isteyen sendin. Arthur Alessandra'nın küçük çenesini parmakları içine alıp, kendisine doğru çekti. Dudaklarını yavaşça onunkilere bastırdıktan sonra geri çekildi. Benden ayrıldın ama mutlu değilsin, prenses. Hala beni istiyorsun. Bu sefer dudaklarının onunkilerle kesintisiz olarak birleşmesine izin verdi. Uzun zamandır almadığı bir tattı bu. Yavaşça sanki onu kırmak istemezcesine öptü dudaklarını. Tıpkı diye fısıldadı. Tıpkı benim de seni istediğim gibi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Paz Eyl. 05, 2010 1:56 pm | |
| Benden ayrılmak isteyen sendin. Arthur Alessandra'nın küçük çenesini parmakları içine alıp, kendisine doğru çekti. Dudaklarını yavaşça onunkilere bastırdıktan sonra geri çekildi.Genç kız bunu özlemişti. Ama ne demekti ayrılmak isteyen sensin ? Aldatan o, yıllarca bir kere bile aramayan o, şimdi kalkıp ayrılmak isteyenin Alessandra olduğunu söyleyen o ve sebebini bilmediği bir konudan tekrar dönüp Alessandra ile buluşanda o. Ama Alessandra da bir şey yapıyordu. Herkese ihanet etmek... Benden ayrıldın ama mutlu değilsin, prenses. Hala beni istiyorsun. Bu sefer dudaklarının onunkilerle kesintisiz olarak birleşmesine izin verdi. Nasıl bir insan günlerce susuz kaldıktan sonra kana kana su içer ve canlanır ya işte Alessandra'ya da bu olmuştu. Yıllarca Arthur'a ihtiyaç duymuştu ve o yanında yoktu. Yanında yoktu... Yoktu... Bu boş sözler beyninin içinde dönmeye başlamıştı. Birden tüm hatıralar hücum etti. Janson ile ilk tanıştıkları gün. İlk dokunuş... O ilk öpücük... Sonra Chelsea'nın yaptığı tüm iyilikler... Her durumda yanında oluşu, onu sakinleştirişi... Yakınlarıyla, sevdiği insanlarla yaptığı her şey birden canlanıp Aless'e saldırmaya onu suçlamaya başlamıştı. Arthur'un sesinin mükemmel tınısı bile onu bu boşluktan kurtaramamıştı. Tıpkı diye fısıldadı.Tıpkı benim de seni istediğim gibi. Normal şartlarda bu sözcüklerden dolayı Aless, sevincin büyük okyanusunda boğulması gerekirdi ama öyle olmadı. Dondu. Bir taşa döndü. Kendini iğrenç hissediyordu. Arthur'un kollarından çıktı ve bir adım geriledi. Gözleri akmamış yaşlarla perdelenmişti. Neden geldin Arthur ? Bunca sene sonra neden geldin ve neden ben ? Beni buraya arzuların için mi çağırdın yoksa gerçekten özlediğin, hala biraz olsun sevdiğin için mi ? Genç adam susukundu. Alessandra acı bir şekilde güldü. Artık yaşlar birer inci tanesi gibi sessiz ve usulca iniyordu genç kızın yeşil gözlerinden. Biliyordum sesi acı içindeydi. Eliyle ağzını bastırdı hıçkırıklara engel olabilsin diye. Sen beni değil Arthur bu vücudu arzuladın. Ona karşı bir özlem besledin. Oysa ben... Ne kadar aptalım. Ama istediğini sana vereceğim Arthur. Her ne kadar beni sevmeyen bana aşık olmayan bir adama bunu yapmam yanlış olsada seni hala aptallar gibi sevdiğim için yapacağım bunu Arthur. Sırf benim aşkım uğruna. Ve bu aşkı buradan giderken bu odada bırakacağım. Tüm duygularımı, seninle yaşadığım tüm anıları bu odada bırakacağım. Her ne kadar ruhumun yarısından fazlasını bıraksam da... Yavaşça üstündeki boleroyu çıkardı. Sonra bluzunun fermuarını açtı ve ondan kurtuldu. Zaten kısa olan eteğini elleriyle aşağı çekti ve çıkardı. Ayakkabılarını da çıkarıp odanın bir köşesine fırlattı. Şimdi sadece iç çamarşırlarıyla kalmıştı. Siyah ve dantelli. Kafasını kaldırdı, kollarını iki yana açtı ve fısıldadı İşte senin istediğin bu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Paz Eyl. 05, 2010 2:37 pm | |
| Arthur dudağındaki sıcak tadı yavaşça öptü. Gerçekten ayağının yerden kesildiğini hissediyordu. Gözlerini kapatıp, kendini tamamen ona kaptırmadan önce Alessandra'nın sözlerini duydu. Neden geldin Arthur ? Bunca sene sonra neden geldin ve neden ben ? Gelmişti çünkü değişmişti. O haylaz çocuk, Larry değildi artık. Tamamiyle yeni birisi olmuştu. Değişmeyen tek şey ise Alessandra'ya karşı beslediği, adını söylemeye korktuğu o duyguydu. Arthur Alessandra'yı arzuluyordu, evet. Ama tüm hissettiklerini anlatmaya yetmezdi bu. O en çok... Arthur Alessandra'ya aşıktı. Zihninin bunu kabul etmesiyle beraber yutkundu. Kabul etmişti, artık kaçış yoktu. Uzun zaman önce yapadığını yapacak, sahip olduğu bu duyguyu üstlenecekti. Beni buraya arzuların için mi çağırdın yoksa gerçekten özlediğin, hala biraz olsun sevdiğin için mi ?
Arthur dudaklarını onunkilerden çekip, hoşça gülümsedi. Artık ona söyleyebilirdi. Her şey güzel olacaktı. Bunu konuşmuşlardı Alessandra'yla. Çok geniş bir aileleri olacaktı. Arthur on çocuk istediğini söylediğinde Alessandra'nın suratının aldığı şekli hatırlıyordu. Alessanra sana aş... Sen beni değil Arthur bu vücudu arzuladın. Ona karşı bir özlem besledin. Oysa ben... Ne kadar aptalım. Ama istediğini sana vereceğim Arthur. Her ne kadar beni sevmeyen bana aşık olmayan bir adama bunu yapmam yanlış olsada seni hala aptallar gibi sevdiğim için yapacağım bunu Arthur. Sırf benim aşkım uğruna. Ve bu aşkı buradan giderken bu odada bırakacağım. Tüm duygularımı, seninle yaşadığım tüm anıları bu odada bırakacağım. Her ne kadar ruhumun yarısından fazlasını bıraksam da...
Arthur, aşık olduğu kadının vücudunun önünde nasıl çıplak kaldığını izledi. Hiçbir şey yapmıyordu. Şaşkınlığı onu bağlamıştı sanki. Cümlesini bitirmek için ağzını açmaya zamanı bile olmamıştı. O gerçekten sadece bu vücudu mu özlemişti? Alessandra'nın dediği gibi hareket etmek, kendisini onun vücuduna yönlendirmek için zorladı. Ama hareket edemiyordu. Gözleri sadece onun gözlerindeki yaşlara dikilmişti. Öfkesinin içinde bir dağ gibi büyüdüğünü hissediyordu. O değişmişti, Larry yoktu artık. Neden kimse bunu anlamıyordu? Neden kimse bir gram dahi ona güvenmiyordu? Arthur'un adımları yavaşça Alessandra'ya yöneldi. Parmak uçları yavaşça gözünün altındaki yaşları sildi. Eğilip gözlerini öptükden sonra geri çekildi. Devam et, prenses. Şehrin neredeyse yarısı altıma yatmışken, ben sevmediğim bir kadının vücudunu özlüyorum değil mi? Arthur gözlerini onun gözlerinden ayırmadan derin bir nefes aldı. Teşekkürler, Alessandra. Bana... değiştiğime bir saniye bile inanmadığın için teşekkürler. Arthur gözlerini en sonunda onunkilerden çekip yatağın üzerindeki elbiselere baktı. Eliyle eteği ve bluzu toplayıp Alessandra'nın ayağının altına attı. Üstünü giyin. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Ptsi Eyl. 06, 2010 7:43 am | |
| Teşekkürler, Alessandra. Bana... değiştiğime bir saniye bile inanmadığın için teşekkürler.
Ne değişmesiydi bu. Arthur hiçbir zaman kötü yada pisliğin teki olmamıştı ki! Aless onu çok iyi tanıyordu. Her şeyden, herkesten hatta kendinden bile iyi tanıyordu. Her ne kadar da sevgisini belli etmese bile. Arthur eliyle eteği ve bluzu toplayıp Alessandra'nın ayağının altına attı. Aşağılama. Evet Aless'e göre bunun anlamı buydu. Bundan sonra Aless bu elbiseleri giyer miydi ? Hiç sanmıyordu. Çantasında her ihtimale karşı gezdirdiği uzun blazer ceketini çıkarıp giydi ve o elbiseleri yerden aldı. Balkon kapısını açtı ve aşağıya fırlattı. Biraz balkonda durmak istedi. Hava almak için. Alessandra tüm bunları kendini inandırmak için söylemişti. Arthur ile ayrıldığında çökmüştü. Eğer Arthur, Alessandra'yı bir kez daha bırakırsa bu kez kesin ölürdü. Duvara yaslandı ve gözlerini kapadı. Bir insan acı çekerken mutlu olabilir miydi ? Eğer o kişi masochiste ise kesinlikle. Ama Aless masochiste değildi ki ! O sadece aşıktı.
Sadece aşık... Delilercesine hemde.Alessandra bunları hatırlayınca hafif gülümsedi. Beraber oldukları seneler boyunca hep 18 yaşını beklemişlerdi. Evleneceklerdi. Üniversiteyi karı ve koca olarak okuyacaklardı. Sonra belki çocukları olurdu. Alessandra 2 çocuk yeter diye düşünürdü hep. Ama Arthur'a söz dinletemezdi. Çocuk yuvası falan mı açacaklardı sanki ! Aless çocuklarının kahverengi saçlı mı yoksa sarı saçlı mı olacağını düşünürdü. Kızı olursa Arthur'a benzemesini istiyordu. Çok güzel bir kız çocuğu olurdu o zaman. Bu mutlu yuvanın yanı sıra onlar hep beraber olurlardı. Gece ve gündüz. İçini çekerek Cennette yaşamak gibi diye düşündü.
Gidip özür dileyecekti. Yüzünüe yaramaz bir çocuğun kurabiye kavanozunu karıştırırken yakalandığı ifadeyi oturttu. Arthur'un boynuna sarıldı. Üzgünüm... Ben sadece kendimi kandırmaya çalışıyordum Arthur. Eğer tekrar ayrılırsak ben yaşayamam. Artık ciddileşmişti. Tekrar eskisi gibi olamasakta... yutkundu Beni bırakma yeter! Kafasını kaldırıp Arthur'u öpmeye başladı. Aklı başından gidene kadar, ayakları yerden kesilene kadar, yer ve zaman kavramını unutana kadar büyük bir tutkuyla öptü onu. Nefes almak için geri çekildiğinde Arthur'un gözlerinin içine bakarak Affedildim mi ? dedi.
*masochiste = Fransızca mazoşist
En son Alessandra C. Volterras tarafından Ptsi Eyl. 13, 2010 4:43 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Çarş. Eyl. 08, 2010 7:10 pm | |
| Arthur içini çekip Alessandra'yı izlemeye koyuldu. Elbiselerini giyinmiyordu, hayır. Dikkatle çantasından bir palto çıkardı. "Onur" diye düşündü gözlerini kısarken. Bir kadının diğerlerinden arasından ayıran şey de buydu. Paltosunu aldıktan sonra bunalmış gibi balkona çıktı. Düşünmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu Arthur. O kendisi gibi, tüm hayatını etkileyecek kararları bir saniyede vermiyordu. İki zıt özellik. Gece ve Gündüz. Birbirine kenetlenmiş iki öğe. Anıları ister istemez, o güne Alessandra'yı aldattığı ana gitti. Çok içmişti. Alessandra'yla ilişkileri son günlerde iyi gitmiyordu, her ikisi de sıkılmaya başlamıştı. Ergenliğe yeni girmiş Larry için bir kadına uzun süre bağımlı kalmak bir felaketti. Sonra o sarışınla aynı asansöre binmişlerdi ve... Lanet olsun. Bu ona Japonya biletini bedavaya getirmişti. Mutlu bir hayat mı? O ise çok uzakta gözüküyordu. Balkon kapısının açıldığını duydu. Alessandra geri gelmişti. Ayağa kalkıp bakışlarını ona çevirdi. Çok zaman olmamıştıki Alessandra'nın tekrar boynuna sarılan iki kolunun sıcaklığını hissetti.
Üzgünüm... Ben sadece kendimi kandırmaya çalışıyordum Arthur. Eğer tekrar ayrılırsak ben yaşayamam.
Arthur o an sadece diğer adam için üzüldü. Çünkü dudakları Alessandra'nın dudaklarıyla bütünleşmişken yapılacak daha acıklı bir şey yoktu. Kendini neden suçlu hissetmeliydiki? Prenses seçimini yapmıştı. Yakışıklı asil dük red edilmişti. Kurbağa tek bir öpücükle prense dönüşünce... Arthur sırıttı. Bu hikayeyi her zaman sevmişti.
Tekrar eskisi gibi olamasakta... Beni bırakma yeter!
Vay canına, dük hala oyun sahasındaydı. Prenses kurbağayı sarayın gizli odalarında günah içinde gerçekleşecek bir oyuna davet ediyordu. Üstelik tene-ten oynanacak bir oyuna... Dudakları ayrı bir gülüş için kıvrıldı.
Affedildim mi ?
Kesinlikle. Arthur Alessandra'nın paltosunun bağını çözerken gözlerinin içine tek bir kere baktı.
Bunun için çok uzun zaman bekledim. İzin ver, Alessandra. Çünkü iznin olmadan hiçbir şey yapmayacağım.
Sağ elindeki parmaklar yavaşça dudağının altına doğru kaymaya başladı. Göğüs boşluğuna gelince aniden durdu ve cevap bekler gibi Alessandra'nın gözlerine baktı. Kurbağa için son şans, yine prensesin dudaklarındaydı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Cuma Eyl. 10, 2010 7:31 am | |
| Arthur'un gözlerindeki parıltıdan affedildiğini anlamıştı. Gülümsedi ve Arthur'a bakmaya başladı. Gözlerinde bu sefer garip bir ışıltı vardı. Muziplik mi acaba diye düşündü genç kız bir an için. Sonra Arthur onun gözlerinin içine baktı ve ceketinin bağını çözdü. Genç kızın kalbi küçük bir kuşu andıran bir hızla çarpmaya başladı. Evet uzun zamandır bunu beklemişti. Onunla sadece ruhen değil bedenende bir bütün oluşturmayı. Arthur'un eli dudaklarından aşağı doğru kaymaya başlayınca hızla nefes almaya çalıştı. Bu his mükemmel bir şeydi. Bu hissi de sadece Arthur yaşatabilirdi. Zaten bu bedene ilk o dokunmuştu. Hala da o dokunuyordu. Zaten Arthur ile ayrıldıklarından beri kimseye açmamıştı bedenini.
Ya Arthur'laydı her şey yada hiç kimseyle.
Sonra o mükemmel ses tınısıyla konuşmaya başladı. Bunun için çok uzun zaman bekledim. İzin ver, Alessandra. Çünkü iznin olmadan hiçbir şey yapmayacağım.
Aless gülümsedi. Bu ne kibarlıktı böyle! Ama fazlaydı. Çünkü insan zaten kendine ait olan bir şey için izin almazdı. Ceketi üstünden çıkardı tek bir hareketle ve kollarını Arthur'un boynuna doladı. Her zaman seninim Arthur. Tüm ruhum ve bedenimle.... Ama bir şeyi merak ediyordu. Aslında hayatının akış yönünü belirleyecek cevabı merak ediyordu. Her yer alevler içinde kalmışken bu cevap ya alevi söndürecek ya da büyütecekti. Ama her durumda da Ale, kararından vazgeçmeyecekti. Ne olursa olsun o Arthur'u seviyordu. Arthur'un gözlerinin içine sonsuz kadar uzun süren bir bakışla baktı ve Benim hakkımdaki duygularını merak ediyorum Arthur. Bana karşı neler hissettiğini bilmek istiyorum. Nefesini tutarak cevabı beklemeye başladı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Cuma Eyl. 10, 2010 10:00 am | |
| Her zaman seninim Arthur. Tüm ruhum ve bedenimle....
Arthur babasının diğer oğlan çocukları gibi bisiklet sürmesine izin verdiği günü hatırladı. Aynı gülümseme belirmişti dudaklarında. Gözlerini kısarak yavaşça Alessandra'ya baktı. Lenssiz, zümrüt yeşili gözleri onu davet ediyordu. İleri doğru tek bir adım attı. Nefessiz kaldığını hissederek dudaklarını onunkilerle bütünleştirdi. Şimdi daha sıcaktı Alessandra'nın vücudu. Arthur İncil'deki o bilindik hikayeyi kulaklarında işitircesine derin bir nefes aldı.
"Çünkü önce Adam, sonra Eva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. "
'Ne yazık' diye düşündü Arthur. Kolları Alessandra'nın tüm bedenini sararken bir kadının asla tek başına suçlu olamayacağını düşündü. Eğer tüm yazılanlar doğruysa, Eva zaten Adam'ın kaburgasından yaratılmıştı. Adam'ın kendi vücudundan yaratılan, kendisine suç işlettiyse... tüm günahlı kadın mıydı? 'Hayır' diye gülümsedi Arthur dudakları Alessandra'nın boynuna doğru inerken. Gözleri arzuyla yanarken annesinin ona doğru dönmüş katık çatlarını hayal etti. Bu hikayenin palavra olduğunu söylediğinde tam üç gün odasından çıkmaması için ceza almıştı. omuzlarını silkip yavaş adımlarla elleri Alessandra'nın kalçasına doğru seğirtti.
Benim hakkımdaki duygularını merak ediyorum Arthur. Bana karşı neler hissettiğini bilmek istiyorum.
Arthur bilindik kolejli oğlanlı laflarını etmek üzere ağzını açtı. "Çok güzelsin, harikasın, seni seviyorum" Alessandra'ya baktı. O çok daha fazlasını hak ediyordu. O farklıydı. Ona diğerlerine söylediğini söyleyemezdiki. Sonra balkonun açık kapısından içeri giren ince melodiyi duydu. Tabii ya. Alessandra'yı ilk gördüğü gün, maskeli baloda... dans ettikleri o şarkı! Arthur dudaklarını onun vücudundan ayırmaksızın, bacaklarını yerden keserek bir gelin misali kucağına aldı. İkisini bir araya getiren melodiyi mırıldanarak Alessandra'yı yatağa doğru ilerletti.
What do you think of me? Are you quite proud of this make-believe The come down, that hangs around everything You can admire in that girl She's so.. damn.. beautiful
Alessandra'nın ince uzun bedenini yatağa yerleştirirken kendisini müziğin etkisine kaptırmış bir şekilde tekrar öpücükleri onun dudağını buldu. Birden Alessandra'nın elini gömleğinin üstünde hissetti. Düğmelerini teker teker açıyordu.
What do you see in me? Are you quite proud of this make-believe The feelin' that hangs around everything You once admired in that man. You're so.. damn.. beautiful
Arthur gülümsedi. Tanrı aşkına, o gerçekten aşık oluyordu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Ptsi Eyl. 13, 2010 4:40 am | |
| Arthur ağzını tam açıp bir şey söyleyecekken susstu ve dikkat kesildi. Genç kız onu izliyordu. Sonra ince bir melodi ve zarif notaların şarkısını duydu. Hayır... HAYIR!!! Bu şarkıyı duymak dahi istemiyordu. Arthur ile ayrıldıktan sonra şarkı söylememişti. Tek bir kelime bile... Nota defterlerini çöpe atmış, bütün müzik aletlerini yakmıştı. Ailesi ve Chels'in zoruyla sadece dinlemişti. O kadar... Ama Arthur söylüyordu ve şimdi onun yanındaydı. Yine de kaldıramadı bunu. Tüm görüntülerden bir tanesi akın etmişti beynine... Açık ve ılık bir gece. Güzel bir balo. Bir prenses ve bir prens... Fonda zarif bir şarkı... So damn beautiful... Prenses gece kadar siyah bir elbise içine gizlenmiş muhteşem fiziğiyle merdivenlerden çıkıyor. Beline kadar uzanan kahverengi saçlar, ışıltı saçan parlak yeşil gözler... Yüzünde ufak bir gülümseme, elinde centilmenler tarafından verilen güller. Bir masanın başında gecenin bitmesini bekliyor. Dans etmek isteyen bir çok kişiyi geri çevirerek bitiriyordu gecesini. Sonra bir ses... Ama inanılmaz, kalbe dokunan bir ses. Yine de hayır demek için kafasını kaldırdı ama... Siyah, ipek maskenin ardında deniz mavisi ama ateş gibi alev alan bir çift göz. Dansa kalktıklarında tenleri üstündeki iki kat kumaşa rağmen ona dokunmayı çok arzulamıştı. Tekrar bu zamana döndü. Arthur'un kollarındaydı. Genç adam, Alessandra'yı birden kucaklayınca nefesi kesilmişti. Arthur dudaklarını Aless'in vücudundan ayırmadan ilerliyordu. Aynı ilk günkü gibi bir ateş yandı içinde. Tanımadığı bir yabancıya tutkuyla harmanlanan sonsuzluk kadar uzun sürecek bir ateş. Eli gömleğinin düğmelerine gitti. Son düğmeyide çözdükten sonra artık ödülüne uzanabilirdi. Bunca yıl hayal ettiği vücuduna. Sesli alınan nefeslerin dışında oda sessizliğe mahkum edilmişti sanki. Bir tek onların bu katıksız zevklerinin seslerine izin vardı. Aless, Arthur için çıldırıyordu. Ona dokunmak için. Ellerini kaslı omuzlarında gezdirdi. Sonra karın kaslarında. Elleri pantolonun düğmelerine gitti ve onları açtı. Arthur pantolanu sıyırarak ondan kurtuldu. Şimdi eşittiler. Aless kendini ona bırakmıştı. Arthur'un onu taparcasına okşadığını biliyordu. Elinin dokunduğu her yer bir çöl ateşi gibi kavruluyordu. Mutluluktan gözleri kapanmıştı. Off bu adamı ne çok istiyordu böyle. Sonra Arthur yüklendi. Tekrar ve tekrar... Aless onu içeri alana dek. Sonra onu içinde hissetti. O sıcaklığı o duyguyu tarif etmeye kelimeler kifayesiz kalırdı. Ama sesler değil. Oda çığlıklar ve ateşli inlemelerle dolup taşıyordu. Zevk doruk noktasındaydı. Arthur tekrar tekrar girip çıkıyordu. Sonra Aless onun dişlerini sıktığını gördü. Bitmemesi için uğraşıyordu ama her güzel şeyin bir sonu vardı.Büyük bir haykırışla Aless'in içine boşaldıktan sonra genç kızın yanına yuvarlandı. Artık odada nefeslerini düzene sokmaya çalışan iki kişiden başka herhangi bir şey yoktu. Sonra güçlü bir kolun onu karnından tutup yanına çektiğini hissetti. Arthur'un elleri kendi karnında birleşmişti ve ona sırtı dönüktü. Onun dudaklarını boynunda hissediyordu. Bir süre bekledi. Artık zamanı gelmişti. Arthur... diye fısıldadı. Tek bir şeyden korkyorum. Sadakatsizlikten. Değiştiğini biliyorum ama eğer kendine güvenmiyor yada ben yapamam, bilmiyorum diye terddütlerin varsa daha başlamadan bitirelim. Ben eskiden olan şeyi tekrar kaldıramam. Birlikte olacaksak eğer bana sadece bu sözü vermeni istiyorum. Arthur'un düzenli nefeslerine odaklanarak cevabı bekledi. Çünkü bu Aless için çok önemliydi. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Salı Eyl. 14, 2010 10:36 am | |
| Arthur hızla gömleğini fırlattı. Pantolonunu çözen Alessandra yüzüne bakıp gülümsüyordu. Arthur daha fazla karşı koyamadan tekrar dokundu pürüzsüz dudaklarına. Belinden tutup, Alessandra'yı doğrulttu. Şimdi her ikisi de tamamen çıplaklığın tutkuyu simgeleyen hüznünde yoğruluyorlardı. Duyduğu tek ses kendi nefesiydi. Kelimeleri Alessandra'nın vücudunda son buluyordu. Dudakları daha aşağıya inmeye başladığında, onun ağzından dökülen cılız inlemeleri duydu. Kasıklarında gezinen dili bir yılan gibi aşağıya ve yukarı hareket ediyordu. Yavaştı. Alessandra en sonunda bacaklarını iki yana büküp hediyesini uzattığında, gözleri hırsla parladı. Kaygan erkekliği hızla yol buldu. Artık Alessandra'nın içindeydi. Önce yavaş hareketlerle ilerledi. Ancak prensesin iniltisini duyduğunda artık onu durdurmak imkansızdı. Hızlı adımları sonuca ulaşırken, hissettiği zevkin bitmemsi için biraz daha uğraştı. En sonunda yorgun bedeni Alessandra'nınkinin yanına düşüp kısık kısık nefes almaya başladı. Heyecandan, ve az önce yaşadıklarından ötürü göğsü hızla inip kalkıyordu. Nihayet durulduğunda, Alessandra'nın ona arkasını dönmüş vücuduna doğru yanaştı. Başını onun ensesine yaslayıp diliyle yavaşça onun bedenine dokundu.
Arthur... İsminin onun ağzında eriyişini zevkle dinledi. Tek bir şeyden korkyorum. Sadakatsizlikten. Değiştiğini biliyorum ama eğer kendine güvenmiyor yada ben yapamam, bilmiyorum diye terddütlerin varsa daha başlamadan bitirelim. Ben eskiden olan şeyi tekrar kaldıramam. Birlikte olacaksak eğer bana sadece bu sözü vermeni istiyorum.
Arthur şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Şimdi ne olacaktı? Keliğmeleri aklında birleştirmeye çalışıyordu.
Sadakatsizlikten...
Birden aklına sarı saçlı kadının yüzü gelince, korkuyla kafasını salladı. Belki her zaman sadakatli olacaktı ama...
Prenses, senin bir sevgilin var! |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Salı Eyl. 14, 2010 1:49 pm | |
| Prenses, senin bir sevgilin var!
Hah! dedi içinden. Arthur'u durduran tek şey bu mu olacaktı ? Ama olabilirdide. O zaman... Hayır, hayır! Ama... Lanet olsun! Sadece lanet olsun! Neden sadece şu anın tadını çıkaramıyordu ? Beyninde falan bir sorun mu vardı ? Bundan şüphelenirdi. Gözlerini kapattı ve düşündü. Janson ve Alexis, Janson ve Giselle ve daha bilmedikleri. Aless sessizliğini korumuş bunları bildiğini Jazz'e hiç söylememiş hatta ayrılmamıştı. İronik! Arthur bunu hakediyor muydu peki ? Asla. Ama o sinirle yapmıştı. Tamam o zaman her şeyi açıklama vaktiydi. Eğer birlikte olmak istersem seni durduracak olan tek şey bu mu olur ? Sustu. Arthur'u bekliyordu. Aslında şu anda kafasında cazip bir fikir vardı. Jazz ile aralarındaki ilişkiyi anlatacaktı. Ama eğer bunlardan bahsederse Aless'i suçlayabilirdi. Doğru kabul ediyordu. Arthur'a yaptığı bir haksızlıktı ama onu çok seviyordu ve bunu kaldıramamıştı. Telefonunun sesi onu düşüncelerinden sıyırdı. Fucked Up Now çalıyordu. Arayanı tanımıştı. Kılını bile kıpırdatmadı. Canın cehenneme diye düşündü. Telefon çalmakta ısrar edip Alessandra'nın sinirlerini bozmaya başlamıştı. Zaten ince bir ipe tutunan gergin sinirleri kopacaktı. Yavaşça kalktı ve isteksiz adımlarla çantasını yerden aldı ve içini karıştırmaya başladı. Sonunda aptal telefonu buldu. Şarkının sözü gibi şimdiyi mahvetmişti. Büyük şahsiyet George Volterras. Aman ne büyük bir lütuf. Telefonu açtı. Bıkmış bir ses tonuyla Efendim baba ? Aslında babasını itiraf edemese bile seviyordu. Dış görünüşü gerçekten harikaydı. Karizmanın hayat bulmuş versiyonuydu. Gençken Aless'in annesiyle tutkulu bir aşk yaşamışlardı ama sonra bitmişti. Alessandra hep Arthur'a karşı hissettiklerinin bitmesinden korkmuştu. Ama bu korku yersizdi. Onu yaşamı boyunca ve hatta sonsuzluktada sevecekti. Babasının sesiyle yerinden sıçradı.
Katie! Nerelerdesin ? Seni merak ettim. Arthur dönmüş duyduğuma göre. Evet doğru duymuşsun. Sana tekrar zarar vermesinden korkuyorum. Sessizlik uzun bir süre sürdü. Bunu nasıl düşünürsün ? O bana zarar vermeyi aklının ucundan bile geçirmez. Lütfen baba birbirimizin kalbini kırmayalım. Peki ama bana onunla ilk kez görüştüğün zaman haber ver tamam mı ? Zaten onunlayım. Gülümsüyordu. Ama görünüşe göre babası pek mutlu değildi. Ne ! Nerdesin ? Orada dur bakalım çünkü bu seni ilgilendirmez. Belki eve gelmem. Parti var akşama. Meraklanmaman için söylüyorum. Jamie'lerde. Neyse hoşçakal! deyip telefonu kapattı. Bir daha çalarsa duymamak için sessize aldı ve banyoya doğru yöneldi. Kapıda duraksayıp Arthur'a döndü. İçten ve sıcak bir gülümsemeyle Sadece 15 dakika deyip kapıyı kapattı. Sıcak suda vücudu gevşiyordu. Vücut şampuanını aldı ve bolca sıktı. Köpüklerin içinde boğuşurken bir kahkaha attı. Aynada kendisine bakınca tüm vücudunu köpüklerin kapladığını gördü ve gülme krizine tutuldu. Bir soğukluk hissetti ve kapının açılmış olduğunu gördü. Bu Arthur'du. Aless onun yüzündeki ifadeyi görünce daha da gülmeye başladı. Genç kız hiç bu kadar gülmemişti. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Çarş. Eyl. 15, 2010 12:38 pm | |
| Arthur dudaklarını Aless'in ensesinden çekmeden bir cevap bekledi. Fakat o bir türlü sessizliğini bozmuyordu. Bunun karmaşık bir durum olduğunun farkındaydı. Ama Larry de geri dönerken her şeyin harika olmayacağını biliyordu. Eğer birlikte olmak istersem seni durduracak olan tek şey bu mu olur ?
Arthur ufak bir kahkaha attı. Aless onu istediği sürece, onu hiçbir şey durduramazdı. Diğer bir taraftan hikayedeki diğer adamı, yakışıklı Dük'ü düşündü. Gerçektende sıradan birisi olmuş olsaydı Aless onunla neden 2 yıl geçirirdi ki? Bu yeni kabullendiği düşünce titremesine yol açtı. Kendisini onun yerine koydu. Aldatılmış olsa ne yapardı? Her gece, ayrı bir yatakta. Sıradan bir depresyon. Peki aynı adamla 2 yıl geçirmek de ne demekti? Aless'in yüz hatları belli olmuş çehresine baktı.
"Benden ne istiyorsun, Aless? Seni sevmemi mi? Seviyorum. Arzulamamı mı? Aklımı kaçırmak üzereyim. Ama... o hep olucak değil mi? İşin aslı bu. Bunu söyleyemiyorsun, ama o oğlana bağlandın."
Sessizlik. Telefon Arthur'u düştüğü bu zor durumdan kurtardı. George Volterras. Arthur adamın koyu yeşil, insanı ürküten gözlerini yatırlayınca gülümsedi. Alessandra'yla çıkacakları ilk gece. Arthur salona gelmiş ve Bay Volterras onu kızı aşağıya inene kadar hiç konuşturmamıştı. Arthur iyi bir başlangıç olduğunu düşünmüştü ta ki... Prensesim, bu kıyafet sence biraz gösterişli değil mi? Tercümesi; Alessandra sen çıldırdın mı? Bu oğlanın seni dikizlemesini mi istiyorsun?
Alessandra, küçüksün ve kendini muhafaza etmesini bilmelisin. Tercümesi; Alessandra eğer bu oğlan sana saldırırsa diye yanına çakı, bıçak türü şeyler almayı unutma.
Sonra Bay Volterras Arthur'a dönmüş ve...
Daha küçüksünüz.
Tercüme; Sex yok.
Gençliğe yeni adım atmış olabilirsiniz ama...
Tercümesi; Dudaklar birbirine değmeyecek.
Unutmayın, Tanrı her an sizinle.
Tercüme; Peşinize adam taktım.
Lanet olsun. Arthur o gece ne kadar korktuğunu sadece kendisi biliyordu. Alessandra'nın babasıyla konuşmalarına göre yine kendisinden bahsediliyordu. Konuşmalar gerçekten Arthur'u eğlendirmeye yetmişti. Kahkahalarını sessiz tutmaya çalışırken, duşun sessinin çalıştığını duydu. Alessandra'ya katılmak hiç de kötü bir fikir değildi! Bla..bla...Alessandra'ya mesaj gelmişti. Arthur mesajın Rose'dan geldiğine emindi. Acaba kız kardeşi yine Arthurla ilgili neler yazmıştı? "O saatli bir bomba gibi. Larry'den uzak dur!"
1 Yeni Mesaj! From; Jared Uyarmak mı? Seni seviyorum derken pek uyarıyor gibi değildin Ales. Her neyse. Dost olamayacağımızı ikimiz de biliyoruz. Şimdi başka bir J harfli bulmuşsun. Sana haksızlık etmek istemem ama, beni sevmediğini hatta nefret ettiğini düşünüyorum güzelim.
Arthurun gülümsemesi yüzüne çakılı kaldı.
Seni seviyorum derken pek uyarıyor gibi değildin...
Aless'in tatlı suratı ve on dakika önce ona söylediği sözleri anımsadı.
Her zaman seninim Arthur tüm ruhum ve bedenimle...
Birden başı döndü, ne yaptığını ve neler olduğunu anlamıyordu. Kendini iğrenç derecede çıplak hissettiği dışında. Hızla yataktan kalkıp üstünü giyindi. Kapıyı açıp odadan çıkmak için adım atmıştıki Aless'in telefonunun hala elinde olduğunu farketti. Gidip onu yerine koysa iyi olurdu. Evet, gidip onu sahibine vermeliydi. Arthur Larry Bathory, yüzüne her zamanki aşağılık sırıtışını koyduktan sonra banyonun kapısını açtı. Onun geldiğini gören Aless sevinçle gülümsemişti. Yeşil derin gözleri yine onu davet ediyordu. Alçak bir oyundu bu. Gizliydi, günah kokuyordu. Dahası burda yalanlar vardı. ve bu sefer o yalanlar Arthur'un ağzından çıkmıyordu.
Seni seviyorum derken pek uyarıyor gibi değildin...
Sesi adeta bir fısıltı halinde çıkmıştı ama hala sırıtıyordu. Aless'in telefonu istemsiz olarak elinden düştü. Bu ufak ses bile aralarındaki gergin sessizliği bozamamıştı.
Sanırım artık senin hakkında ne düşündüğümü biliyorsundur, prenses. Şey... hoşçakal.
Arthur kapıdan çıkmadan önce yine o melodinin dudaklarında yer bulduğunu şaşkınlıkla farketti. Bu sefer Aless'i terketmiyordu. Bu sefer terkettiği kendisiydi. İnanmak ne demekti? Neden inanmıştı ki sanki?
What do you see in me? Are you quite proud of this make-believe The feelin' that hangs around everything You once admired in that man. You're so.. damn.. beautiful
Bathory'lerin büyük oğlu, oteli gülümseyerek yüzünde bir maskeyle terk ederken masallara inanmaması gerektiğini farketti. Gerçek hayatta, masal diye bir şey yoktu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Çarş. Eyl. 15, 2010 3:57 pm | |
| Seni seviyorum derken pek uyarıyor gibi değildin...
Elindeki telefonu düşürdü. Donmuştu. Gerçekten Arthur bunun için mi gidiyordu ? Aşağılayıcı bir ifadeyle baktı ona. Demek ki o değişmemişti. Ne salak bir kızdı. Hemen her sözüne inanmıştı. Babası doğruyu söylüyordu. Arthur bir hataydı.
Büyük bir hata hemde.
Sanırım artık senin hakkında ne düşündüğümü biliyorsundur, prenses. Şey... hoşçakal.
Biliyordu. Onun bir yalancı olduğunu düşlüyordu. Aless'in gözlerinde kızıllıklar uçuştu. O Arthur değil Larry'di. Bunu ne zaman anlayacaktı. Aynadaki bronz tenli kadına baktı. Sinirle hızlı hızlı nefesler alıyordu. Eski Meg'i özlemişti. Beyaz teni, kızıl saçları ve yeşil gözleriyle ışıltı saçan o asi kızı. Gözlerinden bir damla yaşın düştüğünü gördü. Dikkatle sildi. Neden ağlıyordu ki ! Bir hiç için mi ? Ama hala sinirliydi. Kendineydi tüm siniri. Çünkü Meg bir salak. O lanet olası bir ucube hatta saf bir gerizekalıydı. Onun tek bir sözüne inanmıştı. Sinirle aynaya bir yumruk attı. Ayna parçalanmıştı. Elinin kanadığını gördü ama acı yoktu. Hızlıca banyodan çıktı. Ama çıkmadan yerdeki telefonun titrediğini duydu. Derin bir nefes alarak telefona baktı ve mesajın Chels'den olduğunu gördü. Hemen okumaya başladı.
İlk olarak, Roza her zaman tercihimdir. Biliyorsun. İlk adımı kullanmadığın sürece, tabii değiştirmeden önceki ilk adımı, bana ne dersen de sorun olmaz. Janson'a gelince. Bir Bathory erkeğini bir doğu yakası erkeğine tercih etmen gerektiğini söyleyeceğimi zaten düşünmüş olmalısın. I-ıh Prenses. Düşük standart bir erkek düşük aşk demektir. Arthur gerçek bir erkek olarak döndü. Uzun zaman almış olsa da, önemli olan dönmüş olması. Ve Brezilya'yı unut. Her şeyi. Ama kendini unutma! Lady Volterras'ı. Miss Volterras. Sen Meg'sin! Alessandra değil. Kızıl saçlı bir Leydi'sin. Bembeyaz soluk tenli bir leydi. Bedenin her zaman dış görünüşün değildir. Hâlâ saçlarında kırmızı ışıltılar görüyorum. Bu Tanrı'nın bir lutfu, bir yansıma. Sakın ama sakın kim olduğunu unutma.. Ve kabuslara gelince. Ben bunun için kiliseye gittikten sonra bu konuda konuşmamız gerekecek. Aslında şimdi anlatmak isterdim ama Elena'ylayım ve inanılmaz bir çekim. Tabii sürekli bizi izleyen şu rahatsız edici limuzin hariç. Onun içindekini bulmadan vazgeçmeyi düşünmüyorum. Ne kadar saplantılı olduğumu en iyi sen bilirsin Volterras. Ve arabanın plakasını aldım, elbette. Buluşmamızı iple çekiyorum. Pourquoi fais-tu cela? Ça fait mal la langue française!
Her söylediği doğruydu ama biri hariç. Arthur doğru insan değildi. Doğry olan daima Janson'du. O hiçbir zaman Aless'i geçmişinden ötürü yargılamamıştı. O dinlemişti. Ama odadan çıkan adam bir anlık kararla Aless'in bütün dünyasını yerle bir etmişti. Artık hayatında Arthur Larry Bathory yoktu. Sonsuza dek kapanmıştı o defter. Ceketini giydi ve odadn çıktı. Resepsiyona aynayı kırdığını söyleyip fazlasıyla yüklü bir para bırakıp arabasına bindi.
Büyük malikaneye baktı. Ürkütücüydü ama onundu. Kapıyı anahtarıyla açmayı tercih etmişti. Babası bir ileri bir geri endişeyle yürüyordu. Birden haşmetine hayran kaldı. Genç kız dikilmiş babasını seyrediyordu. Ne kadar haklı çıkmaıştı. Babası onun bu hayattaki 3 desteğinden en güçlüsüydü. Bu arada George Volterras onu farketmişti. Endişeyle kızının yanına yürüdü.
Katie, kızım seni öyle merak ettim ki ! Meg yoksa sen... Evet farketmişti. Ağladığını farketmişti.
Özür dilerim baba. Her zaman haklı olan sendin. Ben aptalın tekiyim. Gerçekten baba.
Meg Katie. Her zaman ne olursan ol en iyisini hakediyorsun prensesim. Sen çok akıllı ve güzel bir kızsın. Arthur sana layık değildi. Janson en iyisi. Sana değer veriyor.
Baba, artık bu evde Arthur ismi anılmayacak. Arthur Larry Bathory hayatımızdan sonsuza dek çıktı. dedi ve kararlı adımlarla odasına çıktı. Makyözü onu bekliyordu. Merdivenlerden çıkarken beynin içinde tek bir kelime vardı. Sessiz bir feryat gibi çağlıyordu.
İmkansız...
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 306* Çarş. Eyl. 15, 2010 3:58 pm | |
| |
| | | | 306* | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |